Rober Haddeciyan
Oldukça uzun bir süreden beri cemaatte işler yolunda gitmiyor. Bir iki yıl önce ortaya çıkan cemaatte o zamana kadar isimleri duyulmamış bir grup, Beyoğlu Yönetim kuruluna karşı bir mücadeleye girişmiş, seçimlere katılmaya uğraşıyor, yönetimi devirerek Beyoğlu’nun yönetimini ele geçirmek istiyorlardı.
(Değerli gazeteci ve yazar R. Haddeciyan’ın Ermenice yayımladığımız yazısının Türkçe’sini yayımlıyoruz. Yardımlarından dolayı Nor Marmara Gazetemizin yönetimine teşekkür ederiz. HYETERT)
Ancak bu kişilerin Beyoğlu semtinde ikamet etmemeleri onların bu amaçlarının gerçekleşmesine engel oldu, seçimler birkaç kez iptal edildi veya ertelendi. Davası hala görülmekte olan sorun için mahkemenin ne yolda karar vereceği hala belli değil.
Beyoğlu’na karşı başlatılan bu hareket sadece kendilerine “Sarı Liste” ismini takmış olan grubun işi değil. Semt yönetimlerimizden birkaçı da bu hareketin destekçileri, seçimler için yeni bir yönetmelik hazırlanması ve seçimlerin tüm İstanbul geneline açılması için çalışıyorlar. Yani Beyoğlu Vakfına seçilecek yöneticilerin sadece Beyoğlu’nda ikamet edenler tarafından değil tüm İstanbul semtlerinde ikamet edenler tarafından seçilmesini istiyorlar. Diğer semtlerde de seçim bu yöntemle olacak. Bir başka deyişle seçimler tüm semtler için bizim beş adet Cemaat Vakfı olarak adlandırdığımız vakıfların seçimleri gibi yapılacak. Eğer böyle bir yönetmelik kabul edilirse bundan böyle artık Semt Vakfı (Tağayin Horhurt) diye bir şey kalmayacak, hepsi de birer cemaat vakfına dönüşecek.
Neden Beyoğlu’na karşı böyle bir hareket başlatıldı? Nedenin maddiyat olduğu belli. Eğer bize ulaşan bilgiler yanlış değilse Beyoğlu bir takım semtlere yardım etmeyi reddetti ve o semtler de Beyoğlu’na karşı harekete geçti. Bir süreden beri yeni bir söylem dolaşıyor ortalıkta: “Cemaatin mülkleri ve varlıkları sadece o vakfın tasarrufunda değildir, tüm cemaate aittir, kimsenin bunları başkalarından esirgemeye hakkı yoktur, kimsenin on yıllarca koltuk işgal etmeye hakkı yoktur, çekilmesi ve yenilere yol açması gerekir, Beyoğlu görevini iyi yapmıyor” ve benzeri iddialar…
Bir geçiş döneminin sorumluluğunu üstlenmiş olan ve böyle bir dönemde kritik ve geleceği etkileyebilecek kararlar almaktan kaçınması gereken Patrik Genel Vekili Başepiskopos Aram Ateşyan’ın böylesine düşmanca çıkışlara engel olmak, geleneklerimize ve teamüllerimize sadık kalmak yerine diğer tarafın görüşünü benimsemesi, ve tüm seçimleri İstanbul geneline açma taraftarı olması bizim için üzücüdür. Geçen hafta Patrikhane’de yapılan toplantı Başepsikopos Aram’ın seçimleri İstanbul geneline açıldığı takdirde bu sorunun kökten çözüleceğine inandığını açıkça gösterdi.
Cemaatimizde bir veya iki semtin maddi yeterliliğe kavuşup diğer semtlere de yardım etmeye başladığı bugünlerde aramızdan bazıları herhalde “parası olan parası olmayana para vermeye mecburdur” gibi yanlış bir inanca kapıldılar. Bu sağlıklı olmaktan uzak bir düşünce. Her ne kadar hepimiz de zengin semt vakıflarının görece olarak yoksul semtlerin vakıflarına destek olması gerektiğine inanıyorsak da, ki bu zaten bir ölçüde gerçekleşiyor, bunun kural tanımaz bir ortam içinde yapılmaması gerekir. Hiç bir semtimizin şu veya bu semtin yöneticisinden umduğu yardımı alamadı diye o semte karşı düşmanca tavırlar sergilemeye hakkı yoktur. Bu düşmanlığı bir kez dahi onaylarsak ondan sonra artık bu cemaatten hayır gelmez.
Bu noktada Ortaköy’ün durumunu hatırlamakta yarar var. Ortaköy son on sene zarfında çok iyi bir konuma geldi. Bugün bir çok kişinin Ortaköy Vakfına yönetici olmak istediğini, ve bunun için de Ortaköy’ün seçimlerini de İstanbul geneline açılmasını isteyeceklerini tahmin etmek hiç zor değil. Fakat bundan on, on beş yıl önce tüm Vakıflarımızın ellerinden mülkler mahkeme kararlarıyla birer birer alınmasına rağmen Ortaköy yöneticilerinin kaybettikleri bazı mülkleri geri almayı başardıkları dönemlerde neredeydiler onlar?
Başepiskopos Aram tarafından da savunulan bazı yöneticilerin koltuklarında otuz yıl oturmaya hakları olmadığı görüşü hakkında da söylenecek şeyler var. Bu görüşü savunanlar herhalde o otuz yıl önceki dönemde sahipsiz kalan vakıflarımıza sahip çıkacak yöneticileri mumla aradığımızı bilmiyorlar veya unutmuş görünüyorlar. İnsanlar yalvar yakar ikna ediliyor ve kendilerine görev veriliyordu. Neden? Çünkü kasalar tamtakırdı, para yoktu, semtlerin sorunları çok büyüktü, ve boş kasalarla o sorunları çözmek kimsenin iştahını kabartmıyordu. Şimdi o kasalar bu yöneticilerin akılcı ve ileri görüşlü yönetimleri sayesinde dolduysa eğer, onlara “Artık yeter, kalkın gidin ve koltuklarınızı bize bırakın” demek yakışık alır mı? Eğer semti iyi bir duruma getirebilmişler ise onların görevlerini iyi yapmadıklarını iddia etmek hangi mantığa sığar? Beyoğlu bugün Esayan gibi bir lise için sevgi sofrası açmaya ve cemaatten para toplamaya gerek duymayan bir semttir. Kaldı ki bugün hala kasası boş çok önemli bir çok vakfımız var. Neden kimse o vakıflara göz koymuyor? Beyoğlu’na karşı çıkanlar neden bin bir özveriyle çalışan ve desteğe, yardıma çok ihtiyacı olan, örneğin Kalfayan yöneticilerine veya diğer fakir semt vakıflarının yöneticilerine “Yeter, dümeni biraz da bize bırakın” demiyorlar?
Seçimleri İstanbul geneline açma önerisi sadece iyiniyetli bir öneri olmamakla kalmıyor, ayrıca son derece tehlikeli ve ileride sorunlara neden olabilecek bir öneridir. Başepiskopos Aram’ın böyle bir öneriyi bu kadar kolayca benimsemesine şaşırmamak mümkün değil. Böyle bir karar alınırsa nasıl büyük kavgalar ve tartışmaların yaşanacağını, gruplar arasında ne kadar büyük düşmanlıklar oluşacağını şimdiden görmemek mümkün mü?
Daha önce Kandilli, Kuzguncuk, Beykoz gibi seçmeni olmayan birkaç kilise için seçimleri İstanbul geneline açmak düşünülmüştü. Bugün de seçmensiz kalan birkaç diğer semt için onların seçim çevresini komşu semtlerle birleştirmek düşünülebilir, fakat İstanbul geneline açmamak gerekir. Kuşkusuz bir semtin seçim çevresini bu şekilde genişletmenin amacı da sadece o semte destek olmak, işini kolaylaştırmak olmalıdır, yoksa onun malına mülküne göz koymak değil.
On yıllar boyunca hep daha rahat şartlarda misyonlarını yerine getirebilmeleri için semtlerimizin maddi olanaklarının düzelmesini, güçlenmesini bekledik ve diledik. Bu dileklerimizin bir ölçüde gerçekleştiği bu günlerde bu iyileşmeden kötülük mü doğacak, semtler arasında kavgalar mı başlayacak? Allah korusun. Bu cemaat on yıllar boyunca kurumlarımızın yönetimini üstlenen özveri sahibi ve tok gözlü insanlarımız sayesinde ayakta kalabildi. Bu gelenek bozulmamalı. Ve bu geleneği koruma görevi herkesten önce Patrik Genel Vekili Başepiskopos Aram Ateşyan’ın omuzlarındadır. Bu yüzden Başepiskopos Aram’dan bu sorunlar hakkındaki düşüncelerini bir kez daha gözden geçirmesini ve otoritesini bizim geleneklerimizi ve teamüllerimizi ne pahasına olursa olsun koruma yolunda kullanmasını saygıyla rica ediyoruz.
R.H.
Yorumlar kapatıldı.