İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sözde Ermeni Soykırımı Propagandası ve ‘4T Planı’: Tanıtım

Ermenistan için “Büyük Ermenistan”a giden yolda atılması gereken en önemli adım, bu hedefin gerçekleşmesi yönünde kamuoyu oluşturulması ve Türkiye’ye yönelik politikaların gerçekleştirilmesidir. Ermenistan’ın ‘Büyük Ermenistan’ kurma projesinde Türkiye’ye yönelik politikasını ‘4 T Planı’ şeklinde açıklamak mümkündür. Bu, kısaca, Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak olarak açıklanabilir. (Toprağın kansız alınmayacağını çocuklar bile bilir. Kaldı ki Ermenistan başkanı böyle bir talepleri olmadığını defalarca açıkladı. HYETERT)

Buna göre:

-Tanıtım-sözde Ermeni soykırımı tüm dünyada terör ve siyasi propaganda yoluyla tanıtılacak;
-Tanınma-sözde Ermeni soykırımı iddiaları dünya kamuoyu tarafından kabul edildikten sonra Türkiye tarafından da tanınacak;
-Tazminat-uluslararası kamuoyu ve Türkiye sözde Ermeni soykırımını tanıdıktan sonra Ermenistan tarafından tazminat konusu gündeme taşınacak;
-Toprak-son aşamada ise Türkiye’den toprak talebi uluslararası kamuoyunun dikkatine sunulacaktır.
Koçaryan’ın 1998’de devlet başkanı seçilmesinden sonra ‘4 T Planı’nın uluslararası alanda ve Türkiye’ye yönelik uygulanmasına hız verilmiştir. Planın nihai hedefi Türkiye ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne yöneliktir ve bu devletleri parçalamayı öngörmektedir. Bu strateji, artık sadece Taşnakların ve bazı siyasi partilerin hedefi olmaktan çıkmış, Ermenistan devletinin ülküsü halini almıştır. Bugünkü Ermenistan’ın en önemli üç belgesine bakıldığında bu durum açıkça görülmektedir. Bunlar ‘Bağımsızlık Bildirgesi’, ‘Bağımsızlık Kararı’ ve 1995 yılında kabul edilen ‘Ermenistan Anayasası’dır.
Taraflar arasındaki bir diğer önemli sorun da Ermenistan’ın Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanımamasıdır. Daha Sovyetler Birliği dağılmadan önce Ermenistan resmi yetkilileri Kars Antlaşması ile oluşturulmuş Türkiye sınırını tanımadıklarını bildirmiş ve bu söylem bu güne kadar devam etmektedir. Ermenistan Parlamentosu’nun Şubat 1991’de Türkiye ile sınırları tanımadığını bildirmesi üzerine, Türk Hükümeti 1992’de Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanımadığı takdirde, bu ülke ile diplomatik ilişkiler kurmayacağını açıklamıştır.
Tanıtım
Sözde Ermeni soykırımı olgusu Ermenistan tarafından Türkiye’ye karşı kullanılan ve ciddi başarı sağladıkları baskı araçlarından biridir;   kısa ve orta vadede de bu özelliğini koruyacağı iddia edilebilir. Bu konu özellikle Ermenistan bağımsızlığını kazandıktan sonra hem iç hem de uluslararası kamuoyunda gündeme taşınmıştır. Sözde Ermeni soykırımının uluslararası kamuoyu ve Türkiye tarafından kabul edilmesi yönünde propaganda faaliyeti Ermenistan dış politikasının ana hattını teşkil etmektedir. Yaklaşık 90 yıldır Ermeniler dünya kamuoyunu 1915 tehcirinin kendilerine karşı yapılmış “soykırım” olduğuna inandırmaya çalışmaktadır. Öteki merkezli mistik-oryantalist zihniyetli bu yaklaşım tarzı Türklere karşı kin psikolojisini tetiklemektedir.
Ermenistan Hükümeti ve Ermeni diaspora kuruluşları sözde Ermeni soykırımının uluslararası alanda tanıtılması yönünde ortak strateji ve taktikler uygulasalar da, anlaşmaya varamadıkları tek konu sözde soykırıma uğrayan Ermenilerin sayısıdır. Bu konuda Ermeni ve yabancı kaynaklar çeşitli rakamlar ileri sürülmektedir.
1965’ekadar Ermenistan sözde Ermeni soykırımını genellikle diaspora Ermenileri aracılığı ile tanıtmış ancak 1965’ten itibaren Ermenistan da resmen bu konuda faaliyete başlamıştır. 1965’te Ermenistan Hükümeti sözde soykırım kurbanlarını anmak için 24 Nisan’da törenler düzenlemeye başlamış ve Çiçernakabert kentinde soykırım anıtı inşa etmiştir. Bu tarihten sonra Ermenistan Hükümeti yurtdışında yaşayan Ermenilerin soykırım propagandası faaliyetlerini koordine etmeye başlamıştır. Ermenistan, SSCB içinde istediği gibi serbest bir şekilde propaganda çalışmalarına devam etmekte zaman zaman sıkıntılar yaşamış, ancak 21 Eylül 1991’de bağımsızlığını kazandıktan sonra soykırım propagandası konusunda faaliyet alanı oldukça genişlemiş ve çeşitli araçlara sahip olmuştur.
Ermenistan bağımsızlığını ilan edene kadar Avrupa ve ABD’de çeşitli ülke parlamentoları ve yerel meclisler Türkiye’yi sözde soykırımla suçlayan kararlar almış ve sözde soykırım kurbanları Ermenilerin anısına anıtlar inşa etmiştir. Bu kararlardan en önemlisi ise Haziran 1987’de Avrupa Birliği Parlamentosu tarafından sözde Ermeni soykırımı hakkında alınan karar olmuştur.  Daha sonra Fransa Parlamentosu sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir karar kabul etmiştir.
Avrupa ülkeleri ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği içinde olan Ermenistan Hükümeti ve diaspora kuruluşları sözde Ermeni soykırımının kabul edilmesi için genel olarak üç yönde faaliyet göstermektedir:
-Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere diğer ülkelerle ikili ilişkilerde sözde Ermeni soykırımının kabul edilmesi yönünde çalışmaları,
-Uluslararası örgütlerin sözde Ermeni soykırımını kabul etmesi yönünde propaganda çalışmaları,
-Türkiye’ninsözde Ermeni soykırımını kabul etmesine yönelik propaganda çalışmaları,
Sözde Ermeni soykırımının Türkiye ve uluslararası kamuoyu tarafından tanınması konusunu Ermenistan resmileri her zaman ön plana çıkarmıştır. Bu konuda genel bir görüş birliği sağlansa da, devlet adamları genelde toprak talebi ve tazminat konusunda daha muğlâk konuşmaktadırlar. Bunu hem Türkiye’yi daha fazla endişelendirmemek hem de bu iddianın hukuki altyapısının zayıf olması ile açıklamak mümkündür.
Devlet Başkanı Koçaryan’ın ‘Soykırımı tarihçiler değil, siyasiler incelemeli’  şeklindeki açıklaması da bu konuda Ermenistan’ın kararlılığının göstergesidir. Aynı zamanda Koçaryan’ın Mart 2001’de Mehmet Ali Birand’a verdiği demeç şu şekilde özetlenebilir:
– Ermeni soykırımı, Ermenistan’da ve uluslararası alanda tartışmasız kabul edilen bir olgu olması nedeniyle tarihçilerin işi olmaktan çıkmıştır. ABD’nin, Ermeni diasporasının ve Ermenistan’ın elinde soykırımının olduğunu kanıtlayan belgeler vardır.
– Soykırımının tanınması yolundaki faaliyetler Erivan’dan değil, diaspora Ermenileri tarafından yürütülüyor.
– Soykırım Türkiye tarafından tanınırsa, Ermenistan toprak ve tazminat talebinde bulunmaz. Sadece, soykırımı kurbanları ile torunları şahsen tazminat talebinde bulunabilirler.
– İki ülke ilişkilerinin düzelmesi ve sağlıklı bir zemine oturması için Türkiye soykırımı gerçeğini resmen tanımalıdır. Bunun için dolaylı değil, doğrudan diyalog gerekli.
Bu açıklamalar, Koçaryan’ın bugüne kadar Türkiye’ye karşı izlediği politik çizgiyi değiştirmediğini ortaya koyduğu gibi, gerçeklerle de bağdaşmıyor. Koçaryan sözde Ermeni soykırımı konusundadaha ileri giderek siyaset ve ahlak kurallarından uzak sorumsuz bir açıklama yapmıştır. 2006 yılında Fransa’da düzenlenen Ermenistan yılı etkinliklerine katılan Koçaryan, konuyla ilgili görüşlerini ‘Türkiye’nin soykırım iddialarını tanıması bizim için ulusal güvenlik sorunudur. 1915’te olduğu gibi, işlediği suçu kabul etmeyen bir komşuya sahibiz. Bu yapılanların tekrarlanma riski var’  şeklinde açıklamıştır. Koçaryan buna benzer görüşlerini 28 Eylül 2006’da Katar’ın El Cezire Haber Ajansı’na verdiği demeçte de tekrar etmiştir.
Sözde Ermeni soykırımının 90. yıldönümü arifesinde Dışişleri Bakanı Vardan Oskanyan konuyla ilgili görüşlerini ‘Türkiye geçen yüzyılda işlediği cinayeti itiraf etmek istemiyor, tam tersi her şey için Ermenistan’ı suçluyor. Türkiye’nin bu gün daha sabırlı davranması gerekirken hücuma geçmesi de anlaşılmazdır. Türkiye sadece kendi tarihini tahrif etmiyor, aynı zamanda diğer devletlerden de bu konuyla ilgili görüşlerini değiştirmelerini talep ediyor. Bana göre, soruna bu tür yaklaşım bumerang etkisi yaparak Türkiye’ye zarar verecektir… Askeri olarak bugün çok daha güçlü olan komşumuz Türkiye’nin soykırımı kabul etmemesi ve Dağlık Karabağ sorununda Azerbaycan’ın yanında olması nedeniyle biz Türkiye’ye güven duyamıyoruz.’    şeklinde açıklamıştır.
Ermenistan Hükümeti’nin zaman zaman söyleyemediği görüşler genellikle siyasi partiler, akademisyenler, sivil toplum örgütleri ve araştırma merkezleri tarafından dile getirilmektedir. Ermenistan Milli Demokratik Birliği lideri Vazgen Manukyan Ermenistan-Türkiye ilişkilerini değerlendirirken Türkiye’yi sözde soykırımla suçlamış, sınır kapılarının açılmasını talep etmiş, aynı zamanda sözde Ermeni soykırımının uluslararası alanda tanıtılması için Ermenistan’ın propaganda çalışmalarına devam etmenin önemini vurgulamıştır.  Rusya diasporasının temsilcisi Andranik Migranyan da Manukyan ile aynı görüşleri paylaşmaktadır. Migranyan, 8 Mayıs 2004 tarihinde düzenlediği basın toplantısında Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan’ın, ‘Bizim için soykırımın kabul edilmesi önemlidir. Toprak ve tazminat talebi ise Ermenistan devletinin değil, diasporanın talebidir’ şeklinde yaptığı açıklamayı doğru bulmadığını bildirmiş, ‘İki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulduktan, sınır kapısı açıldıktan ve ekonomik ilişkiler geliştikten sonra bile Ermenistan Hükümeti’nin ‘soykırım’ propagandası ve Türkiye’den ‘soykırımı’ tanıma talebinden bir an bile olsun vazgeçmemesi gerektiğini’ özellikle vurgulamıştır.
Sözde Ermeni soykırımı propagandası ile uğraşan ve özellikle Hıristiyan dünyasında başarılı sonuçlar elde eden bir diğer kurum da Ermeni kilisesidir. Kilikya Katogikosluğu Divanı Kilikya Baş Patriği I. Aram İsveç Kilisesinin düzenlediği ‘Soykırım ve Uzlaşma’ konferansında tarihi bellek ve ulusal kimliğin korunmasında soykırımın önemi, affın ön şartları, uzlaşma ilkeleri ve bu süreçte kilisenin rolüne ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Patrik, Ermeni soykırımına değinirken, Türkiye’nin sadece ahlaken Ermeni ‘soykırımını’ tanımasını değil, ayrıca hukuki anlamda bunun bedelini Ermeni halkına ödemesi gerektiğini ifade etmiştir.
Türkiye’nin uluslararası alanda elde ettiği en küçük başarıyı bile hazmedemeyen Ermenistan, sözde Ermeni soykırımının uluslararası alanda propagandasında bütün imkânları kullanmaya çalışmaktadır. Bu bakımdan ABD ve Avrupa’da yaşayan Ermeniler sözde Ermeni soykırımı propagandasının en önemli araçlarıdır.
Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde ciddi gelişmeler sağladığı bir dönemde,  Ermenistan Hükümeti ve Ermeni diasporası Türkiye’nin sözde Ermeni ‘soykırımını’ kabul etmesini AB tarafından tam üyelik için şart olarak ileri sürülmesi yönünde propaganda faaliyetlerini güçlendirmiştir. Türkiye’nin AB üyelik sürecini engellemek için yoğun faaliyette bulunan Hay Dat Komisyonu Avrupa Birliği Ofisi, 10 Haziran 2004 tarihindeki 25 ülkede Avrupa Parlamentosu seçimlerine adaylıklarını koymuş olan 1354 adaydan Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği ve başka konular hakkındaki görüşlerini almak istemiştir. Buna göre adaylardan:
-Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımını inkâr etmesi,
-Ermeni kültür ve sanat abidelerinin Türkiye’de planlı bir şekilde dağıtılması,
-Türkiye’nin Ermenistan’a ekonomik ambargo uygulaması ve
-Avrupa Birliği’nin nihai sınırlarını nerede gördükleri konusunda görüş bildirmelerini talep etmiştir.
Bu yönde propaganda çalışmaları Ermenistan ve Ermeni diasporası tarafından yapılmaktadır. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik yolunda ciddi adımlar atması, hem Ermenistan Hükümeti ve diasporasını hem de Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasını istemeyen bazı ülkeleri oldukça rahatsız etmekte ve Ermenilerin Türkiye’ye yönelik suçlamaları bu ülkeler tarafından tereddütsüz bir şekilde desteklenmekte ve kabul edilmektedir.
Taşnaksutyun Partisi Batı Avrupa Merkez Komitesi Başkanı Murat Papazyan ve Fransa Sosyalist Partisi Genel Başkan Yardımcısı Franchois Golland 3 Haziran 2004 tarihinde Sosyalist Parti karargâhında düzenledikleri basın toplantısında Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde sözde soykırım faktörünün önemi ve Türkiye’nin ‘soykırımı’ kabul etmesi için yapılması gereken işler konusunda görüşlerini dile getirmiş ve Ortak Bildiri yayınlanmıştır. Bu bildiride:
-Türkiye’nin Kopenhag kriterlerini yerine getirmediği;
-Türkiye’nin devlet yapısının AB üyeliğine uygun olmadığı;
-Ordunun iç ve dış politikada üstün konuma sahip olduğu;
-Demokratik değerlerin korunmadığı veya uygulanmadığı;
-Milli azınlıkların, özellikle Kürtlerin haklarının ihlal edildiği;
-Türkiye’nin Ermeni ‘soykırımını’ kabul etmediği;
-Avrupa Parlamentosu’nun 18 Haziran 1987 yılında kabul ettiği sözde Ermeni soykırımına ilişkin kararın Türkiye tarafından tanınmadığı ifade edilmiştir.
Ermenistan Hükümeti ve Ermeni diasporası özellikle 2 Kasım 2004 tarihinde ABD’de yapılacak Başkanlık seçimleri sürecinde daha aktif politika izlemeye başlamıştır. ABD’deki Ermeni diasporasını temsil eden Ermeni Milli Komitesi ve ABD Ermeni Asamblesi bu seçim sürecini ciddi şekilde takip etmiştir. ABD’deki Ermeni cemaatinin başlıca amacı, adayların sözde Ermeni soykırımı konusundaki yaklaşımlarına ve Dağlık Karabağ’ın bağımsız devlet olarak tanınması konularında Ermeniler lehine karar alınmasını sağlamak olmuştur. Demokrat ve Cumhuriyet Partileri bu konular hakkında kesin görüş bildirmemelerine rağmen, Ermenileri ilgilendiren konularda işbirliği yapacaklarını ifade etmiştir.
ABD Hay Dat Ofisi Başkanı Kiro Manoyan Türkiye-Ermenistan ilişkilerini değerlendirirken Ermeni toplumunun tarihsel nedenlerle Türkiye’yi düşman ülke olarak algıladığını, Türkiye’nin 1915’te Ermenilere yaptığı ‘soykırımın’ tarihte kalmadığını, yakın geçmişe kadar devam ettiğini, sadece Batı Ermenistan’ın değil, Doğu Ermenistan topraklarının bir bölümünün de Türkiye tarafından işgal edildiğini ifade etmiştir. ‘Soykırımın’ uluslararası alanda ve Türkiye tarafından kabul edilmesi gerektiği yönünde çalışmalara devam ettiklerini bildiren Manoyan, bununla sadece manevi açıdan tatmin olmakla yetinmeyeceklerini, arkasından tazminat konusunun gündeme geleceğini, ‘soykırımın’ Ermeniler için geçmişin değil, geleceğin sorunu olduğunu vurgulamıştır.
Manoyan, 23 Mart 2004 tarihinde Erivan Devlet Üniversitesi Şarkşünaslar Derneği’nin düzenlediği ‘Ermeni Meselesinin Öğrenilmesi’ adlı toplantıda konu ile ilgili değerlendirmede bulunmuştur. Manoyan, Hay Dat Komisyonu’nun başlıca amacının, ‘soykırımın’ tanınması, Dağlık Karabağ ve Cevaheti Ermenilerinin haklarının savunması olduğunu dile getirmiştir. Soykırımın uluslararası alanda tanınması konusunda ciddi başarılar elde ettiklerini ve bu yönde propaganda çalışmalarının devam ettiğini vurgulayan Manoyan, Türk-Ermeni Uzlaştırma Komisyonu’nun faaliyetinden ciddi endişe duyduklarını bildirmiştir. Bu Komisyon’un faaliyetine prensip itibarıyla karşı olmadıklarını ancak görüşmelerde ‘soykırım’ konusunun ele alınmadığı gerekçesiyle sonuç olarak Ermeni Davası’na zarar verdiğini ifade etmiştir. Manoyan, Hay Dat Komisyonu olarak başlıca hedeflerinin Türkiye’nin ‘soykırımı’ kabul etmesini sağlamak olduğunu dile getirerek, özellikle uluslararası sivil toplum örgütleri ve AB çerçevesinde başarılı bir propaganda ile Türkiye’ye baskı uyguladıklarını vurgulamıştır. Manoyan, ‘soykırımın’ Türkiye tarafından kabul edilmesinden sonra ise maddi ve manevi tazminat konusunun gündeme taşınacağını ve bu yöndeki çalışmaların başarı ile sonuçlanacağına inandıklarını bildirmiştir.
Sözde Ermeni soykırımı meselesini Ermeni halkının milli birlik ve beraberliğinin, dayanışmasının, işbirliğinin ve Ermenistan dış politikasının köşe taşı olarak gören Hükümet, iddialarının uluslararası kamuoyu tarafından kabul edilmesi için verdiği destekle Ermenistan Milli Bilimler Akademisi ve Dünya Ermenileri Birliği ‘kanıtlar paketi’ hazırlama çalışmalarına başlamıştır. Bu amaçla Dünya Ermenileri Birliği, Ermenistan Milli Bilimler Akademisi salonunda 6-7 Mayıs 2004 tarihinde ‘Ermenistan-Türkiye İlişkilerinin Normalleşmesinde Soykırım Faktörü’ adlı konferans düzenlemiştir. Dünya Ermenileri Birliği Başkanı Ara Abramyan düzenlediği basın toplantısında konferansa Ermenistan, Almanya, Yunanistan, Fransa, İtalya, ABD, Rusya, Avusturya, Kanada ve İsviçre’den “soykırım” konusunda uzmanların katılacağını açıklamıştır.
Konferansın başlıca amacı Ermenilerin iddiasını uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde tanımlamak ve dünya kamuoyuna duyurmaktır. Bu amaçla, konferans sonucunda konunun daha geniş bir şekilde öğrenilmesi için konunun uzmanlarından oluşan özel bir komisyonun kurulmasına karar verilmiştir. Bu komisyon çalışmaları sonucunda elde edilen belgeler ve hukuki değerlendirmeler Ermenistan’ın sözde soykırımın uluslararası alanda tanıtılması için resmi belge ve kaynak teşkil edecektir. Bu kaynaklara dayanarak yapılan çalışmalar sonucunda uluslararası alanda ciddi baskılarla karşılaşan Türkiye’ye sözde Ermeni soykırımın kabul ettirilmesi amaçlanmıştır.
Konu ile ilgili görüşlerini açıklayan Andranik Migranyan, düzenlenen bu konferansın Ermenistan’a uluslararası alanda destek sağlayacağına inandığını bildirmiştir.  Ermeni ‘soykırımının’ uluslararası alanda tanınmasının, Türkiye’nin de ‘soykırımı’ tanıması yönünde ciddi etkisi olacağını ifade eden Migranyan, Türkiye’den toprak ve tazminat talep edilmesi gerektiğini de savunmuş ancak bu konuda hem Ermeni diasporası hem de Ermenistan devletinin değişik görüşleri olduğunu ve henüz ortak paydaya gelemediklerini dile getirmiştir.
Ermenistan Hükümeti Türkiye ile ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi için hiç bir zaman somut adım atmamıştır. Uluslararası kamuoyu karşısında yapıcı tutum sergilemeye çalışan Ermenistan bu konuda istekli olduğunu bildirse de, pratikte Türk resmileri ile görüşmekten ve sorunları tartışmaktan kaçınmıştır. Ermenistan devleti asılsız soykırım iddialarını kanıtlayamamaktadır. Bunun için öncelikle sivil toplum teşkilatlarını ve özel olarak kurulan komisyonları müzakere sürecine dâhil ederek anlaşmaya çalışan taraf imajı oluşturmak istemiştir. Bu bağlamda Türk-Ermeni Uzlaştırma Komisyonu’nun kurulmasını örnek göstermek mümkündür. Ancak bu Komisyon’da Ermenistan resmen temsil olunmasa da, diaspora temsilcilerini görüşmelerde yetkili kılmıştır.
İki ülke arasındaki sorunların çözülmesi için her iki ülkenin eski bürokratları (6’sı Türk 4’ü Ermeni) tarafından kurulan ve Türk-Ermeni Uzlaştırma Komisyonu olarak bilinen bir grup tarafından 9 Temmuz 2001 yılında müzakerelere başlamıştır. Türkiye ve Ermenistan arasında ilişkilerin geliştirilmesi, sivil toplum örgütleri arasında, ekonomik, kültürel, turizm, eğitim araştırma ve başka alanlarda işbirliğinin sağlanması konuları Uzlaştırma Komisyonu’nun Terms of Reference adlı belgesinde açıklanmıştır.
Sözde ‘soykırım’ ve Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgali meselesi üzerinde uzlaşmanın çok zor olduğu göz önünde bulundurularak görüşmelerin önünü tıkamamsı için bu konuların daha sonraki görüşmelerde ele alınmasına karar verilmiştir.   Komisyon faaliyete başladıktan sonra başta Ermeni diasporası olmak üzere Ermenistan’daki birçok siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları komisyona katılan Ermeni temsilcileri kınamıştır. Bu kuruluşların başlıca endişesi, komisyonun yukarıda ifade edilen konular üzerinde anlaşma sağlamasından sonra Ermeni diasporası arasındaki görüş ayrılığının daha da derinleşmesi olmuştur. Ermenistan Dışişleri Bakanlığı Uzlaştırma Komisyonu ile ilgili yaptığı açıklamada sivil girişimi desteklediklerini ifade etmiş, daha sonra ise Taşnaksutyun Partisi ve diğer örgütlerin tepki göstermeleri üzerine komisyonun kurulmasından habersiz olduklarını bildirmiştir. Uzlaştırma Komisyonu 2001 yılı sonlarına kadar görüşmelere devam etmiş, ancak 11 Aralık 2001 tarihinde Ermeni temsilcilerin komisyondan çekildiklerini açıklamaları ile görüşmeler sona ermiştir.
Uzun bir aradan sonra Uzlaştırma Komisyonu 12–14 Ocak 2004 tarihleri arasında Londra’da görüşmelere yeniden başlamıştır. Görüşme sonrasında yapılan açıklamada yukarıda ifade edilen konular üzerinde görüşmelerin devam ettiği açıklanmıştır. Komisyon’un bir sonraki toplantısının Erivan’da yapılması teklifi görüşülürken Ermeni temsilciler Türk heyetinin Ermenistan’a geldiğinde görüşmelere başlamadan önce soykırım anıtını ve müzesini ziyaret etmelerini şart koşmalarına Türk temsilcilerin itiraz etmiş ve sonuçta Erivan toplantısı hakkında anlaşma sağlanmamıştır.  Uzun müzakerelerden sonra görüşmelere Mayıs 2004 tarihinde Ankara veya Moskova’da devam edilmesi konusunda mutabakata varılmıştır. Ancak Moskova görüşmesinin hemen ardından Komisyon yaptığı açıklamada kendisini feshettiğini bildirmiştir.  Komisyon üyeleri Türk-Ermeni Uzlaştırma Komisyonu çerçevesinde görüşmeyeceklerini açıklasalar da Harvard’da Çatışmaların Çözüm Merkezi’nde konu ile ilgili forum düzenleyeceklerini bildirmiştir.
İki ülke arasındaki ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesini amaçlayan komisyon bu konuda hiçbir başarı elde edemeden dağılmış, Türkiye’nin diyalog çağrısını değerlendirmek istemeyen Ermenistan Hükümeti ve kamuoyu ise Türkiye karşıtı politika uygulayarak sözde Ermeni soykırımının propagandasına devam etmektedir. Komisyon çalışmalarının sona ermesi Türkiye ve Ermenistan’ın yanı sıra ABD’nin de başarısızlığının bir göstergesidir. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın arabuluculuk girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmış ve bir ilerleme kaydedilmemiştir. Bu durum özellikle sözde Ermeni soykırımı konusunda ABD’nin girişimlerinin Ermenistan tarafından olumlu karşılanmadığını kanıtlamaktadır.
Dr. Hatem Cabbarlı, Avrasya Güvenlik ve Strateji Araştırmalar Merkezi Başkanı
F.V
http://www.1news.com.tr/yazarlar/20121210064418799.html

Yorumlar kapatıldı.