İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

12 Eylül Utanç Müzesi Ve İki İP’li Bayanla Tartışma

Mustafa Elveren (Em. Öğrt.)

“12 Eylül Utanç Müzesi”ni ziyaret etmeye gittim… Karı-koca: “Müzede bulunan Dersim katliamı ile ilgili belgeler etkileyiciydi. Önderimiz-Pirimiz Seyit Rıza’ya yapılan bu zulmü içime sindiremiyorum. Bu devlet geçmişiyle mutlaka hesaplaşmalıdır” İki İP’li Bayan: “Onlar da Cumhuriyete karşı isyan ettiler. Biz bu ülkede Mustafa Kemal Atatürk’ten başka önder tanımayız. Bu ülkede Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarına karşı mücadele edeceğiz…” Müzedeki idam sehpası ve yitirdiğimiz devrimcilere ait eşyaların etkisinden henüz çakamamış, bozulmuş bir psikoloji içinde sesimi de biraz yükselterek, bu iki bayana yönelip; -insaf yahu! Hem bizi katlediyorsunuz, hem de bizi Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı ilan ediyorsunuz. Mustafa Kemal’in emriyle dedelerim katledildiği halde ben yine de Atatürk’e düşmanlık yapmıyorum. Sizin bu “Vatan-millet-bayrak” sendromunuz yüzünden düşman olmaya zorlanıyoruz. Ayıptır, günahtır!

***
Demokratik Sivil Toplum Örgütlerinin katılımıyla HDK öncülüğünde geçen Pazar günü Antalya’da “Vekilime Dokunma” sloganıyla bir yürüyüş yapıldı. O gün bu yürüyüşe katıldıktan sonra iki emekli arkadaşla birlikte Devrimci 78’liler Federasyonu tarafından organize edilen “12 Eylül Utanç Müzesi”ni ziyaret etmeye gittim.
78’liler Federasyonu’nun çalışma ve araştırmaları kapsamında kaybedilen devrimcilerin geride bıraktıkları objeler, fotoğraflar ve belgelerin sergilendiği büyükçe salonu gezerken etkilenmemek elde değil. Yüzlerce fotoğraf, belge ve objeyi bir araya getirdikleri için 78’liler Federasyonu yönetici ve üyeleri başta olmak üzere bu çalışmada emeği geçen herkesi kutlarım.
Müzede bulunan objeler, olayların yaşandığı tarih sırasına göre dizilmişti. Ziyaretçilerin çoğu bu dizine göre sergiyi geziyorlardı. Ben de aynı sırayı izleyerek sergideki belgeleri ve eşyaları incelemeye çalıştım. Bir ara idam sehpasını görünce aniden irkildim ve ağlamaktan kendimi zor tuttum. Salonda eşyaları inceledikçe öfkem ve üzüntüm katlanarak arttı. Köylüm ve ilkokul arkadaşım Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’ın kolsuz kazağını görünce bu defa ağlamakta kendimi alamadım.
Müzeye birlikte gittiğim arkadaşları bulmaya çalışırken bir ara dışarıya yöneldim. Bahçede bulunan merdiven süpürgelikleri üzerinde oturan birkaç kişi sohbet ediyorlardı. Ben de yorgunluğumu atmak için oraya oturdum.
65-70 yaşlarında iki bayan orta yaşlardaki karı-koca ile tartışıyorlardı. İster istemez kulak misafiri oldum. Tartışma esnasında bu iki yaşlı bayan İşçi Partisi (İP) üyesi olduklarını söylediler.
Karı-koca: “Müzede bulunan Dersim katliamı ile ilgili belgeler etkileyiciydi. Önderimiz-Pirimiz Seyit Rıza’ya yapılan bu zulmü içime sindiremiyorum. Bu devlet geçmişiyle mutlaka hesaplaşmalıdır”
İki İP’li Bayan: “Onlar da Cumhuriyete karşı isyan ettiler. Biz bu ülkede Mustafa Kemal Atatürk’ten başka önder tanımayız. Bu ülkede Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarına karşı mücadele edeceğiz…”
Müzedeki idam sehpası ve yitirdiğimiz devrimcilere ait eşyaların etkisinden henüz çakamamış, bozulmuş bir psikoloji içinde sesimi de biraz yükselterek, bu iki bayana yönelip; -insaf yahu! Hem bizi katlediyorsunuz, hem de bizi Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı ilan ediyorsunuz. Mustafa Kemal’in emriyle dedelerim katledildiği halde ben yine de Atatürk’e düşmanlık yapmıyorum. Sizin bu “Vatan-millet-bayrak” sendromunuz yüzünden düşman olmaya zorlanıyoruz. Ayıptır, günahtır!
İki İP’li Bayan: “Beyefendi biraz sakin olun. Bu ses tonu ile tartışma yapılmaz. Biz vatanımızı korumak için uğraşıyoruz.”
Sesimi daha da yükselterek; -Sizin için vatan, bizim için ise insan değerlidir. Benim açımdan insan yaşamı vatandan daha kutsaldır. Vatan dediğiniz bu topraklar üzerinde sizden önce başka uluslar vardı. Bu gün siz-biz varız. Yarın bizim yerimize başkaları da olabilir. Ne yazık ki, insanlar hep birbirlerini öldürerek bu topraklarda yaşıyorlar. Hâlbuki barış ve dostluk içinde birlikte yaşayabilirler. İşte benim sizden en önemli farkım budur. Siz önce vatan diyorsunuz, ben ise önce insan diyorum. Aslında Türkiye başbakanı Erdoğan sizden daha fazla Atatürkçüdür. Sizin potinleriniz, onların ise terlikleri vardır. Terlikçi ile potincinin arasında sıkıştırılmış olan benim. Nedir bu sizden çektiğimiz? İnsaf yahu!
İki İP’li Bayan; “Sen bizimle tartışmak değil, kavga etmek istiyorsun” deyip oradan ayrıldılar.
Müzedeki eşyaların etkisinden çıkıp, üzüntüm biraz hafifledikten sonra kendi kendime; -Ben bu iki İP’li bayan’a karşı ses tonumu yükseltmekle biraz saygısızlık ettim, bu davranış bana yakışmadı, keşke bu insanları üzmeseydim… Ancak yapılacak bir şey kalmamıştı. Bu psikoloji içerisinde “12 Eylül Utanç Müzesi”ne bir daha içeri girmedim ve birlikte gittiğim arkadaşlarımı da bulamadan oradan ayrıldım.
Aydın her hangi bir partinin üyesi olabilir, farklı bir dinsel inanç sahibi ya da dinsiz olabilir. Her Aydın sosyalist-komünist, devrimci olmayabilir, ancak demokrat olmak zorundadır. Olayları objektif değerlendirmelidir. Çünkü Aydın kişinin herkese karşı sorumlulukları vardır.
TÜSİAD’ın Başkanı Sayın Ümit Boyner’in şu ifadeleri çok dikkat çekicidir ve üzerinde düşünülmesi gerekir.  “… Kazananları kaybedenlerle paylaşmadıkça bizi güzel günler beklemiyor. Paralar gelsin, özgürlükler kısıtlansın, paralar gelsin gazeteciler hapis yatsın. Paralar gelsin, töre cinayetleri devam etsin… “Hayatımız sanki en çok mağaza açarak büyümek üzerine kurulmuş. Gözümüzü sadece ekonomik büyümeye dikemeyiz”… İlerde çocuklarımız ‘Cumhuriyet tarihinin en yakıcı günlerini geçiriyorken siz ne yaptınız?’ diye sorduklarında ‘Bizler daha çok mağaza açmak, AVM’lerde en iyi yerleri kapmak için çalışıyorduk mu’ diyeceğiz. Bir kere geldiğimiz hayat bundan ibaret olmamalı.” (RADİKAL)
Patronlar kulübü başkanı Sayın Boyner’in bu sözlerini “Türkiye’de henüz burjuva demokrasisi dahi yoktur” şeklinde yorumlayabiliriz.
Patronlar da aydın olabilirler. Patronların derneği TÜSİAD’ın başkanı Sayın Ümit Boyner’in hak ve özgürlükler konusunda bazı Kemalist’lerden ve ulusalcı solculardan daha ilerici olduğunu söylemek herhalde abartılı olmayacaktır.
Marksist sol terminolojiyi kullanarak laf kalabalığından öteye “bir arpa boyu” yol gidemeyen ulusalcı-Kemalist solcu bazı arkadaşlarımı düşündüm. Ümit Boyner kadar demokrat olmayan bir siyasi yapı sermayeye karşı mücadele edebilir mi?
Bunlar Kemalizm’i devrimcilik diye bize yutturmaya çalışıyorlar. Bu unsurlar komünist görünümünde olmaları nedeniyle benim gibi birçok kişi kendine komünist demeye utanır hale geldi.
Her şeye rağmen yine de “enseyi karartmayalım.”
04.12.2012
Mustafa Elveren

Yorumlar kapatıldı.