İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ŞİDDETİ, ŞİDDETLİCE YAŞAYAN ÖTEKİ KADINLARIMIZ

Zeynep Tozduman

Hepimizin bildiği üzere geçtiğimiz hafta sonu 25 Kasım, tüm dünyada ve ülkemizde ‘’Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’’ olarak anıldı… Dün sosyal medyaya, Twiteer’a düşen bir haber yüreklerimizi ve beynimizi donduracak cinsten, hani bu kadarda olmaz dedirten.‘’Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİM-Der) Başkanı Göksel Gülbey daha önce gerçekleştirdiği Ermenistan Cumhurbaşkanın maketini idam ettiği eylemine, 24-25-26 Kasım tarihlerinde kişisel Twitter hesabından İstanbul başta olmak üzere Türkiye ’deki bütün Ermeni okul, kilise ve vakıflarının iletişim bilgilerinin yayınlamayı ekledi’’ . Ermeni düşmanlığından beslenen arkasında Azerbaycan bağlantılı ASİMDER olan bu anlayışlar, nefret ve ayrımcılık suçu işlemektedir.

***
Hepimizin bildiği üzere geçtiğimiz hafta sonu 25 Kasım, tüm dünyada ve ülkemizde ‘’Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’’ olarak anıldı. Şiddet; ülkenin dört bir yanında, (25 Kasım şiddete karşı yürüyüşte bile)  kol gezdi. Anmalar; barikatlarla ve yürüyüşü engellemelerine rağmen tüm yurtta ve alanlarda yapıldı. Kadın düşmanı AKP iktidarına karşı, her dilden, her renkten kadınlar şiddete karşı barışı talep etti. Her gün erkek şiddetine maruz kalan, hunharca öldürülen, Cinsel tacize ve tecavüze uğrayan, Bekâret kontrolü gibi kadın bedenini aşağılayan, Cezaevlerinde politik tutsak edilen/işkence edilen, salt kadın olduğu için iş güvenliği olmayan, Ucuz emek olarak kullanılan, etnik ve dini kimliği yüzünden ötekileştirilen/şiddete uğrayanların ülkesinde,  inadına kadınlarımız yürüyor. ‘’Kadına yönelik şiddeti biz bitireceğiz. ’diyenlerin iktidarında, en çok kadın intiharları ve kadın cinayetleri işlenmiştir. Kadınlarımız biliyor ki, bizler direnmedikçe, bizler örgütlenmedikçe erkek egemen anlayış bizi daha büyük karanlıklara götürecek.
Atalet içinde olan bir Adaletten, haklarımızı alamazsak eğer,  bu ülkenin Türk -İslam olmayan tüm kadınları, 1915’i en belirgin şekilde yaşayacak, günlere eviriliyor takvimler. Gün geçmiyor ki, yazılı ve görsel basında ırkçılık üzerinden ayrımcılık yapılmasın. Halklar arası ve cinsler arası ayrımcılık,  bu ülkede Irkçılıkla, şırınga ediliyor. Daha dün sosyal medyaya, Twiteer’a düşen bir haber yüreklerimizi ve beynimizi donduracak cinsten, hani bu kadarda olmaz dedirten.
’Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİM-Der) Başkanı Göksel Gülbey daha önce gerçekleştirdiği Ermenistan Cumhurbaşkanın maketini idam ettiği eylemine, 24-25-26 Kasım tarihlerinde kişisel Twitter hesabından İstanbul başta olmak üzere Türkiye ’deki bütün Ermeni okul, kilise ve vakıflarının iletişim bilgilerinin yayınlamayı ekledi’’ .
Ermeni düşmanlığından beslenen arkasında Azerbaycan bağlantılı ASİMDER olan bu anlayışlar, nefret ve ayrımcılık suçu işlemektedir. Bu tür haberlerle gündeme gelmek, halklar arası düşmanlığı bilerek körüklemektir. İnsanım diyen herkes harekete geçip Göksel Gülbey’e kişisel suç duyurusunda bulunmalı. Sözde İleri demokrasi ile yönetilen bu ülkede, devletin etkili ve yetkili organları bu konuyla ilgili, halkları kin ve düşmanlığa itmesine sebep olacağı için kamu davası açılmalıdır. Bu ülkenin duyarlı, barıştan ve insan haklarından yana Savcılarını göreve çağırıyorum. 1915’in yüzüncü yılının yaklaştığı önümüzdeki 3 yıl,  ırkçı saldırıların artmasının endişesini taşıyorum. Eğer önlem alınmazsa, bu ülkenin en güzel renklerinden biri olan son kalan Ermeniler de, giderse çöle döner bu ülke çöle. Bu ülkede ezilen Ermeni halkına sahip çıkmak, bir insanlık görevidir.
-Ermeni halkını söylem ve yasalarla sürekli hedef haline getirdiğiniz takdirde, Ermeni halkının iletişim adreslerini verenlere ses çıkarmadığınız, ırkçı anlayışlara paye verdiğiniz takdirde Ermeni halkını,
-Roboski’de öldürülen 34 canın hesabı verilmediği sürece, Milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırdığınız takdirde ise  Kürt halkını,
-Süryani halkının 1600 yıldır sahibi olduğu Mor Gabriel manastırı ve nice kilise ve kutsal mabetlerini, arazilerini, evlerini yasalar yoluyla işgal ederek, baskı kurarak, Süryani halkını,
-İslam olmayan Alevi köylerine, megafon veya cami yaptırarak Alevileri,
Karşısına alan bir devlet, bu ülkenin kadim halklarıyla nasıl barışacak anlamak çok zor. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde devletin asli görevi terörize ortamı ortadan kaldırmak ve barışı tesis etmektir. Büyük patron ABD ve küresel emperyalizmin Ortadoğu halkları üzerindeki kirli oyunlarına destek veren baş aktör Türkiye, önümüzdeki yıllara yayılan  (Hedef 2023 diyerek iktidar olan AKP ) karanlık çağların geçiş aşamasında. Bu yıl okullarda, ilk kez başlayan uygulama ile Arapça ve Kuran’ın seçmeli ders olmasından sonra önümüzdeki öğretim sürecinde kılık kıyafet serbestisi getirilmek istenmesi hep aynı senaryonun hayata geçirilmesinin bir parçasıdır.
Bu ülkede bin yıllardan beridir yaşayan kadim halklar, 1923 Lozan antlaşması ile  ‘’AZINLIK’’ diye tabir edilmiştir. Sadece Azınlık değil,  Eşit yurttaşlık (Ana dilde eğitim hakkı, İnsan Hakları, İbadetlerini özgürce yapabilme, Kamudan yararlanma, fırsat eşitliği vb.) haklarından yararlandırılsaydı,  bu gün gelişmiş ülkeler düzeyine gelmez miydik? .Bu ülkenin çağdaş medeniyetler seviyesine gelmesi için hepimiz Azınlıklar için ‘’Eşit yurttaşlık’’ hakkını istemeliyiz. Süryani halkı içinde önce Azınlık haklarından yararlanmasını istememiz gerek. Türk-İslam olmayan tüm kadınların, eğitimde ve kamuda bilinçli bir politika ile geri gidişin, yüreklerinde yarattığı korkuyu kim? Görebiliyor acaba. Hem yasalarla, hem mahalle baskısıyla etnik ve dini inancını yaşamayan bu Kadınlar oysa içimizden biri, bizim kadınlarımız, komşumuz, yoldaşımız, dostumuz. Hayatın her alanında psikolojik, sosyolojik, coğrafik, demografik, siyasal şiddete maruz kalan bu kadınlar nedense ya görmemezlikten gelinir yâda yok sayılır.
Oysaki şu anda Filistin’de savaşın faturasını yaşayan bir kadınla, Türkiye’de 1915’i yaşayanların torunları olan, Ermeni-Süryani-Rum- Ezidi ve de Alevi- Kürt kadınları arasında hiçbir fark yoktur. Tek tipleştirme politikaları bu ülkede sürdüğü sürece, Türk ve Sünni olmayan halklara ve inançlara, özellikle Kadınlarına, ne rahat, nede huzur yok. Erkeğin vurduğu, Adaletin yasalarla koruduğu bir ülkede kadının tek bir hakkı vardır o’ da  ‘’Ölmek’ ’Şiddetten arınmış bir dünya mümkündür elbet. Yeter ki, biz kadınlar el ele verelim ve erkek iktidara direnelim. Asimilasyonun her türlüsünün denendiği bir ülkede, devlet kendi Alevi’sini, Ermeni’sini, Süryani’sini, Kürt’ünü yaratmak için her gün yeni senaryolarla karşımıza çıkmaktadır. Alevilerin kutsal ayı olan muharrem ayında 12 imamlar adına tutulan orucun bile şeklini, neredeyse medya ve TV aracılığı Sünni orucu şeklinde lanse edilmektedir. Türkücü Sebahat Akkiraz’ın meclisteki on iki imam oruçlarının iftar yemeğinin, medyaya servis edilmesindeki amaç kendi Alevi’sini yaratmak, Alevileri, Sünni İslam’a dahil etmektir. Sebahat Akkiraz gibi çıkarları gereği asimile olmuş bazı alevi liderlerde devlet tarafından bu işte kullanılan piyonlardır. Salt Alevi olduğu için, Ermeni, Süryani, Rum, Kürt olduğu için Tv dizilerinde bu kadim halkların kadınlarını, kötü karakterler olarak sunmakla ‘’Ayrımcılık’’ suçu işlemektedir iktidar yanlısı medya.
Bu ülkenin keder yüzlü kadınları, anaları; Eşitsizliğe, baskıya, zulme, sömürüye ve savaşa karşı, hangi renkten olursanız olun gelin erkek iktidarına karşı bir kez olsun Barışa ve özgürlüklere hep birlikte kanat çırpalım.
ZEYNEP TOZDUMAN / zeynoege@mynet.com

Yorumlar kapatıldı.