Sürekli olarak Cemaatimizin gündeminde bulunan konulardan biri de “Seçim”dir. Son yıllarda seçimlerimizde bazı sıkıntılar yaşandığı da bilinen bir gerçektir. Yaşanan sıkıntıların hemen tamamı cemaat seçimleri ile ilgili yönetmeliklerin talep ve şartlara uygun olmayışına bağlanabilir. Bu yazı iki temel konudaki görüş ve önerileri ile çözüme katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Not: Bu yazı Marmara Gazetemizin 23 Kasım tarihli Türkçe ekinde yayımlanmıştır.
I-SEÇİM ÇEVRESİ
Kanaatimizce öncelikle tartışılması gereken başlık “Seçim Çevresi”dir.
Cemaat vakıflarının tamamı için seçim çevresinin il olarak tespit edilmesini önerenlere son günlerde VADİP bünyesindeki vakıflardan da önemli ölçüde katılanlar olduğu anlaşıldı. Seçim sürecinde sorunlar yaşanan bir vakfı örnek alarak bütün cemaat vakıflarının seçim çevresinin il olmasını isterken, bu kararın bütün vakıflara uygulanmasının doğru olup olmadığının dikkatten kaçtığı açıktır. Hedefteki vakfın özel durumundan kaynaklanan nedenlerle seçim çevresinin il olmasının istenmesi asıl amacı unutturuyor. Bütün cemaate hizmet veren ortak vakıflar dışındaki vakıflarımızın seçim çevresinin genişletilmesi ve il olması istenirken esas amaç muhtelif etkenlerle azalan nüfus yüzünden bazı vakıflarımızın sahipsiz kalmasının önlenmesidir. Gerçekte de hem gelenek ve göreneklerimize hem de Nizamnameye göre semt vakıflarının semtte yerleşik cemaat mensupları tarafından yönetilmesi esastır.
Seçim çevresinin il olmasının daha demokratik ve daha yararlı olduğunu düşünenler de olabilir. Ancak çağdaş demokrasilerde belediyeler semt meclisleri kurmak için çaba harcarken, bizim yerel meclis görevi yapan ve semt sakinleri tarafından seçilen kurullarımızı ortadan kaldırmamız, ciddi bir çelişki olacaktır. Örneğin bir bölgede vakfı yönetecek, orada yaşayan, sorunlarını bilen, her zaman kolayca ulaşılabilecek kişiler varken, seçim çevresi genişletilerek semtin sorunlarını, fakirini, zenginini, muhtacını, hastasını tanımayan, semte ulaşması bile sorun olacak kişilerin seçilmesinin yararı çok tartışılabilir.
Yürürlükteki Vakıflar Kanunu yönetmeliğine göre, cemaat Vakıflarının seçim çevresi vakfın bulunduğu ilçedir. İlçede yeterli cemaat bulunmaması halinde, yönetim kurulunun talebi üzerine Vakıflar Bölge Müdürlüğü gerekli incelemeyi yaparak, seçim çevresinin en yakın il, en yakın ilde de yeterli cemaat yoksa en çok cemaati olan çevre ilin (İstanbul) seçim çevresi olmasına karar verecektir. Bu yönetmelikte yerellik hiç dikkate alınmamış, en yakın ilçe ile seçim çevresi oluşturulmasına imkân verilmemiştir. Diğer taraftan yeterli cemaat denirken herhangi bir ölçü ya da sayı belirtilmediğinden hem yönetimler hem de idare yönetmelik hükmünü diledikleri gibi yorumlamış ve kullanmış, bu da bitmez tükenmez sürtüşmelere yol açmıştır.
Bu duruma göre ne yapılmalıdır?
Öncelikle belirsizliklerden kaçınmak ve idarenin keyfi kararlar almasını engellemek için yönetmelik açık ve net olmalıdır. İkinci olarak yerinden yönetim çağdaş ve demokratik bir sistemdir, bu yüzden de yerelliğin gerekli olduğu semt vakıflarında bu sistemin korunması esas alınmalıdır. Yerelliğin korunması için, vakfın bulunduğu ilçede yeteri kadar cemaat üyesi yoksa en yakın ve en çok cemaati olan ilçe de seçim çevresine katılabilir. Böylece vakfın seçim çevresi iki yakın ilçe olur. Bu durumda dahi yeterli seçmen sayısına ulaşılamıyorsa seçim çevresi artık il olabilir.
Ermeni azınlığın %99’unun İstanbul’da yaşadığı dikkate alınırsa, bir ilçede yeterli cemaat mensubu yoksa ilin seçim çevresi olması yerine yakındaki bir ilçenin birlikte seçim çevresi olmasının seçmen yetersizliği sorununu çözeceği kolayca görülebilir.
“Ortak” veya “Yerel” olarak ayrışmalarına ilişkin olarak ise Vakıflarımızın görevlerine, fonksiyonlarına göre üç grupta toplanabileceği kanaatindeyiz.
1. Tüm cemaatin yararlandığı ortak vakıflar: Hastane, yetimhane, Ruhban okulu, lisesi olan vakıflar ve (Patriklik) Cemaat ana kilisesi.
2. Bulundukları ilçedeki cemaat mensuplarının yararlandığı ilk ya da ilk ve ortaokulu olan kilise vakıfları.
3. Bulundukları ilçedeki cemaat mensuplarının yararlandığı okulu olmayan kilise vakıfları.
Buradan yola çıkarak yönetmelikte yapılacak değişikliklerle ilgili önerileri şöyle sıralayabiliriz:
Seçim Çevresi
– Bütün cemaatin yararlandığı Hastane, yetimhane, ruhban okulu, lise sahibi cemaat vakıfları ile (Patriklik) Cemaatin Ana Kilisesi ortak cemaat vakıfları olup seçim çevreleri bulundukları ildir.
– İstanbul’da bulunan bütün diğer cemaat vakıflarının seçim çevresi vakıf hayratının bulunduğu ilçedir. Ancak ilçede seçime yeterli cemaat üyesi yoksa yönetim kurulunun ya da cemaat mensubu en az yedi kişinin başvurusu üzerine Vakıflar Bölge Müdürlüğünce yapılacak araştırma sonucuna göre seçim çevresi yeterli sayıda seçmeni olan en yakın ilçe ile birleştirilir. İki ilçe vakfın seçim çevresi olur. İki ilçede de yeterli cemaat yoksa yönetimin ya da en az yedi cemaat mensubunun müracaatı ile seçim çevresi il olarak belirlenir.
– İlk ya da ilk ve ortaokulu olan cemaat vakıflarında yeterli sayı 7 kişililik yönetim kurulunun yüz katı olan en az 700 seçmen, okulu olmayan kilise vakıflarında yeterli sayı en az on katı olan 70 seçmendir.
– İstanbul ili dışında bulunan cemaat vakıflarının bulundukları ilde yeteri kadar cemaat mensubu yoksa yönetim kurulunun kararı ile ya da 7 cemaat mensubunun talebi halinde Vakıflar Genel Müdürlüğü vakfın seçim çevresi İstanbul ili olmasına karar verir.
– Cemaat vakıflarının seçim çevresinde yerleşik 18 yaşını geçen her cemaat mensubu cemaat vakıfı seçiminde oy kullanma hakkına sahiptir. Ancak ilçesinde cemaat vakfı bulunmayan cemaat mensupları seçecekleri ve yararlandıkları vakfın ya da vakıf hayratının bulunduğu ilçenin seçmeni kabul edilir. Yakın ilçede de cemaat vakfı yoksa cemaat mensubu en çok cemaatin yaşadığı çevre ilin (İstanbul) seçmeni sayılır ve (Patriklik) Cemaatin Ana kilisesinde oy kullanabilir
-Yeniden hazırlanacak yönetmelik “seçim çevresi” yanında vakıfların seçimlerini ne zaman, nasıl yapacaklarını, adaylık şartlarını v.s. de ayrı maddelerle düzenleyecektir.
II-SEÇİM SİSTEMİ
Tartışılması gerekli bir diğer başlık da seçim sistemidir.
Bilindiği gibi 1950’li yıllardan bu yana cemaat vakıflarının yöneticileri basit çoğunluk sistemiyle seçilmektedir. Bilinmeyen bir nedenle her halükarda daha demokratik olan ve bir nevi çarşaf liste diyeceğimiz seçilecek kişi sayısının üç misli aday göstermeye dayalı (Yerabadik) sistemden vazgeçilmiştir. Basit çoğunluk sistemine geçilmesi nedeninin aynı yıllarda milletvekili seçimlerinde bu sisteminin uygulanması olsa gerekir.
Basit çoğunluk sistemi, demokratik ve adil olmayan, seçmenin iradesini hakkaniyetle sonuca yansıtmayan, katılımcılığı azaltıp küskünleri çoğaltan bir sistemdir. Nitekim milletvekilliği seçiminde bu usul terk edilmiştir.
Örneklersek:
Örnek 1) X Vakfı seçimine üç liste girmektedir. Yedi yönetim kurulu üyesi ve iki yedek üye seçilecektir. Geçerli oy 945’dir.
A grubu 340, B grubu 330 ve C grubu 275 oy almıştır.
Basit çoğunluk sistemine göre bütün yönetim kurulu üyeleri ve yedekler A grubundan seçilir ve neredeyse seçilen grubun aldığı oyların iki katına yakın 605 oy sonuca yansımaz.
Örnek 2) Bu seçime iki grup girmiş ve 945 geçerli oyun 475’ini A grubu 470 oyu B grubu almıştır. Bu durumda 7 yönetim kurulu üyesi de A grubundan seçilir.
Böyle bir seçimin adil ve demokratik olduğu söylenebilir mi? Diğer taraftan muhalefete ve daha küçük gruplara şans tanımadığı için de katılımcılık azalmakta, ilgisiz kalanlar, küsenler çoğalmaktadır. Diğer taraftan gruplar muhalefetsiz olduklarından kendi içlerinde bir oto kontrol ve özeleştiri kültürü oluşmamaktadır. Basit çoğunluk sisteminin avantajı olduğu söylenen istikrarlı yönetimlerin ise özellikle merkezi bir denetim ve koordinasyonu bulunmayan bu yapıda yarar yerine zarar vereceği de açıktır.
İstikrar yıllarca süren değişmeyen yönetimlere yol açıyorsa, zamanla istikrardan çok istikrarsızlık yaratacaktır. Diğer taraftan, adaletsiz, halkın iradesini yansıtmayan, oto kontrole izin vermeyen ve halkı katılımcılıktan uzaklaştıran bu sistemin istikrar adına sürdürülmesi tam anlamıyla yanlış olur. Bu gün vakıflarımız yöneticilerin ahlâk ve namusuna emanet edilmiştir. Seçilen heyette bir ahlâk zafiyeti varsa, ciddi sorunlar çıkacağı açıktır. Vakıf yönetimi üzerinde cemaatin hiçbir denetimi ve gözetiminin olmadığı ve cemaatin tüzel kişiliği tanınana kadar da olmayacağı belli iken, Nispi sisteme geçerek yönetimlerin kendi içinde bir otokontrol sisteminin üretilmesi elbette ne amaca hizmet edeceği belli olmayan istikrardan önce gelecektir. İstikrarlı, muhalefeti olmayan bir yönetim doğru işler yaptığında ne kadar faydalı ise kötü niyetli bir yönetimin elinde istikrar vakfın felaketi olabilir.
Nispi sistem.
Bu durumda cemaat vakıfları yöneticilerinin seçiminde basit çoğunluk yerine Nispi seçim sistemine geçilmelidir. Nispi sistem basit çoğunluk sisteminin aksine, çok daha demokratik, katılımcı demokrasiye uygun, halkın iradesinin en doğru şekilde sandığa yansıdığı ve oto kontrole izin veren bir sistemdir. Bu sistemde her grup ayrı liste çıkaracağı gibi, bağımsızlar da ayrı oy pusulası çıkarabilir. Seçilenlerin belirlenmesinde en yüksek bakiye sistemi uygulanabileceği gibi, milletvekili seçiminde uygulanan d’Hont sistemi de kullanılabilir.
Belki oy tasnifi biraz daha uzun zaman alabilir fakat buna karşılık Nispi seçim sisteminde gruplar ve bağımsızlar aldıkları oy oranında yönetimde temsil edilirler, seçmenin yeterince benimsediği her türlü görüş yönetimde temsil edilir ve tartışılabilir. Bu suretle hem adalet sağlanır hem de bir iç kontrol mekanizmasına ulaşılmış olur.
Sonuç olarak:
1. Vakıf yönetim kurullarının seçiminde, seçimlerin demokratik olması ve halkın tercihlerinin en yüksek ölçüde sonuca yansıması için basit çoğunluk sisteminden vazgeçilmeli, seçimler Nispi sistemle yapılmalıdır
2. Ortak Vakıfların seçim çevresi il, bunlar dışında kalan Cemaat vakıflarının seçim çevresi hayratın bulunduğu ilçe olmalıdır. Ancak ilçede yeterli cemaat üyesi yoksa seçim çevresi yeterli sayıda seçmeni olan en yakın ilçe ile birleştirilerek iki ilçe vakfın seçim çevresi olmalıdır. İki ilçede de yeterli cemaat yoksa en çok cemaat mensubunun bulunduğu il (İstanbul), vakfın seçim çevresi olur.
3. İstanbul dışında bulunan vakıfların seçim çevresi bulunduklar ildir. Ancak ilde yeteri kadar cemaat mensubu yoksa vakfın seçim çevresi en çok cemaat mensubunun bulunduğu çevre il olan İstanbul olur.
4. İstanbul’da yaşayan ve ilçesinde cemaat vakfı bulunmayan seçmenler, seçecekleri ve yararlandıkları vakfın bulunduğu ilçenin seçmendir. İstanbul dışındaki yaşayan cemaat mensupları, bulundukları il seçim çevresi değilse Cemaat ana kilisesinin bağlı olduğu Fatih ilçesinin seçmenidir.
5. Cemaatin tüzel kişiliğinin tanınması ve gelenek görenek ve çağdaş gereklere göre örgütlenmesi hayati önemdedir. Cemaatin varlığını sürdürmesi, kötü niyetli yönetimlere karşı korunması cemaatin tüzel kişiliğinin tanınması ve örgütlenmesine izin verilmesine sıkı sıkıya bağlıdır. Cemaat tüzel kişiliğinin tanınması halinde merkezi bir denetim, koordinasyon ve ortak bütçeler mümkün olacaktır.
Kirkor Döşemeciyan
Yervant Özuzun
Murat Bebiroğlu
Aret Çiçekeker
Kasım 2012
Yorumlar kapatıldı.