İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’deki Ermeni Mimarisi ve Devletin Kanuni Düzenlemeleri

Türkiye’deki Ermeni Mimarisi ve Devletin Kanuni Düzenlemeleri Sıkça tartışılan konulardan biri de, Anadolu’daki Ermeni mimari mirasının durumuyla ilgilidir. Bu önemli ve az bilinen konuyla ilgili olarak Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Göknur Akçadağ ile konuştuk… Bilgi vermek açısından, Kültür ve Turizm Bakanlığı sitesinde 58.752 sivil mimari örnekleri, 8224 dinsel yapı olmak üzere, Türkiye’de bulunan 94.388 eserin envanter kayıtlarına dair listeler yer almaktadır. Bu listeler içinde kiliselerin taramasını yaparak bir özet değerlendirme yaptım 214 sayfalık bilgiden. Listede milliyet ayrımı yapılmadan Ermeni, Rum, Süryani vs. verilmiştir, kaç tanesinin Ermeni kaç tanesinin başka milletlere veya cemaatlere ait olduğunu bilmek listeden mümkün olmuyor.Bu listenin rakamsal özetine göre; 2149 adet toplam yapının türlere göre dağılımı şöyledir: Dinsel yapı, kilise: 1878; Antik kilise (arkeolojik sit alanı içinde olanlar, kaya kiliseleri): 37; Cami adıyla kayıtlı kilise: 121; Kilise kalıntıları ve kilise çeşmeleri: 70

***
Armenian Architectural Heritage in Turkey
Türkiye ve Ermenistan arasındaki normalleşme sürecinden sonra gündeme,
konuşulmamış pek çok konu gelmiştir. Sıkça tartışılan konulardan biri de, Anadolu’daki Ermeni mimari mirasının durumuyla ilgilidir. Bu önemli ve az bilinen konuyla ilgili olarak Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Göknur Akçadağ ile konuştuk. Akçadağ konunun tarihi temelleri ve bugünkü konumuyla ilgili oldukça önemli noktalara değiniyor. Bu konudaki az bilinen gerçekleri ve yapılması gerekenleri Haber Ajanda okuyucuları için paylaşıyoruz.
Hocam uluslararası hukuk açısından bakıldığında Türkiye topraklarında bulunan Ermeni tarihi ve kültürel yapılarının (anıtlarının) hukuki statüsü nedir?
Uluslararası ilişkilerde kültür varlıklarının korunmasına dair bazı bilgilerden önce Türkiye’nin ilgili bakanlık ve diğer kurumların konuyla ilgili görevlerinden bahsetmek istiyorum. Ermeni tarihi yapıları da bu statü içinde değerlendirilmektedir bütün farklı orijinlerden gelen yapılar gibi.
Tarihi eserlerin, yapıların korunmasının devlet teminatı, abidelerden faydalanma kuralları, eserlerin araştırılması, muhafaza edilmesi, tamiri, restorasyonu, aslına uygun yeniden inşası ile ilgili konular Kültür ve Turizm Bakanlığının ilgili kanunlarına göre yapılmaktadır. (Law on the Protection of Cultural and Natural Properties, articles 32, 68) Ayrıca Avrupa Konseyi ülkelerinin imzaladığı 19.12.1954 tarihli Avrupa Kültür Sözleşmesi ile Arkeolojik Kültür Varlıkları’nın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi (1969) ve bu sözleşmeyi revize eden Arkeolojik Kültür Varlıklarının Korunmasına ilişkin (1992) Avrupa Sözleşmelerine de bağlı hareket etmektedir.
Belediyenin görevleri arasında, kültür ve tabiat varlıkları ile tarihi dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekanların ve işlevlerinin korunmasına yönelik programları hazırlamak, bu amaçla yapılacak uygulamalara ilişkin işlemleri yürütmekle de bulunmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü Türkiye’de restorasyon yetkisi olan bir diğer kurumdur. “Koruma Uygulama ve Denetim Büroları (KUDEB)”, İl Özel İdareleri, Büyükşehir Belediyeleri ve Bakanlıkça izin verilen belediyeler bünyesinde, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili işlemleri ve uygulamaları yürütmek, denetimlerini yapmak üzere koruma, uygulama ve denetim büroları olarak görev yapmaktadır. Ermenilere ait yapılar, bütün bu kısaca bahsettiğim kurumların uygulamalarına göre ele alınmaktadır.
Ermeni tarihi ve kültürel yapılarının korunması, kurtarılması ve daha fazla tahrip olmasının engellenmesi hususunda Türk devletinin politikası nedir?
Bakanlığın veya kültür politikalarının milliyete göre ayrım yapmadan koruma ve restorasyon yapması önemlidir. Geçmişte Türk ve Müslümanlara ait olmayan yapılara iğreti bakan anlayışın görüldüğü süreçler, örnekler olmuştur. Bunlar Osmanlı’yı iyi algılayamamanın ve büyük yıkılışın etkisi ile darmadağın olmuş bir coğrafyanın sorunlarına dayanmaktadır.
Ayrıca üstüne basarak vurgulamak gerekir ki, bu anlayış sadece gayrimüslim yapılarına veya Ermeni tarihi eserlerine dönük değildir, eski eserlerin çoğu özellikle de dini yapıların büyük çoğunluğu yıkık dökük kalmıştır uzunca süre. Türkiye’yi anlamak çok yönlü düşünmekten geçiyor. O yüzden de ihmaller, korunamamış Ermeni yapıları, farklı amaca dönük kullanımda olan yapılar, Türkiye’de bir dönemin anlayışından kaynaklanmışsa da bunu bütüne yaymak, herkesin bu anlayışta olduğunu düşünmek haksız bir yaklaşımdır. Sorun aynı zamanda bir kültür meselesidir. Eski eserlerin bütününe yaklaşım uzunca süre insanların öncelikli konusu olmamıştır. Malatya’da bulunan 400 yıllık Silahtar Kervansaray, birkaç yıl önceye kadar içine girilemeyecek kadar harap ve moloz dolu bir yapıydı. 5 yıllık restorasyonu geçen yıl gerçekleşti şehrin dibindeki bu devasa yapının. Koruma ve restorasyon bir maliyet konusudur. Yine göz önünde bulundurmak gerekir ki geçmişte böyle bir maliyet ayrılamamıştır. Bugün Türkiye’nin ayıracak gücü bulunuyor. Özellikle son on yıldır bütün tarihi eserlerin restorasyon ve korunmasında büyük aşama kaydedilmiş, maliyet ayrılmıştır. İlk soruda sıraladığım sorumlu kurumlar, Türkiye’deki yapıların çoğunu restorasyon sürecine sokma çabasında olduğunu görmekteyiz. Bu süreçte bazı Ermeni tarihi yapıların da tamamlandığını, bazılarının restorasyon sürecine sokulduğunu görmekteyiz.
Bilgi vermek açısından, Kültür ve Turizm Bakanlığı sitesinde 58.752 sivil mimari örnekleri, 8224 dinsel yapı olmak üzere, Türkiye’de bulunan 94.388 eserin envanter kayıtlarına dair listeler yer almaktadır. Bu listeler içinde kiliselerin taramasını yaparak bir özet değerlendirme yaptım 214 sayfalık bilgiden. Listede milliyet ayrımı yapılmadan Ermeni, Rum, Süryani vs. verilmiştir, kaç tanesinin Ermeni kaç tanesinin başka milletlere veya cemaatlere ait olduğunu bilmek listeden mümkün olmuyor.
Bu listenin rakamsal özetine göre; 2149 adet toplam yapının türlere göre dağılımı şöyledir:
Dinsel yapı, kilise: 1878
Antik kilise (arkeolojik sit alanı içinde olanlar, kaya kiliseleri): 37
Cami adıyla kayıtlı kilise: 121
Kilise kalıntıları ve kilise çeşmeleri: 70
Adında “kilise” terimi bulunan bazı yapılar, kilise kapısı, kültürel ve halk kültürü unsurları, soyut eserler, resimler, figürler, kıyafet, mumluklar, halı, kilise motif detayı, fotoğraflar, kitabe, bordür, mezarlar, tasvirler, heykel, sunak masası, papaz kürsüsü, haç, ayin müziği…
Anıtsal Yapılar ve Sivil Mimarlık Örneklerinin Onarımları : Erzurum Öşvank Kilisesi   Amasya Tarihi Ermeni Kilisesi, Kars Ani Tigran Honents Kilisesi (Boyalı Kilise), Van Akdamar Kilisesi Onarımı ve Çevre Düzenlemesi, Trabzon Sümela Manastırı, Burdur Kavaklı Rum Kilisesi  ve diğerleri… Son restorasyon sürecine sokulan Ermeni kiliselerinden birisi, Malatya Taşhoron Kilisesi’dir.
Peki Ermeni mimar, arkeolog ve diğer uzmanlar Türkiye’de bulunan Ermeni tarihi yapılarının restorasyonuna katılabiliyor mu?
Milliyete göre ilgili yapının restorasyonuna katılım diye bir uygulama olduğunu sanmıyorum. Önemli olan restorasyonun genel kurallar çerçevesinde yapım aşamalarıdır, Türkiye’de Ermeni tarihi yapılarını veya gayrimüslim yapılarını çalışan çok sayıda akademisyen, mimar, arkeolog ve sanat tarihçisi var. “Türkler Türk yapısından anlar, Ermeniler Ermeni yapısından, Rumlar Rum yapısından anlar” şeklindeki bir anlayış, yanlış olur. Önemli olan uzmanlık alanıdır milliyetler değil. Üniversitelerde mimarlık, restorasyon ve sanat tarihi bölümlerinde Ermeni yapılarının farklı konuları üzerine çok sayıda tez çalışması yapılmaktadır. Tesadüf olarak  Ermeni kökenli Türk vatandaşlarının denk geldiği de olmuştur. Ellerinde belge, bilgi olanların sürece katkıda bulunmaları şüphesiz iyi olabilir. Çünkü bazen yapıların restorasyonunda fotoğraf, belge, bilgi arayışı olmaktadır.
Birkaç örnek için bkz. Nimet G. Korkmaz, Diyarbakır Kiliseleri Kapsamında Surp Sargis Ermeni Kilisesi’nin Restorasyon Önerisi, YTU, Mimarlık YL Tezi 2006; Özlem Tanış, Germir kiliseleri va Panagia “Kimisis-Tis Theotoku” kilisesinin günümüz koşullarında değerlendirilmesi [Churchs in Germir and the evaluation of the Panagia “Kimisis-Tis Theotoku” church in the aspect of conditions today]; Serkan Sunay, Aksaray Güzelyurt manastır ve kilise binaları [The monastery and church buildings of Aksaray Güzelyurt], Doktora Tezi, Ankara Üni. SBE; Selinda Sümer, İstanbul Ortodoks Ermeni kiliselerinde vaftiz mekanları [Baptism places of Orthodox Armenian churches in Istanbul], Yüksek Lisans Tezi, İTÜ, SBE)
Türk kamuoyunun Ermeni eserlerin korunmasına yönelik tavrını nasıl karşılıyorsunuz? Bu eserleri koruma adına gereken önem veriliyor mu sizce?
Bu konunun cevabı, ikinci soru için verdiğim cevapta da bulunmaktadır. Tarihi eserlerin korunmasına dönük anlayış bir kültür meselesidir. Ermeni tarihi eselerinin korunması da bütün eserler gibi önceliklidir. Ermeni eser restorasyonları Türk toplumu tarafından genelde olumlu karşılanmakla birlikte, az bir kesimin hoşnutsuzluğu da hissedilebilir. Bu tür yaklaşım her iki toplumda da bulunuyor, öncelikli olan genel yaklaşımdır. Her iki toplumda da bazı kişiler yaptıkları açıklamalarla ifrat-tefrit arasında kamplaştıran fikirler üretebiliyorlar. Bunun toplumlara ve birbirini anlamaya faydası yok. Ermeni mimarlar konusunda da bu yaklaşım ortaya çıkmıştı. Bazı açıklamalarda görüldüğü gibi Ermeni mimarların daha çok önemsenmesini isteyenler ve onların bu kadar önemsenmesinden rahatsız olanlar diye iki ayrı anlayış yanlıştır.
Geçmişte bir arada yaşamış “Anadoluluk” ortak özelliğinde birleşen Türkler ve Ermeniler sorunlara rağmen, benzerliklerinin farkındalar. Kültür mirasının bir parçasını oluşturan Ermeni yapılarının korunması ve restorasyonu, kültür turizmi açısından da önemlidir. Bu topraklarla geçmişte bağı bulunan Ermenilerin restorasyonlu kiliseleri, eserleri ziyaret edebilmeleri bunun en güzel sonuçlarından olacaktır. Geçtiğimiz yıl Van’da Akdamar Kilisesi’nin onarımından sonra açılıştaki görüntüler bunu ortaya koymuştu
Osmanlı’da çok ünlü Ermeni mimarların önemli sanat eserleri oluşturduklarını görüyoruz. İstanbul’un tarihi mimari görünümü Ermeni mimarlar tarafından oluşturulmuştur diyebilir miyiz? Bu hususta Ermeni mimarların anahtar rolü nedir?
XIX. yüzyılda İstanbul’da yeni yapı türleri, yeni imar alanları ve yeni mimari tasarımlar banka, kütüphane, kışla, okul ve devlet daireleri yeni yapılarda görülmeye başlanmıştı. Giderek Batı mimari tarzında saray ve köşkler Boğaz kıyılarına yayılmıştı. İstanbul’da ortaya çıkan kozmopolit mimari, önceleri tepkiyle karşılanırken, zaman içinde alışılarak kabul görmeye başlamış, gayrimüslim Osmanlı mimarlarınca da uygulanarak adeta bir yeni üslup, bir “Türk Barok” tarzını ortaya çıkarmıştır. Gayrimüslim ahalinin ve Levantenlerin yaşadığı bölge olan Galata ve Beyoğlu semtleri bir eğlence ve iş merkezi olarak yapılanmaya başlamıştı yeni binalarla donanarak. Bu yeni süreçte geleneksel mimari üslup, neo klasik ve seçmeci arayışlara yönelmiştir. Anlattığımız bu gelişmelerin dinamikleri içerisinde diğer mimarları ve Ermeni mimarları bir arada değerlendirmek gerekmektedir.
İmparatorluğun son 70 senesi içinde Avrupa mimarisinin etkisi altında inşa edilmiş, Ermeni inşaat kalfası ve mimarların da sayısız eseri vardır. Ermeni mimarlar hassa mimarları ocağının kalfa geleneğinden geliyorlardı. 19’uncu yüzyılda bu aileler en başta Balyanlar, devletin yüksek memur zümresi içinde yer aldılar. Dolmabahçe, Beylerbeyi, Çırağan sarayları; valide sultanların ve Abdülmecid Han’ın yaptırdığı camiler, Valide Bendi gibi su tesisleri ve yeni kiliseler yapılmıştı. Serveryan’ın tasarımı olan Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi gibi eserler ortaya çıkmıştı. Balyan ailesi, Serveryan’ın yanı sıra, Bahçekapı’daki İş Bankası, Agopyan Hanı ve Karaköy’deki Hovagimyan Hanı’nı yapan Levon Nafilyan da milli mimarinin öncülerin olmuştur. Fatih Çarşamba’daki eski Darüşşafaka Lise binası da Ohannes kalfanın eseridir. Sanat tarihçisi Osman Can, Sultan Abdülaziz Dönemi’nde inşaat sektörünün en önde gelen müteahhidi Serkis Balyan olduğunu ve Sultan Abdülaziz’in desteği ile “Şirket-i Nâfia-i Osmânî” adıyla imparatorluğun ilk inşaat şirketini de Serkis Balyan’ın kurmuş olduğunu yazmıştır.
Osmanlı mimarları ve ustaları içinde değerlendirilen Ermeni mimar ve ustalarını, bu süreçten koparmadan, milliyetçi anlayıştan uzaklaşarak ele almanın doğru olduğunu söyleyen Mimarlık bölümünden Prof. Dr. Afife Batur, yapıtlara Ermeni, Rum, İtalyan, Levanten vs. mimarlarının etnik kimlikleriyle bakmadığını, mimari eserlerin kendileriyle ilgilendiğini, Balyanlar’ın mimarisinin yerel ve geleneksel öğeler taşıdığına değinmektedir. Dolmabahçe sarayının bunun en belirgin örneği olduğunu söylemektedir. 19. yüzyıl’dan 20. yüzyıl’a kadar zaten müteahhit ve mimar diye bir ayrımın söz konusu olmadığından bu kişilerin, müteahhidi oldukları işlerin aynı zamanda tasarımcısı da olduklarını dile getirmektedir. Ermeni mimar ve kalfaların yaptıkları önemli eserler ve İstanbul mimarisine katkıları, zaten genel kabul görmüş bir durumdadır. İstanbul mimarisini sadece şu milliyet veya bu grubun değiştirdiğini değiştirdiğini söylemek yanlıştır.
Osmanlı’da bir arada yaşayan toplumlar farklı dinden ve milletten olsalar da farklılıklarıyla bir aradaydı ve toplumda yer tutmuştu. Arşiv belgelerinden çıkartılan bilgilere göre, Beylerbeyi Sarayı yapılırken çalışanlar ve mal alınan kişileri örneklediğimizde, binaların tam bir Osmanlı kozmopolitliğini yansıttığını anlamak mümkündür.
Beylerbeyi Sarayı örneği üzerinden devam edecek olursak; sarayın inşaatında kullanılacak bakır Tabako ve Bakırcı Yanko isimli tüccarlardan temin edilmişti. Hamam ve külhan kazanları kazancı Hacı Agop’tan satın alınmıştı, cam müteahhidi Hacı Ahmed Ağa, oyma işi ustası Oymacı Hristo idi. Şamdan ve avizeler ile ilgili onarım, monte ve benzeri işleri Yahudi Hâyîm usta yapmıştı. Doğrama işleri ağırlıklı olarak Ihlamur ve Gümüşsuyu’nda atölyesi bulunan Vortik Kemhacıyan tarafından, Saray’ın ana binasının döşeme, kiriş tavan ve ahşap bölmelerin imalatı Lazoglu Ohannes tarafından, renkli ve mermer taklidi sıvaları somakici Kirkor ve Mayar tarafından gerçekleştirilmişti. Taşçı Nisan ve taşçı Arakil, Eşref Hoca, Üsküdarlı taşçı Yani gibi esnaftan taş, Hacı Kosti, Hacı Mihael, Hacı Hristo gibi bu iş koluna hakim olan, çoğu gayrimüslim esnaftan moloz taş, neccar Halil Efendi’den ve Marmaralı Mihael’den mermer alınmıştı. Bazı tüccarlardan hatta Amerikalı bir tüccardan demir, Baruthaneli Dimitri, tuğlacı Toros ve Murad, Hasköy’de Şahbaz Harman ve Mürefteli Panayot’tan kiremit ve tuğla satın alınmıştır. Moloz çıkarma işinde Cerrâh Kasım ve Acem Aziz’in isimleri geçmektedir. Sarı köşkün karsısındaki bahçenin tanzimi işi bahçıvanbaşı Mösyö Deroin eliyle gerçekleştirilmişti. Tavanlarda yer alan kitabeler Hassa şairleri tarafından kaleme alınmıştı, Saray’ın oda ve salon tavanlarındaki kitabeler dönemin ünlü hattatlarından Abdülfettâh Efendi tarafından yazılmıştı. Bu baş döndürücü çeşitlilikte son olarak bir Fransızı da ekleyelim: Beylerbeyi Sarayı’nın orta ve üst kat tavanlarında sarayın ilk döneminde hayvan resimleri bulunmaktayken, padişahın emriyle bu resimler feshedilerek 1868 yılında saray ressamı Mösyö Mason marifetiyle gemi resimlerine dönüştürülmüştü. Böylesi bir Osmanlı çatısı kozmopolitliğini bugün ancak New York’ta görebiliriz.
Mehmet Fatih ÖZTARSU / Haber Ajanda Dergisi Eylül 2011
http://anatoliancommonheritage.wordpress.com/2011/09/14/turkiye%E2%80%99deki-ermeni-mimarisi-ve-devletin-kanuni-duzenlemeleri/

Yorumlar kapatıldı.