İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türk şoku

Ergün Diler
6-7 Eylül olaylarını neden hatırlattım? İşte “Altı deliği var zurnanın, hesabı var Konya’nın” sözünün karşılığı burada ortaya çıkıyordu! Hem de bu olaya katılanların çoğunun bilmediği bir gerekçeydi bu!… 6-7 Eylül’ün tahrip gücü çok yüksek bir tarafı vardı. İstanbul Ekpres’in manşetinden sonra DEVLET DAĞILDI! Tamamen el değiştirdi! Osmanlı İmparatorluğu’nun adı, “Devlet-i Âliye” idi. Yani Yüce Devlet… Kuşatıcı bir isimdi. Irk ve din temelli bir devlet değildi. Bu yüce devletin içinde Rum, Ermeni ve Museviler özgürce yaşıyordu! Tek şart padişahın TÜRK SOYUNDAN gelmesiydi. Bunun dışında vezirler, paşalar, bakanlar; Rum, Sırp, Ermeni ve Musevi olabilirdi. 6-7 Eylül’le İMPARATORLUĞA son darbe vuruldu! Ret ve inkar süreci başladı. Yeniden BÜYÜK DEVLET olma şansımız elimizden alındı!

***
 
“Türkiye, Irak’ta saldırıya uğrayacak olan Kürtler’i kucaklayacak. Şiiler’i durduracak” diye yazınca birçok dostum aradı. Yüzlerce soruyla karşılaştım.
Hepsine cevap verme şansım yoktu. Bu nedenle “en güzeli ortak cevap” diye düşünüp klavyenin başına geçtim…
Adnan Menderes iyi şeyler düşünse de ekonomi bir türlü istediği gibi gitmiyordu. Zaten hep “para” ile vurulmuştuk! Enflasyon, geçim sıkıntısı, muhalefetle itişip kakışma ülkeyi germişti. Çok geçmeden gençler sokakları doldurmaya başladı. Yürüyen gençleri durdurmak kolay olmuyordu. Hatta bu yüzden İzmir’de sıkıyönetim ilan edildi…
Ülke kendi içinde kaynarken Anadolu Ajansı’nın ATİNA Muhabiri SARA KORLE “Ata’nın evi bombalandı” haberini geçti. KORLE, Hüseyin Üzmez tarafından vurulan Ahmet Emin Yalman’ın yakınıydı!
Haber, 6 Eylül 1955 günü saat 13.00’te radyodan verildi. Belli sesler yükselmeye başladıysa da, beklenen sonuç henüz gelmemişti.
Tam bu sırada devreye, Gökşin Sipahioğlu’nun yayın yönetmeni olduğu 20 bin satan İSTANBUL EKSPRES gazetesi girdi.
O dönemde KAĞIT bulmak çok zor olmasına rağmen kamyonlar bilinmeyen bir emirle matbaanın kapısına dayandı. Bir el, İŞİ hızlandırıyordu. Kimsenin yapamadığını rahmetli Gökşin Bey yapıyordu!. Gazete ikinci baskıya girdi. Elden ele dolaştırıldı. Tiraj 290 bine çıktı. Kıbrıs Türk’tür Derneği üyeleri bu satışın patlaması için elinden geleni yapmıştı. Zaten bu derneğin yetkili ismi HÜRRİYET GAZETESİ’nin yazarı HİKMET BİL, Kıbrıs’ı “milli dava” haline getirmişti!
Neyse…
Bu ikinci baskıyla İstanbul’u alt-üst edecek 6-7 Eylül olayları başladı. Gazetenin sahibi Mithat Perin, Hülya Koçyiğit’in amcasıydı.
Ata’nın evine atılan bombayı da daha sonra Nevşehir Valisi olan OKTAY ENGİN getirmişti…
MANŞET patlamıştı. Organizasyon kusursuz yürüyordu.
İlk saldırı saat 19.00 sıralarında Şişli’deki Haylayf Pastanesi’ne yapıldı. Çılgına dönen kalabalık ardından Kumkapı, Samatya, Yedikule ve Beyoğlu’na girdi. Resmi teze göre hedef GAYRİMÜSLİMLER’in dükkanlarıydı. Oysa Eskişehir’den bile kazma ve küreklerle gelen azgın kalabalık, ellerindeki TAPU KAYITLARINA göre işaretledikleri dükkanları yakıp yıkıyordu!
İstanbul’un dışından gelenler Eskişehir’le sınırlı değildi. Olaylar yatıştıktan sonra Sivas’tan 145, Trabzon’dan 117, Kastamonu’dan 116 ve Erzincan’dan 111 kişinin geldiği ortaya çıkacaktı!
7 Eylül sabahına kadar 5 bin mülk neredeyse yok edilmişti.
Ancak ne hikmetse yanlışla girilen, daha doğrusu Rum kilisesi sanılan SİNAGOG dışında hiçbir YAHUDİ malına zarar gelmiyordu! Belli ki planı yapanlar Museviler’i koruma altına almıştı. Ya da Yahudi ‘Gayrimüslim’ anlamına gelmiyordu!
Yağma o kadar vahşiydi ki 73 kilise yakıldı, içindeki HAÇ ve İKONOLAR tahrip edildi… Kiliselerden sonra mezarlıklara yürüyen kalabalık insanlığın kabul etmeyeceği işlere imza attı…
Tabii bu öfkenin altında HİKMET BİL’in yazıları ile HÜRRİYET’in “İstanbul’daki Rum azınlık Kıbrıs’taki ENOSİS çetelerine para gönderiyor!” manşetleri yatıyordu…
Londra’da İngilizler’le pazarlığa oturan Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Ankara’ya özel bir telgraf yolluyordu! Ancak telgraf, altına kimin düştüğü bilinmeyen “GEÇERSİZDİR” notu yüzünden işleme konulmuyordu! Yani olayların önü alınsın istenmiyordu!
Öyle de oldu zaten…
İlginç bir tesadüf olsa gerek tam da o sırada JAMES BOND karakterini ortaya çıkaran İngiliz İstihbaratı’nın en önemli elemanlarından IAN FLEMING Beyoğlu’nda dolaşıyordu! Geldiği uluslararası bir toplantıda canı sıkılmıştı! Gezmek için İSTİKLAL’e iniyordu!
Bu değerli misafirimiz olaylardan günler öncesi İstanbul’a gelip KALKAVANLAR’ın yalısına yerleşmişti! Ve hepsi tesadüftü!
Zaten 6-7 Eylül olaylarının ertesi günü İngiliz Sunday Times, olayları BİR GÖRGÜ TANIĞINA dayanarak en ince ayrıntısına kadar yazıyordu. Manşet, “İstanbul’da büyük ayaklanma” idi…
Fleming’i görünce olayların sadece İNGİLİZ işi olduğunu düşünmeyin!
Çünkü, yıllar sonra Sabri Yirmibeşoğlu “6-7 Eylül de bir ÖZEL HARP işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı” diyecekti. Türkeş’in çok sevdiği Foçalı kontrgerillacı asker, daha sonra bu başarılarının karşılığı olarak Özel Harp Dairesi Başkanı olacaktı!
Bu hikaye kısaca böyle!
Peki 6-7 Eylül olaylarını neden hatırlattım?
İşte “Altı deliği var zurnanın, hesabı var Konya’nın” sözünün karşılığı burada ortaya çıkıyordu!
Hem de bu olaya katılanların çoğunun bilmediği bir gerekçeydi bu!
Zaten baksanıza Kenan Paşa bile neden DARBE yaptığını hala bilmiyor! Bilmezler! Çünkü adamlar öyle motivasyonla gelir ki sen Cumhuriyet’i koruduğunu sanırsın!
6-7 Eylül’ün tahrip gücü çok yüksek bir tarafı vardı. İstanbul Ekpres’in manşetinden sonra DEVLET DAĞILDI! Tamamen el değiştirdi!
Osmanlı İmparatorluğu’nun adı, “Devlet-i Âliye” idi. Yani Yüce Devlet… Kuşatıcı bir isimdi. Irk ve din temelli bir devlet değildi. Bu yüce devletin içinde Rum, Ermeni ve Museviler özgürce yaşıyordu! Tek şart padişahın TÜRK SOYUNDAN gelmesiydi. Bunun dışında vezirler, paşalar, bakanlar; Rum, Sırp, Ermeni ve Musevi olabilirdi. 6-7 Eylül’le İMPARATORLUĞA son darbe vuruldu! Ret ve inkar süreci başladı.
Yeniden BÜYÜK DEVLET olma şansımız elimizden alındı!
Osmanlı’nın çok-dinli, çok- dilli, çokmilletli yapısı ortadan kaldırıldı!
Logosunun altında “TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR” yazan gazete bu işin bayrağını taşıdı!
İstanbul’daki Rumlar’a ait olan dükkanlar daha sonra kimlerin eline geçti bilen yok! Ama kesin olan bir şey vardı. Osmanlı’yı dünya imparatorluğu yapan unsurlar ortadan kaldırılmıştı!
Sırayla…
Bu TEZGAHIN amacı Amerika ve İngiltere’nin Ada’ya yerleşmesiydi…
OLDU!
İmparatorluğun izinin silinmesiydi… SİLİNDİ!
Bunu da ASALA’yı kurarak Ermeniler’e, EOKA’yı kurarak Rumlar’a düşman olmamızla sağladılar! İşte Ankara’daki DERİN AKIL şimdi aynı tuzağa onları düşürdü!
Bizi bölmek için kullandıkları KÜRT KARTINI, onların yüzüne çarptı!
Solcunun, sağcının, ülkücünün, muhafazakarın, alevinin, sünninin, ateistin peşinden gidip DIŞARIYA kendini kapatan Türk Ordusu, kendisine giydirilen bu elbiseyi yırtıp attı… Eski gücünü hatırladı. Kimliğini buldu. Türk Bayrağı’nı her yere taşımak için YEMİN etti!
ASALA’yı, EOKA’yı kuranların son maşası PKK da yakında tarih olacak.
Ayrılarak küçüldük.
Birleşerek büyüyeceğiz…
Benim değil ANKARA’nın sözü!
* * *
NOT: Sara Korle’nin eşi Sinan Korle de muhabir olarak işe eniştesi Ahmet Emin Yalman’ın sahibi olduğu VATAN Gazetesi’nde başlamıştı. SARA HANIM, Anadolu Ajansı’nın yanı sıra “Voice of America” yani Amerika’nın Sesi’nde de çalışmıştı. Tanımadığı ABD Başkanı ve Hollywood starı yoktu! İlişki böyle bir şeydi! Kim bilir belki de aileden miras kalıyordu!
http://www.takvim.com.tr/Yazarlar/ergundiler/2012/11/22/turk-soku

Yorumlar kapatıldı.