İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İnsanlik Adina Hiçbir Yere Gidemezsiniz

Zeynep Tozduman  / zeynoege@mynet.com

Geçen gün basında bir köşe yazısında Mardin/Midyat Mor Gabriel Manastırı mıtranı Samuel Aktaş ”hiçbir yere gitmiyoruz” dedi. Turabdinin aslanından duyduğum bu sözler, kaç bin defa yüreğimi parçaladı, gözüm yaşı sel sel oldu çağladı bilmiyorum. Bir halkın dini liderine bu sözleri söyleten nedir diye, acep kaç kişi sordu kendine? Kaç kişi ha? Yetmez mi Gayrı bu halka ettiğiniz zulüm beyler?


Cesur yürekli mıtranın bu sözleri, bir şamar gibiydi oysa anlayabilene. Gitmeyerek, severek, payımıza düşen acıyı da demleyerek, direneceğiz demek istiyordu aslında.
Ardından röportaja konu olan, dostum olmaktan onur duyduğum Mor Gabriel vakıf başkanı Kuryakos Ergün ’nün söylediklerine  gelelim. Kendi anavatanında, ”İşgalcilikle” Suçlanmak… Yavuz hırsız misali. Hangi kitapta yazar? hangi işkence tezgâhlarında canlar yok edilir bu sözlerle?
”İşgalcilikle suçlanıyorsunuz, sizin için çok üzücü olmuştur.” diyen gazeteciye şöyle cevap veriyordu Kuryakos Ergün: ”İşgalci bizim için hakarettir. Daha Hazreti Muhammet doğmadan 172-174 sene önce bu manastır vardı. Bizim tarihimiz, bölgede 6-7 bin yıla dayanır. Artık kim işgalcidir, bilmiyoruz! Ona rağmen bu manastıra 1615 yıla kadar kimse işgalci demedi; ama sonra o da denmeye başladı. Ondan sonra Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre kadastro çalışmalarında birisi zilliyetini ispat ettiği takdirde ona tapusu veriliyor. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti yasaları bize uygulanmıyor. Bu ülkeyi seviyoruz.’’
Vakıf başkanının bu sözlerini harf harf, satır satır açtığımızda gördüğüm o ki, bizim bu ülkede tek suçumuz Hıristiyan olmak ve bu ülkeyi sevmek mi? Anlamı çıkıyor. Bu ülkeyi hiç kimse sizin kadar sevmedi dostum. 1915’te Ermeniler için çıkan Tehcir kararında salt Hıristiyan olduğunuz için sizlerde katledildiniz, âmâ kimseler duymadı sessiz çığlıklarınızı. Yine de dört elle sarılıp sevdiniz bu ülkeyi. Amerikalı ve Avrupalı tarihçiler Ermeni soykırımını anlatırken, Süryanileri ise hep arada dipnot olarak geçti  bu güne değin. Kimseye sitem etmediniz. 1923 Lozan antlaşmasında ”Azınlık’’ olarak tanımlandınız, ama ”Azınlık” haklarından yararlanmayan tek halk siz oldunuz. Kendi anavatanınızda ”azınlık” diye tabir edildiniz. Bu tanımlamaya,susarak cevap verdiniz, duymadılar. 1942-1944’te çıkartılan bir yasa ile sermayenin millileştirme politikasının kurbanı oldunuz, üstelik Azınlık haklarından yararlanmadığınız halde. Azınlık vergisinden payınıza düşeni aldınız. Liselerde 10. sınıflarda okutulan, Ders kitaplarında bu ülkenin en kadim halkları olan Ermeni-Süryani-Rum’ları aşağılayıcı, ayrımcılık ve nefret suçu işleyen milli eğitimden de nasibinizi aldınız. Aşağılanmaya ve acılara rağmen yine sevdiniz bu ülkeyi.
İnsan sevdikçe çoğalır derler, oysa siz hep azaldınız bu ülkede. En sonunda Mor Gabriel manastırı ile ilgili acılar yaşatıldı sizlere. Yaklaşık 5 yıl süren Arazi işgal davası, yüreklerinize ne denli korku saldı kim bilir? Mahkeme sonucunda sizi işgalci yaptılar, yine sevdiniz bu ülkeyi. Devletin etkili ve yetkili ağızları 1915’ten yaklaşık yüz yıl sonra,yangından mal kaçırır gibi çıkarttıkları yasalarla sizlere gel dediler, geldiniz, özür dilenecek yerde, yine aynı kederi yaşadınız. Sesinizi /Acınızı bu kez de duyan olmadı. Bunca zulme rağmen Mezopotamya’yı çok sevdiniz, bir kadını sever gibi. Nede olsa ata toprağı dediniz, direndiniz, böyle gelmiş, böyle gitmez sandınız belki de kalanlar olarak.
Oysa ,Turabdin’de hangi taşı kaldırsanız Süryani tarihi kokuyor. Gözünüzün alabildiği her yer, Mezopotamya ovasından tutunda, direnişlerin şehri Amed’den, bagog (tur izlo) dağlarının eteklerinden, İdil’e, Batman’a, Adıyaman’a, Urfa’ya ve Hakkâri’ye uzanan yollar hep mayınla (Süryani eserleriyle) döşenmiştir… 2500 yıldır bu mayınları sökmek için çok uğraştınız, âmâ yok edemediniz beyler. Beyhude çabalarınız işe yaramayacak. Henüz sözümüz bitmedi/bitmeyecek. Yeryüzü yeniden Betnahrin olana dek sürecek bu kavga…
Merak ediyorum Süryani halkının payına düşen severek direnmek midir? Diye. O, kadar çok sevdiniz ki, bu ülkeyi, sevmeyi kendime yasak ettim sevginiz karşısında.
Bu yüzdendir, gitmeyin canlarım! Gitmeyin dostlarım! Gitmeyin, çünkü giderseniz, yıkılır Mezopotamya, yıkılır sevginin, kardeşliğin kaleleri. Sevgiyi, dostluğu, kardeşliği, barışı ve hoşgörüyü öğreten bu halktan öğrenecek o kadar çok şeyimiz var ki… Bir halkın çığlığını duymak istiyorsanız, boğazda düğümlenen, söylenmeyen sözleri yüreğinizin derinliğinde hissedin anlayacaksınız o zaman.
İnsanlık tarihi Âdem ile Havva’dan başlar. İlk kardeş kanı Habil’in, Kabil’i öldürmesiyle dökülmüştür, tek tanrılı dinlerde böyle ifade edilir… İslamiyet geldiğinde Peygamberin Veda hutbesinde der ki; ’KARDEŞ KANI DÖKENDE, MALINI YİYENDE’’ ümmetimden değildir. 1915’te kardeş kanı döküp, mallarına konan, bu gün o mallardan semirilen kimlerdir? En kötüsü de tecavüz edilip, köleleştirilen, zorla İslamlaştırılan Süryani /Ermeni/Rum yetim kızlarının yaşadıkları travmalar. Atalarımızın eline kan, islam adına bulaştı. Durmaksızın vahşice öldürüyorsunuz, sonrada İslam, barış dini diyorsunuz, sürekli din adına savaşıyorsunuz. Nasıl bir barış, nasıl bir din anlayışıdır bu böyle? Oysa hiç bir din, insan yaşamından daha kutsal değildir. Gelin atalarımızın elindeki kanı, hep birlikte temizleyelim. Bu bizi küçültmez, tersine yüceltir. Yüzyıl sonrada olsa açtığımız yaraları bir kez olsun saralım.
İslamiyet ten çok önce inşa edilen Süryanilerin II. kutsal Kudüs’ü olan Mor Gabriel manastırının topraklarını, işgal ediyorsunuz ondan sonrada karşımıza çıkıp dürüst ve adil yargılamadan bahsediyorsunuz. Bu yalanlara kargalar bile güler. Yalanla, zulümle yönetilen bir ülkede güneşi balçıkla sıvayamazsınız. Bu nasıl barış? Bu nasıl kardeşlik dini anlayamıyorum. Daha dün Tokat’ta Alevi köyüne, Alevilerin namazla, Ezanla işi olmadığı bile bile Ezan için megafon takıyorsunuz. Yapmayın efendiler! ”yazıktır, günahtır, ayıptır” Alevilere.
Cezaevlerinde süresiz açlık grevlerinde, yüzlerce insan, an be an ölüme yolculuk ediyor, sizler üç maymunu oynuyorsunuz. Ondan sonra İslam’a sığınıp adaletten, kardeşlikten bahsediyorsunuz bizlere. 1915 bitmedi sürüyor… Osmanlıdan bu yana ideolojik, politik ve fiziki bir devamlılıkla bu güne gelen Kemalist cumhuriyette değişen tek şey, 1915’de Ermeni-Süryani-Rum ve Ezidiler soykırıma uğradı. Bu gün ise bu halkların yanı sıra, Kürt’ler ve Aleviler de dâhil edilerek siyasal, dini, kültürel ve sosyal soykırım yaşatılmaya devam ediliyor.


ZEYNEP TOZDUMAN  / zeynoege@mynet.com

Yorumlar kapatıldı.