İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Süryaniler Doğdukları Yerde Ölmek İstiyorlar

Cevat Sinet
Şimdiki yolumuz Midyat’a… Daha doğrusu bir Süryani Köyü olan Enhil (Yemişli)’e …  Mardin’in tarihe dair sermayesi Dara, Mitani ve Nusaybin’e varmadan Enhil’de mola verip bir iki fotoğraf çekiyoruz. Henüz kimse yok ortalarda… Sohbet esnasında İsrail amca ilginç bir detaya iniyor. Soykırımda Süryani ve Ermeni kadın ve çocuklar zorla Müslümanlaştırıldı diyor İsrail Amca. Ama bunu bile daha acı bir hale getirmişler diyor… Mit raporunda ölen PKK militanlarının annelerinin bu Müslümanlaştırılan Süryani ve Ermeni kadın ve çocuklar olduğu bir suç unsuruymuş gibi ele alınmış diyor İsrail Amca. Onca baskıdan sonra hem Gavur hem de terörist ailesi olarak kağıda geçmiş diyor. İçimizdeki tarifsiz acıların çelişkilerini sıkar gibi ısırıyoruz dudaklarımızı.

***
Mezopotamya’nın yaşamak ve gezmeye dair kışkırtıcı ikliminde Ekim ayının 13′ünü vuran bir günüdür, Bölge’ye akan ince ve kavisli yollardan dört tekerlekli hayata belki de savaşa yönelik en büyük yatırım olan duble yollara doğru yol alıyoruz. Önce Avîna açıyor kollarını bize; muhteşem doğası, hayata ısındıran güzelliğiyle Kurdistan ve Mezopotamya’nın kendine has şarkılarını mırıldanıyor gibi bir sıcaklık beliriyor.
Mezopotamya’nın yaşamak ve gezmeye dair kışkırtıcı ikliminde Ekim ayının 13′ünü vuran bir günüdür,  Bölge’ye akan ince ve kavisli yollardan dört tekerlekli hayata belki de savaşa yönelik en büyük yatırım olan duble yollara  doğru yol alıyoruz. Önce Avîna açıyor kollarını bize; muhteşem doğası, hayata ısındıran güzelliğiyle Kurdistan ve Mezopotamya’nın kendine has şarkılarını mırıldanıyor gibi bir sıcaklık beliriyor. Avîna’dan çıkarken Savur’un çardak ütopyalarında ara veriyoruz gaza basmaya; çayımızı yudumlayıp henüz toplanmış bağ üzümlerini tane tane yerken Savur’un temiz ve düzenli sokaklarına doğru yola koyulmaya hazırlanıyoruz. Derken Savur bizi tüm ihtişamıyla karşılıyor; öyle ki sokaklarında bir an kaybolmak istiyoruz.
Şimdiki yolumuz Midyat’a… Daha doğrusu bir Süryani Köyü olan Enhil (Yemişli)’e… Mardin’in tarihe dair sermayesi Dara, Mitani ve Nusaybin’e varmadan Enhil’de mola verip bir iki fotoğraf çekiyoruz. Henüz kimse yok ortalarda…
Mola vermeden Mardin’e uğrayıp oradan Mitani ve Dara’nın ihtişamına konuk oluyoruz. Soğuk bir ayran tadındaki dinlenme molası sonrası Dara Harabelerinin ürkütücü zeginliğine tanık oluyoruz. Yolumuz uzun, hemen Nusaybin’e doğru yola koyuluyoruz. Nusaybin’de ise tarihin sayılı üniversitelerinden olan Nusaybin Okulu ve Mor Yakup Kilisesi yeni uğrağımız oluyor. Manastır’ın Gönüllü Süryani Bakıcısı bizi samimi ve içten bir şekilde 4 dilde konuk ediyor; aynı şekilde uğurluyor. Mor Yakup’tan çıktıktan sonra ise Nusaybin’in mayın tarlalarıyla yarılan kalbi Qamişlo’ya şahit olmak için sınır boyunca ilerliyoruz. Kaynayan Kazan Suriye’nin sakin ve kardeşinden ayrı Kurdistan’ına tel örgüler ardından selam gönderiyoruz…
Ve akşam olmak üzereyken yüzümüzü tekrar Süryani Köyü Enhil’e doğru çeviriyoruz. Anayollardan sapaklara doğru köye yol alıyoruz. Köye tekrar gelişimizde büyük kilisenin açık kapısının önünde buluyoruz kendimizi. Kapı önünde bizi Aho(Sabri) ve İsrail Amcalar karşılıyor hemen.
Aho Amca’nın yüzünde temkinli bir mutluluk; sanki bin yıldır gemi yanaşmamış bir kıtanın karmaşık duygusallığı. İsrail Amca ise biraz daha rahat, o da biraz temkinli; ama sanki niçin orada olduğumuzu bilen bir duruşu vardı.
Önce kendimizi tanıtıyoruz: Ermeni bir gazeteci, Kürt bir öğretmen ve yine Kürt bir üniversite öğrencisi… Bölge’nin nabzına işleyen kan damarı misali yolların bir günlük misafirleriyiz diyoruz. Şansımıza sizi bulduk diyoruz. İçimizdeki sevince karşılıklı ortak oluyoruz hep beraber…
*Annem bir gün bile ismimle çağıramadı beni!
Aho Amcaya kilise hakkında soruyoruz. “Namaz’dalar.” Cevat Sinet ibadet ya da ayin diyorsunuz galiba diye karşılık veriyor. Aho Amca tarihin yanılmış dipnotlarını düzeltircesine gülümsüyor: ne farkı var!
Kiliseyi merak ettiğimizi söylüyoruz; içerideki ibadetin yarım saat süreceğini, ondan sonra içeri girip gezebileceğimizi söylüyorlar. Memnuniyetle bekleriz diyoruz.
İsimlerini soruyoruz. Önce Aho Amca “Sabri” diyor, Süryanice isminiz ne diyoruz. Aho diyor ama annem bir gün bile bu isimle çağıramadı beni diyor. Sabır sabır dedi, en sonunda ismim Sabri olarak kaldı diyor. Tüm yanlışları düzeltmek istercesine gülüyoruz hepimiz.
İsrail Amca söylüyor sonra ismini. Tevrattan alınmış bir isim diyor.
Bu tarihi bir an diyoruz, söz uçar yazı kalır. Ama elimizde ne kağıt var ne kalem. Aho Amca hemen araya giriyor: aşağıda bir bakkal var, hemen gidip alayım, diyor. Tüm ısrarlarımıza rağmen cebindeki kalemi elimize verip kağıt almaya kendisi gidiyor.
*1990′da 82 haneydi; şimdi sadece 7 hane var!
Aho Amca gelir gelmez sohbetimize devam ediyoruz. Sorulması gereken tüm soruları sormak istiyoruz. Aho ve İsrail Amcalar tüm sorularımıza birbirlerini doğrularayak cevap veriyor.
“Köyde 90′lı yıllarda 82 hane vardı; şimdi sadece 7 hane kaldı” diyorlar. 80′den 96′ya kadar 62 faili meçhul cinayet işlenmiş. 1 Mayıs 1990 tarihinde bir ev basılmış, evde Bulut ailesinden 3 kişi katledilmiş. Gevriye ve Sami bunlardan ikisi. İsrail Amca o dönemde bunu yapabilenin herkes olabileceğini söylüyor ama failin en az öldürülenler kadar belli olduğunu söylüyor bize gözleriyle.
Köyün nüfusu kaç sorusuna, yaz mevsiminde ziyarete gelenlerle 150 kişiye kadar çıktığını geri kalan aylarda ise parmakla tek tek sayıp sadece 9 kişinin kaldığını söylüyorlar. Göç eden ailelerin çoğunluğunun Almanya ve İsveç’te yaşadığını ekliyorlar.
Derken kilisenin camlarından tütsü kokusu sızıyor. İçeride kaç kişi var diyoruz. Her yıl 50 kişi geliyor kiliseye cevabını alıyoruz.
60′lı yıllarda Süryani Köyleri basılmış. Bir gün bir Süryani köyünden geçen Şeyh Seyda kiliseden çalan çan sesini işitmiş, etrafındakilere bir daha geçişimde bu kiliseyi görmek istemiyorum demiş.
*Önce kadınlarımızı zorla müslümanlaştırdılar; şimdi de terörist annesi ilan ediyorlar!
Sohbet esnasında İsrail amca ilginç bir detaya iniyor. Soykırımda Süryani ve Ermeni kadın ve çocuklar zorla müslümanlaştırıldı diyor İsrail Amca. Ama bunu bile daha acı bir hale getirmişler diyor… Mit raporunda ölen PKK militanlarının annelerinin bu müslümanlaştırılan Süryani ve Ermeni kadın ve çocuklar olduğu bir suç unsuruymuş gibi ele alınmış diyor İsrail Amca. Onca baskıdan sonra hem Gavur hem de terörist ailesi olarak kağıda geçmiş diyor. İçimizdeki tarifsiz acıların çelişkilerini sıkar gibi ısırıyoruz dudaklarımızı.
Kilisenin bahçesinde kitap okumak için yapılmış tarihi taş masanın etrafında sohbet içtenleşiyor, içtenleştikçe farklı kapılar açılıyor…
Şimdi konu Ortadoğu…
Aho Amca ABD’nin Suriye’deki 1,700,000 ve Irak’taki 1 milyon civarındaki Asurî ve Süryanileri böldüğünü anlatıyor. Bölge’nin her zaman petrol bahane edilerek itibarsızlaştırıldığının, huzursuzlaştırıldığının altını çiziyor. Konu Diasporakilere gelince; onların da memlekette ne yaşamak adına ne de yatırım adına bir umut ışığı görmediklerini belirtiyor Aho ve İsrail Amca.
Sürgünlerin sebebi ise ekonomik değil Aho Amca, dini baskı diyor. Fransa’da bulunan bir belgede, Pakistan’da yapılan İslam Konferansında Ortadoğu’da 2000 yılına kadar Hıristiyan kalmayacak kararının alındığını gösteren ibareler var diyor.
6 çocuğum ve 22 torunum var diyor Aho Amca ve ekliyor buraya gelmek için hiçbir sebeperi yok gibi. Ama biz memleketimizi her şeye rağmen seviyoruz; buradan uzakta yaşamak zor geliyor, diyor….
*9 Kilise var; ama yalnız 2′si ibadete açık…
Derken Kilisenin içinde son dualar yükseliyor. Ayin tamamlanınca içerdekiler bir bir dışarı çıkıyor ve meraklı gözlerle bizlere bakıp selam veriyorlar.
İçeri girebilir miyiz, diyoruz. Kilise’nin yan kapısı kilitli olduğu için ayinin yapıldığı kapıdan girmek zorunda kalıyoruz. Bizi kilisenin papazı karşılıyor; içeride ayinden kalan güzel kokular çarpıyor yüzümüze.
Aho Amca anlatıyor: 9 kilise var köyde, sadece 2′sinde ibadet yapılabiliyor. Bir kilise 1600 yıllık; diğeri ise 1700 yıllık tarihe sahip. içinde bulunduğumuz kilisede 1500 civarı insan vaftiz edilmiş…
Derken Aho Amca bizi kilisenin altına inen bir merdivene doğru götürüyor: Kilise’nin Azizi, adının verildiği şahsın anıt mezarına götürüyor.
Dar ve küçük koridordan yine dar ve küçük bir odaya giriyoruz. Oda oldukça temiz, son derece güzel bakılmış. Bembeyaz duvarları ve mermerden anıt taşlara yansıyan floresan ışığı bizi heyecanlandırmaya yetiyor.
Anıt taşların ilki ikisinin ortasında bulunan ve Kilisenin Azizi Moreşayo(M.S 226/M.S 317) adına yapılmış. Sağında ve solunda bulunan anıtlar ise öğrencileri Mor Osyo(MS 372) ve Morfinher adına yapılmış.
Kilisenin hikayesi ise olduk ilginç.
Moreşaya öldüğünde naaşı Halep’te bir at üzerine konmuş ve atın durduğu yere gömülmüş. Kilisenin yapımı da böyle gerçekleşmiş.
İçerideki ziyaretimiz bittiğinde tekrar kilisenin bahçesinde bulunan taş masa etrafına toplandık. Tam eve doğru yol almak için izin isteyecekken Aho Amca bizi evine davet ediyor. Saate bakıp çok geç oldu ama buna değer diyip bu içten ve sıcak daveti geri çevirmiyoruz.
Aho Amca iki misafirim var zaten diyor; kiliseden çıkan misafiriyle beraber evine doğru gidiyoruz. Köyde bulunan tarihi ve estetik yapıların özellikle sanat harikası dış cephelerine hayranlıkla bakarak ilerliyoruz. Aho Amca’nın evine vardığımızda onun evinin de aynı güzellikte olduğunu görüyoruz.
2 katlı evin ilk katına köy kahvesi denebilecek bir düzen kurmuş Aho Amca, ikinci katında ise misafirleriyle beraber kaldığı daire var. Evlerin çoğuna ana hatları ve tarihi noktalarına dokunulmadan restorasyon ve modernize çalışmaları yapılmış.
Terasa çıktığımızda ise köyün tüm ihtişamı gözlerimizi kamaştıryor. Müthiş taş işçiliği ve göz alıcı yapıtlar akşam loşluğunun serinliğiyle birleşiyor sanki. Hemen fotoğraf makinelerini alıp bu manzaraları ölümsüzleştirmeye çalışıyoruz…
Terasa dizilmiş karyolaların içinden geçip masaya doğru yol alıyoruz. Aho Amca bize mutfakta duran bayan misafirinin yaptığı çorbadan ikram etmek istiyor. Nusaybinde yediğimiz yemeği sindiremediğimiz için bu teklifi reddetmek zorunda kalıyoruz. Akabinde Aho Amca çay koymak için mutfağa doğru gidiyor.
*Devlet Süryani arazilerine el koydu!
Biz fotoğraf çekmeye çalışırken, Cevat Sinet Aho Amca’nın erkek misafiri ile sohbet etmeye başlıyor.
Kendisinden, devletin Süryanilere ait tapulu ve vergileri halihazırda ödenen arazileri hazineye aktardığını ve onlara keyfi şekilde el koyduğunu duyuyoruz.
Aho Amca çayları getirirken mutfakta yemek yapan teyze de bize eşlik etmek için yanımıza geliyor. Sıcak ve içten bir şekilde hepimize tek tek Kürtçe hoşgeldiniz diyor tek tek. Gayet biçimli ve temiz giyimiyle uyumlu kocaman gülümsemesiyle oturuyor karşımıza.
Teyzemiz, Türkçe dışında Bölge’de konuşulan neredeyse tüm dilleri iyi biliyor. Konuşmamıza bazen Kürtçe bazen de çeviriler yardımıyla Süryanice devam ediyoruz.
Aho Amca çayları doldururken henüz gelmiş İlyas’tan şeker kutusunu getirmesini istiyor. İlyas eskimiş yüz çizgileri ve biçimiz bıyıklarıyla gülümserken hoşgeldiniz diyip şeker kutusunu masaya koyup yanımıza oturuyor.
İlyas 30 yıllık İsviçre yaşantısından sonra köylülerin de ısrarı üzerine kiliselerin bakımı için kesin dönüş yapmış.
Din ve mülk konusunda baskı gördük!
Teyze’ye dönüp neler değişti diyoruz. Aho Amca Süryanice soruyor ona soruyu. Teyze sorumuza istianden temiz bir iç çekiyor. Sürgünü, acıları, ölümleri, ayrılıkları, ötekileşmeyi, kaçışı, dönüşü… Bir film şeridi gibi gözümüzün önüne seriyor adeta o iç çekişle. Kürtçe mi cevap vereyim diyor sonra teyze. İyi olur diyoruz ve konuşmaya başlıyor.
Din ve mülk konusunda çok baskılar gördük diyor. Tabi bu önceleri olan bir şeydi diyor. Ve ekliyor: dini yaşama konusunda baskı yapılıyordu bize; eğer ellerinden gelseydi eminim hepimizi zorla dinden döndürecektiler diyor. İnsan gruplarının devamlı birbirlerini karşılıklı kullandıklarını söylüyor teyzemiz. Bizi müslümanlığa zorluyordular diyor. Ama şimdi yok diyor, hiç bir şey eskisi gibi değil şimdi diyor.
*Karakollar bizi ancak para verirsek koruyordu
Devlet de, aşiretler de bu konuda suçlu diyor teyzemiz: “Tehdit olduğunda jandarma karakoluna ettiğimiz şikayetlerin hiçbir faydası olmuyordu, ta ki onların isteği rüşvet vermeyi kabul ettiğimiz zaman. Ancak bu şekilde bize koruma sağlayacaklarını söylüyorlardı.”
Şimdi nasıl diye soruyoruz. Teyze gülümseyerek devam ediyor: “Eskisi gibi değil diyor, ama hala bir sürü yanlış devam ediyor. İnsanlarımız hala tam anlamıyla olgunlaşamamış, devletin bize bakışında sadece suni değişimler var.”
Peki Avrupa mı, yoksa burası mı, sorumuza: Avrupa Türkiye’de her açıdan çok daha iyidir cevabını alıyoruz.
*Her Süryani en az 4 dil bilir…
Dil konusunda bir problem var mı diyoruz. Her Süryani en az 4-5 dil biliyor cevabını alıyoruz. Anadile somut bir devlet koruması getirilmemesine rağmen diasporadaki Süryanilerin anadil konusunda hiçbir problem yaşamadıklarını öğreniyoruz.
Süryancenin yanı sıra Kürtçe, Türkçe, Arapça ve Avrupa dilleri Süryanilerce konuşulan dillerin başında geliyor.
Sohbet Süryaniceyle devam ediyor. Süryanicenin lehçeleri hakkında soru soruyoruz. Teyze cevaplıyor: “Süryanice İncil Süryanicesi ve Turoyo olmak üzere iki lehçeye ayrılır. Turoyo biraz da bölge kültüründen etkilenen bir lehçe.”
*Birçok Süryani Köyü asimile oldu
Konu dil olunca işin ucu asimilasyon politikalarına varıyor. Sohbet sırasında Türkiye’de bulunan Ermeni, Asuri, Rum, Süryani kimliklerinde neden hep Hıristiyan ibaresinin değişmez bir unsur olduğunun altını çiziyor Konuk sahipleri.
Bir nevi farklıları bile tektipleştirme politikasının işlendiğini vurguluyoruz hep beraber.
Aho Amca midyat civarlarında Asuri-Süryani Derneği, Kiliseleri Koruma Yaşatma Derneği gibi derneklerin var olduğunun altını çiziyor. Ama buna rağmen civarda asimile olmuş, Kürtleşmiş Süryani köylerinin var olduğundan yakınıyor. Bu köylerin bazılarının ismini ise parmakla göstererek bize sayıyorlar: Hah, Kefro, Kerboran, Arbayê, Keferbê, Erdon (Erdî), Selhê…
Sohbetin sonlarına doğru Aho Amca’nın misafiri kendisinde Mor Avgin Manastırı’nın tapusu olmasına rağmen komşularının manastıra yerleştiğini ve bu konuda mağdur olduğunu söylüyor.
Akşamın loş serinliği Enhil Köyü’ne iyice yerleşirken bize de yol görünüyor. Aho Amca ve 3 misafiri bizi sıcak ve samimi sözlerle uğurluyor. Aşağıya kadar bize eşlik ediyorlar. Biz de en kısa zamanda tekrar bu güzel sohbetin aynısını yapmak için birbirimizden karşılılıklı söz alıyoruz.
http://www.aykiridogrular.com/haber-859-Suryaniler-Dogduklari-Yerde-Olmek-Istiyorlar.html
Bölümler: Haberler > Makaleler > Türkiye’de Azınlıklar

Yorumlar kapatıldı.