Zeynep Tozduman
Sınırları çizenler bilsinler ki yüreklere asla sınır (Suriye-Türkiye) çizilemez.. ’Sizin sınırlarınıza da… Derken, birden yüreğimi derin bir sızı kapladı. Ararat (Ararat-Ermenistan) düştü yüreğime. Seslenecek akrabaları olmayanlar (olanların ne halde olduğunu söylemeye bile gerek yok) sizin düşmanlığınıza da…’ diye avaz avaz bağırmak geliyor gecenin yırtan karanlığında.
Bir de susarak özleyenler var uzak diyarlarda; görmeyeceğini bile bile. Özleyenler..
Gurbetlik, hasretliklere hüküm giyen bir mahpusluktur. Hem toprağına özlem, hem sevdiklerine. Belki de bir daha hiç ama hiç göremeyeceği bir düştür; yaralı çocukluk ülkesi… Bu yüzden özlem koydum bu kadim toprakların adını.
Bir zamanlar Beth Nahrin (iki nehir arası ) dedikleri hüzün yüklü topraklarda, sek sek oynayarak, hayatın basamaklarını değilse de, ömürlerinin basamaklarını azalttığı yerlerde, şimdi bir yabancı olmak… Köklerinden acımasızca koparılmak… Düşmek bir tohum gibi çatlayan toprağa.
Ah! Öksüz ve yetim kalmış bir ülkenin çocukları, şimdi hangi kayıp adreslerde arayayım ben sizi. Hangi koyaklara bakayım. Nerelerdesiniz, yüreğimin safran çiçekleri… Siz yüreğime düşeli beri, secde eder bütün türküler; yüreğimin ikliminde yanık yanık… Belki de bu yüzdendir, zulme ve haksızlığa uğrayan halkların ezgilerinin hüzünlü oluşları.
Gözlerinin buğusunda sağanak olup, yağmak ansızın bir yüreğe… Kanla / gözyaşıyla suladıkları toprakları. Hazana döndürdüler o kadim toprakları yüzyıllardır hazana. Ölenler / yitip gidenler vuruşarak ölmediler.
Adil olmayan bir kavgada,
Bazen bir kılıç oldu cellatları,
Bazen uzun namlulu bir tüfek,
Bazen darağaçlarında yağlı bir urgan,
Bazen de ateşte semaha döndüler ırzlarına.
Tüm bunlar ferman adı altında yapıldı. Can bildiği, somununu paylaştığı, sevdalandığı komşusu tarafından. Yerin dibine batası fermanları yüzünden, ülkemde çiçekler açmaz oldu nicedir. Kimdi bu yüreğimizden koparılan çiçekler? Kimdi. Onları hepiniz tanırsınız. Binlerce yıldır yan yana yaşadığımız, bazen bir Ermeni, bazen bir Süryani, bazen bir Rum, bazen bir Alevi, bazen bir Ezidi’ idiler… Son otuz yıldır da akşam kahvaltısı olan Kürt’ler. Ama illa ki Süryaniler… Sessiz çığlıklarım acıyla haykırıyor şimdi, Amed’de, Mardin’de, Van’da, Dersim’de, Hakkâri’de, Uludere’de.
Turabdin’e (süryani mitolojisine göre Mardin’den İdil-Cizre’ye kadar olan bölgenin adı ) her gittiğimde sesim kayboluyor, İz tuzla (Bagog )Dağlarında… Ağaçlar, güneş, kuşlar küsmüş, en kötüsü de ’sadık yarimiz’toprak küsmüş yaşanılası tüm sevdalara yüzyıllardır… Çiçeğe durmak istiyorum Turabdin’nin gelinleriyle renk, renk kuşanıp. Baharı, yeniden yaşatmak için bu toprağın çocuklarına, yüzyıllardır giydikleri dikenli tacı çıkarıp. Bir halkı taç yapıyorum şimdi başıma… Vicdan yarası bu. Başka türlü arınmıyor. Darağacında sallanıyor büyük insanlık bu ülkede. Yine de yana yana yürüyoruz dikenlerin üstünde hep birlikte. Ne güzeldir sevdalanmak, sevmek bir halkı. Aşk ile sevmek ötekini. Acılara gülümseyerek, çoğaltan bir güçle, sesimize ses katarak arşınlamak istiyorum ülkenin dört bir yanını doludizgin.
Bu mazlum ve masum halkların tek suçu, bu ülkede öteki olmak/ötekileştirilmekse… Beni de gömün o kutsal diye diye, katlettiğiniz lanetli topraklarınıza… Ama biliniz ki, hiç bir toprak daha kutsal değildir insandan. Haydi! Vakti gelmiştir. İçerde ve dışarıda savaşa karşı, insana yürüyelim bu gün. Barış adına atalım adımlarımızı. Bu gün, günlerden ’barış’ olsun. Gelin hep birlikte ’barış yağmurlarıyla’ ıslanalım. Barış koksun bir kez bu kadim topraklar…
Bu coğrafyanın kadim halklarını birbirine düşman eden / yok eden faşizm, bir gün kendi kanında boğulacak. Hiç bir sistem, hiç bir ideoloji, hiçbir din daha önemli değildir İnsandan çünkü. Ne ülkemde haksızlığa ve zulme uğrayan, ne de dünyanın hiç bilmediğim bir yerindeki, ezilen/katliama/soykırıma uğrayan halklara olan sevdamızı engelleyemeyecek. Çünkü, biz yaşamayı ve halkları koşulsuz sevdik.
ZEYNEP TOZDUMAN / zeynoege@mynet.com
Yorumlar kapatıldı.