Mutlu Güler
İlk Kürt sinema filmi olan Zarê, aynı zamanda Ermeni sinemasının kurucusu sayılan Ermeni yönetmen Hamo Beknazaryan(1892-1969) tarafından çekilmiştir. Filmin çekildiği yıl 1926’dır. Bu film aynı zamanda, Ermenistan’da çekilen ikinci uzun metraj filmdir. Kürt sinemasının ikinci filmi sayılan Kürtler-Yezidiler de yine Ermenistan’da çekilmiştir. İlk Kürt filmleri sayılan bu iki film, maalesef Kürt sineması için sağlam bir temel oluşturmamışlardır. Bir olgu olarak Kürt sinemasının ortaya çıkması için, 90’lar beklenecekti. Bu tarih Kürtler’in tarih sahnesinde kendilerini göstermek için daha fazla fırsata sahip olacakları yıllar ile paralellik gösterir. Bu yazının konusu da 90’lardan sonra gelişmeye başlayan Kürt sinemasıdır.
Bir kaç yıl öncesine kadar, ‘Kürt sineması var mıdır yok mudur’ tartışması devam ediyordu. Bu tartışmayı bugün bile sürdürenler vardır ama bu tartışmanın artık tamamıyla geçersiz bir tartışma olduğunu söylemek lazım. Çünkü Kürt sineması ‘rüştünü’ ispatlamıştır. Bugün Kürt sineması yaratıcılarının (yönetmenlerinin, oyuncularının…) temel amacı kendini ispatlamak değil, çektikleri filmlerin daha fazla kişiye ulaşmasını sağlamaktır.
Şimdi ‘rüştünü’ ispatlamış olan Kürt sinemasının durumuna bakabiliriz. Bugün Kürt halkının durumu, bize Kürt sinemasının durumunu anlatabilir. Farklı coğrafyalar, farklı kültürler, tek bir halk; farklı yönetmenler, farklı oyuncular, tek bir sinema. Yine de Kürt sineması için işler o kadar kolay değil.
Çünkü bir ulusal sinema için belli başlı ölçütler vardır. Bu ölçütlerin başında bütünlüklü görüntü gelir. Bu ulusal sinema görüntüsü Kürt sineması için tam anlamıyla oluşmuş değildir. Kürt sinemasına bakıldığı zaman bu sorunu görmek mümkün. Bu anlamıyla Kürt sineması için en büyük sorun bir sektör haline gelmemiş olmasıdır. Sektör kavramının içine eğitimi, teknolojik altyapıyı ve daha bir çok şeyi ekleyebiliriz. Çünkü sinema ne kadar sanatsal bir uğraş olsa da, her zaman zanaata da ihtiyaç duyar. Burada zanaat senaryo yazımı, kamera kullanımı, montajlama, oyunculuk, hatta yapımcılığı kapsar. Bu konudaki eksiklikler Kürt sinemasının geç gelişmesinin de sebepleridir. Buna sansür, sınırların aşılmazlığı gibi unsurlar eklenince Kürt sinemasının ne kadar zor şartlar altında kendini var ettiğini anlayabiliriz. Bütün bu zorlukların ve eksikliklerin yanında bir büyük sorun daha vardır. Kürtler, geleneklerini birleştiren, sorunlarını ve o sorunların çözümlerini ortaklaştıran bir devlet aygıtına sahip değillerdir. Ve Kürtlerin siyasal, ekonomik, kültürel bir bütünlüğe sahip olamamaları Kürt sinemasının gelişimini de engellemiştir, engellemektedir.
Bundan dolayı bugün bir Kürt Ulusal Sineması yerine Kürt Halk Sineması’ndan bahsetmek daha doğru olacaktır. Kürt halkından birilerinin çektiği filmlerin Kürtlere ulaşamıyor oluşu bile bu durumu anlamaya yeter.
Kürt sineması neye benzer?
Edip Cansever, Mendilimde Kan Sesleri şiirinde, ‘’insan yaşadığı yere benzer/ o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer’’ der. Bu satırları bu yazı özelinde çavirelim ve şöyle diyelim: Bir ülkenin sineması (sanatı), o ülkenin halkına benzer. Kendini yaratan koşullardan ayrı düşünülemez. Ve artık sinema sadece ‘devletli’ halkın değil, aynı zamanda ‘devletsiz’ halkın da sesidir.
Bugün Kürt sineması deyince aklımıza gelen Bahman Ghobadi, Hiner Saleem, Kazım Öz gibi isimler var. Bu isimlere Kürt sinemasının kurucuları demek mümkün. Ama başta söylediğimiz farklı kültürler bu isimler üzerinden bile kendini belli ediyor. Bahman Ghobadi 2009’a kadar İran’da yaşayan ve filmlerini İran’da çeken bir Kürt yönetmendir. Hiner Saleem Güney Kürdistan (Irak Kürdistanı)’ında doğan, genç yaşta Avrupa’ya kaçmak zorunda kalan ve bugün de Avrupa’da yaşayan diğer bir Kürt yönetmendir. Kazım Öz ise Türkiyeli bir Kürt yönetmendir. Bu anlamıyla Kürt sineması, Kürt halkının aynasıdır. Kürtler’in kültürel sorunları sinemada Kürtler için her zaman bir sorun olmuştur. Örneğin Kürtler bulundukları her bölgede kendi dilleri ile ilgili daimi sıkıntılar yaşamışlardır. Bu sıkıntı Kürt sinemasına da yansımıştır. Türk sinemasında çekilen ve Kürtleri konu alan filmlerde Kürtler kötü bir Türkçe konuşan insanlar olarak ‘oynamışlardır’. Kürtler’in yaşadığı diğer coğrafyalarda da durum farklı değildir. Diğer yandan bugün Kürtçen’nin bir lehçesinde çekilen bir film diğer lehçelerde anlaşılamamaktadır. Kürtler’in bu sorunu devam ettikçe, Kürt sinemasında da aynı sorun varlığını sürdürecektir.
Yazının bu noktasında Kürt sinemasının ölçütleri var mıdır? Hangisi Kürt yönetmendir, hangi film Kürt sinemasına aittir? tartışmasına bakmamız gerekiyor. Öncelikle belirtmek lazım ki geç gelişmiş bir sinema olması nedeniyle Kürt sineması, başta söylediğimiz gibi bir çok tartışmayı geride bırakmıştır. Fakat yine de bu konuya değinmekte fayda var. Bir sinema için dil, yönetmenin etnik kökeni, oyuncular gibi ölçütler sıralanabilir. Yani bir filme Kürt sinemasının bir parçasıdır demek için, konuşulan dilin Kürtçe olması, yönetmeninin Kürt olması, oyuncularının Kürt olması gerekir denilebilir ama bunların hepsi yanıltıcıdır. Benim iddiam Kürt sinemasında aslolanın Kürt gerçekliğinin anlatılıyor olmasıdır. Bunu söylerken amacım dili önemsizleştirmek değil. Elbette yıllarca yasaklanan bir halk bulduğu her fırsatta dilini konuşacaktır. Bunun önüne geçilemez.
Diğer yandan sinemada tek bir laf etmeden çok şey anlatmak mümkündür. Büyük Adam Küçük Aşk filminde konuşmayan küçük kız bize çok şey anlatmaktadır zaten. Bugün aynı zamanda, Yılmaz Güney başta olmak üzere Kürt yönetmenler üstüne bir tartışma devam etmektedir. İlerletici bir tartışma olmadığını baştan söyleyelim. En fazla tartışmanın yapıldığı Yılmaz Güney üzerinden meramımızı anlatmaya çalışalım. Kanımca Yılmaz Güney’e Kürt yönetmen demek epey zor. Umut, Sürü ve Yol dahil Yılmaz Güney’in filmleri daha fazla Türkiyeli filmlerdir. Umut’un Cabbar’ı kentle bağ kuramayan, bağ kuramadığı için kendi kısır dünyasından kopamayan biridir. Sürü feodal yaşam tarzının sosyal ilişkilere yansımasını çok iyi anlatmıştır. Ya da Yol filmi sadece Kürtlerden değil, Türkiye’nin bir çok sorunundan bahseder. Bu filmlerde elbette bir Kürt gerçekliği anlatılır ve sadece bu filmlere bakıp Yılmaz Güney’i Kürt yönetmen saymak mümkündür ama bunun Kürt sinemasına katkısı olacağını düşünmek yanlış olacaktır. Çünkü diğer filmlere bakarak Yılmaz Güney’in has bir Türk yönetmen saymak mümkün. İlerletici olmadığını söylediğimiz bu tartışmayı burada bitirelim.
Yazıyı bitirirken daha fazla tanıtılması, daha fazla izlenmesi ve üzerinde daha fazla tartışılması gereken Kürt sinemasına dair bu yazının devamının geleceğini söyleyelim. Film önerisi yapmayı da unutmayalım; Hiner Saleem’in Votka Limon ve Bahman Ghobadi’nin Yarım Ay filmleri izlenmeye değer iki filmdir. İyi seyirler.
Yorumlar kapatıldı.