İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bu kılıç hepimizi keser…

Markar Esayan /Taraf GAZETESİ

Türkiye, özellikle Ermenilerin, ama tüm Hıristiyanların öldürülmesi-kovulması üzerine kuruldu. Gücendiniz ama, Eski Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül Bey “Onların gitmesiyle birliğimizi sağladık, millet olduk” derken, bir lapsusla son derece doğru bir tesbitte bulunuyordu. Türkleri temsil eden İttihatçılar, Kürtleri temsil eden feodal beylere Ermenileri birlikte yok etmeyi, mallarını paylaşmayı, sonrasında da ülkeyi birlikte yönetmeyi teklif ettiler. Eh, Şark sorunu da, yüzde doksanı köylü olan Ermenilerin güvenlik ve eşitlik taleplerinin çoğunlukla devlet ve Kürtler tarafından kırımla bastırılmasıyla ortaya çıkmıştı. Yani Kürtlere teklif edilen, geçmişteki bu zelil ortaklığın nihai çözüm için hatırlanması oldu. Bilinen pratik artık Abdülhamit dönemindeki gibi Ermeni budamayı değil, son bir kez kazımayı öngörüyordu… Sizinle bin yıl yaşamış, sonra öldürülmüş, yağmalanmış, kovulmuş bir halkın tecrübesiyle yazıyorum bunları. O kılıç hepimizi keser, ortada sadece kılıç kalır bir gün.

***
 PKK sorunu, 2009-2010 dönemindeki özellikleri ile şu an itibarıyla farklı ve Türkiye için daha dikenli bir zemine oturmuş durumda. Hem duygusal, hem kurnaz olmak çok tehlikeli bir bileşim… Tarihimiz boyunca uzlaşmayla (siyasetle) çözülmüş hiçbir iç meselemiz olmaması, bu zelil karışımın bir neticesi. Türk devletini çok iyi tanıyan Kürtler de hem ona benzeme, hem de aynı şekilde davranma- cevap verme konusunda ihtisas yapmış gibiler. Bir savaşın son periyodunda 40 bin insanınız ölmüşse ve bu ne devletin ne de örgütün umurundaysa, burada rasyonalite ve etik aramak gereksiz. Ama heyhat, kalıcı çözüm de aklın yanında, ahlak çıpasının olmasıyla mümkün. Sorunu, sorunlu alanda kalarak çözemeyeceğimiz ortadayken, o alanda kalmak için bu kadar çaba göstermek de bize özgü bir özellik olsa gerek.
Türkiye, özellikle Ermenilerin, ama tüm Hıristiyanların öldürülmesi-kovulması üzerine kuruldu. Gücendiniz ama, Eski Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül Bey “Onların gitmesiyle birliğimizi sağladık, millet olduk” derken, bir lapsusla son derece doğru bir tesbitte bulunuyordu. Türkleri temsil eden İttihatçılar, Kürtleri temsil eden feodal beylere Ermenileri birlikte yok etmeyi, mallarını paylaşmayı, sonrasında da ülkeyi birlikte yönetmeyi teklif ettiler. Eh, Şark sorunu da, yüzde doksanı köylü olan Ermenilerin güvenlik ve eşitlik taleplerinin çoğunlukla devlet ve Kürtler tarafından kırımla bastırılmasıyla ortaya çıkmıştı. Yani Kürtlere teklif edilen, geçmişteki bu zelil ortaklığın nihai çözüm için hatırlanması oldu. Bilinen pratik artık Abdülhamit dönemindeki gibi Ermeni budamayı değil, son bir kez kazımayı öngörüyordu.
Yaptılar…
Sonra ne oldu? İttihat’ı tasfiye eden, ama kıyıcı zihniyeti farksız olan Mustafa Kemal, Kürtlere açıkça verdiği muhtariyet sözünü unuttu ve Kürtler öldürülmeye başlandı. Ermenilerin yerini artık Kürtler almıştı. Çünkü risk bitmiş, devlet kurulmuş, dünya Ermeni soykırımının hesabını sormayacağı belirtilerini Türkiye’ye vermişti. Yani, Öcalan’ın da, PKK’nın da bu Mustafa Kemal hayranlığı buradan geliyor. Bugünkü bazı Kürtlerin, “Biz azınlık değiliz, biz kurucu asli unsuruz” derken nasıl ahlaksız bir geçmişe sahip çıktıklarını bildiklerini sanmıyorum. Ama bunu söyleyenlerin Mustafa Kemal’in yöntemlerine saygı duydukları kesin.
Araya bir soykırım tiradı sokuşturmak için yazmıyorum bunları. İşin bu yönünü yazan pek yok, belki bir faydası olur diye düşündüm. Çünkü Kürt sorununun temelinde bu geçmiş ve bu çürümüş zihniyet var.
Devlet 2002’den sonra Kürt, Ermeni ve Alevi konularında zihniyet değişikliğine gider gibi oldu. PKK ve ardalanı ise, devlet geleneğini iyi bildikleri ve bir daha kandırılmamak için hem savaşa hem de barışa devam etmek istediler. Zaten kimyasal yapıları da devletle özdeşti ve başka türlüsünü bilemediler. Bilmek istediklerini de zannetmiyorum. Arada olan BDP’ye oldu. Siyaset bu dikotomiyi taşıyamaz. Devlet ve örgüt arasında şamar oğlanına döndüler. Aslında BDP, bırakın kucaklaşma meselelerini, tüm hatalarını görmezden gelecek kadar diri tutulması gereken bir yapıydı. Ama böyle bir ülkede bu gerçekçi değildi.
Şimdi, hem AK Parti’nin eski devlet kafasına geri dönmesi, hem de Esed’in Şemdinli’nin tam karşısını PYD-PKK’ya teslim etmesiyle, örgüt vites yükseltti. Hükümetin bu çapta bir meseleyi çözebilecek bütünlük ve sakinlikte, ciddiyette olmadığını, reformlardan vazgeçtiğini gördü. O nedenle, bir yanda sivil ölümlerini ve batıya saldırıları arttırırken, vekil kaçırıp, Şemdinli’de günde iki kez yol kontrolü yapıyor, bayrak asıyorlar. Bu devlet görüntüsü vermek ve savrulan hükümetin dengesini iyice bozmak için yapılan bir şey. Çünkü artık Suriye ve İran’ın da desteğine sahipler. BDP’nin kapatılmasına gerek yok, vekiller Meclis’ten kovulsa bile, bu, fiilî savaşın resmen ilan edilmesi anlamına gelecek. Sonrası tufan.
Ortadoğu’da oluşan yeni şartlar ile, PKK bir devlet kurabileceğine inanmış vaziyette. Önemli olan buna tabanı da inandırmakta. O nedenle duygusal kopuşu hızlandırarak “Ya hep ya hiç” zihniyeti zeminde yerleştirilmeye çalışılıyor. Buna inandıkları ortada, tarihin Kürtlere büyük bir fırsat verdiğini düşünüyorlar. Oysa, bu böyle olmayacak. Türkiye ne kadar kötü yönetilirse yönetilsin “geleneği-meşruiyeti” olan bir devlet, bir iç savaş çıksa bile en iyi bildiğini yapacak, Kürtler kaybeden taraf olacak. Tabii bunun eşliğinde Türkiye bir cehenneme dönecek ve hepimiz acı çekecek, derin devletin eline tekrar teslim olacağız. Bir “kaybet-kaybet” örneği, bir Doğu klasiği.
Oysa, PKK-BDP çizgisi, Türkiye’de özerk yönetimler gibi pek çok konuda amaçlarına siyasetle ulaşabilirler ve gençlerinin ölmesini engelleyebilirlerdi. Üstelik bunu bu devlete rağmen yapabilirlerdi. Ama yazının başına izah ettiğim saiklarla bu altyapıya sahip değiller. Çünkü yüzleşmiş ve emek harcamış değiller. Aynı PKK’nın istediğini gani gani veren devlet gibi…
Sizinle bin yıl yaşamış, sonra öldürülmüş, yağmalanmış, kovulmuş bir halkın tecrübesiyle yazıyorum bunları. O kılıç hepimizi keser, ortada sadece kılıç kalır bir gün. Sonra, ortada dönen büyük bir para nedeniyle düzinelerce insanın birbirini kesip biçtiği, herkesin öldüğü, sonunda paranın bir çölde sahipsiz kaldığı bir Coen Kardeşler filmi gibi ibretlik olarak tarihe geçeriz.
Kurnazlık ve şiddetseverlikte olduğu kadar, erdem ve vicdanda benzeşebilseydik, bu sorun çoktan çözülürdü zaten.

Yorumlar kapatıldı.