İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Çünkü adı soykırım…

Yasemin Çongar/Taraf Gazetesi

Hasan Cemal; bizi cesur sorulara ve dürüst cevaplara davet ediyor.  Mart 2011’de, Los Angeles’taki Kaliforniya Üniversitesi’nde (UCLA), akrabaları 1915’te bu topraklarda can vermiş, şimdi adına “Ermeni diasporası” dense de, esasen “Anadolu’nun diasporası” olan, her biri bu diyarın evlâdı bir grubun karşısına Türkiyeli bir gazeteci (ve Cemal Paşa’nın torunu) olarak çıkıp konuşmayı beklerken, hazırladığı metinde bir kelimeyi silip silip yeniden yazmasını anlatıyor kitabında. Siliyor, yazıyor, siliyor, soruyor —Ayıp değil mi Hasan Cemal— ve cevaplıyor: “En nihayet soykırım sözcüğünü ekliyorum konuşmamın girişindeki o cümleye: Sizin acınızı biliyorum, anlıyorum ve soykırım acınızı paylaşmak için buradayım.”… Ve Cemal Paşa’nın torunu, 2012 Türkiye’sinde gerçeğin peşine düşerken, 1915 soykırımıyla hesaplaşmakla kalmıyor, o suçu mümkün kılan zihniyeti de sorguluyor.“ Bu acıyı bilen biliyor, anlayan anlıyor. Hasan Cemal’in kitabı, bu acıyı bildiği, anladığı halde ifade edemeyenler için taze bir nefes.

***
 Her şeyden ziyade bir “cevap” bu. Hasan Cemal’e bu hikâyeyi yazdıran, kitaba bu adı verdiren, kapağına bu fotoğrafı koyduran şey, onun kafasındaki sorulara verdiği basit ve dürüst bir cevap.
“Kaç yaşına geldim, kaç yıldır demokrasiyi, ifade özgürlüğünü savunuyorum, ama hâlâ bazı düşüncelerimi kendime saklamaya devam mı edeceğim? Hâlâ dokunamayacağım kendi tabularım mı olacak? Ya da hâlâ özgürleşemeyecek miyim? Ayıp değil mi Hasan Cemal?”
Hasan Abi soruları sever. Onu yakından tanıyanlar kadar, sanırım “yakından” okuyanlar da bilir bunu. Kendi kendiyle konuşurcasına, kendini sorgulayarak, soruların, kırk yılı devirdiği gazetecilik mesleğindeki ana eksen değil sadece, bir bütün olarak varoluşun dingili olduğunu hissettirerek yazar. Onun yazısında hep bir “iç konuşma” vardır; hayatın kesintisiz bir akıl ve vicdan muhasebesi olarak da yaşanabileceğini, insanın zor sorularla basit cevaplardan kaçmadığı ölçüde daha iyi bir insan olup, daha iyi bir hayat kurabileceğini hatırlatan bir diyalog. 1915: Ermeni Soykırımı ile bu iç konuşmayı sürdürüyor Hasan Cemal; bizi cesur sorulara ve dürüst cevaplara davet ediyor.
Mart 2011’de, Los Angeles’taki Kaliforniya Üniversitesi’nde (UCLA), akrabaları 1915’te bu topraklarda can vermiş, şimdi adına “Ermeni diasporası” dense de, esasen “Anadolu’nun diasporası” olan, her biri bu diyarın evlâdı bir grubun karşısına Türkiyeli bir gazeteci (ve Cemal Paşa’nın torunu) olarak çıkıp konuşmayı beklerken, hazırladığı metinde bir kelimeyi silip silip yeniden yazmasını anlatıyor kitabında. Siliyor, yazıyor, siliyor, soruyor —Ayıp değil mi Hasan Cemal— ve cevaplıyor: “En nihayet soykırım sözcüğünü ekliyorum konuşmamın girişindeki o cümleye: Sizin acınızı biliyorum, anlıyorum ve soykırım acınızı paylaşmak için buradayım.”
Bu acıyı bilen biliyor, anlayan anlıyor. Hasan Cemal’in kitabı, bu acıyı bildiği, anladığı halde ifade edemeyenler için taze bir nefes. Daha iyi bir insan olmak için, geçmişle yüzleşerek daha insanî bir gelecek kurmak için güçlü bir çağrı.
Milliyetçi öfkenin ve ötekileştirmenin yaşattığı acıları anlamayanların, anladığı halde umursamayanların ve, en korkuncu da, bu acıların anlaşılmaması, paylaşılmaması için yeni acılar yaşatmayı göze alanların, bu kitabı nefret nidâlarıyla karşılaması beni şaşırtmadı. Çünkü korkuyorlar. En çok da gerçeğin kendisinden. Ve Cemal Paşa’nın torunu, 2012 Türkiye’sinde gerçeğin peşine düşerken, 1915 soykırımıyla hesaplaşmakla kalmıyor, o suçu mümkün kılan zihniyeti de sorguluyor.“Moskof, Ermeni’yi Türk’e musallat etti. Türk ‘ölmemek için Ermeni’yi öldürmek lâzımdır’ fikrine düştü” diyen Cemal Paşa’ya değil sadece, bugünün “İttihatçılarına” da itirazı var: “Dedemin bu satırlarını okuyunca, İttihat ve Terakki zihniyetinin bugünlere sarkan, 2000’li yılların başında da Türk milliyetçiliğini etkisi altında tutan bakış açısının, yani hep milliyetçilik yapan ve kabahati her şeyde ‘dış düşman’lara atan zihniyetinin kalıcılığını düşündüm.”
Biz bu zehri biliyoruz. Savaşı bitirecek adımları atmak yerine ağzını her açtığında “taşeronlar” diyen aciz siyasetçileri işittik; gazete şekli verilmiş kâğıtlara nefret kusan operasyon görevlilerini tanıdık; bir eliyle Hrant Dink’in “görünür” katiliyle hatıra fotoğrafı çekerken, diğer eliyle onun “gerçek”katillerini esirgeyen devletin karanlık çehresine baktık.
Hasan Cemal, bu kitapta hepsine ayna tutuyor. Çünkü o dürüst bir adam. Cesur bir adam. İyi bir adam.

Yorumlar kapatıldı.