İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İsveç’te Suriye Diplomatik Misyon Binasının Süryanilerce Basılmasının Düşündürdükleri

Sait Çetinoğlu

Bilindiği gibi kendilerini The Syriac Union Party in Syria olarak tanımlayan bir grup Stockholm’deki Suriye diplomatik misyon binasını basarak bir eylem gerçekleştirdiler. Kapı ve pencerelerini kırarak girdikleri kapalı bulunan misyon binasında yaptıkları vandallık bir yana, yayınladıkları bildiride de Süryanileri “devrim” saflarında özgür ve demokratik çoğulcu sivil cumhuriyet şiarında birleşmeye çağırması bu coğrafyadaki yüzyıl önceki bir kişiliği ve bunun tarihsel aymazlığını çağrıştırdı. Tarih eğer tekerrür ederse birincisi trajedi iken, ikicisi komedi olur denmiştir!

 Bu metin komediye mahal kalmasın diye kaleme alınmıştır. İlahi bir ironi olsa gerektir ki, Süryanilerin baskın yaptığı binadaki görevli konsolos Süryani orjinlidir ve babasının yakın zamanda  vefatı dolayısıyla cenaze töreninde olduğundan o sırada binada bulunmamaktadır.
Süryanilerin eylemi bu bakımdan tarihten gereken ders almadıklarını göstermektedir. Süryanilerin[i]  bu eylemi Süryani Patriği İğnatiyos İlyas III. yüzyıl öncesindeki girişimlerine denk düşmektedir. Süryaniler tarihlerinden esinleneceklerse bu  Patrik İlyas III ‘ü değil ‘Ayn-Wardo’yu iyi bir tarihsel örnek olarak önlerinde durmaktadır. O kadar geriye gitmeyelim, diyen olursa kendilerinden birkaç gün önce Süryani entelektüellerinin Suriye’deki durum konusundaki açıklamaları nesnel ve öğreticidir.
Baskıncıların kapalı elçiliğe saldırmalarına gerekçe olarak Suriye’deki  Halep ve Humus’taki dini yapılarına devlet güçlerince yapılan saldırıları gerekçe göstermektedirler. Humus’taki kiliseya saldırı dedikleri de, çatışma esnasında kimden geldiği belli olmayan bir ateşten isabet alarak, çatının biraz hasar görmesinden ibarettir. Kırık kiremitlerin değiştirilmesi ve çatının onarımı çok zor bir şey değildir ve Stocholm’deki vandalizmin mazereti olamaz.
Halep’te ise herhangi bir saldırı söz konusu değildir. Halepteki ibadet yerleri bu satırların yazarı tarafından bilinmektedir. Birçok Süryani kilisesine de ziyaretlerde bulunmuş metropolitlerle görüşülmüştür. Bu merkezler bulundukları konum itibariyle çatışma yerlerinden uzaktır. Saldırılması için de bir neden bulunmamaktadır.
Baskıncı Süryanilerin girişimleri yanlış olduğu gibi gösterdikleri adres yanlıştır. Tıpkı yıllar önce Patrik İlyas III gibi; Patrik İlyas III’ün girişimleri ve davranışları kendisi için bir hüsran[ii]olduğu bir yana halkının kadim coğrafyasından kazınmasıyla sonuçlandığını Süryaniler unutmamalıdırlar. Basmacıların gösterdikleri adreste de hüsran kaçınılmazdır. Herkese olduğu gibi Esad’a karşı da muhalefet meşrudur. Lakin her muhalefetin meşru olmadığını unutmamak gerekir. The Syriac Union Party’nin gösterdiği adresin ise meşruiyeti hiç yoktur.
Biz olayların taraflarından biri değiliz sadece naçizane bir tarihçi olarak Süryani halkına tarihten örnekler vermekle yetiniyoruz. Göz atmak ve kulak vermek kendilerine kalmıştır.
Bu gün  The Syriac Union Party’nin Suriye Devrimine bel bağlayıp Süryanileri Özgür Suriye Ordusu saflarına çağırdığı gibi patrik İlyas da geçmişte Süryani halkını bütün haklarından vazgeçerek Kemalistlerin saflarına çağırır; Anadolu’da Yeni Gün Gazetesinin 5 Şubat 1923 tarihli sayısında Patrik İlyas ile Celal Nuri’nin [İleri] bir mülakatı MUSTAFA KEMAL PAŞA’YI GÖRMEK FARZDIR! Başlığıyla verilir.
Lozan öncesidir ve topluluk hakları tartışılmaktadır. Patrik İlyas’ın böyle bir derdi de yoktur. O rahatsızlığını öne sürerek barış konferanslarına da katılmamış milli hakimiyeti takdis etmek için Ankara’ya koşmuştur. Partik İlyas, Kemalist hareketin bir neferi derekesindedir: “Azınlıkların hakları bu dakikaya kadar temsilcisi bulunduğum cemaatin ne akıl ve hayaline gelmiştir, ne de gelmesi muhtemeldir. Biz Avrupa’nın lüzumsuz olarak ortaya koyduğu bu prensibine karşı olanca kuvvetimizle protesto ederiz. Tâ Hulefa-yı Abbasiye’den beri süren topluluğumuz islâm ile özellikle de Türkler ve Kürtlerle tam bir dostluk içinde yaşamışlardır. Biz mübarek islâm milletinin koruyucu himayesinde yaşıyoruz ve bundan böyle de bu şekilde yaşamak tek isteğimizdir. Hükûmet’e, öncelikle de kanunlara bağlılığımız vardır. Allah’ın huzurunda ahd ve misak ederim ki bu bağlılığımızı hiç bir engel önleyemeyecektir.
Ben topluluğum namına ne böyle bir hak talebinde bulundum, ne bulunuyorum, ne de bulunacağım. Millî hakimiyetimiz kutsaldır. Topluluğuma mensup bütün görevlilerden sürekli aldığım mektuplarda Millî Hükûmetimiz’in adaletle yürüttüğü görevlerine karşı minnet ve şükran beyan ediliyor.
Yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başarılarına gece gündüz dua etmekteyim. Millî hakimiyetimizi saygı ile takdis ederim.”
Özgür Suriye Ordusunu takdis eden baskıncılara Patrik ilyas’ın sonunu burada bir kere daha hatırlatmakta fayda vardır.
Patrik İlyas kendini bağladığı gibi daha da ileri giderek topluluğunu da bağlar: “Bir eski topluluk olan sadık Süryaniler, Millî Misak dahilinde bulunan milletin bir topluluğudur. Tek istekleri iyi günlerde de, kötü günlerde de çoğunlukla birlikte olmak muazzam nimetinden memnun olmaktadır. Sonsuza kadar bu Devlet içinde yaşamak istiyoruz.
İftihar ettiğimiz Reisimiz Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ni bizzat tanımakla müşerref olamadım; fakat onun şan ve şöhreti dünya ölçüsündedir. Kendileri pek büyük bir adamdır. Kendilerine ve Yüce Meclis’e saygılarımı sunmak için buraya geldim. Ben topluluğumun bağlılığını iletiyorum; topluluğum da benim gibi düşünüyor.”
Celal Nuri, patriğin sözlerine daha büyük bir anlam yüklemek için ekler: “Patrik Efendi Hazretleri bu konuda daha bir çok beyanatta bulunmuş ve kutsal hakimiyetimizi her dakikada saygı ile anmıştır. Özellikle o, şimdiye kadar topluluğunun hiç bir suretle incitilmediği hususunda ısrar etmiştir, ilaveten şurasını söyleyeyim: millî hududumuz dahilinde bulunan Süryani Kadim topluluğu küçük bir azınlıktır. Lâkin bu topluluğun büyük bir parçası Hindistan’da oturmaktadır. Hind’in “Malabar”, “Travankore”, “Göçin” vilâyetlerinde milyonu geçen Süryani oturmaktadır. Bunların muktedası Patrik İlyas Efendi Hazretleri’dir. Onun emirleri, İngiliz tebaasından olan bu Hindliler için Allah emri hükmündedir, İngiliz Hükümeti, bu sadık Devlet bendesinin samimî sözlerini duyduğu vakit utansa gerektir.”
Baskıncıların yayınladıkları bildiri ile Esad rejiminin aynen İngilizler gibi utandığını ilave ederek kimlerin büyük mutluluk içinde oldukları sorusunu soralım. Burası ikinci önemli derstir. 1915’in üzerine çok fazla bir zaman geçmemesine rağmen Patrik İlyas 1915’i sanki hiç yaşanmamış gibi unutmuş görünmektedir.
Yazı editörün vurgulamaları ile devam etmekte, Patriğin bağlılığına Mardin mebuslarının şahitliğine de başvurulmaktadır. “Celal Nuri Bey Mardin milletvekilleri ile de görüşmelerinde Süryani Kadim milletinin önce ve sonra bu mülk ve millete pek sadık olduklarını anlamışlardır. Bu kilise Roma ve Fener makamlarından bütünüyle bağımsızdır. Doğu’da en eski Hıristiyan cemaatıdır. Çeşitli tebaayattaki islâmlar ile tam bir dostluk içinde yaşamışlardır. Bunların o havali ahalisinden yalnızca mezhep yönünden bir ayrıcalıkları vardır. Bununla beraber Patrik Efendi islâm kurallarına fazlasıyla saygılıdır. Görüşme esnasında din büyükleri olan efendilerimizin adları geçince saygı gösterip, Allahın şefkatinin onların üstüne olmasını dilemektedir.
Patrik Efendi buraya gelişini Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne telgrafla bildirmiş,   öğrendiğimize  göre Paşa’ya övgülerle saygılarını, bağlılığını bildirmiştir.
Patrik Efendi Hazretlerine Hoşgeldiniz diyoruz.”
Baskıncılara ÖSO’nun hoşgeldiniz  deyip demediğini bilmiyoruz!
Patrik ile yapılan bir başka mülakatta haberin devamında yer alır, mülakatta Patrik bağlılığını perçinlerken Süryani halkının diğer parçalarını suçlamaktan geri kalmaz. “Başka bir muhabirimiz de Süryani Kadim Patriği Efendi ile aşağıdaki görüşmede bulunmuştur.
– Ziyaretinizin sebebini açıklar mısınız?
– Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ve Muhterem Reisi Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne saygılarımı sunmak için geliyorum. Zaten şimdiye kadar, zaferler sırasında ve resmî şekilde de telgraflarla takdim ettiğim tebriklerim ile yetinmeyerek bizzat saygılarımı sunmak için geldim.
– Mustafa Kemal Paşa Hazretleri hakkındaki düşünceleriniz nedir?
– Bu Muhterem, Mukaddes ve Mükerrem Zat, Allah tarafından bu vatan ve milletin mutluluğuna ve geleceğinin sağlanmasına me’mur bir zattır. Mukaddes İncil’de denildiği gibi [Bunlar sükût etse de taşlar çağıracaktır.]
– Başkumandanımızı bizzat görmek üzere bekleyecek misiniz?
– Kendisini bizzat görmek emeliyle geldim ve icap ettiği kadar bekleyeceğim. Bu, bir fırsattır.
-Aǧa Petros [Bıtrıs] isminde birinin Lozan’da Süryanilik Vekâleti istediğini gazeteler yazmış siz ne diyorsunuz?
– Kendisini tanımıyorum. Bu, Nasturi mezhebinden olacaktır. Süryaniler Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’ne dair bir muhabbet taşırlar. Aǧa Petros, bizim cemaatımızdan değildir.
– Musul meselesinde İngilizler en çok Süryaniler’den yararlanmayı düşünüyorlar, bu konudaki fikriniz nedir?”
– Musul’da Süryaniler değil, İngilizlerin yararlanmak istediği Nasturiler kavmidir.”
Patrik İlyas her vesile ile bu düşüncelerini tekrarlar. 28 Ocak 1923 tarihli mülakatında da düşüncelerini aynı sözlerle ifade etmiştir: “Yeni Türkiye’yi hürmetle takdir ederim. Ben esasen öteden beri hareketini makbul gördüğüm B.M.M. hükümeti ile birçok muhaberatta bulundum. Daima münasebatım vardı. İstanbulʾdan ayrıldıktan sonra bile muhaberata devam ettim Eyyam-i resmiyede [resmi günlerde], zafer günlerinde Büyük Millet Meclisi hükümetine arz-ı taʾzimat-ü tebrik ettim ve bil mukabele teşekkürlere nail oldum. Yeni Türkiye Hükümeti din teşkilatından fevkalade memnun olduğumuzu ma’ş-şükran arz ederim. Bu suali İstanbul’da Tevhid-i Efkar gazetesi de sormuştu. Aynen söylediğim sözleri ona da söylemiştim.
Muhabirin cemaatinin görüşleri nedir sorusuna: “Süryani kadim cemaatinde yeni Türkiye için başka bir fikr-i mahsus yoktur. Bu cemaat yeni halkçı Türkiye ile bir arada yaşamaya son derece mütemayil ve azimkardırlar. Bunlara haricin telkinatı bir tesir yapmayacaktır. Hiçbir siyasiyemiz yoktur. Biz Türk milletinin himayesinden memnunuz. Buraya gelmeden evvel cemaatimizden müteaddid mektuplar aldım. Bunlar Türk hükümetinden çok memnun olduklarını bildiriyorlardı. Ankara’ya hareketimi büyük bir alaka ile soruyorlardı. Bizim bir tek Patrikhanemiz vardır. Bu Patrikhane Milletin hususi işlerini görmeğe kafidir. Başka hiçbir arzumuz yok.”
Muhabirin azınlıklar Sorunu ile ilgili sorusunu da aynı düzlemde cevaplar: “Bunu size kısaca anlatayım: Türkiye’nin zir-i himayesinde yaşayan ekaliyetler Türklerin istifade ettiği kanunlardan, adaletten aynen müstefid oluyorlar, hükümet bize ayrı bir kanun tatbik etmiyor. Türklerin hukukuyla bizim hukukumuz hiçbir zaman ayırt edilmemiştir. Hükümetin kanun-u idaresine hürmetkar olanlar bu topraklarda müreffeh yaşadılar, hükümetin kanunlarını hiçe sayıp başka hak talep edenler, hükümetin metbuasına karşı ayaklananlar tabii bu konulardan, adaletten istifade edemezler. Bu gibi adamlar, cemaatler hangi milletin idaresi altında olsalar tabii mukabelesiz kalmayacaklardır. Bir milletin kanunlarından aynen istifade eyledikten sonra o milletin hukukundan fazla şeyler talep etmek pek manasız olur. Biz ekaliyet denen hiçbir hak talep etmiyoruz. Talep etmek nankörlük olur. Ekaliyetler mesailini hiç düşünmüyoruz bile, biz Türkiye’nin refah ve saadetini talep ediyoruz. Onlar müreffeh olursa biz de müreffeh oluruz. Onlar felakete maruz kalırsa bizde felaket görürüz.”
Gazetenin “Adana’da bulunan Süryani Kadim Cemaati iyi hareket etmediler. Acaba bunlar ne için iğfal edildi?” sorusuna, cevap verirken, muhabirin “Patrik Efendinin yüzünü ciddi bir teessür ve ye’is sardı, tatlı tatlı konuşması değişti” notu vardır. Patrik cevaplar: “Azizim bunlara çok nasihat ettim, bunlara gönderdiğim mektupları hatta Anadolu gazeteleri neşretti. Ben onları Allahın gazabına düçar olanlarla ihtilal etmeyiniz demiştim. Onlar benim bu sözümü dinlemediler. Allahın gazabı onlara da geldi. Saadet içinde yaşadıkları bu memleketten çıktılar, bir çoklarını Beyrut’ta vesair yerlerde gördüm. Harabeler içinde sokaklarda sefil perişan kalmışlardır. Düşüncesizliklerinin cezasını çekiyorlar.” Cevap ibretliktir. Bize başkaca bir yorum yapmaya olanak vermiyor.  Patrik mülakatı şu sözlerle bitirir: “Benim ve mensup olduğum milletin yegane temennisi müstakil bir Türkiye’nin himayesidir.”
Celal Nuri’nin bir başka mülakatı İleri Gazetesinin 9 Şubat 1923 tarihli nüshasında yayınlanır. Patrik, Diyarbakırʾda  valilik yapan Celal Nuri’nin babası ile amcası Sırrı Paşa ile de piskoposluk döneminden tanışmaktadırlar. Onlar hakkındaki güzel sözlerden sonra sadece gelir:  “Hakimiyet-i milliyemiz mukadderdir, mübecceldir. Devlet-i hazıra ali efkara… büyük gayelerle hizmet ediyor. Bu idare cümlesinden iyidir. Semerat-ı kabil-i inkar değildir, çünkü bedihidir. Cemaat-i daiyanemden gelen tahriratta herkes hükümet-i milliye’nin mesaisinden dolayı beyan-ı minnettar ediyor. Süryaniler hal-i hazırdan fevkalade memnunlar.
Ben cemaatin mümessili olmam itibariyle hakimiyetimizi tebcil ve takdis etmekle bahtiyarım. Her vakit B.M.Meclisinin muzafferiyat ve muvaffakiyetine duacıyım. Bu suretle  cemaatimin hissiyet-ı halisine tercüman oluyorum… bizim cemaatimiz ta hulefa-yı Abbasiyeden beri millet-i Mübeccele-i islamiyenin Zir-i cenah-ı fe’fetinde nail-i emnu eman olmuştur. Daima bu minval üzre yaşayacağız ve hep birlikte mas’ud olacağız. Hükümet-i milliyemizin biʾi- cümle evamir ve kavaninine münkad olacağımızı rabbim Teala ve takaddes huzurunda va’d ederiz.
Hükümetten memnuniyetimiz derce-i nihayededir. Kezalik asırlardan beri birlikte yaşadığımız anasır-ı İslamiye’den son derece memnunuz. Ne milletim ne de ben asla ve kat’an hukuk-ı ekaliyet diye Avrupa’nın icad ettiği imtiyazatı ne iddia ettik, ne ediyoruz, nede ebediyen edeceğiz! Bu fuzuli talepte bulunanları protesto ederim.”
Bu sözler üzerine  bizim fazlaca  bir şey ilave etmemize gerek bırakmıyor. Lakin Celal Nuri’nin ilavesi vardır: “ Süryaniler, Roma ve Fener makamlarına merbut bir cemaat olmadıklarından Ermeniler, Rumlar, Bulgarlar gibi düvel-i ecnebiyenin hulul ve nüfuzu altında kalmadıklarından necat ve selameti, ekseriyet olan Müslümanlarla hüsn-i amiziştte [fevkalade bağlılık] görmüşlerdir. Bunlar Hz. İsa Aleyhisselamın sünneti ile amil olarak Allaha ait olanı Allaha, kayzere ait olanı Hükümet-i Milliyemiz bırakmak, fetanet ve insafına ibraz etmişlerdir. Fener ve Kumkapı makamları da Hz. İsa’nın bu emri ile amil olsalar zelil olmazlardı. Ufacık Süryani Cemaati, koca cemaatlere numune-i imtisal olmalıdır. Fakat İzmir’in eyyam-ı ziya ve istirdadında oradaki Yahudiler biraz çapula karışmamış olsalardı, onlar hakkında da aynı senada bulunmayı kendime bir vecibe bilecektim.”
Yarın, eğer iktidar olurlarsa, El-Kaide’nin Müslüman Kardeşler veya Selefilerin de aynı sözleri  söyleyerek Süryanileri katledeceklerinden en ufak kuşkumuzun olmadığının altını burada çizmek istiyoruz.
İleri Gazetesi, eski Musul Valisi Süleyman Nazif’e atfen Süryaniler ile ilgili bilgiler verir, verdiği bilgiler de ilginçtir: “Der-Zafaran Patrikhanesi kapılarını ve kulağını daime ecnebi tevsilatına kapamış ve daima İncil-i Şerif’in emrine tabiyat ederek Allahınkini Allaha, Kayzerin yani Hükümetinkini de hükümete, vermiştir. Ekalliyet meselesinin en ziyade Süryanileri sinirlendireceğini bilirim… Süryanilerle muhtelif bir de Keldaniler bulunuyor… Bunların Katolik mezhebinde bulunanlara Keldani, Ortodoks kalmış olanlara Nasturi denilir. Keldaniler sakin, nafi tebaadırlar. Fakat Nasturiler dağlı ve daği ekseriyeti azimesi şekavetle me’luf bir halktır. Tark-i medinede diğer Hıristiyanlarla komşuları bulunan Kürtlerden pek geride bulunuyorlar. Ecanib-i tevsilatı seksen seneden beri Nasturiler iğfal ve izal etmektedir.
Harb-i Umumi de silahlanarak Ruslara pişdarlık etmişlerdir. Musul valisi Haydar Beyin [Vaner] tertip ve bizzat idare ettiği kuvve-i inzibatiye yetişmemiş olsaydı, Nasturilerin daire-i şekavet ve tahribatı pek ziyade tevzi edecekti. Hasılı haricin ilkaatına tabiyet etmeyerek sükün ve atat dairesinde kalmış olan Hıristiyanlara ne Türklerin ne Kürtlerin hiçbir fenalık etmemiş olduğuna bu Süryani ve Keldani cemaatleri [Kildanilerin de Patrik İlyas gibi ruhanileri olarak Kildani Tevfikleri vardır] canlı ve tarihi delildir.”
Patrik İlyas’ın Ankara günlerine burada bir nokta koyarak 1925 yılında  Deyr ül Zafaran’a gidiyoruz. Bu günleri de Hakkı Naşit [Uluğ] 10 Mayıs 1925 günlü Vakit gazetesinde nakleder. Patrik İlyas Şark İstiklal Mahkemesi ve vilayet yöneticilerine ziyafet çekmektedir. Egemenleri ağırlamak Patrik için yabancı değildir; 1916 yılında da Soykırımın failleri İttihatçılarla onların suç ortakları Almanları ağırlamıştır.
1925 yılı Şeker Bayramında Şark İstiklal Mahkemesi Heyeti (Mazhar Müfit [Kansu], Lütfi Müfit [Özdeş], Bozok Mebusu Avni [Doğan], Urfa Mebusu Ali Saib [Ursavaş] ve savcısı Ahmet Süreyya [Özgevren] hükümetin borazanı gazeteci Hakkı Naşit Mardin’e ziyarete giderler. Orada onları eski ittihatçılar karşılar; Vali İttihatçıların ünlü polis şefi Tevfik Hadi [Baysal], belediye reisi Raci Çelebi, mebus Abdülgani, Faris Çelebi  Heyeti ziyaret edenler arasında bir tanıdık kişi daha vardır; Patrik İğnatiyos İlyas III.
Patrik İlyas bunları Deyr ül Zafaran’a davet eder. “Fakat biraz sonra hepsinden daha şayan-ı dikkat bir ziyaretçi merdivenlerden çıkıyordu, elinde başı büyükçe topuzlu bir baston, üzerinde siyah bir cübbe, başında İstanbul’da hahamların giydiği bir serpuş bulunan iri yarı geniş ve sakallı ziyaretçi, büyük gözlerinde beşaşet okunan [gözlerinin içi gülen] bu zat heyete kendini tanıttı: Bendeleri Süryani-i Kadim Patriği İğnatyos İlyas!”  Taraflar arasında sohbet koyulaşır, Hakkı Naşit Patrik İlyas’ın çok memnun olduğunu ifade eder. Partik İlyas dualarını burada da tekrar eder: Allahu Teala metbuumuz Türkiye Cumhuriyet-i mefhamesi ila nüzu’l-Kıyam şan ve şevket içinde ber karar Eylesun!
 Partiğe burada dualarının Türkçe  ile yapılması rica edilir: “Dualarınızı Süryani lisanı üzerine yapmayıp Türkçe okuyamaz mısınız? Patrik Efendi ter damlaları dökülen yüzünü mendil ile sildikten sonra: Efendimiz, buna imkan yoktur. Çünkü bunlar asırlarca evvel yazılmış manzum dualardır. Şimdi bunları aynen tercümeye ne maddeten ne de vaz’iyyeten imkan vardır.” İmkan olsa patrik efendisinin ricasını kırmayacaktır, diye düşünüyoruz.
Hakkı Naşit, “Patrik Efendi Süryani Kadim kilisesinin makamı olan Mardin’e bir saat mesafedeki Der-Zafaran manastırının bulunduğu yeri methetti ve ertesi gün içinde oraya ziyaretimiz vaadini aldı.” Sözleriyle yazısını sürdürür. Hakkı Naşit, Manastıra geliş yolculuğu ile ilgili satırlarından sonra Manastırdaki karşılanmalarını tasvir eder: “İlyas Efendi manastırın kapısında bizi bekliyordu. Süryani cemaati ileri gelenleri, bütün Mıtranlar (Metropolitler) patrik Efendinin arkasına dizilmişti. İlyas Efendinin satırlara bile sığmayacak kadar uzun dua ve sanaları ile karşılandık. Manastırın oldukça müzeyyen bir salonuna alındık. Kapıdan girilince bizi iki derin ve muhabbetli göz karşıladı, karşısında hürmetle bir lahzalık vatka yaptığımız bu iki koyu mavi göz, salonun en ihtiramlı yerine ve çok yükseğe asılan Gazi Mustafa Kemal’in, büyük Reis-i Cumhurumuzun resmi idi. İlyas Efendi o resmin altına Süryani Cemaatinin timsal-i vicdaniyesi addettiği kendi resmini asmış, altına kürsüsünü koymuştur. Salonun çok sevimli Reis-i Cumhurumuzun kudretli ve manalı nazarları ve sevimli siması ile karşılaşmak bize mevkiin güzelliği ile birlikte büyük bir inşirah vermişti. Terimizi sildik kahvelerimiz içtik. Patrik Efendi misafirlerine ikram için çırpınıyordu.” Yemeğe geçilir, yemek sohbetle ve muhabbetle yenilir. Partik heyecanlı ve mutludur. Misafirlerine olan muhabbetinde ölçüyü kaçırdiğ anlar olur; “Patrik efendi… Müfid Lütfü Beyi kuvvetli kolları arasında sıkıyordu. Müfid Bey, Patrik’in mengeneye benzeyen uzun kolları arasında kaç defa heyecanlı tazyik anları geçirdi.”
Partik İlyas’ın bu sonsuz çabaları kendisinin kovulmasına ve halkının tarihsel topraklarından kazınmasını önleyememiştir.
Patrik İlyas’a dair nakledeceklerimiz bu kadar. İnşallah araba devrilmeden anlaşılacağımı umuyorum.


[i]Süryani terimi ile bütün Asuri-Keldani topluluklarını kastetmekteyiz.
[ii]Patrik İlyas işi bittiğinde kovulmuş, teessür içinde Hindistan’da vefat etmiştir.
Sait Cetinoglu [cetinoglus@gmail.com]

Yorumlar kapatıldı.