İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Süryanilik halleri

Cengiz Aktar

Anadolu ve Trakya’nın gayrimüslim toplulukları homojen ulus inşası çalışmalarından yüzyıldır nasibini alır. İttihatçıların başlattığı “temizlik” hareketleri, sanılanın aksine Cumhuriyet döneminde devam eder. Elbette aynı kanlı metodlarla değil. Bu “soft” temizlik çalışmaları daha pek yakası açılmamış bir konudur. 1923’te Anadolu ve Trakya’da daha önce yapılan kıyım ve eziyete rağmen hatırı sayılır sayıda Ermeni, Rum, Süryani ve Yahudi vardı ve artık yoklar. Cüzî bir Süryani istinasıyla.

Erken cumhuriyet döneminde gayrimüslimler merkezi idarenin aldığı kararlar ve yerel halkın kimi zaman muvafakatiyle hayatta kalabildikleri yöreleri terk etmek zorunda kaldılar. 22 ocak tarihli Taraf’ta Ayşe Hür “Cumhuriyet’in azınlık raporu” başlıklı makalesinde gayrimüslimlere bu dünyayı dar etme çalışmalarının bir kronolojisini verir. Başta ibadet ve öğretim kurumlarını yasaklamak olmak üzere her türlü tehdid, göz korkutma ve pogromlarla gayrimüslimler göçe mecbur olurlar. Yurtdışına gidemeyenler İstanbul’a sığınır. Dersim Alevileri ve bazı Kürt aşiretlerinin zorunlu iskânı da benzer bir mantık uyarınca gerçekleşir. İşte bu ülke çapındaki bilinçli etnik/demografik mühendisliğin nisbî istisnası Süryaniler.
1915’te kılıçtan geçirildikten sonra okulları Lozan’a aykırı olarak kapanmış (1928), Patrikhaneleri Şam’a taşınmak zorunda kalmış (1932). Bu hak ihlalleri ve daha sonra Kürt çatışmasında iki ateş arasında kalmaları sonucunda yurtdışı ve İstanbul’a göç etmek zorunda kalmışlar. Nüfusları iyice erimiş. Ama bütün bu olumsuzluklara rağmen çalışır vaziyette ibadethaneleri ve kutsal yerleriyle topraklarında hâlâ varlar ve varolmak için direniyorlar. Ceberut devletin gadrine de tam bu yüzden uğruyorlar.
Son “yabancılar”
Süryanilerin kutsal mekânlarının toplandığı Midyat’taki Tur Abdin’i 1970’lerde birkaç kez ziyaret etmiştim. Süryanicede ‘Kulların Dağı’ anlamını taşıyan Tur Abdin, Süryani din ve kültürünün kalbi, dünyanın kadim Hıristiyanlık merkezlerinden biri. Mor Gabriyel Manastırı bölgenin ve muhtemelen Hıristiyan dünyasının işler haldeki en eski manastırı ve Tur Abdin Metropoliti’nin ikâmetgâhı. Kutsal mekân 397 yılında Deyrulumur(Rahiplerin Barınağı) Manastırı olarak kuruluyor, 7. yüzyıldan itibaren ‘Aziz Mor Gabriyel’ adıyla anılıyor. Süryanilerin 493’te kurulan diğer önemli mekânı Deyrulzafaran 1160’tan 1932’de Şam’a taşınana kadar Süryani Ortodoks Patriği’nin tahtı. Bahsettiğimiz yerler Türkiye’nin hafızasına sığamayacak kadar yaşlı. 
İşte yıllardır süren ve geçenlerde başlayan imza kampanyasıyla yeniden gündeme gelen hak ihlali buralarla ilgili (www.beraberbuyudukbuulkede.com). Birkaç yıl önce Qertmîn (Yayvantepe), Zînol (Eğlence) ve Dawrîk (Çandarlı) korucu köylerinin muhtarları Mor Gabriyel Manastırı’nın köylerinin sınırını ihlâl ettiği ve 100 hektarlık ormanı işgal ettiği gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda, Hazine’ye de başvuruda bulunmuştu. Açılan davada Midyat yerel mahkemesi Manastır lehine iki kez karar vermesine rağmen Yargıtay kararları aleyhte bozmuş ve 13 haziran’da 20. Hukuk Dairesi davayı sonlandırılmıştı.
Dava Aziz Nesinlik. Manastır 1930’lardan beri vergisini ödüyor, kadastro araziyi tescil ediyor, yerel mahkeme davayı reddediyor ama Yargıtay 1970’lerden bu yana oluşturduğu “dahiyâne” içtihatla Süryanilere yabancı muamelesi yaparak vakıflarının mal edinememe hükmüyle kararı Manastır aleyhine bozuyor. Davanın, yeni Anayasa Mahkemesi yolu da dâhil içhukuk yolları tükendikten sonra AİHM’de kazanılacağı aşikârken bu kolektif inadın nedeni iptidai bir Hıristiyan düşmanlığıyla yoğrulmuş para hırsından başka ne olabilir?  Türkiye’deki hak ihlalleri genelde vatandaşa karşı devleti esirgeyen anlayış uyarınca kamu otoritelerinin eksik, yanlış veya taraflı uygulamaları sonucunda gerçekleşir. Bu defa devletle vatandaş “gâvurun malı Müslüman’a helaldir” düsturundan hareketle el ele vermiş durumda.
Tekrarda her zaman yarar var. Mütedeyyinler, İttihatçı/Kemalist ideolojinin gayrimüslimleri, Türk veya Sünnî olmayan Müslümanları en az kendileri kadar gayrimeşrulaştırdığını ne kadar çok anlar, çekilen acı ve hakikatlerin ortaya çıkmasına ne kadar önayak olur, adaletsizliklere tüm dışlanmışlarla birlikte ne çareler bulur ve böylece bu ideolojilerden ne kadar uzaklaşılırsa demokrasi bu topraklara o ölçüde yerleşecek.
Süryanilerin Türkiye’nin radarına, vicdan haritasına ve en önemlisi vatandaşlık tanımına dâhil olma vakti çoktan geldi.
Zira Türkiye Süryanilerin vatanı. En az hepimizin olduğu kadar. Hele “önce kim buradaydı” hesabı yapılırsa, herkeslerden önce. Bu rengârenk topraklarda herkese yer var ama milliyetçiliğe yok, olmamalı.
Bu yazı ilk olarak Taraf gazetesinde yayınlandı. Yazarın izniyle http://erkansaka.net/archives/17455burada da yayınlanıyor.

Yorumlar kapatıldı.