Özge Mumcu
Yerel mahkeme Manastır lehine verdiği kararda direniyor. Ancak Hukuk Genel Kurulu’nun basına yansıyan kararı, bu arazinin hazineye geçtiği üzerine. Bugüne kadar da, Mor Gabriel Manastırı’na tebliğ eden aleyhte bir karar yok. Yani, gerekçeli karar hala ele geçmedi.Gerekçeli kararın ardından eğer ülke içindeki tüm hukuk yollarının kapandığı noktasında bir karar alınırsa, Mor Gabriel Manastırı’nın Arazi Davası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınacak.Süryani Vakfı Başkanı Kustaryos Ergün üzüntülü: “Açık açık bu ülkenin üst yargısı, bu ülkenin yasasını çiğniyorsa, vay halimize…” diyor.
***
Mardin’de Deyrulzeferan Kilisesi’ne uğradıktan sonra yol Nusaybin üzerinden, Şırnak il sınırından Mor Gabriel Manastırı (Deyrulumur) ’a doğru götürür. Manastır için sağa doğru sapmanız gerekir. Sağa saptığınızda, zeytin ağaçlarıyla dolu kavisli bir yol ile karşılaşırsınız.
Süryani Vakfı Başkanı Kuryakos Ergün, son yıllarda sarnıçların olduğu yerlerde ağaç büyüttük, diyor, Manastır’a karşı açılan davayı anlatırken.
İtilaf başlangıcı
Yöredeki üç köy ile Manastır’ın itilafı, 2008’deki Kadastro çalışmaları sırasında başlamış. “Kadastro, normal şartlarda çalışma alanı belirler daha sonra parsellemeye başlar” diyen Ergün başlayan yasal sürecin hukuki geçmişini anlatmaya başlıyor.
“1936’da çıkarılan Vakıf Beyannamesi ile Mor Gabriel Manastırı bize verildi. 1937’den itibaren ise vergi verilmeye başlandı; kayıtları elimizde mevcut. 1930’ların sonlarında İl İdare Kurulu, idari sınırları belirlemek için, bir kroki hazırlıyor, o krokide Manastır ve köyler mevki isimleri olarak yer alıyor. Her köyün krokisi, idarenin sınırlarını belirmek üzerine çiziliyor. Bu köylerde, sınırlarını, duvar çekerek belirliyorlar. Bu üç köyün, bu sınırları kabul ettiklerini belirten hukuki belgeler mevcut.” diyor Ergün.
Dört dava, Manastır’dan alınan iki parsel
2008 yılına kadar, sınırlar duvarla korunuyor. 2008’deki kadastro çalışmaları sırasında, manastırın yakınında bulunan yerlere “orman arazisi” deniyor ve dava açılıyor. “Orman arazisi” olarak belirlenen arazi yaklaşık 330 dönümlük bir alanı kapsıyor. Sarnıçların yanına dikilen zeytin ağaçları ise, daha önce çorak olan arazinin ekilip biçilebileceğini gösteriyor.
İkinci dava ise, idari sınırların yeniden belirlenmesi için açılıyor. 1938 yılında belirtilen mevki isimleri bilirkişi tarafından da belirleniyor. Midyat Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Manastır’ın lehine çıkan karar Yargıtay’da bu kararın “İdari Yargı” tarafından belirlenmesi gerekir kararıyla bozuluyor.
Üçüncü dava ise Hazine tarafından Mor Gabriel Manastırı’nın Gündoğan sınırında 12 parselinin yer aldığı iddiasıyla açılıyor. 12 parselin 7’si, Mor Gabriel Manastırı’nın çektiği duvarın içinde. Dava, uygulamada bulunan 1936 Beyannamesi ile vergi kayıtları, ziraat bilirkişi raporu esas alınarak reddediliyor. Hazine, davayı temyiz için Yargıtay’a Hukuk dairesine gönderiyor. Yargıtay, tüzel kişilerin 100 dönümden fazla mal edinemeyeceğini belirtiyor. 100 dönümden fazla olabilmesi için geçmişe dair kanıtların olması gerekiyor. 1937’deki vergiler ile 1936 beyannamesi kanıt niteliğinde. Bu kanıtlar temyiz safhasında dikkate alınmıyor.
Bu noktada işler biraz daha karışıyor. Yargıtay’da bulunan dosyadaki vergi kayıtları dava dosyasından kayboluyor. Yargıtay, daha önce yerel mahkemeye 10 eksik belgeyi soruyor ancak bu eksik belgeler içinde vergi kayıtlarını istemiyorlar; karar verilirken eksik olduğunu belirtiyorlar.
Dosya yeniden Midyat’a geliyor. Yerel mahkeme Manastır lehine verdiği kararda direniyor. Ancak Hukuk Genel Kurulu’nun basına yansıyan kararı, bu arazinin hazineye geçtiği üzerine. Bugüne kadar da, Mor Gabriel Manastırı’na tebliğ eden aleyhte bir karar yok. Yani, gerekçeli karar hala ele geçmedi.
Gerekçeli kararın ardından eğer ülke içindeki tüm hukuk yollarının kapandığı noktasında bir karar alınırsa, Mor Gabriel Manastırı’nın Arazi Davası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınacak.
Süryani Vakfı Başkanı Kustaryos Ergün üzüntülü: “Açık açık bu ülkenin üst yargısı, bu ülkenin yasasını çiğniyorsa, vay halimize…” diyor.
Siyasi bir girişim söz konusu mu?
Konuya ilişkin siyasi bir girişimleri olup olmayacağını sormak için TBMM’nin tek Süryani kimliği taşıyan BDP’li milletvekili Erol Dora’ya ulaşıyorum. Bu konunun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a çok zaman önce taşındığını söyledikten sonra sözlerine şunu ekliyor “Hukuk süreci Mor Gabriel aleyhinde sonuçlandı. Kararın yanlış bir karar olduğunu düşünüyoruz. Yargı sürecinin tam sonucunu bekledikten sonra konuyu AİHM’e taşıyacağız.” Vurgusu siyasetten değil, yargı sürecinin takibinden yana oluyor.
Avrupa Birliği’nden tepki
Genişleme ve Avrupa Komşuluk Siyaseti’nden sorumlu Komiser Stefan Füle’nin sözcüsü Peter Stano, manastıra karşı açılan davaların devlet kurumlarınca başlatılmasından endişe ettiklerini açıklıyor ve Türkiye’nin AB’ye üye olmak için müzakereler yürüten aday ülke olduğuna belirtiyor. Bunun yanında, ülkedeki bütün vatandaşların temel haklarının teminat altına alınması gerektiğini vurguluyor.. Stano, AB’nin özelde Mor Gabriel, genelde de Süryani cemaatinin arazileriyle ilgili haklarını yakından takip edeceğini kaydediyor.
Toprak ve tarih
Süryaniler yaklaşık 5 bin yıl boyunca Mardin, Şırnak ve Batman’ı kapsayan “Turabdin” bölgesinde yaşadı. Süryanice “Münzevilerin Dağı” anlamına gelen Turabdin bölgesinde yaşayan Süryaniler, 1980’li yıllarda başlayarak bölgede hakim olan çatışma ortamı nedeniyle göç etmeye başladılar. 2.845 Süryani ailesi bu bölgeden göç etmek durumunda kaldı. Süryanileri göçe zorlayan nedenlerden biri de, 1985 – 1995 yılları arasında yaşanan “faili meçhul” cinayetler olmuş. Bu dönemde 50’ye yakın Süryani’nin öldürülmesi göçü başlatan en önemli etmen olarak belirtiliyor.
Mor Gabriel Manastırı, milattan sonra 397 tarihinde kuruluyor. Manastır 1600 yılı aşan bir geçmişe sahip. Bu manastır, tüm dünya Süryanileri için kutsal olan Turabdin Bölgesi içinde yer alıyor. Mor Gabriel, Süryaniler’in din adamı yetiştiren “Kudüs”ü niteliğinde. Aynı zamanda da, dünyanın en eski dillerinden olan Süryanice’nin de yaşamasını sağlayan bir yer.
Mor Gabriel Dava bilmecesinin çözümü, yerel mahkemeler ve Yargıtay kararlarında sağlanmadığı sürece, Türkiye’nin bu konuda başı daha uzun süre ağrıyacak gibi görünüyor. Ve elbette, hem hazine arazisi hem de orman arazisi olarak bu davaların açılması, Mor Gabriel Manastırı’nı sadece kendi içine kilitleyecek bir kıskaç gibi de görünüyor.
Üst üste bu davaların açılması ve yerel mahkemelerce lehte karar verildiği halde Yargıtay ile Hukuk Genel Kurulu’nun aleyhte karar vermesi, bu olayın hukukun dışında bir karar olduğu izlenimini de yaratıyor. Sürecin götüreceği yolu ise beraberce izleyeceğiz.
Yorumlar kapatıldı.