Ohannes Conkar
Canı çok sıkılıyordu, günü güneşin yüzüne düşmesi ile uyandı derin uykudan. Gece saat üçü bulmuştu, okuduğu kitabı da bırakmak istemiyordu, istemeye istemeye söndürdü lambayı daldı uykuya.
Rüyasında okuduğu kitabın acısını hissetti yüreğinde, bir aylıkken ayaklarından tutulup parçalanıp ikiye ayrılan bebek girdi rüyasına, bir insan nasıl bir canavara dönsündü ki, bir aylık bebeği iki bacağından tutup ayırsın.
Bu muydu Allah’ın gönderdiği kitaplarda yazıyor muydu? Öldürmek, koyun keser gibi, katillerin ellerine verilmişti palalar, ve insanlar sıraya dizilmişti Kızılırmak’ta, kesilenler atılıyordu insanlar suya. Çocuklar, analar, babalar, kardeşler, nineler, dedeler, teyzeler, halalar, dünürler, gelinlik çağında kızlar, gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçiyordu.
Ruhu ağlıyordu.
Ruhlar ağlıyordu.
Görüyordu rüyasında, nasıl da kendi ırkı yok edilmişti, korkuyla bağırıyordu, nineler gördükleri rüyasında, gelecekler, kesecekler, hepinizi kaçın diyordu nineler.
İnanmadı ona kimse, hatta köyün papazı bile inanmadı. Geldiklerinde iş işten geçmişti, saklanabilen saklanmıştı samanların altına. Ya da bir Türk-Kürt komşusu saklamıştı evinde. Kalanlar kiliseye saklandılar. Kiliseyi ateşe verdiler, kilise yandı, insanlar yandı, yüreği yandı.
Ruh ağlıyordu
Ruhlar ağlıyordu.
Kendisinin niçin ağladığını bilemedi. Ruhunda sıkıntılar dolaşıyor, kalbi çarpıyordu, ama ağlıyordu ruhu.
Kalktı yatağına oturdu, yarım kalan yerden başladı okumaya, yok olmuyor, okuyamıyordu. Okuyacak cesareti bulamadı, yine de kitabı elinden bırakmak istemiyordu.
Hayır bu kadar olmaz vahşetlik dedi, kitabı attı cama doğru, cam parçalandı, yüreği gibi.
Ruhu ağlıyordu,
Ruhlar ağlıyordu.
Gün güneşle doğmuştu, geçenler unutulmuştu bir asır geçmişti üzerinden, inkâr ediliyordu, bir yalan tarihler dizisinden, insanlar kandırılıyordu, o insanlarda inanıyordu söylenen her yalana, bir gerçek gibi sunulananlara. Karanlığa büründü günü.
Ağlıyordu ruhu,
Ağlıyordu ruhlar.
Resim : Kendi objektifimden /
Yorumlar kapatıldı.