İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Azınlıklar bozuk para gibi harcandı

“Kurtuluş Savaşı diye takdim edilen savaş, bir anlamda Hıristiyan azınlıkları, Alevileri, Êzîdîleri ve diğer farklılıkları yok etme savaşıydı. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti’nin inkar üzerine kurulduğunu söylemek yanlış değildir. 1915 Soykırımı Almanların ittifakı ve İttihat ve Terakki Partisi’nin planlı, programlı ve sistematik olarak uyguladığı bir soykırımdı.”

O coğrafyada, Rum, Ermeni ve Süryani halklarından 2 milyonun üzerinde insan katledildi ve Türkiye Cumhuriyeti, bu katliamlar üzerinden şekillendi. Şu anda ise devletin bütün engelleme, soykırım inkarı ve manipülasyon çabalarına rağmen tarihin yeniden tartışılması, ele alınması ve yerli yerine oturtulması yönünde büyük bir arayış da söz konusu…
“Türkiye Cumhuriyeti azınlıkları bozuk para gibi harcadı” diyen Süryani Soykırım Araştırma Merkezi (Seyfo Center) Başkanı Sabri Atman, bizde resmi tarihe meydan okuyan bir insan izlemini bıraktı.
Atman ile Süryanilerin dünyadakı konumu ve Seyfo Center’in çalışmalarını konuştuk.
Seyfo Center’in çalışma prensipleri hakkında bilgi verebilir misiniz? Amacınız ne ve diasporda nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz?
Seyfo Center, soykırım araştırmalarını daha iyi organize etmek amacı ile 2004 yılında kuruldu. Bu bir ihtiyaçtan kaynaklandı. İsveç, Hollanda, Belçika, Almanya ve Amerika’da şubelerimiz var. Şubelerimizin olmadığı yerlerde örneğin Avusturalya, Yeni Zelanda gibi ülkelerde bulunan Asuri-Süryani dernekleri aracılığı ile çalışmalarımızı yürütüyoruz. Seyfo Center bir dökümantasyon merkezidir. Avrupa, Amerika, Yunanistan, Ermenistan gibi ülkelerde lobi faaliyetleri de yapmaktadır. Süryani Soykırımı’nı Süryanilere tanıtmak, değişik üniversitelerde, parlamentolarda bu soykırımın hatırlatılması amacıyla kurulmuştur. Kurulduğumuzdan beri Avrupa Palamentosu’nda 3 kez geniş katılımlı konferans yaptık. Yine 3 kez İngiltere Parlamentosu’nda, Almanya’nın birçok kentinde, Yunanistan, İsveç, Avusturalya’da konferanslar yaptık. Stockholm, Amsterdam Üniversiteleri ile ilişkilerimiz var. Bu konferanslardaki amacımız Süryani Soykırımı’nı duyurmak ve tartışmaktı. Geldiğimiz şu aşamada Süryani Katliamı’nın dünyaya duyurulmasını sağladık. Yapmamız gereken daha çok şey var. Seyfo Center’in prensiplerini sormuştunuz. Biz şunu özellikle vurguluyoruz. Seyfo Center, hiç bir siyasi harekete bağlı olmadan sadece soykırım çalışmalarına kendisini adamış bir kurumdur. Demokratik, ilerici bir yapıya sahiptir. Irkçılığa sıfır tölerans tanır. Türk, Kürt ve diğer ezilen halkların birlikteliğini dayanışmasını ön plana alır.
Seyfo ya da kılıç
‘Seyfo’ ismi nereden geliyor? Süryaniler için özel bir anlamı var mı?
Yediden yetmişe bütün Süryaniler, Seyfo isminden 1914-1915’leri hatırlar. Süryanicede ‘kılıç’ anlamına gelir. 1915’lerde Süryanilerin çoğu kılıçla katledildikleri için bu deyim kullanılıyor. Örneğin Ruanda’da Tutsiler panga diye kılıçtan daha küçük keskin bir aletle katledildikleri için bu katliama, Panga Katliamı demişlerdir. Yahudiler fırınlarda yakıldıkları için yakma anlamına gelen Holocaust deyimini kullanmışlar. Ermeniler Agêt deyimini kullanmışlar. Süryanilerde Seyfo ismini kullanmış.
Peki sizi daha çok bu araştırmalara iten faktörler neydi?
15 yıldır Süryani Soykırımı üzerine aktif çalışmalar yürütüyorum. Beni araştırmaya itten 3 sebep vardır. Birincisi, çocukluğumda yaşadığım bir olayın bende büyük etkisi oldu. 10 yaşındayken köyümüze gelen bir öğretmen aracılığı ile Adapazarı’na Kaynarca’ya götürüldüm. 1 yıl kalacaktım. Oraya vardığımda 200-300 kişilik bir grupla karşılandım. Herkes Mardin Nusaybin’den ‘Gavur Sabri’nin geleceğini duyduğu için meraktan dolayı beni görmeye gelmişti. İnsanlar ilk defa bir gavur görecekti. Ben orada Gavur Sabri’ydim… Orada 1 yıl yaşadım. Orada yaşlılar benim kolumdan tutup “Gel Sabri sana dedelerini gösterelim” derlerdi. Beni mezarlığa götürüp kemik gösterirlerdi. Ben anlam veremezdim. Sonra tarihe ilgi duymaya başladım. Anladım ki, bana 1915’te Kaynarca’da katledilen Ermenilerin kemiklerini gösteriyorlarmış.
İkinci olay ise İstanbul’da lise yıllarımda oldu. O zamanlar herkes gibi Türkçe konuşmak zorundaydık. Oysa anadilimiz Kürtçeydi, Süryaniceydi. Zaman zaman edebiyat öğretmenim beni tahrik ederdi. Sınıfımda sıra arkadaşım Ermeni’ydi. Bir okul müdürü sınıfa girer girmez ‘Ermeni köpekler’ diyerek bağırdı. Bunun üzerine ben “Hocam siz okul müdürüsünüz Ermenilere nasıl köpek diyorsunuz? Nasıl böyle konuşuyorsunuz?” diye tepki gösterdim. Bunun üzerine beni tokatlamaya başladı. Ben de karşılık verince okuldan uzaklaştırıldım. Verdiğim mücadele sonrası tekrar okula döndüm ve liseyi bitirdim. Sonrasında ülkeyi terk etmek zorunda kaldım. Beni bu araştırmalara teşvik eden bir sebep de, İsveç’e yerleştikten sonra İsveç dilinde Süryanilerin neden İsveç’e göç ettikleri konulu yayınladığım ilk kitabımında “Türkiye’de sadece Ermeniler değil Süryaniler de katledildi” demiştim. Sonrasında posta kutumda bir Türk solcusundan gelen mektupla karşılaştım. Mektupda iddialarımin doğru olmadığını, Türkiye’de Asuri Katliamı yapılmadığını, iddialarımı ispat etmemi isteyerek kitabı iade edilmişti. Bu kitap da beni biraz dürtükledi böylece araştırmalara başladım.
Neler yaptınız? Nasıl araştırmalar yaptınız?
Yaklaşık 70 Süryani yaşlısı ile görüştüm. Bunlar o katliami bizzat yaşamışlardı. Bunların dışında katliamı duyan yaşlıları da dinledim. Seslerini kayıt altına, videoya aldım. Birçoğu konuşmasını hıçkırıklarla tamamladı. Bir çoğu da konuşmak istemiyordu. Neden de Türkiye’de onlara empoze edilen “konuşup ne yapacağız? Elimize ne geçecek? Olan oldu” gibi korku anlayışıydı. Daha sonra elime birçok farklı araştırma kitapları aldım, her kitap bana zengin bilgi verdi.
Peki Türkiye’de okutulan resmi tarihin tersine ulaştığınız farklı sonuçlar oldu mu?
Elbetteki oldu. Türkiye’de, “Türkün Türke propagandası” üzerine kurulmuş resmi tarih, yalan üzerine kurulmuş bir tarihtir. ‘Türkiye devletinin emparyelizme karşı kurtuluş savaşı verdiği’ şeklindeki bilgiler doğru bilgiler değildir. Dünün Osmanlı İmparatorluğu -Türkiye devleti, Birinci Dünya Savaşı‘na emperyalist emellerle katılmış ve Almanya ile birlikte ittifak kurmuştur. Kurtuluş Savaşı diye takdim edilen savaş, bir anlamda Hıristiyan azınlıkları, Alevileri, Êzîdîleri ve diğer farklılıkları yok etme savaşıydı. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti, Hıristiyanların katliamı ve Kürtlerin inkarı üzerine kurulmuş bir devlet olduğunu söylemek yanlış değildir. 1915 Soykırımı Almanların ittifakı ve İttihat ve Terakki Partisi’nin planlı, programlı ve sistematik olarak uyguladığı bir soykırımdı. Süryani, Ermeni ve Rumların soykırımı bugünün köy korucusu benzeri gerici Kürt aşiretlerinin ittifakıyla gerçekleşmiştir. Türkiye coğrafyasının birçok bölgesindeki başta Ermeniler olmak üzere, Van, Bitlis, Siirt, Diyarbakır ve Hakkari bölgelerinde beş bin seneden beri zengin bir kültüre sahip Asur–Süryanilerinin yok edilmesi de bu soykırım ile gerçekleşmiştir. Türkiye’nin tekleştirilmesi, Türkleştirilmesi bu şekilde gerçekleşmiştir. Türkiye Cumhuriyeti azınlıkları bozuk para gibi harcamıştır. Araştırılmaya değer bir nokta ise Ermeni, Süryani ve Rum soykırımı üzerine inşa edilen zenginliktir. Günümüzde Türkiye’yi yöneten birçok kişinin zenginliği, katledilen Ermeni, Süryani ve Rum mallarına dayanmaktadır. Soykırımın inkar edilmesinin ve unutturulmak istenmesinin bir nedeni de budur.
1915 Katliamı’nın başka bir amacı…
Bana göre 1915 soykırım projesi Türkiye’yi Türkleştirme projesiydi. Türkiye’de tek bir ulus, tek bir bayrak, tek bir dil  kurma amacı ile yapılmıştır. 1915 yıllarında Türkiye’nin nüfusu yaklaşık on beş milyon idi ve bunların yaklaşık 4,5 milyonu Hıristiyan azınlıklardan oluşmaktaydı. Bu nüfusun yaklaşık yüzde 30 demektir. Bugün ise yüzde 1 Hıristiyan azınlıktan söz etmek mümkün değildir.
Bugün Süryanilerin dünyanın dört bir yanına dağıldığını biliyoruz. Yoğunluk olarak nerelerde yaşıyorlar?
Irak’da Bağdat, Musul civarında yaklaşık 500 bin, Amerika’da 300 bin, Avusturalya’da 60-65 bin, İsveç’de 100 bin, Almanya’da 100 bin, Hollanda’da 15 bin, Belçika’da 7 bin, İsviçre’de 10 bin, İngiltere’de, 8 bin, Yeni Zelanda’da 8 bin, Ermenistan’da 7 bin, Gürcistan’da 15 bin, Rusya’da 50 bin, Kazakistan’da bin, dünya genelinde 3 milyon civarı Asuri-Süryani’nin yaşadığını söyleyebilirim.
Koşullar oluşursa Süryaniler ana topraklarına dönecek mi?
Asuri-Süryanilerin dönmeleri için istikrar ve güven çok önemelidir. 20 yıl önce topraklarını bırakmış bu insanlar geri döndüklerinde 20 yıl önceki baskılarla karşılaşmak istemiyorlar. Devletin ve oradaki kurumların güvencesi çok önemlidir. Fakat maalesef gidip gelen insanlar tersi izlenimlerle dönüyorlar. Tabii ki demokrasinin, insan haklarının yerleşmesi durumunda büyük ihtimalle bazı Süryanilerin dönüşü olacaktır. Fakat diasporadaki Süryanilerin tamamı döner mi bu belli olmaz. Kürtlerde aynı durumda koşullar oluşursa ne kadarı dönecek hiç belli değil.
Peki Süryanice diline ilişkin ayrı bir çalışmanız var mı?
Seyfo Center’in bu konuda bir çalışması yok. Fakat birçok dernek ve kilise kurumlarımız da dil kursları veriliyor. İsveç’de bu konuda birçok haklara sahibiz diyebilirim.
Nedir bu haklar?
Örneğin okullarında Süryanice dili seçmeli ders olarak veriliyor. Ayrıca İsveç Parlamentosu’nda 5 milletvekilimiz var. Birçok belediyede seçilmiş temsilcilerimiz var. İsveç Birinci Ligi’nde 2 Süryani futbol takımımız var.
Konu dilden açılmışken şunu sormak istiyorum. Biliyorsunuz Türkiye’de Kürtlerin anadilde eğitim talebi var. Buna karşı AKP Hükümeti seçmeli ders olabilir cevabı verdi. Ne düşünüyorsunuz?
Bence anadil eğitiminin seçmeli ders olarak önerilmesi doğru değildir. Anadil okullarda eğitim kurumlarında öğretilmesi- öğrenilmesi gerekir. Dahası Türkiye’de 20 milyon Kürt var. Bu halka kendi anadillerinde eğitim hakkını seçmeli ders olarak tanımlamak doğru değildir.
1700 yıldır Süryanilere ait olan Mor Gabriel Manastırı devlet hazinesinde olduğundan elinizden alındı. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Şunu söylemek istiyorum. Soykırım sadece insanların yok edilmesi değildir. Aynı zamanda insanların kültürünün, kalıntılarının yok edilmesidir. Türkiye İttihat Terakki döneminde soykırım yaptı. AKP Hükümeti döneminde bu soykırım devam ediyor.
O Manastır Türklerden önce vardı
Bunun en bariz örneği Süryanilerin 1700 yıldır sahip oldukları manastıra el koymadır. Türkler Anadolu’ya gelmeden önce biz o manastıra sahiptik. Bu durum Erdoğan ve hükümetinin yaptığı çağrılarda samimi olmadığını gösteriyor. Bir yandan da Süryanilere ‘ülkenize dönün’ diyorlar. Öte yandan manastırımızı elimizden almaya çalışıyorlar. Aslında bize bir mesaj verilmek isteniyor. Bize şu deniyor “Eğer siz bu soykırım olayı ile uğraşırsanız, biz de sizin kutsal manastırınızı elinizden alırız. Haddinizi bilin.” Bu manastır sadece Süryanileri, Asurileri değil bölgedeki Kürtleri, Mahalmileri, Türkleri, Êzîdîleri de ilgilendiren insani bir olaydır. Soykırımı unutmayacağımız gibi Mor Gabrile Manastırı’nın alınmasına da izin vermeyeceğiz.
Bir de Türkiye’de çıkan tarih kitaplarında Süryaniler hakkında ihanet suçlaması var…
Aslında Türkiye’de bir avuç Süryani kaldı. Tarih kitaplarında Süryanilerin 1915’lerde emperyalist ülkelerin maşası konumunda rol oynadığı okullarda çocuklara öğretip, Süryanileri düşman göstermek affedilir bir olay değildir. Maalesef Milli Eğitim Bakanlığı’nın çıkardığı kitaplarda topluma düşman olarak lanse ediliyoruz. Bu da Süryanilerin o topraklarda yaşama olanaklarımızı tamamen yitiriyor.
Peki hem Mor Gabrile Manastırı hem de sizlerin düşman olarak lanse edilmesine karşı Seyfo Center ya da Süryaniler ne yapacak?
Biz şuna yemin ettik; 1915’te halkımızın çoğunu katleden, köylerimizi elimizden alan, kiliselerimizi ahır konumuna çeviren bir devlet var karşımızda. Bize yapılanları unutmadık. Türkiye’deki hukuk siyasallaşmış bir hukukdur. Dolayısı ile siyasi bir kararla Manastır elimizden alındı. Türkiye’de hukuki süreçi tamamlandı. Biz olayı Avrupa mahkemelerine taşıyacağız. Bu sonuç tüm Süryanileri yaraladı. Bu karar, tüm Süryanilere “Siz buralara gelip yerleşemezsiniz” şeklinde bir mesajdır. Zaten İsveç’de bazı Türk yetkilileri ile görüşen arkadaşlarımıza, yetkililer “Sizin bu Seyfo çalışmaları size pahalıya patlayacak” diye tehditler savurmuşlardı. Şimdi bu tehditler uygulanıyor.
2011 genel seçimlerinde Erol Dora’nın bir Süryani olarak BDP listesinden Meclise girmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün birçok Kürt aydını, siyasetçisi, kurumu 1915 Soykırımı’nda Kürtlerin de rol oynadığını söylüyorlar. Gerek Ahmet Türk gerekse diğer BDP’li seçilmişler Süryanilerden ve Ermenilerden özür dileyebilmişlerdir. En son bu konuda Sayın Osman Baydemir’in bir açıklaması oldu. “Bizim halkımızdan, tüm ailelerimizden her bireyimizden gurur duymak hakkımızdır. Fakat geçmişimizde, tarihimizde karanlık noktalar varsa yaptığımız hatalar varsa bunları insani ve siyasi açıdan kınamamız gerekiyor. Süryaniler, Ermeniler bu topraklardan kendiliğinden gitmemiştirler. Birileri buna sebep olmuştur” demişti. Bu anlamda Erol Dora’nın BDP’den seçilmesi bütün Süryanilere güzel bir mesaj oldu. Kürt -Süryani yakınlaşması birlikte çalışması açısından çok anlamlı olmuştur. Nihayetinde Erol Dora, Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin kazanımları sonucu Kürtlerin oyları ile seçildi. Fakat Erol Dora daha gür bir sesle Süryanilerin sorunlarını haykırabilir. Örneğin 24 Nisan’da mecliste bir Süryani olarak çıkıp soykırımı kınayan bir konuşma yapmasını beklemiştik. Ondan beklentilerimiz var.
Halkların Demokrasi Kongresi’nin (HDK) yapılanmasını nasıl görüyorsunuz?
Takip edebildiğim kadarıyle aslında Kürtlerin, Süryanilerin, Çerkezlerin, Türklerin, Ermenilerin ve diğer farklılıkların burada temsil edilmesi çok çok önemlidir. Bunlar toplumun motor gücüdür. Domokrasinin yerleşebilmesi için bu tür kurumlar olması çok önmelidir.
‘Barbarlıklarının üzerini örtüyorlar’
Biliyorsunuz Türkiye’de ‘KCK operasyonları’ adıyla bir tutuklama furyasıdır gidiyor. Konuşan, yürüyüşe katılan, puşi takan herkes tutuklanabiliyor. 1915’lerde yapılan katliamlar bugün de bir şekilde devam ediyor. Tüm haksızlıklara karşı Mezopotamya’da yaşayan halklar ne yapmalı?
Daha dün Uludere’de 34 savunmasız insan öldürüldü. Erdoğan ve hükümeti böyle barbarca yapılmış katliamın üstünü örtmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bütün dünyanın gözü önünde yapılan bir katliam ve bir özür bile dilemediler. Biz, 97 yıl önce yapılan katliamını kabul edilmesini istiyoruz ki AKP Hükümeti’nin bunu kabul etmesi çok zor. Bugün de Roboskî Katliamı’nı yapan aynı zihniyettir. Halen Türkiye’de ki farklılıklar gereğince saygı gösterilmiyor. Bu zihniyete karşı biz Süryanilerin, Kürtlerin, Rumların, Türkiye demokratlarının hem içerde hem dışarda birlikteliği gelecek için çok önemlidir.
30 yıldır süren bir savaş var. Kürtler bir mücadele veriyor. Bu sorun sizce nasıl çözülebilir?
Bence PKK, Kürt kurumları, Öcalan bir taraftır. 30 yıllık savaşta 40 binin üzerinde insan yaşamını yitirdi. Savaşın durması, silahların susması, insanların ölmemesi, barış ortamının sağlanması en büyük dileğimizdir. Ancak Türk devletinin, Erdoğan’ın yapması gereken çok şey vardır. Herşeyden önce Kürtlerin haklarını teslim etmesi gerekir. Yine Türkiye’nin Türklere ait olmadığını kabul etmesi gerekir. Tekçilik mantığını bırakmalıdır. O coğrafyada birçok halk yaşıyor. Dolayısı ile o coğrafya o halklara aittir. Burada Kürtlerin sesine kulak vermelidir. Barışın yolunu açmalıdır.
Geçen günlerde Ashur Yousef Ödülü’nü aldınız. Bu ödülün Asuri-Süryaniler için anlamı nedir?
Evet aldığım bu ödül çok anlamlı bir ödüldü. Asur ulusal aydını Prof. Ashur Yousef, 19 Nisan 1915 yılında Harput’ta kardeşi Donabed ve diğer Asur ulusal aydınlarıyla birlikte tutuklandı. İdam edilmeden kısa bir süre önce, Amerika’da yaşayan kardeşine yazdığı mektupta: “Bu mektup elinize geçtiğinde ben aranızda olmayacağım. Ne yazık ki yazdığım kitapların bir kısmı yarım, faaliyetlerimin bir kısmı yarım kalacak… Ancak bilin ki öbür dünyada da olsa halkımızın özgürlüğü için mücadeleye devam edeceğim…” demişti. Ashur Yousef, kardeşi ve diğer Asur aydınları idam edildikten sonra ceseteleri parça parça doğranmıştı. İste ben böyle onurlu ve özgürlüğü için idam edilmiş bir insanın anısına ödül aldım. Ashur Yousef ve arkadaşlarının anısının önünde saygıyla eğiliyorum. Mücadelem bu doğrultuda devam edecektir.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Ben Seyfo Center Başkanı olarak diyorum ki tüm Süryani, Asuri, Kürt, Rum, Ermeni, Çerkez, Êzîdî katliamlarının kabul edilmesi, tanınması için bu halkların birlikteliği dayanışması çok önemlidir. Biz bu birlikteliğe çok değer biçiyoruz. Bu dayanışma sağlamak için elimizden geleni yapacağız. Hatta bu konuda İsveç Kürt Enstitüsü Başkanı Gabbar Çiyan ile Kürt katliamları, Mor Gabrile Manastırı hakkında ortak çalışmalar planlıyoruz. Yine Almanya’da Soykırım Karşıtları Derneği ile birlikte yapacağımız çalışmalar var. İlginizden dolayı da size ve gazetenize çok teşekkür ediyorum.
Sabri Atman kimdir?
Mardin Nusaybin doğumlu Sabri Atman ilk ve ortaokulu Midyat’ta, Liseyi ise İstanbul’da okudu. Politik nedenlerden dolayı 1980’de Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı. Avusturya’da 5 yıl kaldıktan sonra İsveç’e geçen Atman, ekonomi üzerine üniversite eğitimini tamamladı. Atman’ın Asuri, Süryani dergilerinde çok sayıda araştırması yayınlandı. Atman, araştırmalarından dolayı 2004’te Asur Gençlik Federasyonu’nun ‘Yılın Süryanisi Ödülü’nü, 2005’te Asuri Dernekleri tarafından verilen ‘Naum Faik Ödülü’nü, 2006’da ise Dr. Melek Kavakçıoğlu Ödüllerini aldı. 2008’de ise Asuri Evrensel Birliği tarafından ‘Yılın Süryanisi’ seçilen Sabri Atman ayrıca yürüttüğü çalışmalardan dolayı, Ermenistan, Yunanistan, ABD’nin çeşitlik kentlerinden ödüller aldı.
MURAT MANG/BIELEFELD
357 YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Yorumlar kapatıldı.