Timetürk Yazarı Araştırmacı-Yazar Kazım Sağlam son gelinen krizi ve İran’ın durumunu kaleme aldı. Sağlam, ‘İran kendi milli menfaatlerini İslam’la süsleyip alalama yaparak bir sahte siyaset güdüyor. Hem Rusya ile Ermenistan ile iş tutacaksınız hem de İslamî siyaset güttüğünüzü iddia edeceksiniz bu çelişkiyi bu dilemmayı izah etmek zor, ama ikna olmak için bahane arayanlar tatmin olurlar.’ diyor,
27 Haziran 2012 Çarşamba – 13:48
Suriye meselesi iç mesele olmaktan çıkıp uluslararası mesele haline geldi. İç mesele olmaktan çıktıysa da gene Suriye üzerinden hesaplaşma yapılıyor. Dünya siyaset sahnesinden tart edilmeye çalışılan Rusya, tekrar geri dönüyor ve ABD’ye “tek başına dünyayı yönetemezsin” diyor.
Rusya, dünyada yeni blok oluşturma gayretinde, ABD tarafından mağdur edilen ve İslamî bir siyaset gütmeyen İslam dünyasını da yanına çekmeye çalışıyor. Bu hüküm bu tesbit İran işin içinde olduğu için kafaları karıştırıyor olabilir, ama İran dış siyasetine tarafsız bir gözle bakan herkes bunu görür, tarafgirler ve körü körüne bağlananlar zaten düşünmezler.
Rusya-Çin- İran-Suriye- Lübnan/Hizbullah-Ermenistan… hattı bu yeni bloğun ana gövdesi olmaya aday.
İran, İsrail ve ABD ile ciddi savaştığını ileri sürüyor, Suriye’nin İsrail’e karşı duran savunma hattı olarak görüyor ve siyasetini buna bina ettiğini deklere ediyor. Suriye muhalefetinin de ABD-Suud-Türkiye vs. tarafından organize edildiğini ve arkasında gerçek gücün ABD olduğunu yüksek sesle söylüyor.
Rusya- Çin-Ermenistan’la sıcak ilişkilerini de ABD karşıtlığına bağlıyor. İran dış politikasında devlet aklı var, devlet aklı menfaate dayanır, ilkeye dayanmaz, İran’ı İslam cumhuriyeti diye değerlendirip dış siyasette de İslamî bir siyaset beklemek devlet aklını anlamamak demektir.
İran kendi milli menfaatlerini İslam’la süsleyip alalama yaparak bir sahte siyaset güdüyor. Hem Rusya ile Ermenistan ile iş tutacaksınız hem de İslamî siyaset güttüğünüzü iddia edeceksiniz bu çelişkiyi bu dilemmayı izah etmek zor, ama ikna olmak için bahane arayanlar tatmin olurlar. Ayrıca İhvan-ı Müslimin hakkında İran insaf ölçülerini aşan bakış açısına sahip. Hama olaylarından beri Suriye’de Esed ailesinin ehl-i İslam’a yaptıklarını hep sahiplendi. Bugün İran’ı değerlendirenlere o zaman ki İran’ın tutumunu hatırlatmakta fayda var. İsim vermek istemem ama İhvan’a Hama’da yapılanları savunanları aklı başında hiç kimse unutmamıştır.
İran ayrıca İslam dünyasında Şii hilali güçlendirerek gelecekteki iç çatışmanın da zemini oluşturuyor. Bunları yaparken hem ümmet adına ABD’ye karşı çıktığını hem de Şiiliği muhafaza ettiğine vurgu yapıyor. Kendisine yakın olan tüm uçları harekete geçirmeyi de ihmal etmiyor.
İslam dünyasında bu kartları kullanırken dış dünyada da Rus, Çin, Ermenistan kartını oynuyor. Acaba bu siyaset İran’ın siyaseti mi yoksa Rusya’nın siyaseti budur da İran da payanda mı yapılıyor?
Türkiye-ABD ilişkisi gibi bir İran-Rusya ilişkisi mi var?
Uluslararası siyasette Rusya yavaş yavaş inisiyatifi ele almaya ve dünyada olup bitenleri kendi isteğinin dışında, Rusya hesaba katılmadan yapılanmasına itiraz ediyor ve yeni siyaset şeklinde yer alması gereğini dile getiriyor. Kendi iç meselesini hal etmiş dünya devleti gibi davranıyor. Halbuki İran bölgesel güç olma şansını bile yitirmiş durumda, böyle olan iki ülke ilişkisinde kim kimin siyasetine katkı sağlıyor sorusunu sormamız lazım gerekiyor
Rusya / İran, Suriye üzerinden Türkiye’ye mesaj yolluyor, eğer Ortadoğu siyasetinde Rusya ve İran’ı devre dışı bırakılırsa Kürt kartını oynayacaklarını deklere ettiler. Rus dışişleri bakanının son Rio açıklaması bunun açık delilidir. İran bazen açık bazen dolaylı Türkiye’yi sıkıştırıyor, şantaj yapıyor.
Son PKK saldırıları sayılanlardan bağımsız değildir, Ortadoğu’nun Türkiye’nin etkinliğiyle şekillenmesinden ABD’de rahatsız, genelkurmay başkanının Kandile gireriz ama ABD’nin izni lazım demesi de Türkiye’nin hem Suriye hem Kürt siyasetinden rahatsız olduğu anlamına geliyor
Bütün bu denklemler varken bir de ani gelişen Suriye’nin Türkiye keşif uçağını düşürmesi ve yaptığı pişkin açıklama eklenince işler iyice açmaza girdi. BM Genel Sekreterinin iki tarafa itidal çağrısında bulunması, uluslararası Suriye kayırmacılığı ve Türkiye’yi güç durumda bırakması olarak anlamak mümkün.
Dışişler Bakanı Ahmet Davudoğlu’nun açıklamalarından anlaşılan Türkiye, önce uluslararası, kurum ve kuruluşları devreye sokacak. NATO, BM bu işte öncülük edecek ve Suriye bu yönden cezalandırılacak. Uluslararası diplomasi kullanılacak ve Suriye yalnızlaştırılacak. Faka İran ve Rusya buna engel olmaya çalışacaklar, tam bu hengâmede Putin’in İsrail’i ziyaret etmesi de ayrı bir sahife açacağa benziyor.
İranlı yetkilinin, keşif uçağının Suriye’nin savunmasını NATO adına sınamak olarak izah etmesi, İran, Rusya, Suriye’nin aynı dili kullanması İran’ın nerede durduğunun açık belgesidir.
Türkiye çok yönlü sıkıştırılıyor, “O” problemden çok yönlü probleme bir geçiş sürecine girmiş durumdayız. İçerde de küçük parti hesapları devam ederse hükümet iyice sıkışacak. Olayın sıcaklığı geçtikçe CHP bu olaydan hükümeti sorumlu tutacak ve dünyaya yeni CHP siyasetini anlatma zeminini bulacak. Bu yeni siyaset; Türkiye’nin kendi içine kapanması ve eksen kaymasını önleyerek Batı siyaset çizgisine tam oturtmasıdır, daha doğrusu ABD ile İsrail’in istekleri doğrultusunda Türkiye’yi iç ve dış siyasette yeniden rayına geri iadesini sağlamanmasıdır.
BDP, PKK’nın yeni hamisi Suriye’yi imkan dâhilinde savunmak ve Türkiye’nin güçsüzleşmesini sağlamak adına her türlü açık, gizli ve kirli siyasete teşne görünüyor.
İçerideki yapılanmaların bir kısmı için savaş uçağını Suriye tarafından düşürülmesi, bir imkan ve fırsat olarak görülebilir. PKK, ne kadar çok cephe açılırsa o kadar karlı çıkacağına inanır ve eylemlerini buna göre ayarlar.
Türkiye’nin diplomatik atağı neye yarayacak zaman gösterir. Bütün bu kargaşadan Türkiye ve Ortadoğu eğer akl-ı selim ile çıkar ve ülkenin haysiyetini koruyabilirse İslam dünyası yavaş yavaş kendi aslî fıtratına dönebilir. Mısır seçimleri de tüm sıkıntılara rağmen olumlu bir gelişmedir.
Türkiye bu krizi atlatma potansiyeline sahiptir, her kriz aşılması bir adım daha ileriye atılmış bir hamledir. Krizleri aşa aşa ilerlemek toplumu ve devleti pişirir ve yüceltir.
Burada ahlakı, insanlığı ve devlet geleneğini iç içe ve uyumlu yürütmek marifettir. Köklü devlet tokat yemekle büyümez, kendini ve menfaatlerini insanî çerçevede korumakla büyür ve uluslararası itibar kazanır. Çuval hadisesi, Mavi Marmara hadisesi gibi hamasi söylemlerle uçak düşürme geçiştirilirse kriz çözülebilir ama köklü ve güçlü devlete yakışan eylem olmaz.
Esat rejimi mutlaka düşürmeli ve Suriye halkının kabul edeceği bir idare kurulmalıdır. Türkiye buna katkılarını artırmalıdır.
Türkiye tekrar soğuk savaş dönemi havasına girmemelidir. NATO adına da olsa yabancı askerlerin Suriye’ye girmesine Türkiye vesile olmamalı, kendi problemini ve devlet haysiyetini kendisi sağlamalıdır.
Bu olayda en çok itibar kaybeden İran olacak, iki kutuplu dünyadaki Rus peyki haline dönme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
İran’ın köklü devlet geleneği olduğunu söylerler, öyle kabul edilir, böyle olup olmadığını göreceğiz. Eğer İran Türkiye’nin 1920 yılları gibi davranır kendi geçmiş devlet tecrübesini inkar ederek siyasetini sürdürürse iç çatışmayı davet eder ve ülke karışır. Burada da ayrı bir sıkıntı var T.C. 1920li yıllarda ideoloji diyordu, gavurlaşmayı merkeze koymuş halkı ve dünyayı öyle ikna etmeye çalışıyordu.
İran tersini yapıyor İslam devletiyim diyor İslam’ın özüne ve hakikatine aykırı siyaset güdüyor.
Türkiye siyasetini batı siyasetine bağlılıktan kurtarabilir mi? Bu kriz bunun da belirleyicisi olacak
Yorumlar kapatıldı.