Baskın Oran
Mor Gabriel’in kadim topraklarından bir kısmının Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“YHGK”) kararıyla ve artık kesin olarak Hazine’ye devredildiği bildiriliyordu… Ben sanmıştım ki, olacak iş değil ama, Yargıtay 20. HD nedense Md. 14’ün devamını dikkate almamış. Oysa, olay bambaşkaymış. 07.12.2010 tarihli bozma kararında diyor ki: “1) 1937’den beri vergilerin ödendiği iddia edilmektedir, oysa dava konusu taşınmazlarla ilgili hiçbir vergi kaydı ibraz edilmemiştir; 2) 1936 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bildirim yapıldığı iddia edilmektedir, oysa bununla ilgili evrak ibraz edilmemiştir”. Manastır yetkililerine ısrarla soruyorum, diyorlar ki: “Biz vergi kayıtlarını en başta ibraz ettik. 36 Beyannamesi’ni de Mahkeme doğrudan Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden getirtti. Zaten Midyat bunlara dayanarak haklı çıkardı bizi ve sonra da kararında direndi. Ayrıca bunları keşif zaptına ve deliller listesine de yazdık. Nasıl olduysa, dosyadan kayboluyor”.
***
Biraz önce çok acayip bir bilgi geldi. Yazıp yolladığım yazımı yeni baştan ele almam gerek. 16.06.2012 tarihli Radikal’in kapağında, Mor Gabriel’in kadim topraklarından bir kısmının Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“YHGK”) kararıyla ve artık kesin olarak Hazine’ye devredildiği bildiriliyordu.
Meğer, bu kesin karar, Manastır yetkilileri tarafından ibraz edilmiş bazı temel belgelerin dosyadan esrarengiz biçimde “kaybolmuş” olmasına dayanıyormuş! Bu inanılmaz olayı anlatacağım ama önce meselenin geçmişini özetleyeyim. Kontrol edilebilsin diye her türlü tarih/sayıyı ekleyerek:
Yargıtay bu kararı nasıl verir?
T.C. Hazine, 29.01.2009’da Midyat Kadastro Mahkemesi’nde (bundan sonra: “Midyat”) Mor Gabriel Vakfı’na dava açıyor. Kadastro geçerken Vakfa tescil edilen toplam 244 dönüm arazinin kendisine devredilmesini istiyor. Midyat evrakı inceliyor, yerinde keşif yapıyor ve 24.06.2009’da fevkalade ayrıntılı bir kararla Hazine’nin davasını reddediyor (esas no: 2009/11, karar no. 2009/28).
Hazine temyize gidiyor. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi (“HD”) 07.12.2010’da kararı bozuyor ve arazilerin Hazine adına tapulanmasını istiyor (esas no. 2010/13416, karar no.15347). Temel gerekçesi: “Kadastro Kanunu Md. 14’e göre, tapuda kayıtlı olmayan bir arazinin, en az 20 yıldır zilyedi [fiilen sahibi] olduğunu ispat yoluyla tescilini isteme durumunda, bu arazinin miktarı kuru toprakta 100 dönümü aşamaz. Oysa burada 244 dönüm arazi tescil edilmiştir”.
Çok ilginç, çünkü nasıl Nisâ Suresi 43. Âyetteki “Namaza yaklaşmayınız”ın devamı varsa, Md. 14’te de “100 dönümü aşamaz”ın devamı var: “Aşağıdaki belgelerden birinin ibrazı halinde, bu miktardan [yani, 100 dönümden] fazlası da tescil edilebilir”. Bu belgelere şu da dahil: “31.12.1981 tarihine veya daha önceki tarihlere ait vergi kayıtları”. Manastır bu vergileri Arazi Tahrir Kanunu uyarınca 01.09.1937’den beri muntazaman ödemiş. Çünkü bu arazileri meşhur 1936 Beyannamesi’nde deklare etmiş. Midyat da bu iki hususu tespit ettiği içindir ki 2009’da Manastır lehine karar vermiş (ve sonra da bu kararında direnecek; bkz. aşağıya).
Ben sanmıştım ki, olacak iş değil ama, Yargıtay 20. HD nedense Md. 14’ün devamını dikkate almamış. Oysa, olay bambaşkaymış. 07.12.2010 tarihli bozma kararında diyor ki: “1) 1937’den beri vergilerin ödendiği iddia edilmektedir, oysa dava konusu taşınmazlarla ilgili hiçbir vergi kaydı ibraz edilmemiştir; 2) 1936 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bildirim yapıldığı iddia edilmektedir, oysa bununla ilgili evrak ibraz edilmemiştir”.
İşin içinde iş var…
Manastır yetkililerine ısrarla soruyorum, diyorlar ki: “Biz vergi kayıtlarını en başta ibraz ettik. 36 Beyannamesi’ni de Mahkeme doğrudan Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden getirtti. Zaten Midyat bunlara dayanarak haklı çıkardı bizi ve sonra da kararında direndi. Ayrıca bunları keşif zaptına ve deliller listesine de yazdık. Nasıl olduysa, dosyadan kayboluyor”.
Soruyorum: “Siz bunun ne zaman farkına vardınız?” Diyorlar: “Karar bozulup dosya Midyat’a dönünce. Kararı okuyunca dosyaya baktık, içinde bizim belgeler hakikaten yok”. Soruyorum: “Bunu hemen bildirmediniz mi?” Diyorlar: “Yargıtay’a karar düzeltme talebimizde büyük harflerle yazdık. Ayrıca, bu iki belgeyi bu talebimize ek olarak yeniden koyduk. Ama Yargıtay’da durum değişmedi”. Karar düzeltme taleplerini istedim, hakikaten bu belgeleri daha en başta ibraz ettiklerini buraya altı çizili ve siyah büyük harflerle yazmışlar ve hakikaten bu belgeleri bu karar düzeltme taleplerinin ekinde tekrar sunmuşlar.
Peki, 20. HD, bu karar düzeltme talebine 28.06.2011’de ret cevabı verirken ne diyor? Sadece iki satırla: “Karar düzeltme dilekçesinde değinilen hususlar temyiz aşamasında da ileri sürülmüştür. Dairemiz kararı bu konulara cevap teşkil edecek nitelikte olduğu gibi, usul ve yasaya da uygundur” (esas no. 2011/3720, karar no. 2011/8237).
Yukarıda da söyledim, Midyat kararında direniyor (10.10.2011; esas no. 2011/38, karar no. 2011/87). Hazine bunu da temyiz ediyor. Direnme kararı nedeniyle dosya bu sefer YHGK’ya gidiyor. Son sözü orası 13.06.2012’de söylüyor: Midyat’ın kararını bozuyor. Henüz yazılıp yayınlanmamış olan bu bozma kararı, artık bağlayıcı. Midyat mecburen uyacak. 244 dönem arazi de Hazine’ye geçecek.
Mesele üzerine derin düşünceler
Bütün bunları benim aklım almadı. Birtakım sorulara cevap bulmak lazım:
1) Söz konusu temel belgeleri Midyat değerlendirmiş ve Mor Gabriel’e hak vermiş. Oysa Yargıtay değerlendirmemiş ve Hazine’ye hak vermiş; çünkü dosyada olmadığını söylüyor. Peki, bunlar dosyadan ne zaman kayboldu? Nasıl kayboldu? Kim aldı?
2) Hadi, kayboldu. Ama Manastır yetkilileri karar düzeltme dilekçelerinde bunları tekrar yollamışlar. Onlar da mı kayboldu? Olacak iş değil.
3) Gayrimüslimler hakkında kimsenin yapmadığı reformları yaparak bir sürü tutucuyu kendine düşman eden AKP iktidarının, bu kadar açık bir hukuki meselede Hazine’nin durmadan temyiz ettiğinden haberi yok mudur? Hazine, hükümetin bir organı değil midir?
4) Bu yargı süreci, Mor Gabriel’e senelerdir yapılan işgal baskılarının üzerine tüy dikti. Olay, yurt içinden çok, yurt dışında büyük bir dikkatle izleniyor. Çünkü dinsel baskı olarak algılanıyor.
Bu olaydan Türkiye büyük yara aldı. İnternetten son haber: “Alman Federal Parlamentosu’ndan Mor Gabriel protestosu”
(http://www.dw.de/dw/article/0,,16028337,00..html).
5) Bu acayip durum sonucu Yargıtay fena yara aldı. Çünkü mevcut sabıkası var: 08.05.1974 tarihinde aynı YHGK şunu söylemişti ve o zaman da kimselerin aklı almamıştı: “Görülüyor ki, Türk olmayanların meydana getirdikleri tüzel kişiliklerin taşınmaz mal edinmeleri yasaklanmıştır” (esas no. 1971/2-820, karar no 1974/505). Kararın “Türk olmayan” dediği, yabancılar filan değildi. Balıklı Rum Hastanesi Vakfı’nın T.C. vatandaşı yöneticileri, Müslüman olmadıkları için, YHGK tarafından “Türk” sayılmamıştı…
1974’te o büyük ayıp kapanıp gitmişti çünkü Soğuk Savaş dönemiydi. Ama sanıyorum bu kadar acayip bir “dosyadan evrak kaybolma” işi şimdi burada kalmaz. Ciddi sonuçları olacaktır.
http://serhatgundem.com/haber/5141/mor-gabriel-dosyasindan-kaybolan-evrak
Yorumlar kapatıldı.