İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Vicdanlı nesiller yetiştirin

ORHAN KEMAL CENGİZ
Ben bu ülkenin en büyük sorununun empati eksikliği olduğunu düşünüyorum. Bir dakika olsun kendimizi acı çeken birinin yerine koyamıyoruz.

Sivas katliamında hayatını kaybeden Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok, TBMM’de “Terör Alt Komisyonu’na” ifade verirken kendisine “Aziz Nesin halkı kışkırtmasaydı babam yaşıyor olabilir miydi diye düşündünüz mü” sorusu yöneltilmiş. Sorunun sahibi bizi katilleri anlamaya çağırıyor. Türkiye’de empati ancak böyle kurulabiliyor. Tamam yaptılar ama hangi koşullar altında yaptıklarını da bir anlayalım hele…

Hrant Dink öldürüldükten sonra da Ogün Samast’la empati kurmaya çağrılmamış mıydık? Birileri bizi Samast’ın psikolojisini anlamaya davet etmemiş miydi?

Bir dakika olsun mağdurları ve onların duygularını anlamaya katlanamayanlar bizi mütemadiyen katilleri anlamaya çağırıyorlar. Hatta sadece çağırmakla da kalmayıp, empati yeteneğimizi katilleri anlamak için kullanmamız durumunda mağdurların yanına göndermekle tehdit ediyorlar.

Çarşamba akşamı CNN Türk’te katıldığımız Tarafsız Bölge programında, bu ülkenin kırıla göçertile bir avuç kalmış Ermenisinden hâlâ konuşmaya, derdini anlatmaya cesaret edebilen üç-beş üyesinden biri olan Garo Paylan da benzeri şekilde empati kurmaya çağrıldı ilk önce. Peki o “şunları şunları da kınıyor muydu”? Garo “empati yeteneğini” bir türlü istenen düzeyde gösteremeyince de en sonunda “Bak senin sonun da Kaliforniya olur” diye uyarıldı Türkiye’nin resmi tarih yazıcısı bir beyefendi tarafından… Ben bu ülkenin en büyük sorununun empati eksikliği olduğunu düşünüyorum. Bir dakika olsun kendimizi acı çeken bir insanın yerine koyamıyoruz. Bir dakikka olsun başkalarının acısını yaşayamıyoruz ve bu eksiklik bizi çok vicdansız yapıyor.

O yüzden bırakın Kemalist, modern, dindar vd. nesiller yetiştirmeye çalışmayı… Yüreğiniz yetiyorsa vicdanlı nesiller yetiştirmeye çalışın. Her sabah çocuklara beş dakika “başkası olma” egzersizi yaptırın. Bir sabah “başörtüsü” nedeniyle okula gidemeyen bir kadın olduklarını hayal etsin çocuklar, ertesi gün “Ermeni piçleri” denildiğinde bir Ermeninin ne hissediyor olabileceğini… Emin olun, bir sürü kuru bilgiyi çocukların kafasına tıkıştırmaktan çok daha hayırlı bir iş yapmış olursunuz. Bırakın çocuklar hangi dünya görüşüne, hangi inanca sahip olursa olsun, yeter ki vicdanları olsun. Ondan farklı olan birilerinin de insan olduğunu, dünyada çeşit çeşit insan olduğunu, onların da sevinçleri, kederleri olduğunu, dünyanın bütün bu farklılıklarla birlikte yaşanası bir yer olduğunu bilsin. Başkasının acısı için bir damla gözyaşı dökebilsin. Emin olun bu ülke çok daha güzel, çok daha yaşanası olur…

Ermeni meselesi ve çözüm

9-10 Nisan tarihlerinde Radikal’de peş peşe iki yazı yayımladım Ermeni meselesinin hukuki boyutu ve kendi çözüm önerilerim üzerine. Bu yazılarda ilk önce Türkiye’ye karşı ne tür davalar açılabileceğini ve açılamayacağını tartıştım. Yazılara bakınca göreceğiniz üzere çeşitli nedenlerle bu konularda uluslararası mahkemelerde Türkiye’ye karşı dava açılabilmesi mümkün değil. Ki bu, Türkiye’nin elini rahatlatan bir konu. Örneğin Uluslarası Ceza Mahkemesi’nde bir dava açılabilse, ondan sonra artık hiçbir manevra alanınız kalmıyor. Uluslararası boyuttan sonra, asıl meselenin ulusal hukuklarda açılan davalar olduğunu söyledim. Amerika’da açılan davaları örnek verdim ve bugünün siyasi konjonktürü içinde bu davaların düşeceğini ama hava değiştiğinde tekrar Türkiye’nin benzeri davalarla karşılaşabileceğini anlattım. Ve kendimce, işin hukuki boyutuna ilişkin bir yol haritası önerdim. Bu haritada, ilk olarak, sürekli soykırım değil diyen Türkiye’nin, kendisinin meselenin adını koyarak, o çerçevede özür dileyebileceğini, ikinci adım olarak, Amerika ve AB ile bir uluslararası anlaşma imzalayıp Ermeni meselesi konusunda açılacak tüm davalarda tek yetkili olanın Türk mahkemeleri olduğunu kayda geçebileceğini belirttim. Son olarak da bir iç hukuk yolu yaratarak tapu ve diğer belgelerle hak sahibi olduğunu ispat edenlere “tehcir” nedeniyle meydana gelen zararlarının tazmin edilmesini önerdim. İki tane amacım vardı bu yazılarda. Bir tanesi Türkiye’nin yaptırıma uğrama konusundaki korkusunun temelsizliğini göstermek ve ikincisi de çözüm için üzerine düşünülecek bir yol haritası ortaya koymaktı. Sonradan fark ettim ki yazdıklarım çözümsüzlük lobisinde büyük bir panik yaratmış, yazılı ve görsel medyada tezlerim orasından burasından çekiştiriliyor. Yüz yıl daha Türkiye’nin bu meselenin prangasında yaşamasını istiyorlar ve bunu da “vatanseverlik” kisvesiyle yapıyorlar. Gerçekten çok yazık…

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1086158&Yazar=ORHAN-KEMAL-CENGIZ&CategoryID=98

Yorumlar kapatıldı.