Dr. Ramazan Kılınç – Nebraska (Omaha) Üniversitesi, Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi
ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu (USCIRF), geçen ay sonunda 2012 yılı raporunu yayınladı… Türkiye’de dini özgürlüklerle ilgili ciddi bir mevzuat eksikliğini de ortaya koyuyor. Bu noktalar Türkiye’nin dini özgürlükleri teminat altına alan bir hukuki yapıya ihtiyacını açık bir biçimde ortaya çıkarıyor. Bu ihtiyacın giderilmesi öncelikle laikliğin devletin dini kontrol etmek için kullandığı ideolojik bir araç olmaktan çıkarılıp dini özgürlükleri garanti altına alan anayasal bir ilkeye dönüştürülmesine bağlı. Bu yeni laiklik anlayışı yeni anayasa sürecinde gözetilmesi gereken önemli önceliklerden birisi olmalı. Devletin gayrimüslimlerin idarecilerinin seçilmesine müdahalesi, yabancı din adamlarının istihdamında yaşanan sorunlar, Rum Ortodoks kilisesinin ekümeniklik meselesi, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılamaması, cemevlerinin ibadet yeri statüsünde sayılmaması, dini kıyafetlere getirilen sınırlayıcı düzenlemeler gibi birçok sorunun temelinde devletin dini kontrol etme refleksi yatıyor. Devletin dine müdahalesini din özgürlükleri lehine sınırlandıran yeni bir laiklik anlayışı birçok sorunu kendiliğinden çözecektir.
************
ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu (USCIRF), geçen ay sonunda 2012 yılı raporunu yayınladı.
Raporunda Amerikan hükümetine Türkiye’nin, içlerinde Çin, Burma ve Sudan gibi ülkelerin de bulunduğu dini özgürlükleri en çok sınırlayan 16 ülke arasında yer almasını tavsiye etti. Sadece Türkiye’de değil, Amerika’da, hatta komisyon üyelerinin kendi aralarında bile ciddi tartışmalara neden olan bu kararı Amerikan hükümetinin ciddiye almayacağını kolaylıkla söyleyebiliriz. Ancak bu karar vesilesi ile, yeni anayasayı konuştuğumuz şu günlerde Türkiye’de laiklik ve dini özgürlükler konusunun bir kez daha tartışılmasında fayda var. Raporu yayınlayan USCIRF, 1998’de çıkarılan Uluslararası Dini Özgürlükler Yasası çerçevesinde kurulmuş devlete bağlı yarı bağımsız bir komisyon. Komisyon dünyada dini özgürlüklerin gidişatı ile ilgili Amerikan hükümetine tavsiyelerde bulunuyor. Komisyon yıllık raporunda dini özgürlüklerin tehdit altında olduğuna inandığı ülkeleri inceliyor. Raporunda bu ülkeleri ikiye ayırıyor. İlkinde hükümete dini özgürlüklerin ciddi tehdit altında olduğu ülkeleri “özellikle endişe veren ülkeler” statüsüne almasını tavsiye ediyor. İkincisinde ise din özgürlükleri ile ilgili önemli sorunları olan ancak ilk kategoridekiler kadar ciddi ihlallerin yaşanmadığı ülkeleri kapsıyor. Uluslararası Dini Özgürlükler Yasası’na göre Amerikan hükümetinin din özgürlüğü ihlallerini engellemek için “özellikle endişe veren ülkeler” statüsündeki devletlere karşı bir dizi tedbir alması gerekiyor. Ancak hangi ülkelerin bu kategoride olacağına dair son kararı hükümet veriyor, USCIRF bu konuda sadece tavsiyelerde bulunabiliyor.
Peki komisyonun 2012 raporu Türkiye açısından ne anlama geliyor? Raporun Türkiye ile ilgili bölümünün komisyon üyeleri arasında uzun tartışmalara neden olduğu anlaşılıyor. Türkiye dışındaki “özellikle endişe veren ülkeler” statüsüne alınması tavsiye edilen 15 ülke hakkında üyeler hemfikir görünüyorlar; sadece 1 üye Mısır’ın Arap Baharı dolayısı ile geçirdiği siyasi sorunlar göz önünde bulundurularak bu statüye alınmasına karşı çıkmış. Ancak Türkiye konusunda komisyon üyeleri ikiye ayrılmış durumda. 9 üyeden 4’ü Türkiye’nin bu statüye alınmasına karşı çıkmış ve rapora çok katı bir itiraz şerhi düşmüşler. Bu üyeler itiraz yazılarında Türkiye’de son 10 yılda azınlıkların dini hakları ile ilgili çok önemli reformların gerçekleştirildiğini, yılların biriktirdiği sorunların bir anda çözülmesinin beklenemeyeceğini yazmışlar. Üyeler, hükümetin azınlıkların mülkiyet hakları konusundaki reformlarına ve özellikle de AK Parti ileri gelenlerinin azınlık liderleri ile görüşmelerine geniş yer vermişler. Türkiye’de yaşayan dini azınlıkların da bu olumlu dönüşümü ifade ettiklerini belirtmişler. En önemlisi üyeler, geçen bir yıl boyunca Türkiye’nin statüsünü değiştirecek geriye dönüş olmadığını, tersine din hakları konusundaki olumlu havanın devam ettiğini kayıt altına almışlar. Komisyon üyeleri arasında Türkiye üzerine bir fikir birliğinin olmayışı ve hükümetin geçen yıl komisyonun “özellikle endişe veren ülkeler” statüsüne 7 ülkenin daha alınması tavsiyesine uymadığı göz önüne alınınca hükümetin komisyonun tavsiyesine uymayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Öte yandan rapor, Türkiye’de dini özgürlük sorunlarını, özellikle de devletin azınlıklara yönelik politikalarını dünya kamuoyunun gündemine taşıması açısından ciddiye alınmalıdır. Dahası rapor, içerik kısmında Türkiye’de laiklik ve dini özgürlüklerle ilgili önemli tespitlerde bulunuyor. Dini özgürlüklerle ilgili sorunların temelinde katı laiklik anlayışının yattığını iddia ediyor. Türkiye’de dini özgürlüklerle ilgili ciddi bir mevzuat eksikliğini de ortaya koyuyor. Bu noktalar Türkiye’nin dini özgürlükleri teminat altına alan bir hukuki yapıya ihtiyacını açık bir biçimde ortaya çıkarıyor. Bu ihtiyacın giderilmesi öncelikle laikliğin devletin dini kontrol etmek için kullandığı ideolojik bir araç olmaktan çıkarılıp dini özgürlükleri garanti altına alan anayasal bir ilkeye dönüştürülmesine bağlı. Bu yeni laiklik anlayışı yeni anayasa sürecinde gözetilmesi gereken önemli önceliklerden birisi olmalı. Devletin gayrimüslimlerin idarecilerinin seçilmesine müdahalesi, yabancı din adamlarının istihdamında yaşanan sorunlar, Rum Ortodoks kilisesinin ekümeniklik meselesi, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılamaması, cemevlerinin ibadet yeri statüsünde sayılmaması, dini kıyafetlere getirilen sınırlayıcı düzenlemeler gibi birçok sorunun temelinde devletin dini kontrol etme refleksi yatıyor. Devletin dine müdahalesini din özgürlükleri lehine sınırlandıran yeni bir laiklik anlayışı birçok sorunu kendiliğinden çözecektir.
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1276821&title=turkiyede-din-ozgurlugu-2012
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1276821&title=turkiyede-din-ozgurlugu-2012
Yorumlar kapatıldı.