İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hepimiz Hrant değiliz!

Ergün Diler
Yazılanları çizilenleri okuyorum.Ama nedense içimden inanmak gelmiyor. Siyasetçiler, patronlar, gazeteler, televizyonlar, reklamcılar, öğrenciler, hemşireler, doktorlar, askerler, tornacılar, overlokçular, son ütücüler, sünnetçiler, sütçüler, pamuk atıcılar, bakkallar, çaycılar, hayat kadınları, altılıcılar, dansçılar, yogacılar, platesçiler, badiciler, kestaneciler, kapıcılar, manavlar, minibüsçüler, teşrifatçılar, artistler, yönetmenler ve TİYATROCULAR…Herkes Hrant’ın katillerinin arkasındaki gücün ortaya çıkarılmasını istiyor. Zaten tüm ülke katillerin çok az ceza aldığında hem fikir. Ortak tepki ÇIĞ GİBİ…. Bunların HEPSİ YALAN. Ne yazık ki hem de büyük yalan…Bu topraklarda hiçbir siyasetçi bir ERMENİ’yi sıkıca bağrına basamaz. Hiçbir asker kalpten elini uzatamaz. Hiçbir sinemacı bir ERMENİ hikayesini özgürce çekemez, hiçbir yazar Ermeni destanını kaleme alamaz …Çünkü içimizdeki VİRÜS kardeşliğimizin önüne geçmiştir.Bu yüzden bir açgözlü gördük mü hemen “Agop’un kazı gibi yutma” lafını yapıştırırız. Bu kesmezse “Ermeni dölü”, “Ermeni tohumu” diyerek vites yükseltiriz. Aradaki KİN sınırları da aşmıştır…. Yarın gelecek senaryoyu şu an bilmiyoruz… Bildiğimiz bir şey var, kalp ve vicdan ortak tarihle birlikte mağlup olmasın. Önümüzde tek bir yol var, o da KARDEŞLİĞİ tekrar keşfetmek…

****************
Hrant’ın tabanı delik ayakkabısıyla İstanbul’un göbeğinde kanlar içinde yatan fotoğrafını bir türlü unutamıyorum.
Üzerinde uçuşan gazete kağıtları, uzaktan fırlatılan boş bakışlar ve vurulduğu köşeden aşağı inen soğuk rüzgar…
Yazılanları çizilenleri okuyorum.
Ama nedense içimden inanmak gelmiyor.
Siyasetçiler, patronlar, gazeteler, televizyonlar, reklamcılar, öğrenciler, hemşireler, doktorlar, askerler, tornacılar, overlokçular, son ütücüler, sünnetçiler, sütçüler, pamuk atıcılar, bakkallar, çaycılar, hayat kadınları, altılıcılar, dansçılar, yogacılar, platesçiler, badiciler, kestaneciler, kapıcılar, manavlar, minibüsçüler, teşrifatçılar, artistler, yönetmenler ve TİYATROCULAR…
Herkes Hrant’ın katillerinin arkasındaki gücün ortaya çıkarılmasını istiyor. Zaten tüm ülke katillerin çok az ceza aldığında hem fikir. Ortak tepki ÇIĞ GİBİ….
Bunların HEPSİ YALAN. Ne yazık ki hem de büyük yalan…
Bu topraklarda hiçbir siyasetçi bir ERMENİ’yi sıkıca bağrına basamaz. Hiçbir asker kalpten elini uzatamaz. Hiçbir sinemacı bir ERMENİ hikayesini özgürce çekemez, hiçbir yazar Ermeni destanını kaleme alamaz …
Çünkü içimizdeki VİRÜS kardeşliğimizin önüne geçmiştir.
Bu yüzden bir açgözlü gördük mü hemen “Agop’un kazı gibi yutma” lafını yapıştırırız. Bu kesmezse “Ermeni dölü”, “Ermeni tohumu” diyerek vites yükseltiriz. Aradaki KİN sınırları da aşmıştır.
Los Angeles’da yaşayan ERMENİ de Türk için buna benzer şeyler söyler… Aradaki DÜŞMANLIĞIN tarihi çok yeni olmasa da çok eski değildir…
İşte size bir AİLE FOTOĞRAFI: Krikor, Senekerim, Garabet Amira, Nigoğos, Sarkis, Hagop, Simon, Levon… Kim bunlar biliyor musunuz? Ünlü BALYAN ailesinin Osmanlı’da harikalar yaratan mimarları…
1764’ten 1900’lere kadar onlarca şahesere imza attılar… Dolmabahçe, Çırağan, Beylerbeyi, Valide Sultan, Defterdar, Sarayburnu sarayları, Aynalıkavak Kasrı, Beyazıt Kulesi, Selimiye-Davutpaşa Kışlası, Nusretiye Camii, Galatasaray Lisesi, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin şimdiki binası, Şale, Malta, Çadır köşkleri, Bahriye Nezareti, Alemdağ Av Köşkü ve Kağıthane Camii bunlardan sadece birkaçı…
Yani dosttuk, kardeştik, iç içeydik…
Kimsenin gizlisi saklısı yoktu. Kabadayılar bile ortak NARA atardı. Sadece nara mı? Elbette hayır…
Türküler, şarkılar, atasözleri en ilginci KÜFÜRLER bile ortaktı… ANADOLU bağrına bastığı çocuklarını yoğurmuştu her zamanki gibi…
Onun sıcaklığında ayrı gayrı yoktu…
Ama NADASA BIRAKILAN TOPRAKLAR hainler tarafından ekilince duvara tosladık. Boş bulunmuştuk. Tehlikeyi göremedik. Ayırdılar kardeşleri birbirinden. Silahlar konuşunca AKIL susar. Yine öyle oldu. Ortak kaderimizi bırakıp ÖLDÜRMEYE başladık. Kimin haklı olduğunun önemi de yoktu artık. ÖLÜM mahallenin yeni adı olmuştu. ANADOLU’ya huzuru birileri çok görüyordu. Fakat bizler bunu bir türlü anlamıyorduk.
Kan aktıkça araya intikam giriyor, genç bedenler toprağa düştükçe içimizdeki CANAVAR büyüyordu. Galibi olmayan bir kavgada şampiyon olmaya soyunduk hep birlikte… Oysa kavganın tek galibi vardı, o da biz değildik. Tıpkı şimdiki gibi…
Dün, Türk-Ermeni, bugün Türk-Kürt… Yarın gelecek senaryoyu şu an bilmiyoruz…
Bildiğimiz bir şey var, kalp ve vicdan ortak tarihle birlikte mağlup olmasın. Önümüzde tek bir yol var, o da KARDEŞLİĞİ tekrar keşfetmek…
Ama bu, dün TAKSİM’de toplanan onbin kişiyle olmaz…
Uzatın elinizi.
Ya şimdi ya hiç…

Yorumlar kapatıldı.