İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

1936 Beyannamesi yerine padişah fermanı!

Sedat Gülmez
Azınlık vakıfları iadesinde süreç 1936 Beyannamesi’nde kilitleniyor. Oysa vakıfların kuruluş senedi Osmanlı’da… Bir de beyannamenin asıl hedefi var tabii. Sanılanın aksine gayrimüslim değil, Müslüman vakıfları! Hülya Benlisoy hâlihazırda 22 Rum azınlık vakfının avukatlığını yürütüyor. El konulan vakıf gayrimenkullerinin iadesiyle ilgili takip ettiği dava sayısı şimdilik 110. Ancak birkaç ay içinde 200’e yaklaşacak. Yani mesaisi artacak. Peki,  2008’den bu yana uğraştığı süreç nereye varacak? En son Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ağustostaki “azınlık vakıf mallarının geri verileceği”ne dönük açıklamasıyla hazırlanan kanun hükmünde kararnameyle yol almaya çalışıyor. Bugüne kadar atılan adımları küçümsemiyor. Lakin “Yapılacak daha çok iş var!” vurgusunu yinelemeden edemiyor. Ona göre teknik problemleri iyi niyetle aşmak mümkün. Yeter ki hukukî düzenlemeler kuşatıcı olsun. “Sonuncusu öyle mi?” sorusuna cevabı net: “Belirli noktalarda. Yine de çözüm bekleyen birçok konu var.” 1936 Beyannamesi vakıfların o gün tasarrufundaki gayrimenkulün listesi. Bunların vakıf senedi kabul edilmesi ise Benlisoy’a göre makul değil. “İlle de vakıf senedi aranıyorsa…” diyor, “Olabilecek belge bunlara verilen padişah fermanlarıdır.” Yani 1936 Beyannamesi yerine fermanları temel alan modern vakıf senedi yapılmasına imkân sağlanmalı. Çünkü bunların tamamı Cumhuriyet öncesi kurulmuş. Yargı da bir seçenek ama tarafların bir masa etrafında anlaşmaya çalışması daha sağlıklı bir seçenek. Ya diğer hususlar? Onlar için de söyleyecekleri var tabii…

-Ağustos adımı sevindirici bir gelişme mi?
Tabii… Mevcut hükümetin konuyla ilgili dördüncü yasa değişikliği. 2003’te eski yasada iki değişiklik. 2008’de komple değişim ve geçici 7’nci madde eklenmesi. Şimdi de geçici 11’inci madde. Her düzenleme, eksiklikleri gidermek için.
-Eksik, azınlıklarla yeterince görüşülmemesi mi?
Bildiğim kadarıyla görüşülüyor. 2008’deki değişiklikle cemaat vakfını temsilen biri  vakıflar meclisinde yer alıyor. Tabii problem uzun yıllara dayanıyor, çözümü de zor. İç kamuoyunu doğru bilgilendirmek lazım. Bir de söz konusu gayrimüslimlerse etrafta bin türlü yanlış bilgi dolaşıyor. Çoğunlukla da en kötüsüne inanılıyor. Bunlar da hükümetin elini kolunu bağlayabiliyor.
-İktidar harici, siyaset konunun neresinde?
Önceki yasada Meclis’te sıkı muhalefet vardı. Düzenleme Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Başvuru devrimizde konu daha buradaydı. Akıbeti belli değildi. Ama mahkeme muhalif talebi reddetti. Son kanun hükmünde kararnamede muhalefet inisiyatifi yok tabii. Ama bu sefer muhalefet fazla tepki göstermedi. Yani konu kamuoyu ve Meclis’te oturuyor gibi.
-Muhalefetteki değişimi nasıl okumalı?
Değişimi bu konuyla sınırlayamayız. Birçok yönden değişim var. 80 yıllık süreç. Türkiye tüm kurumlarıyla değişiyor. İyi, kötü ama önü alınamaz bir akış. Bu da bir parça. Yıllarca haksızlıklar olmuş. Askere gitme, vergi verme gibi sorumlulukta vatandaş ama haklar devreye girince yabancı. Bu kafa karışıklığı pratikte hâlâ yaşıyor. Yargı ve idaredeki çoğu insan kötü niyetli değil bence. Ama bunlar yabancı mı değil mi? Karar verilemiyor. Bir diğer faktör de özgüven. Bugün Türkiye kendini daha güçlü hissediyor, çünkü.
-Muhafazakâr bir partinin çabasını nasıl karşılanıyor?
Sadece cemaatten biriyle evliyim, azınlık mensubu değilim. Ama onlar değişik bir düşünce yapısına sahip. Buna zorlanmışlar denilebilir. Onlar gibi düşünemiyorum ama şahsen şaşırtıcı diyebilirim. Öncesinde Avrupa Birliği (AB) baskısıyla adım atıldığı izlenimi vardı. Azınlıklarda da toplumda da. Son değişikliğe göre, AB nerede, biz neredeyiz şimdi malum, zorlama yok bence. Bu ortamda değişiklik sevindirici tabii.
-Gelecek için umut var yani…
Türk toplumu bana göre enteresan. Bir değişime başta direnç gösteriyor. Sonra fazla gayret göstermeksizin benimsiyor. Nihayet savunuyor. Artık bazı konular konuşuluyor Ermeni tehciri konuşuluyor, Kürt sorunu var deniliyor mesela.
-Sizce bu eğitimle mi ilgili?
Ne kadar ilgili bilemem. Eğitimde kalite o kadar artmıyor çünkü. Bence bu konuda daha çok yol almalıyız. Aslında az önce söylediğim halkın karakteriyle alakalı. “Sarı gelin” türküsü Ermenilerin mi Türklerin mi? Gündemi ne kadar meşgul etmişti. Şimdi konuşulmuyor bile.
-Yalnız hukukî düzenleme yeterli mi?
Yeterli değil işte. Sıkıntı orada. Kamuoyu daha fazla bilinçlendirilmeli. Azınlık, gayrimüslim denince akıllara yabancı geliyor. Hâlbuki bu insanlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Ve tüm vatandaşların aynı gözle değerlendirilmesi gerektiğini tamamen içselleştirmemiz lazım. Sonra yeniden mal edinebilmeyle her tarafı satın alacakları zannediliyor. İyi de zangoç parası ödeyemeyecek vakıflar var. Bırak yeniyi mevcudu korusalar iyi. İade bu yüzden önemli. Yasa eksikleri de mesele. Sonuncunun da var ancak en büyük problem kanunun verdiğini uygulamada alamamamız. Örnek çok. Geçen seferki geçici 7’nci maddeye yüzde 100 uyan başvurularım kabul edilmedi.
-Gerekçe?
Yok… Bahane yasa kapsamında değil. İşlem de, mahkeme de bu şekilde reddediyor. Hâsılı kanun iyi de uygulamaya dönük girişim lazım.
-Yasa ifadesi açık ve net değil mi?
Geçici 7’nin a bendinde diyor ki “1936 Beyannamesi’ne kayıtlı, hâlen tasarruflarında bulunan nam-ı müstear veya nam-ı mevhumlar adına tapuda kayıtlı taşınmazlar…” Elimizde beyannameye kayıtlı, hâlen tasarrufta ama Hazine, Vakıflar Genel Müdürlüğü veya İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına kayıtlı taşınmazlar var. Oradan kurtaramıyoruz. Diğer bendde “1936 Beyannamesi sonrası cemaat vakıflarınca satın alınmış veya vakıflara vasiyet edildiği veya bağışlandığı hâlde, mal edinememe gerekçesiyle hâlen hazine veya genel müdürlük ya da vasiyet eden veya bağışlayanlar adına tapuda kayıtlı …” diyor. Burada düzenleme oldu, üçüncü kişiler adına geçenler vardı. Onlara tazminat getirildi. Ama mesela başvuruda buna uyan, ne yapıyorum tapu senedi sunuyorum, adına kayıtlıyken bağışla vakfı adına tescil edilmiştir diyor, bunu sunuyorum, hâlâ maliye adına kayıtlı ama bu bana verilmiyor. Oysa uyuyor.
-Hâkim ve savcılar içtihat başlatmaktan mı kokuyor?
Mümkün… Ama esasta zorluk sürecin tamamında. Düzenlemelerde gözlemlediğim bugüne değin kemikleşmiş kamuoyu önyargılarını da tahrik etmeden devletin sorunu parça parça çözmesi. Niye? Kanun Hükmünde Kararname çıktığında yurtdışındaydım. Dönünce o tarihteki gazetelere baktım. Çıkış döneminde nerelerin verileceğine dair, şu vakıfta şu kadar taşınmaz filan… Başvuru yok. O zaman ne kadar taşınmazın iade edileceğine kim karar veriyor? Baştan, şu kadar verelim işi bitirelim, gibi bir mantık mı var? Yani dönecek taşınmaz sayısı önceden belli, durumu oluşuyor…
-Bu da yargıyı kuşatıyor…
Tabii… Fakat tüm örnekler böyle değil. O yüzden yargıya da çok söz etmiyorum. Kanun daha kapsayıcı, iyi niyetli, eski evraklara ulaşma zorluğunu dikkate alan şekilde hazırlanmalıydı. Geçici 11’de, 36 Beyannamesi sonrası edinilen ve hâlen tapuda Hazine veya Genel Müdürlük adına kayıtlı taşınmazlardan üçüncü şahıslar adına kayıtlı olanlar için tazminat veriliyor. Hazine veya Genel Müdürlük adına kayıtlı, sonradan edinilen mallardan tazminat istenemiyor. Çünkü üçüncü şahsa geçmemiş. İdare tabiatıyla, onu geçici 7’de ele aldık, o zaman başvursaydınız, diyecek. Başvurduk ama alamadık. Kırtasiye uzuyor. Şimdi dördüncü süreç başlayacak. Hak kaybı olmaması için tekrar hepsinde başvuru yapacağız. Önemli kısmı reddedilecek. Yine dava açacağız. Ardından yeni bir 2- 3 yıllık süreç. Dilemiyorum bunları ama tecrübelerimden kaynaklı korkularım var.
-Üç ayda somut gelişme var mı?
Galata Okulu dört dükkân için başvuru yaptı. Bir de şu an cemaat vakıflarında seçim var. Eski yönetimler, yeniler seçilsin onlar ilgilensin istiyor. Sandıklar büyük oranda Ocak ortası kapanır. Mazbata almaları bir ay. Başvurularda asıl canlanma bundan sonra olur diye düşünüyorum. Çalışmalarımı da o devrede tamamlayıp yeni yönetimleri bilgilendirme niyetindeyim.
-Diğer cemaat avukatlarıyla iletişim…
Dönem dönem yardımlaşma oluyor. Ermeni, Süryani cemaatiyle… Yine Rum cemaatinden diğer avukatlarla görüşüyoruz…
-Problemler ortak mı?
Genelde… Fakat Rumlarda mazbut vakıflar daha büyük mesele. Ermenilerde bu sorun yok. Musevîleri bilmiyorum. Bazı farklılıklar mümkün. Mesela Antakya’daki vakıflar… Sınır 1936 Beyannamesi. İyi de Antakya o zaman Türkiye’de değildi. Yani beyannameleri yok.
-1936’yı esas almak ne kadar doğru?
Çok yanlış. Çünkü 36’nın amacı bu değildi. Asıl, Müslüman vakıflarının mal varlığını ortaya çıkarmaydı. Eşitlik olsun veya göze batmasın diye Lozan ile varlık ve faaliyetleri teminata alınmış bu vakıflardan da beyanname istendi. 1974’e kadar beyanname hiç önemli değil. Arada hukukî düzenlemeler var. Yeni medenî yasa gibi. Ayrı vakıf türü diye hayata geçmiş, yaşamış ve mal edinmiş. 74’te Kıbrıs problemi çıkınca Yargıtay bir içtihadı birleştirme kararı yayımlıyor. Sonra beyanname vakıf senedi… Oysa kuruluş Cumhuriyet öncesi.
-O içtihadın kaldırılması mümkün değil mi?
Yeni içtihat çıkarsa… Birbiriyle çelişen bir sürü Yargıtay kararı var… Düzenleme zaten o içtihadı mülga kılıyor. Bence vakıf senedi sorunu başka yolla halledilebilir.
-Hakkaniyetli çözüm nedir?
Bunlar dediğim gibi Cumhuriyet öncesi. Osmanlı’daki başlangıca gidilmeli. Padişah fermanları temelli çağdaş vakfiyelere imkân sağlanmalı.
-Müslüman vakıflara emsal teşkilinden mi korkuluyor?
Net konuşamam ama olabilir. Çünkü sayıları çok. Bir de o noktaya gelinirse iş hepten çetrefilleşir. Onları kime iade edecekler? Eski Vakıflar Genel Müdürü dert yanmıştı. Bir şeylere niyet var ama böyle aksiliklerle karşılaşıyoruz demişti. Korku Müslüman vakıflarının canlanmasından ziyade, içinden çıkılmaz soruna yol açma olabilir. Çünkü şu an birçoğu ne durumda bilinmiyor.
-Yargı işin içinden çıkamaz mı?
Yargı en son aşama. Ondan çok bürokrasi altından kalkamaz. Aslında işi yargıya intikal ettirmeden mesele çözülmeli. Vakıfların personel sıkıntısı biliniyor. Araştırmayı cemaat vakıfları yapsın. Masaya oturulsun. Tek tek taşınmazlara dair fikir alışverişinde bulunulsun. İş mümkün olduğunca yargıya intikal etmesin.
-Sonunda herkes hakkını alır mı?
Öngörüm bu değişiklikle de bazı olumlu gelişmeler olacak. Mesela vakıf statüsü dava konusu edilmiş Beyoğlu Merkez Lisesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) kararıyla vakıf kabul edildi. Bunun haricinde belki birkaç tazminat daha alınacak ama onların miktarına nasıl karar verilecek? Bilmiyorum. Bu da eksikleri tam gideremeyeceğinden 1-2 yıl sonra yeni süreç başlar galiba.
-Yani zaman bir kanuna daha gebe…
Bence öyle. Ya da olması gereken bu. Çünkü çok eksik var. Hükümetin iyi niyetli olduğunu düşünüyorum.
-AİHM’nin kapısı da daha az çalınacak mı?
Umut ediyorum. Türk vatandaşı olarak sorunumu iç hukukta halletmeyi tercih ediyorum. AİHM’ye kadar gitmekten hoşlanmıyorum. Bir de vergimle fazladan para ödenmesinden… Nihayet konu yalnız gayrimenkullerle ilgili değil. Temel konu azınlıklar veya ülkenin sosyal yapısı konusunda bilinçlenme. Bak söz yine döndü dolaştı eğitime yol vurdu…
3 olumlu 6 olumsuzu siler mi?
Son kanun hükmünde kararname azınlık vakıflarına, malik hanesi açık bırakılmış taşınmazların iadesi, mezarlıkların iadesi ve mülkiyeti zamanla üçüncü kişilere geçen taşınmazlar karşılığı ödemeyi öngörmesi yönüyle olumlu. Fakat şu hususlar hâlâ çözüm bekliyor:
 Mazbut vakıflarla (çoğu manastır) ilgili değişiklik yok. 2008’de yürürlüğe giren Vakıflar Yasası ile mazbataya alınma kaldırıldı. Ancak hâlihazırda mazbut vakıfların durumu meşrulaştırılmaya çalışıldı iddiası var. “Hukukî ve hayrî hizmeti kalmadığı” gerekçesiyle kapanmışlar. Ortodoks Hıristiyanlıkta ise kilise veya manastırın hayrî hizmetinin kalmadığı söylenemiyor.
Geçici 11. madde, kamulaştırma yapılan taşınmazları kapsam dışı tutuyor. Cemaat vakfı ve gayrimüslim şahıs taşınmazlarındaki kamulaştırmalarda mülkiyet gasbı iddiaları var.
1936 Beyannamesi’nde yer almayan mezarlıklar da kapsam dışı.
Geçici 11,  Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) adına kayıtlı taşınmazların iadesine izin veriyor. Ancak vaktiyle vakfa aitken, VGM’ce idare edilen mazbut Müslüman vakıfların (Sultan Abdülhamid Han Vakfı gibi) adına kayıtlı taşınmazlar kapsam dışı.
Kanunî değişiklik hakkında kamu kurumları yeterince bilgilendirilmiyor. Uygulamada problem yaşanıyor.
Cemaatlerde yeterli belge sıkıntısı var. Başta VGM ilgili tüm devlet arşivlerinden yararlanma isteği söz konusu.
09.01.2012
Aksiyon Sayı: 892 / Tarih : 09-01-2012
SEDAT GÜLMEZ

Yorumlar kapatıldı.