İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Günahlar örtüldükçe çoğalır

Nabi YAĞCI /Taraf Gazetesi
Günahları olmayan hiçbir ulus-devlet yoktur. Ak kâğıt üstüne kalem- cetvelle masa başında çekilen sınırlar tarih boyu hep kanlı çizgiler olmuştur. Masa üstünde duran okkanın içinde mürekkep değil hep insan kanı vardır. Çünkü çekilen sınırlar aileleri, kavimleri, toplulukları, dinleri bölmüş, kanlı savaşlara neden olmuştur. Sınırlar çekildikten sonra da bu sınırları korumak, devleti korumak için yine içte-dışta kan dökülmüştür.Günahları olmayan hiçbir ulus-devlet yoktur ama… Ama bizdeki Kemalist devlet çok özel incelemeyi gerektirecek ölçüde sui generis yani kendine özgüdür.

*************
 Ve çoğaldıkça da örtülür. Örtüldükçe mayalanır, kendi kendini üretir, çoğaltır. Başkalarını da günaha bulaştırır, ortak eder. Bulaşanlar arttıkça günah örtünür, doğallaşır, meşrulaşır, günahkâr olmak değil günahsız olmak, temiz olmak suç hale gelir. Tıpkı toprak rantı gibi günahın getirisi, piyasası oluşur. Günah rantiyecileri çeteleşir, günah derin iktidar olmuştur artık; sonunda devlet olur. Devlet artık derin devletin kendisi olmuş, günahın devletine dönüşmüştür. İblisi burada aramak gerek.
Bu dediğim 1990-2000’li yıllarımızın bir özetidir. Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve Ağar ekibinin zamanını anlatır. Bu dönemi, toplu mezarların açılması gibi açtıkça dehşete düşüyoruz. Açıldıkça günahın kanser gibi bütün bir devleti sarmış olduğunu dehşetle görüyoruz. Faili meçhuller nedeniyle seziyorduk ama bu kadarını bilmiyorduk.
Günahları olmayan hiçbir ulus-devlet yoktur. Ak kâğıt üstüne kalem- cetvelle masa başında çekilen sınırlar tarih boyu hep kanlı çizgiler olmuştur. Masa üstünde duran okkanın içinde mürekkep değil hep insan kanı vardır. Çünkü çekilen sınırlar aileleri, kavimleri, toplulukları, dinleri bölmüş, kanlı savaşlara neden olmuştur. Sınırlar çekildikten sonra da bu sınırları korumak, devleti korumak için yine içte-dışta kan dökülmüştür.
Günahları olmayan hiçbir ulus-devlet yoktur ama… Ama bizdeki Kemalist devlet çok özel incelemeyi gerektirecek ölçüde sui generis yani kendine özgüdür. Çünkü dayandığı milliyetçilik kültürel bir milliyetçilik değil kültürü sonradan devlet eliyle yapay biçimde yaratılmaya çalışılan etnik milliyetçiliktir. Bu nedenle de içinde demokratik ögeler barındırmaz, kusar onları. Devletin göreceli tarafsızlığı bizde işlememiştir. Komplolar, cinayetler, tenkiller, tehcirler üstüne oturan şedit bir devlet geleneğidir bu gelenek.
İşte bu somut karakterdeki devlet, 1990-2000’li yılları kapsayan dönem içinde çok daha özel bir nitelik kazandı. Bu nedenle bu dönem ileride tarihçiler, siyaset bilimcileri tarafından somut verilere dayalı çok daha kapsamlı incelenecektir. Her halde bu yeni devlet yapılanmasının adı “Haraççı devletin çeteleşmesi” olacak.
Temizlik zor olacak
Yukarıda söylediklerim bugüne gelebilmek, 2000’li yıllardan sonra AK Parti iktidarıyla başlayan temizlik hareketinin neden bugün tıkanma noktasına geldiğini açıklayabilmek, temizlik işinin ne denli çetin olduğunu görebilmek içindir.
Şans olabilecek şey şansızlığa dönüşüyor. Rakipsizlik AK Parti iktidarının yumuşak karnı oldu. Reformlar için aceleye hiç de gerek duymuyor. Aksine reformlara taş koyan bir muhalefet varken neden kendini zora soksun! Ama zamanın kendi lehine işlediğini sanmak AK Parti için ölümcül hata oldu. Askerî vesayetin zayıflatılmasıyla meselenin halledileceğini düşündüler ama meselenin bu denli basit olmadığını bugün hep birlikte görüyoruz. Böylece vesayetçi yapı AK Parti’nin kucağına bırakılmış oldu. Başka deyişle AK Parti muhalefet ettiği şeye dönüşme yolunda. Başbakan’ın 35 Kürt insanının katledilmesi gibi devletin sorumluluğu apaçık olan bir olayda bile, hiç de zorunlu değilken bu denli “devlet vurgulu” savunu yapması bu teslimiyetçi gidişin keskin bir işareti olarak görünüyor.
Başbakan’ın tonu alışık olduğumuz Kasımpaşalı tonu da değil artık, bu devlet paşalığı tonu gibi geliyor.“Devlet suç işledi dedirtmem” filmini yeniden izliyoruz. Fransa’ya karşı Ermeni soykırımıyla ilgili yaptığı çıkışta da gördük bu paşa soyluluğu havasını. “One minute”teki Kasımpaşalı sevimliliğinden eser yoktu, boş bir böbürlenmeydi bu ikincisi.
 Bu şanssızlığa üzülüyor insan
Elini ateşe sokmayan “Biz demiştikçiler “ bayram edip AK Parti’ye şans tanımış olanları gagalıyorlar. Yanlışlar, ama bizim de bugün için söyleyecek fazla bir şeyimiz yok. Fakat ortada bayram havası da yok. AK Parti bu çizgide devam ederse Türk’üyle, Kürt’üyle hepimiz, Türkiye kaybedecek. Yalnız zaman kaybı da olmayacak bu, şiddet çift taraflı artacak, insanlarımızı da kaybedeceğiz. Daha çok, daha çok insanı…
Evet, üzülüyor insan; gerçekten de şanstı AK Parti.
Yukarıda resmini çizdiğim devlet geleneğinden değil, aksine tarihsel muhalefet olan İslamcı muhalefet geleneğinden gelen ve bu nedenle de devletin günahlarına bulaşmamış olan yeni bir partiydi AK Parti. Ama devletin günahlarını örtmeye soyundukça günaha ortak oluyor. Ermeni soykırımı konusundaki tutumu gibi. Şimdi buna artık kendi günahları da ekleniyor. Uludere katliamının arkasından ne çıkarsa çıksın Başbakan’ın devlet savunusundaki katılığı bu günahı kendi hanelerine şimdiden yazdırdı bile.
Daha fazla batmadan gerçeği görebilmeliler.
Günah, örteni de, susanı da günahkâr yaparak çoğalıyor.

Yorumlar kapatıldı.