İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Soykırım: Hukuk Terimi mi Cins İsim mi?

Baskın Oran 
Aynı ideali taşıyanların aynı konuda ürettiği iki belge bazen birbirinden çok farklı olabilir. Çünkü bu “aynı” insanların temel zihniyetleri çok farklıdır. Son bir yıl içinde iki kere yaşadık. Birincisi Kürtlere, ikincisi Ermenilere ilişkin oldu. İkinci “ikiz bildiri” olayı Ermeni meselesine ilişkindi ve daha yeni yaşadık. “Hrant’ın elinde yetişmiş” diyebileceğimiz, çoğu genç 7 Türkiyeli Ermeni (A. Dink, G. Paylan, H. Bağdat, M. Esayan, S. Çekmen, T. Nalcı, T. Bebek) iki hafta kadar önce “Türkiye İnkâr Hakkının Peşinde” başlıklı bir bildiri yayınladı (www.t24.com.tr/haberdetay/188081.aspx).  Burada mealen şu deniyordu: Fransa’da ifade özgürlüğünü kısıtlayacak bir tasarı geliyor. Ama bu sayede Türkiye, inkârcı zihniyetine ve haksız konumuna kılıf buldu. 2006’da 9 Türkiyelinin Liberation’da yayınlatarak savunduğu şey ve Hrant’ın soykırım sözcüğünü kullanmama tercihi bundan çok farklıydı. Ve şöyle bağlıyordu bildiri: “İnkârdan beslenen bu ifade özgürlüğü söylemi buram buram riya kokuyor. Kokuyu almıyor musunuz?”. Değil kokuyu almak, kokuyu görüyoruz ve tutuyoruz bile. Aynı konuda yayınlanan ikinci bildiri İHD İstanbul Şubesi Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon imzasını taşıyordu (www.ihdistanbul.com). Burada, “Fransız Parlamentosu’nu Bırakalım, İnkâra Karşı Sesimizi Yükseltelim” başlığı altında mealen şu deniyordu: “Yasa tasarısına karşı Türkiye’de güçlü bir cephe oluştu. Soykırımın inkârı, ifade özgürlüğünden yararlanamaz. Yahudi soykırımının inkârı, birçok Avrupa ülkesinde yaptırıma bağlanmıştır. Tasarıya karşı çıkanlar, 2006’da bu tür yasalara karşı çıkmış olan H. Dink’in anısına dayanıyorlar. Dink’in bugün ne düşünüyor olacağı konusunda kimse kehanette bulunamaz”. Fark olursa, bu kadar olur. Hani ne derler, çok farklı iki insandan bahsederken “Bir tek, Allahları birdir” derler ya, Kürt hakları konusundaki iki metin gibi, bu iki metin de öyle. İstanbul İHD’nin metni, ciğeri yanmış diasporanın çok tanıdık öğelerini tekrarlıyor:
(Yazıyı Recep Maraşlı’nın Soykırımı İnkar Ve Fransa’ya Hücum yazısıyla karşılaştırın. HYETERT).
*************
Aynı ideali taşıyanların aynı konuda ürettiği iki belge bazen birbirinden çok farklı olabilir. Çünkü bu “aynı” insanların temel zihniyetleri çok farklıdır. Son bir yıl içinde iki kere yaşadık. Birincisi Kürtlere, ikincisi Ermenilere ilişkin oldu.
Birinci “ikiz bildiri” olayını daha önce yazmıştım (“İkinci Metnin Farkında mısınız?”, R-2, 02-01-2011): Aralık 2010’daki Demokratik Toplum Kongresi (DTK) çalıştayında “DTK Taslağı” diye bir metin dağıtılmıştı. Sonradan anlaşıldı ki, “Kürdistan hukuku”, “Öz savunma gücü” ve “Konfederal birlik”ten söz eden ve Fırat Haber Ajansı (FHA) sitesinde bulunan bu metin, 2007’de kabul edilen ve BDP sitesinde bulunan DTK Taslağı’yla ilgisizdir. DTK metni 20-25 bölge yoluyla bütün Türkiye’ye ademi merkeziyetçilik yani demokrasi getirmektedir, FHA metni ise Kürdistan’la ilgilidir.
İki tane Ermeni metni
İkinci “ikiz bildiri” olayı Ermeni meselesine ilişkindi ve daha yeni yaşadık. “Hrant’ın elinde yetişmiş” diyebileceğimiz, çoğu genç 7 Türkiyeli Ermeni (A. Dink, G. Paylan, H. Bağdat, M. Esayan, S. Çekmen, T. Nalcı, T. Bebek) iki hafta kadar önce “Türkiye İnkâr Hakkının Peşinde” başlıklı bir bildiri yayınladı (www.t24.com.tr/haberdetay/188081.aspx). Burada mealen şu deniyordu: Fransa’da ifade özgürlüğünü kısıtlayacak bir tasarı geliyor. Ama bu sayede Türkiye, inkârcı zihniyetine ve haksız konumuna kılıf buldu. 2006’da 9 Türkiyelinin Liberation’da yayınlatarak savunduğu şey ve Hrant’ın soykırım sözcüğünü kullanmama tercihi bundan çok farklıydı. Ve şöyle bağlıyordu bildiri: “İnkârdan beslenen bu ifade özgürlüğü söylemi buram buram riya kokuyor. Kokuyu almıyor musunuz?”. Değil kokuyu almak, kokuyu görüyoruz ve tutuyoruz bile.
Aynı konuda yayınlanan ikinci bildiri İHD İstanbul Şubesi Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon imzasını taşıyordu (www.ihdistanbul.com). Burada, “Fransız Parlamentosu’nu Bırakalım, İnkâra Karşı Sesimizi Yükseltelim” başlığı altında mealen şu deniyordu: “Yasa tasarısına karşı Türkiye’de güçlü bir cephe oluştu. Soykırımın inkârı, ifade özgürlüğünden yararlanamaz. Yahudi soykırımının inkârı, birçok Avrupa ülkesinde yaptırıma bağlanmıştır. Tasarıya karşı çıkanlar, 2006’da bu tür yasalara karşı çıkmış olan H. Dink’in anısına dayanıyorlar. Dink’in bugün ne düşünüyor olacağı konusunda kimse kehanette bulunamaz”.
Fark olursa, bu kadar olur
Hani ne derler, çok farklı iki insandan bahsederken “Bir tek, Allahları birdir” derler ya, Kürt hakları konusundaki iki metin gibi, bu iki metin de öyle. İstanbul İHD’nin metni, ciğeri yanmış diasporanın çok tanıdık öğelerini tekrarlıyor:
1) 1948 BM Soykırım Sözleşmesi tarafından getirilmiş bir hukuk terimi olansoykırım sıradanlaştırılıyor. Çünkü artık bir cins isim. Nasıl Gillette’ten jilet, suni tahta’dan sunta oluşmuşsa. Artık her türlü katliam için kullanılıyor ve terim olarak yozlaştı. Mesela Azeriler, 613 sivilin öldürüldüğü Hocalı katliamına “Xocalı soyqırımı” demekte. İsterseniz Google’a “ağaç soykırımı”, “köpek soykırımı” veya “balık soykırımı” diye girip bakın.
2) Böyle bir “cins isimleştirme”nin sonucu vahim: soykırım’ı övme, savunma, hoş görme, mazur/hafif gösterme türünden rezillikler ile soykırım’ın tartışılması aynı poşete yerleştiriliyor. İHD İstanbul bildirisi Fransızlardan daha keskin. Çünkü bundan önceki geçirme denemesinde Meclis Başkanı B. Accoyer’nin Kasım 2008 tarihli raporu “Hukuki kavramlara başvurarak tarih yazmayı” amaçlayan bu türden ‘Toplumsal Bellek Yasaları’nın artık Fransız parlamentosuna gelmemesini istemişti. Yine, Mayıs 2011’de tasarıyı Senato gündemine almayı reddeden Hyest Raporu “‘1915 soykırımının varlığına karşı çıkma’ (contestation), tartışmalı bir kavramdır,inkâr’dan daha geniştir ve yoruma açıktır. Soykırımı illâ inkâr etmeden de, ‘tartışma’anlamına gelebilir” demişti.
Dikkat ettiyseniz, soykırım olduğuna yetkili bir yargı organınca karar verilmesi meselesine vs. hiç değinmiyorum; beni esas ilgilendiren şu: Şimdi Türk ulusalcıları kalkar da, “Atatürk ilke ve inkılâplarına karşı çıkmak [contestation], bu devletin ve milletin temeline dinamit koymaktır; mutlaka cezalandırılmalıdır” derse ne halt edeceğiz?
Yahut da, “Ne yani? TCK 301 ve 305’i kaldıralım da vatan hainlerinin önünü mü açalım?” derlerse? 305’i de duymuş muydunuz? 3-10 yıl arası hapis ve “on bin güne kadar” adli para cezası gerektiren 305 suçunu tanımaya yardımcı olmak için, maddenin TBMM’den geçen gerekçesi iki örnek veriyor: “Türk askerinin Kıbrıs’tan çekilmesi veya Ermenilerin soykırıma uğradıklarının basın ve yayın yoluyla propagandasının yapılması gibi”.
Hrant ne demişti?
Ben Kitab-ı Mukaddes’i andıran “büyük” sözlerine atıf yapılmasından pek hazzetmiyorum. Ama kardeşim, ben ne yapayım, adam 2006’da bütün bu meseleleri kesip atacak bir laf etmiş, gel de Kitab-ı Mukaddes sözü gibi hatırlama: “Bu yasa geçerse Paris’e Concorde Meydanı’na gideceğim, bir taşa çıkacağım ve yüreğim yana yana ‘Soykırım Olmadı!’ diyeceğim. Ondan sonra Kızılay’a geleceğim, Güven Parkı’nda bir taşa çıkacağım, ‘Soykırım Oldu!’ diyeceğim”. Hay ağzını öpeyim be Hrant! Lakoniki tabir edilen özlü anlatım anca bu kadar olur!
İfade özgürlüğü denilen meretin ne olduğunu izah edebildim mi efendim, yani Hrant izah edebildi mi?
Not: Tasarıyı getiren Valerie Boyer’ye “çocuklarını öldüreceğiz” diye mesaj yağıyormuş. Helal olsun bu yeni Türk ulusal sporuna; kendini haklıyken rezil etmenin formülünü derhal bulduğu için. Helal olsun Türk devletine de; bu tür rezilliklerin hiç birini Türk yargısında cezalandırmayıp yüreklendirdiği için.
Radikal II/ 01 Ocak 2012 

Yorumlar kapatıldı.