İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Tarihçiler Dersim’in nesini tartışacak?

Cafer Solgun /Star
Yine de CHP’nin Dersim tartışmalarına yeni (!) bir boyut kazandırdığını teslim etmek gerek. O da şu: Dersim 38’i siyasetçiler değil, bırakalım tarihçiler tartışsın… CHP’den yapılan son açıklamalarda mevzuyu tarihçilere havale etmek gerektiğine vurgu yapılır oldu sürekli… Bu cümleyi 1915 Ermeni Tehciri olayı ile ilgili duymaya alışmıştık. Öyle görünüyor ki yakın tarihimizin kanlı sayfalarıyla yüzleşmekten kaçınan çevreler, işlerine gelmeyen her konu gündeme geldiğinde artık bu söylemin arkasına saklanacaklar: Geçmişte kalmış olayları bırakalım tarihçiler tartışsın…

*************
Söz konusu olan milattan önce bir tarih veya tarihin derinliklerinden bulunup çıkarılmaya çalışılan bir konu değildir. 1938’in halen yaşamakta olan canlı tanıkları vardır. Sorun bir tarihçi veya akademisyen soğukkanlılığıyla anlaşılabilecek bir konu da değildir. Yüzleşilmediği müddetçe kanamaya devam eden bir olaydan bahsediyoruz.
CAFER SOLGUN / Yazar
CHP’nin Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün “malumun ilanı” olmaktan ibaret sözleriyle karışan CHP, artık anlaşıldı, “krizi fırsata dönüştürmek” yoluna gitmeyecek. Tek Parti dönemi CHP’si ve onun uygulamalarıyla yüzleşmek için, Dersim, altın değerinde bir fırsat idi oysa. Baykal’lı CHP 2009 yılında Onur Öymen’in Dersimlilerin analarını ağlatmalarıyla övünen sözleriyle ciddi eleştiri ve protestolarla karşılaşmıştı. Ama o zaman kimseler CHP’nin bu durumu Tek Parti zihniyetiyle yüzleşmek için değerlendirecekleri yönünde bir beklenti içerisinde değildi. CHP herhangi bir siyasi parti değildi, “kurucu, korucu ve de kollayıcı” bir partiydi, statükonun bekçisiydi, “tehlikenin farkında” olanların temsilcisiydi vb.
Krizi fırsata dönüştürebilirdi
Kemal Kılıçdaroğlu, yer yer kullandığı “yeni CHP” söylemiyle bir “fark” yaratmak istemişti. Seçmen bu söyleme CHP kurmaylarının umdukları düzeyde itibar etmedi. Sonra bu “yeni CHP” söylemi, parti içerisindeki muhalif hiziplerin zaman zaman yönetimi eleştirmek için kullandıkları bir argüman (“ne demek yeni CHP? CHP, CHP’dir ve kimse onu yenileyemez”) olarak kullanılsa da, gündemden düştü. “Yeni CHP” söyleminin mucitleri de bu iddianın içini doldurmak yönünde kayda değer bir çaba içinde olmadılar, buna gerek görmediler…
Hüseyin Aygün’ün sözleri ve buna karşı Kemal Kılıçdaroğlu’na “gereğini yap” çağrısı yapılan deklarasyonla birlikte, CHP’de gerçekten de “yeni” bir durum ortaya çıkabilirdi. Fakat kısa zamanda anlaşıldı ki, CHP’nin Dersim 38 gerçeğiyle ve bir bütün olarak Tek Parti dönemi ve onun kanlı “çağdaşlaştırma” operasyonlarıyla yüzleşmeye cesareti yok. Açık seçik bir dille “biz 2011 yılının CHP’siyiz, Tek Parti CHP’sinin kanlı icraatlarını tasvip etmiyoruz” gibi bir cümle dahi edemediler. Demek ki “yeni CHP” denilen bu ve bu kadar imiş…
CHP Genel Merkezi’ne “gün bugündür” deyip ültimatom gibi bir deklarasyon yayınlayarak kazan kaldıran bazı ulusalcı CHP milletvekillerinin, Aygün’ün hangi sözlerine niçin itiraz ettikleri, tartışmalar içerisinde boğuntuya geldi. Dersim’de 1937-38 yıllarında Cumhuriyet tarihinin en kanlı planlı katliamlarından birinin yaşanmadığını mı söylüyorlar? Tabii ki asıl hassasiyetlerinin Mustafa Kemal ile ilgili olduğunu biliyoruz. Çünkü en çok Hüseyin Aygün’ün lisan-ı münasiple “katliamdan Atatürk de haberdardı” şeklindeki sözlerine celallendiler. Nedir peki gerçek? Çok sayıda belgesi var.
‘Dersim meselesinin kökten halli’
Mustafa Kemal katliamdan tabii ki haberdardı. Bu belgelerden sadece iki tanesini anımsatmakla yetineceğim. Birincisi, Mustafa Kemal’in 1936 yılında Meclis açılışında yaptığı konuşmadır. Açıp Meclis tutanaklarından okusunlar. Bu konuşmasında Mustafa Kemal, Dersim’in “en mühim dahili meselemiz” olduğunu söyledikten sonra, “çıbanbaşı” olarak tanımladığı Dersim meselesinin “kökünden halli” için hükümete istediği her türlü yetkinin verilmesi gerektiğini vurgulamıştır…
İkincisi, Dersim için orduya “tenkil” emrinin verildiği 4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu kararıdır. Bu kararın alındığı Bakanlar Kurulu toplantısına Mustafa Kemal ile Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak da katılmışlar, alınan 2 maddelik korkunç kararın altına imza koymuşlardır… (Bu belgeler ve dahasını “Dersim… Dersim… Yüzleşmezsek Hiçbir Şey Geçmiş Olmuyor” adlı kitabımda yayımladım.) Kaldı ki, bu deklarasyoncu milletvekilleri Atatürk’ü koruyayım derken, bence aslında ona, onun “Tek Adam” kudretine bilmeden de olsa hakaret etmiş oluyorlar…
Yine de CHP’nin Dersim tartışmalarına yeni (!) bir boyut kazandırdığını teslim etmek gerek. O da şu: Dersim 38’i siyasetçiler değil, bırakalım tarihçiler tartışsın… CHP’den yapılan son açıklamalarda mevzuyu tarihçilere havale etmek gerektiğine vurgu yapılır oldu sürekli… Bu cümleyi 1915 Ermeni Tehciri olayı ile ilgili duymaya alışmıştık. Öyle görünüyor ki yakın tarihimizin kanlı sayfalarıyla yüzleşmekten kaçınan çevreler, işlerine gelmeyen her konu gündeme geldiğinde artık bu söylemin arkasına saklanacaklar: Geçmişte kalmış olayları bırakalım tarihçiler tartışsın…
Dersim 38 ve benzer “yüzleşme” konularının günlük siyasi polemiklerde tüketilen bir malzeme haline getirilmesini doğru bulmadığımı belirtmeliyim. Aksine siyasetler üstü bir hassasiyet ve sorumlulukla ele alınması gereği vardır.
Ne var ki halen resmi ideoloji inkarcılığını savunmakta ısrar eden anlayışlar söz konusu olunca, konunun günlük siyasi polemiklere malzeme edilmesi, deyim yerindeyse politikacılar açısından “çekici” hale gelmektedir. Bu bir eleştiri konusudur. Fakat, “bırakalım Dersim 38’i tarihçiler tartışsın” yaklaşımına ne demek gerekir?
Söz konusu olan milattan önce bir tarih veya tarihin derinliklerinden bulunup çıkarılmaya çalışılan bir konu değildir. 38’in halen yaşamakta olan canlı tanıkları vardır. Sorun bir tarihçi veya akademisyen soğukkanlılığıyla anlaşılabilecek bir konu da değildir. Yüzleşilmediği müddetçe kanamaya devam eden bir olaydan bahsediyoruz…
Türk Tarih Tezi’nde Dersim
Bu arada baştan sona siyasi olan bir meseleyi tarihçilere havale etmemizi isteyenlerin kastettiği tarihçiler kimlerdir acaba? Mesela Ayşe Hür mü kastedilmektedir? Yoksa “Güneş Dil Teorisi”, “Türk Tarih Tezi” gibi son derece “özgün” çalışmalara imza atmış Türk Tarih Kurumu mu? Malum, bu kurumun eski başkanlarından biri Dersimlilerin Ermeni olduğunu iddia ederek dikkat çekmişti… İnsanların acılarıyla alay edercesine demagojik söylemler geliştirmek ve o demagojilerin arkasına saklanarak sorumluluklarından kaçmak, bu tutumun sahiplerine ve Türkiye’ye bugüne değin olduğu gibi bundan sonra da bir şey kazandırmayacaktır.
Tek Parti zihniyetini, resmi ideoloji mantığını aşmak sadece CHP için değil, siyaset kurumu başta olmak üzere bütün Türkiye açısından daha fazla ertelenemeyecek bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu hissetmeyenler, taşımaktan kaçınanlar Türkiye’nin geleceği adına “yeni” ve “umutlu” olan hiçbir şeyi temsil güç ve yeteneğine de sahip olamazlar…
cafersolgun@gmail.com

Yorumlar kapatıldı.