İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Tartışmalı Tarih”te Ersanlı’nın Sandalyesi Boştu

Ekin Karaca
Moderatörlüğünü Prof. Dr. Ersanlı’nın gözaltına alındığı için yapamadığı konferansta konuşan Bali, Türkiye’de azınlık sorunu hakkında sağlıklı şekilde çalışılabilmesi için tüm arşivlerin açılması gerektiğini söyledi.

Ekin KARACA ekin@bianet.org
İstanbul – BİA Haber Merkezi 29 Ekim 2011, Cumartesi
Tarih Vakfı’nın 20. yılı çerçevesinde düzenlenen “Cumhuriyet Tarihinin Tartışmalı Konuları” Sempozyumu  “Sınıf, Kimlik, Devlet ve Birey” oturumunda Rıfat Bali “Gayrimüslüm yurttaşlar üzerine yapılan çalışmalar ve ortaya çıkan görüşler: Bir bilanço denemesi”, Hamid Bozarslan ”Kürt sorunu ve Cumhuriyet’in tarih yazımı” ve Elise Massicard da ”Cumhuriyet tarihi yazımında Aleviler” üzerine birer sunum yaptılar.
Prof. Dr. Büşra Ersanlı dün (28 Ekim) Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) operasyonu kapsamında gözaltına alınmasaydı oturumun kolaylaştırıcılığını yapacaktı.
Oturum, Ersanlı’nın gözaltına alınmasının alkışlı protestosuyla başladı. Konuşmacılar sunumlarında  Ersanlı’nın gözaltına alınmasına tepkilerini dile getirdi.
“Tezlerin bilime katkısı yok”
Rıfat Bali,  sunumunu “Şaşırma duygumu yitirdiğimi düşünüyordum ama Büşra hocanın gözaltına alındığını okuyunca ciddi şekilde şaşırdım” sözleriyle açtı, azınlıklar konusunun artık eskisi kadar “aman dikkat” konumunda olmadığına dikkat çekti.
Ancak her şeye rağmen bu konu hakkında konuşmaya başladığınız anda, “liberal”, “solcu”, “vatan haini” gibi yaftalamalara maruz kalındığını söyleyen Bali, sözlerine şöyle devam etti:
* Azınlıklar konusu son 15-20 yıldır resmi tarihçilerle yeni tarihçiler arasında tartışılmaya başlandı.
* Türkiye’de özellikle üniversite kaynaklarına baktığımız zaman azınlıklar konusunun çok az ve yetersiz işlendiğini görüyoruz.
* Bunun birinci nedeni, dil sorunu. Azınlıklar konusunda sağlıklı çalışma yapabilmek için çalışılan toplumun diline hakim olmak gerekir. Mesela Ermeniler hakkında çalışma yapıyorsanız Ermeni kaynaklarını incelemeden sağlıklı bir çalışma yapmak mümkün değildir.
* Diğer bir sorun da kaynak eksikliği. Türkiye’de azınlıklar konusunda kaynaklar yetersiz. Diyelim dili öğrendiniz ama bu sefer de akademik kaynak bulmakta zorluk çıkıyor.
* Azınlıklar konusunda çalışma yürüten danışman hocalar da birikim olarak yetersiz. Ben şu ana kadar öğrencileri doğru kaynaklara yönlendiren danışman hocaya rastlamadım.
* Bu nedenlerden ötürü, Türkiye’de ortaya çıkan tezlerin bilim alemine katkısı yok. Burada öğrencilerin veya öğrenim görevlilerinin değil genel olarak Türkiye’nin konuya yaklaşımında sıkıntı olduğu düşüncesindeyim.
“1990’larla birlikte tartışmalar değişti”
Akademik anlamda sağlıklı üretim sürecinin yaşanamamasının sonucu olarak meydanın resmi tarih tezi savunucularına kaldığını söyleyen Bali, “Patrikhane fesat yuvasıdır”, “Rumlar Ermeniler düşmanla işbirliği yapmışlardır” gibi söylemlerin bu nedenle hakim olduğunu söyledi.
1990’lardan itibaren yeni tarihçilerle birlikte tarih okumada pozitif değişimler de olduğunu söyleyen Bali, bu dönemde özellikle sol ve liberal görüşlü aydınların azınlıklara ilgi göstermeye başlamasıyla yeni tarih tezlerinin üretilmesine neden olduğunu ifade etti.
Bu dönemde Tarih ve Toplum, Toplumsal Tarih gibi dergilerin yayın hayatına başlamasının yanı sıra İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin Azınlık Haklarını İnceleme Komisyonu kurmasının da çalışmalara son derece önemli katkı sağladığını söyleyen Bali, 1996’da yayın hayatına başlayan AGOS gazetesi sayesinde aydınlar arasında azınlık sorununun daha yüksek sesle tartışılmaya başlandığını söyledi.
“Arşivler açılmalı”
Türkiye’de azınlık sorunu dendiğinde akla ilk gelen dönemin tek parti dönemi olduğunu söyleyen Bali, bu dönemde “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyaları, 20 kura askerlik, 1934 Trakya olayları ve Varlık Vergisi uygulamalarını hatırlattı.
Çok partili hayata geçildikten sonra ise 6/7 Eylül olayları ve 1964’teki mübadelenin azınlıklara yönelik olumsuz politikaların başlıca örnekleri olduğunu söyleyen Bali, 1915-1964 arasında Türkleştirme ve homojenleştirme politikalarının uygulandığını ifade etti ve sözlerini şöyle sürdürdü:
* Azınlık sorunlarında sadece Kemalistleri ve devleti suçlamak yanlış. Burada halkın da sorumluluğu var. Mesela Varlık Vergisi uygulamasında halk haksızlık karşısında hiç sesini çıkarmadı ve devletin bu politikası sonucunda onlar da maddi olarak nasiplendi.
* Türkleştirme siyaseti, bir toplumsal sözleşmeydi. Ama bu olmadı. Ne devlet ne halk gayrimüslümleri yurttaş olarak kabul etmedi.
* Bir taraf “Türkleşin biz sizi öyle kabul edeceğiz” derken diğeri “Hayır Türkleşmesinler, kimlikleriyle kalsınlar ki zamanı geldiğinde boğabilelim” dedi. Bu iki hizip arasında sıkışan azınlıklar için ikinci yöntemin uygulamaya konulduğu düşüncesindeyim.
* Varlık vergisi ve mübadele, azınlıkların rehine olarak algılandığını gösteriyor. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Genelkurmay Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü arşivleri açılmadan azınlıklar konusunda net konuşmanın doğru olmayacağı düşüncesindeyim. Bu kaynaklar mutlaka açılmalı ve incelenmelidir. (EKN)

Yorumlar kapatıldı.