İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Cami Avlusundaki Komünistler Ve Aleviler

Mustafa Elveren (Em.Öğrt)
Sağlığında çeşitli vesilelerle dinsiz olduğunu söylemiş veya ima etmiş bazı komünistler-sosyalistler ölünce, cenazelerinin cami avlusunda imamın önüne konulması, avluda biriken yüzlerce komünist-sosyalist kişiliklerin imamın yanında hareketsiz durmaları yani cenaze namazında saf tutar gibi yapmaları hiç mantıklı gelmiyor bana. Denebilir ki; “Komünistler halkın dini inançlarından uzak kaldıkça hep kaybetmeye mahkûm oluyorlar. O nedenle Halkın dini inançlarına saygılı olmak durumundayız.” İyi de, inanmadığı halde inanmış gibi görünmek daha sakıncalı ve tehlikeli olmaz mı? (Hıristiyanlar Farklı mı? HYETERT)

*****************
Önceki gün hayata veda eden “eski tüfek” komünistlerden Mihri Belli’nin cenaze töreni nedeniyle Sayın Fatma Ataseven’in “Musalla Taşından uğurlanan komünistler!” başlıklı makalesi yerinde ve zamanında yazılmış bir yazı olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle ben de konu ile ilgili görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
Sağlığında çeşitli vesilelerle dinsiz olduğunu söylemiş veya ima etmiş bazı komünistler-sosyalistler ölünce, cenazelerinin cami avlusunda imamın önüne konulması, avluda biriken yüzlerce komünist-sosyalist kişiliklerin imamın yanında hareketsiz durmaları yani cenaze namazında saf tutar gibi yapmaları hiç mantıklı gelmiyor bana.
Denebilir ki; “Komünistler halkın dini inançlarından uzak kaldıkça hep kaybetmeye mahkûm oluyorlar. O nedenle Halkın dini inançlarına saygılı olmak durumundayız.” İyi de, inanmadığı halde inanmış gibi görünmek daha sakıncalı ve tehlikeli olmaz mı?
Hem halkın ahlaki değerlerini “Kültür Devrimi” çerçevesinde çözülmesinde yana olacaksın, hem de “dine saygılı olma” gerekçesiyle dindar görüneceksin. Bence böyle olmamalıdır. “Göründüğün gibi yaşamak, yaşadığın gibi görünmek” daha doğru olduğunu düşünüyorum.
Yukarıda bahse konu olan komünistler-sosyalistler için söylediklerim Alevi dinine mensup kişiler için de geçerlidir.
Bir örnek verirsek;
Alevilerin ibadet yeri olarak kabul ettikleri herhangi bir Cemevi’nin duvarına kılıcını kuşanmış Ali ile fesli Hacı Bektaşi Veli’nin arasına Mustafa Kemal Atatürk’ün posterini yerleştirmek Alevi dinine değil, resmi ideolojiye hizmet eder.
Meslektaşım Sevgili Kemal Bülbül konuyu şu cümlelerle açıklamaktadır. “Devlete ve Alevilere ait olmak üzere iki tane Hacıbektaş var. Devletin Hacıbektaş’ı „Namaz kılar, hacca gider, Yeniçeri’ye el verir, Ahmet Yesevi’nin öğrencisidir. Anadolu’yu Türkleştirmek ve İslamlaştırmak için gelmiştir.“ Alevilerin Hacıbektaş’ı mürşidi kamil, pir hünkar yoksulun ve kimsesizlerin yardımcısıdır. Yetmiş iki millete bir nazarla bakar. „Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı hak et!“ diyen emek dostu mütevazı bir ermiştir. Hak ile Hak olmuş evliyadır, halk O’na Serçeşme der. (Kemal Bülbül / 19.08.2011 / Ö.poltika)”
Alevi dininin mensuplarına şu soruyu sormak gerekir. Hangi Hacı Bektaşi Veli’ye inanıyorsun? Nasıl bir cemevini benimsiyorsun?
Kılıç zoruyla insanları Müslüman yapan Ali’nin, Anadolu’yu Türkleştirmek ve İslamlaştırmak isteyen Veli’nin, Resmi ideolojinin yaratıcısı Kemal’in posterlerini duvarına asan cemevini mi?
Yoksa,  halkın zihninde yarattığı Hazreti Ali ile „Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı hak et!“ diyen emek dostu mütevazı Hacı Bektaşi Veli’yi mi?
Bu soruların yanıtını ve takdirini inanç sahiplerine ve okuyucuya bırakıyorum.
Ben tüm dinlere ve inançlara saygılı olmaya çalışıyorum. Aynı şekilde o din ve inanç sahiplerinin de benim dinsizliğime karşı saygılı olmaları gerekir. Ancak, pratikte bunun çok zor olduğunu da biliyorum.
Saygının ve saygısızlığın ölçüsü nedir? Bir dini, inancı veya düşünceyi olumsuz yönde eleştirmek saygısızlık olur mu?
Ben cemevleri için şu öneriyi yapmak istiyorum.
Ölen kişinin vasiyeti üzerine veya böyle bir vasiyet yoksa cenaze sahiplerinin isteği doğrultusunda tören yapılmalıdır. Yani klasik tek tip cenaze töreni yapılmamalıdır. İsteyen klasik tarzda, isteyen çağdaş ya da kendisinin belirleyeceği bir biçimde cenaze törenini yapabilmelidir.
Örneğin; benim gibi vasiyetini yapmış dinsiz birisinin cenaze töreni vasiyeti göz önüne alınarak yapılmalıdır. Bu vesileyle bir kez daha vasiyetimi burada açıklamak istiyorum.
Görünüşü bile insanı korkutan dini kılıklı “imam” ile Arapça-Türkçe duaların yerine; çağdaş görünümlü bir aydın tarafından Ahmet Arif’ten şiirler ve Aram Tigran’dan Türkçe-Kürtçe parçaların söylenmesi, sloganların serbestçe atılması, tabiî ki sarı-kırmızı-yeşil renkli çiçeklerle cenazenin süslenmesi ve doğum yerim olan Mazlumların diyari Dersim’in Goman Köyü’nde toprağa verilmesi en büyük arzumdur.
Cem evlerinde bu tür cenaze törenleri de yapılmalıdır. İşte o zaman “Yetmiş iki millete bir nazarla bakar” söylemi daha inandırıcı olur.
Konu dinsizlik olunca Sayın Aziz Nesin’i unutmak mümkün mü? Dinsizliğini inkâr etmeden bu konuda cesurca görüşlerini belirten ve hayattayken vasiyetini yapan, ölümünde ise vasiyeti gerçekleşen Sayın Aziz Nesin’i saygıyla anıyor, Dünya’mızda Aziz Nesin’lerin çoğalmasını diliyorum.
21.08.2011
Mustafa Elveren
mustafaelveren@gmail.com

Yorumlar kapatıldı.