İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yıldız Suikastı, Ermenilerin, Yahudilerin ve İttihatçıların Ortak bir Planımıydı?

Necdet Sevil /Tarih Dosyası / Dünya Bülteni
21 Temmuz 1905 tarihinde Beşiktaş’ta, Barbaros Bulvarı üzerindeki Yıldız veya o zamanki adıyla Hamidiye Camii’nin avlusunda, Ermeni suikastçılar önderliğinde Sultan II. Abdülhamid’e bir bombalı suikast düzenlenmiş ve Abdülhamid’in kıl payı kurtulduğu bu suikast sonucunda, 3’ü asker olmak üzere 26 kişi ölmüş, 58 kişi de yaralanmıştı. Tarihe Yıldız Suikastı olarak intikal eden bu hadisede, ekseriyetle Ermeni komitacılarından bahsedilmiş ve İttihatçılar ile Yahudilere çok fazla değinilmemiştir. Oysa ki, tarih literatürümüzde çok fazla bahsi geçmeyen bu olayın arka planını derinlemesine irdeleyip incelediğimizde, bir Ermeni, İttihatçı ve Yahudi işbirliğinden söz etmemiz mümkün bir hale gelmiştir.

********************
21 Temmuz 1905 Cuma günü, Cuma namazı bitmiş ve cemaatin çıkmasıyla birlikte de Padişah da çıkmaya başlamıştı ki tamda bu esnada saat ayarlı bomba patlamıştı.
Necdet Sevil /Tarih Dosyası / Dünya Bülteni
21 Temmuz 1905 tarihinde Beşiktaş’ta, Barbaros Bulvarı üzerindeki Yıldız veya o zamanki adıyla Hamidiye Camii’nin avlusunda, Ermeni suikastçılar önderliğinde Sultan II. Abdülhamid’e bir bombalı suikast düzenlenmiş ve Abdülhamid’in kıl payı kurtulduğu bu suikast sonucunda, 3’ü asker olmak üzere 26 kişi ölmüş, 58 kişi de yaralanmıştı. Tarihe Yıldız Suikastı olarak intikal eden bu hadisede, ekseriyetle Ermeni komitacılarından bahsedilmiş ve İttihatçılar ile Yahudilere çok fazla değinilmemiştir. Oysa ki, tarih literatürümüzde çok fazla bahsi geçmeyen bu olayın arka planını derinlemesine irdeleyip incelediğimizde, bir Ermeni, İttihatçı ve Yahudi işbirliğinden söz etmemiz mümkün bir hale gelmiştir.
Haziran 1889’da temelleri atılan İttihat ve Terakki Cemiyeti mensupları, Meşrutiyet’i yeniden ilan etmek parolasıyla yola koyulmuşlar ve zaman içerisinde cemiyetin mevcudiyetini iyice arttırmışlardı. Tabi, Meşruiyeti yeniden ilan etmekten ziyade ana gayeleri, Abdülhamid’i devirmek ve kendi istekleri doğrultusunda yeni bir devlet düzeni tesis etmekti. Bu ana gayeden ötürü de İttihat ve Terakki Cemiyeti, gerek yapı programı gerekse de üyelerinin içtihatları bakımında oldukça farklı bir yapıya sahipti; Saltanatçı, cumhuriyetçi, sosyalist, Türkçü, hilafetçi kısacası her dinden, her etnik gruptan, her düşünce ve eğilimden insan, sırf Padişah’ın iradesini yıkabilmek için, Cemiyet’in çatısı altında, bir tarikatın şakirtleriymişçesine bir duyguyla yer almışlardı.
Ermeni komitacılarına gelince; kurdukları Taşnak ve Hınçak örgütlerinin faaliyet alanlarını genişletme derdine girmişler ve bilhassa ayrılıkçı Ermeniler 1890’lı yıllarda Büyük Devletler’in müdahalelerini temin ile bağımsız bir Ermeni Devleti kurmak düşüncesiyle şiddet olaylarını başlatmışlardı. Her ne kadar Osmanlı yönetimi bu olayları hep birer “patırtı” olarak değerlendirmiş ve gerekli ıslahatlarda bulunmamışsa da, Sultan Abdülhamid, Ermeni terörünü 1900’lü yıllara kadar epey etkisiz bir duruma getirmiş ve böylece Ermeni komitacıları, Sultan Abdülhamid işbaşında kaldıkça emellerini gerçekleştiremeyeceklerini anlamışlardı. Bu durumda Ermeniler için tek çare bu “Kızıl Sultan”ın bedeninin ortadan kaldırılmasıydı. Artık Ermeni emellerinin önünü açacak olan şey, Sultan Abdülhamid’i öldürmekten ve Meşrutiyet’i ilan için onunla mücadele eden Jön Türklerle işbirliği yapmaktan geçiyordu. İşte Yıldız’daki bomba olayının belli başlı sebepleri de bu noktada düğümleniyordu. Yoksa bomba suikastı ansızın ortaya çıkan bir hadise değildi. Görüldüğü üzere, İkinci Meşrutiyet öncesinde Ermeni komitacılarının ikbal arzularıyla, Genç Türklerin İttihat ve Terakki Fırkası’nın emelleri, ilginç bir şeklide kucaklaşmış bulunuyordu ve 4 Şubat 1902’de Paris’te toplanan Jön Türk kongresinde Ermeni komitacılarının da yer almaları ve Taşnak örgütü tarafından Sultan Abdülhamid’e düzenlenecek suikast için İttihatçılara da teklif götürülmesi bu işbirliğini açıkça teyid ediyordu. Ocak 1904’te Sofya’da yapılan Taşnak Kongresi’nde ise asıl kararlar alınıyordu ve İstanbul ile İzmir’de geniş çaplı terör hareketlerinde bulunarak Sultan Abdülhamid engelini ortadan kaldırmak gibi bir planın yürürlüğe konulduğu ifade ediliyordu.
Abdülhamid’i ortadan kaldırmak için ilk etapta bombalı bir suikast düşünülmüş ve bu amaçla Taşnak Komitesi’nin kurucularından Krisdapor Mikayelyan, organize işini üstlenerek Tiflis’e, Yunanistan’a ve Bulgaristan’a giderek bomba malzemeleri temin etmiştir. Bir ara, Padişahın geçtiği yollar üzerine kum dökülmesinden ötürü bombanın infilak edememe durumu göz önünde bulundurularak, bombalı suikast işinden vazgeçilmişse de, Krisdapor Mikayelyan bu konuda ısrar etmiştir. Fakat, bu seferde bombayı imal edecek Ermeni ustanın, suikastın Abdülhamid’e yönelik olmasını öğrendikten sonra işi bırakıp kaçması, tekrar silahlı suikast maddesini gündeme getirmiş ve bu doğrultuda bir plan yapılmıştı. Plana göre; komitacılar Ramazan ayının 15. günü yapılacak törende, yol üzerinde mevzilenecek ve iki kişi tabancalarla Padişaha saldıracaktı Fakat 14 Temmuz’da yapılması planmış olan bu suikast girişimi de, Padişahın o gün farklı bir yol kullanması üzerine sonuçsuz kalmıştı.
Silahlı suikast girişiminde başarısız olan komite, bir araba içerisine saatli bir bomba yerleştirilmesine karar vermişti. Ancak yine bir aksilik yaşanmış ve Krisdapor Mikayelyan 17 Mart 1905’te Bulgaristan’da bomba eğitimleri esnasında ölmüştü. Krisdapor Mikayelyan’ın ölmesiyle birlikte yeni bir suikast timi tertip edilmiş ve başına da Belçikalı Edward Jorris getirilmiştir.
Plana göre suikast, özel bir arabanın tekerleklerine yerleştirilmiş 100 kilo dinamit patlatılmak suretiyle gerçekleştirilecekti. Araba, yabancı ziyaretçi edasıyla Yıldız Cami’nin avlusunun giriş kapısı yakınına konulacaktı. Saat ayarlı olarak patlatılan dinamitlerle infilak gerçekleşecek, Sultan Abdülhamid öldürülecekti. Bu esnada dikkat çekici bir gelişme yaşanmış ve suikasta Yahudilerden de yardım gelmişti. Zira Siyonistler, Filistin’deki emellerine ancak Sultan Abdülhamid’in ortadan kaldırılmasıyla ulaşacakları düşüncesiyle Ermenilere para yardımında bulunmuşlardı.
Neticede 21 Temmuz 1905 Cuma günü, Cuma namazı bitmiş ve cemaatin çıkmasıyla birlikte de Padişah da çıkmaya başlamıştı ki tamda bu esnada saat ayarlı bomba patlamıştı. Ancak, Sultan Abdülhamid o esnada ortada yoktu ve kimi kaynaklara göre, Şeyhülislam Cemalettin Efendi ile, kimi kaynaklara göre de, İstanbul’a gelmiş Mekke Emiri ile ayaküstü 1-2 dakika konuşmak suretiyle, Abdülhamid bu bombalı suikasttan kıl payı kurtulmuştu. Boğaz’ın Avrupa yakasını Fatih’e kadar sarsan ve Maçka, Nişantaşı gibi semtleri yerinden oynatan bu bombalı suikast sonucunda 26 kişi ölmüş, 58 kişi de yaralanmıştı. Yaşanan bu kanlı hadise sonrasında, kendisine korkak lakabı takılan Abdülhamid oldukça soğukkanlı davranarak sert ve vakur adımlarla saltanat arabasına yürümüştü. Tabi Abdülhamid’in 1-2 dakikalık bir gecikme ile bu suikasttan kurtulması, Abdülhamid’e muhalif olanları epey üzmüştü. Öyleki, Abdülhamid’e aşırı muhalif oluşu ile bilinen Tevfik Fikret bu gecikme üzerine “Bir Lahza-i Teahhür (Biraz Gecikme)” başlıklı şiirini kaleme almış ve şu ifadelere yer vermişti:
“Ey şanlı avcı dâmını beyhûde kurmadın;
  Attın… fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadın!…
  Kanlarla bir cinayete benzeyen bu iş
  Bir hayr olurdu, misli asırlarca geçmemiş”.
Sultan Abdülhamid ise, vatanı korumaktaki kararlılığı karşısında aleyhine yazılan bu şiire çok üzülmüş ve düşüncelerini hatıralarında şöyle dile getirmişti: “Hiçbir namuslu Ermeni, Padişahı’na kast eden eli bombalı ırktaşına şanlı avcı diyecek kadar hayâsız olmamıştır”.
21 Temmuz 1905’te Yıldız’da patlayan bomba konusunda, Padişah’a bini aşkın jurnal gönderildiği belirtilmiştir. Bu jurnallerin yaklaşık 100 kadarı Türkler, 100 kadarı Ermeniler, 3 tanesi Rumlar ve 11 tanesi de diğer yabancılar tarafından verildiği bilinmektedir. Neticede, olaya karışanlar tespit edilerek yakalanmışlar ve bazılarına hapis, bazılarına da idam cezası verilmiştir. Suikast girişiminin lideri olan ve Belçika ile Osmanlı arasında bir krize sebebiyet veren Edward Jorris ise, idama mahkum olmuşsa da 2 yıl hapis yattıktan sonra Abdülhamid tarafından affedilmiş ve ajanlık göreviyle Padişahın hizmetine girmiştir.
Bu bombalı suikast esnasında dikkatleri çeken önemli noktalardan biri, eylemde kullanılan özel arabanın Yıldız Camii’nin avlusuna nasıl sokulduğudur. Bu soru henüz bir cevap bulabilmiş değilse de, arabanın gelişi konusunda bir takım bilgiler mevcuttur. Nitekim bazı eserlerde, arabanın Viyana’da “Nessedorfer” fabrikasında yatırıldığı, Loydd Kumpanyası’nın Dalmaçya vapuru ile İstanbul’a gönderildiği, dikkat çekmemek için arabanın parçalar halinde gümrükten geçirildiği ve Kâğıthane civarındaki boş arazilerde denemelerin yapıldığı bilgilere rastlamaktayız.
Sonuç olarak; farklı çıkarları olan, fakat aynı gaye etrafında birleşen kuvvetler (Ermeniler, İttihatçılar ve Yahudiler), emellerine ulaşmak adına şiddetten yana bir tavır takınmışlar ve kan dökme yolunu tercih etmişlerdir. Bu doğrultuda gerçekleştirilen ve Osmanlı’da bir ilk olarak tarihe geçen Yıldız Suikastı, hedefine ulaşamamış olsa da birçok masum insanın ölümüne sebebiyet vermiştir. 21 Temmuz 1905’te cereyan eden bu hadisede gözden kaçırılmaması gereken asıl nokta ise, Ermeni ve İttihatçı komiteler ile Yahudilerin işbirliğidir. Her ne kadar bu olaydan ötürü, bu cemiyetlere mensup insanların tamamını zan altında bırakmak doğru bir davranış olmasa da, bunların bağlantılarını görmezden gelmek de dürüst bir yaklaşım olamaz.
Kaynaklar:
İhsan Burak Birecikli, “Yıldız Suikastı: Ermenilerin Abdülhamit’e Karşı Son Teşebbüsleri Bombalı Saldırı”, ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 67-68-69, Cilt: XXIII, Mart-Temmuz-Kasım 2007.
Vahdettin Engin, “Sultan II. Abdülhamit’e Düzenlenen Ermeni Suikastı ve Bu Sebeple Belçika ile Yaşanan Diplomatik Kriz”, Ermeni Meselesi Üzerine Araştırmalar, (Haz: E. Afyoncu), İstanbul 2001.
Muzaffer Taşyürek, “Ermeni Vahşeti”, Semerkand, Sayı 40, Nisan  2002.
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=167437

Yorumlar kapatıldı.