İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Aslında dost olmak ne kolay!

Hakkı Özdal
Dev meydanlar, sokak başlarında gençlik konserleri, ifade özgürlüğü geceleri… Erivan’da hayat, geçmişe değil geleceğe akıyor. Hayalden gerçeğe… Mayısın ilk haftası başlayarak iki haftadan fazla süren bir Türkiye-Ermenistan otobüs turundan döndüğüm gün, Yayın Yönetmenimiz Eyüp Can’ın yazı başlığı, ‘Yarası kapanmayanlar için bir hayal’ idi. Erivan’dan, yüksek bir dostluk coşkusu ve ilişkilerin normalleşmesine dair ‘diplomasi dışı bir ümit sarmalı’yla henüz dönmüşken, “Başbakan’ın tehcirde katledilenlerin mezarına bir çift karanfil bırakıp, acınızı paylaşıyoruz demesini” hayal eden bir yazıyla karşılaşınca, ümidim de cesaretim de arttı. Bu 3 günlük dizinin adı, ilhamını o yazıdan ve içindeki ruhtan alıyor: Hayalden gerçeğe…

 Kültür Üniversitesi Küresel Siyasi Eğilimler Merkezi (GPot), Erivan Press Club ve Internews Armenia projesi olarak hayata geçen otobüs turu, Türk ve Ermeni gazetecilerin katıldığı çok verimli bir bilgi-kültür alışverişi olarak geçti. İki toplum arasındaki trajik tarihsel sorunun çıkış noktası kabul edilebilecek Adana Kozan’dan başlayarak Antakya, Urfa, Diyarbakır, Van ve Kars üzerinden, Gürcistan ve Ermenistan’ı kapsayarak Erivan’da sona eren bu turu, izlediğimiz rotanın tersi istikamette yazacağım. Duygusu halen çok sıcak olan Erivan’la başlayıp, sonra Ermenistan taşrası ve en son Türkiye bölümüne ilişkin gözlemleri aktaracağım.

Ermenistan 3 milyon nüfuslu küçük bir ülke. 1915’ten başlayarak dünyanın dört bir yanına dağılmış olan ve bugün ‘diyaspora’ olarak anılan milyonlarca Ermeninin yanında oldukça mütevazı bir nüfus. Ama bu acı dolu tarihin anavatanındaki insanlar, ekonomik ve siyasi sorunlara, önemli altyapı eksikliklerine rağmen kindar ve dışlayıcı olmayan bir yurt sevgisiyle dolular. Geniş ufuklu dev Cumhuriyet Meydanı; kentin neredeyse her noktasında varlığını sürdüren tarihi yapılaşması; şık kadınları ve neşeli gençleriyle günün her saati yaşam dolu olan caddeleriyle Erivan, ülkenin geri kalanıyla zıt bir görüntü oluştursa da bu Ermenistan’ın kalbi ve beyni.

Çok şanslıydık, çünkü tüm Gürcistan-Ermenistan hattı boyunca bize eşlik eden müthiş bir rehberimiz vardı: Mihail Hovhannisyan… Onunla ilgili ayrıntıları yarın anlatacağım. Fakat şu önemli: Mihail, kimi zaman neşeli bir masal gibi, kimi zaman çok ciddi bir ulusal sorunun çözüm kongresindeymişiz gibi Doğu Ermenistan tarihi anlatıp durdu bize. Ama anlattıklarında, Batı Ermenilerine ilişkin korkunç boşluklar oluşuyordu ‘kimi zaman’… Bunların üzerinden, mizahın rahatlatıcı ve incelikli numaralarını kullanarak atlıyordu. İşte o ‘boşluk’lar şaşırtıcı şekilde tüm Ermeni toplumunun kalbinde hissediliyor. Ama çok güçlü bir mizah duygusu ve sezgisi de tüm ülkede dikkat çekiyor.

Başkentte de diğerlerinde de görüştüğümüz hemen tüm gazeteciler bize bir sansür ortamından, hatta daha güçlü –ve dramatik- bir durum olarak otosansürden söz ettiler. Ermenistan demokrasisinin önemli sorunları var. İfade ve örgütlenme özgürlüğü önünde önemli engeller ve tüm medyanın üstünde hükümet baskısı. Bu durum birkaç sonuca yol açmış ülkede. Sonuçlardan biri o güçlü mizah algısı galiba. İnsanlar gülmeye ve güldürmeye çok hazır ve istekli. Öyle ki iki hafta birlikte olduğumuz Ermeni dostlar arasında Türkçe yapılmış esprileri anlayarak/sezerek gülenler, hatta Türkçe espri yapanlar görülmeye başlamıştı artık. Kilikya uzmanı tarihçi Haykak Arshamyan’ın iki toplum arasındaki benzerlikleri müthiş bir gözlem gücüyle anlattığı çarpıcı humoru sıklıkla Türkçe sözcük ve deyişlerden yararlanıyordu.

Tüm siyasal baskıların güçlü mizah eğilimlerine yol açtığı yönündeki o klasik kabule gönül indirdik kolayca. Gençliği 90’ların alacakaranlık yıllarında geçmiş Türkiyeli gazeteciler olarak biz de kısa sürede Ermenice komiklik yapabilecek duruma gelmiştik ‘netekim’!

‘Eksik demokrasi’nin Ermenistan basını üzerindeki etkisi ise bu kadar sevimli değil. Her şeyden önemlisi basın, otosansür-sansür uygulamaları nedeniyle halkın güvenini önemli oranda kaybetmiş durumda. Gazeteler çok az satıyor. Ama bu durum da iki alanı güçlendirmiş: Yerel ve online medya. Tüm kentlerde güçlü ve etkili yerel gazete ve TV’ler var. Onlar da benzer bir siyasal atmosfer içindeler elbette ama en azından yerel sorunları tanıyorlar ve daha sık gündeme getiriyorlar. Ermenistan’da parlayan yıldız ise online yayıncılık.

Servis sağlayıcı şirketin tekeli kırılıp fahiş fiyatlar rekabetle aşağıya çekilince çok hızlı bir yaygınlaşma görülmüş internet kullanımında. Gençler facebook ve diğer sosyal ağlar üzerinden bir araya geliyor, gazeteler giderek yayın hâkimiyetini haber sitelerine bırakıyor. 4 dilde yayın yapan news.am haber portalının Türkçe haberlerinin yazarı Andranik İspiryan, akıcı Türkçesiyle internet kullanımındaki yaygınlıkla basının internete meyletmesinin aynı siyasal atmosferden kaynaklandığını anlatıyor.

Ermenistan, sadece internette değil, pek çok alanda doğum sancıları içindeki bir ülke görünümünde. Unutulmaz bir acının gölgesi her an her yerde karşınıza çıkıyor elbette. Türkiyeli olduğunuzu öğrenen Ermeniler, ilk şaşkınlığı attıktan sonra, sonu mutlaka dostlukla biten ama 1915’e bir şekilde değen iyi niyet cümleleri kuruyorlar. Ama bu, kindar, kızgın, içe kapalı bir milliyetçi hesap sorma iklimine yol açmıyor. Ermeniler geçmişin bilinmesini, acılarının tanınmasını istiyorlar; ama en canlı gözleri ‘geleceğe’ bakıyor. Yeni caddeler inşa ediyorlar, daha çok üretmenin, zenginleşmenin yollarını arıyorlar. Acının birleştirdiği bir ulus olmanın çalışkan enerjisini pozitif yönde kullanıyor ve hızla gelişiyorlar.

 Bu gelişimin önündeki en önemli engellerden biri Türkiye sınırının kapalı olması. Bu yüzden, eğitimli Ermenilerle konuştukça konu soykırım tartışmalarının yanı sıra hatta kimi zaman bundan daha çok sınır kapısı ve rafa kalkan protokollere geliyor. Soykırım, sınır ve protokoller… Yarın Ermenistan kentleriyle birlikte bu konuyu ele alacağız…

‘Soykırım Anıtı’nda bir gün…

  Soykırım Anıtı ve müzesi ülkenin en önemli simgelerinden. Sadece 24 Nisan’da değil her gün geliyor ziyaretçiler. Neredeyse tüm turistler uğruyor ve anıta çiçek bırakıyorlar. Anıt ve müze etrafında çiçek satılmamasını ilginç buluyoruz. Çiçekler, giderken kentten alınıyor. Ermeni mihmandarlarımız, nazikçe, “Anıt’a gitmek ister misiniz” diye soruyorlar: ‘Hayır’ yanıtını almaya ve buna anlayış göstermeye hazır olarak. Elbette gidiyoruz. Kaynağı belirsiz, dramatik bir müziğin tüyleri ürperttiği mutlak bir sessizlik ortamında, yanımdaki beyaz karanfilleri ateşin etrafına bırakarak gözlerimi kapatıyor ve 1915 yasına katılıyorum…

Türkçe dostu Andranik

Andranik İspiryan, Türkoloji mezunu bir gazeteci. Üniversitede Türkçe dersleri de veriyor. Ailesinin kökleri Muş’ta. Pek çok kez geldiği Türkiye onun için bir başka ‘vatan’. Ermenistan’da eğitim ve bilinç düzeyi arttıkça hoşgörü ve diyalog zemininin de arttığı görülüyor. Bu konuda bizdeki durum yazık ki biraz daha ters galiba. Andranik Türkiye’yi çok yakından tanıyor. Bir Türk yetkilinin ismini hatırlama konusunda takılınca ona danıştığımız bile oluyor. news.am isimli online gazetede yazıyor. Türkçe de yayın yapan bu site, iki ülke arasında diyalog geliştirme çabasının mecralarından biri.

Neşeli tarihçi Haykak Arshamyan

Gezinin en renkli simalarından biri Erivan Basın Kulübü’nden, Kilikya uzmanı tarihçi-akademisyen ve gazeteci Haykak Arshamyan’dı. Özellikle Adana-Hatay bölgesinde, neredeyse dağlardaki taşları tanıyacak kadar hâkimdi konusuna. Ermenistan’da, Anadolu’daki Ermeni tarihine ilişkin iştahlı ilginin de geçmişi artık bir tarihi olgu olarak soğukkanlılıkla değerlendirip iki ülke halkı arasında sağlıklı bir gelecek yolu bulma çabasının da temsilcisiydi. Aynı anda, hem ‘buharlaşmış’ Ermeni kültürünün acısıyla hem de o topraklarda ‘artık’ yaşayan insanların sorunlarıyla yüzleşiyor, ama neşesinden ödün vermiyordu. Kozan’daki yıkık Ermeni kalesini ve Sabancı Camii’ni, Van’da Urartu Kalesi’nin içindeki kral mezarlarını ve İshak Paşa Sarayı’nı aynı titiz ilgiyle gezdi.

YARIN: GÜMRÜ, GORİS, ALAVERDİ VE ÖTEKİ ERMENİSTAN

Yorumlar kapatıldı.