İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir derin İstanbul sabahı…

Mehmet ALTAN mehmetaltan@stargazete.com
Kumkapı’da Ermenilere ait üç kilise vardı; bunlardan Yenikapı yakınındaki Surp Sarkis Kilisesi’nin kuruluş tarihi bilinmiyor. Surp Nigoğayos Kilisesi ise 1660’daki yangından sonra onarılamadı. Kumkapı’daki üçüncü kilise ise Surp Asdvadzdzin Kilisesi’ydi. Patrikhane külliyesi içinde yer alan Surp Vortvots Vorodman Kilisesi ise İstanbul’a çok sayıda görkemli eseri armağan eden mimar Kirkor Balyan tarafından inşa edildi. 14 Ekim 1828’de kutsanarak ibadete açıldı. İşte…Dün sabah İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı tarafından restorasyonları yapılan birçok eserin bir kısmını ziyarete, onarımı yakında bitecek olan Balyan’ın yaptığı bu kiliseden başladık…

Bir derin İstanbul sabahı…

Fatih Sultan Mehmet, 1453’te İstanbul’u fethettikten sonra İstanbul’u yeniden kalkındırmak amacı ile Anadolu’dan İstanbul’a göçü teşvik etti. Türklerle birlikte İstanbul’a gelen Ermeni, Yahudi ve diğer dinlerin mensupları, geldikleri yörelerin adlarını verdikleri yeni semtler kurdular.

Ermeni cemaati Samatya, Yenikapı, Kumkapı ve Galata’ya yerleşti. 1461 yılında Bursa’dan davet edilen Piskopos Hovagim, ilk Ermeni Patriği olarak tanındı. Fatih, Ermenilerin dini vecibelerini yerine getirebilmeleri için metruk haldeki Bizans kiliselerini Ermeni cemaatinin kullanımına tahsis etti.

Kumkapı’da Ermenilere ait üç kilise vardı; bunlardan Yenikapı yakınındaki Surp Sarkis Kilisesi’nin kuruluş tarihi bilinmiyor. Surp Nigoğayos Kilisesi ise 1660’daki yangından sonra onarılamadı. Kumkapı’daki üçüncü kilise ise Surp Asdvadzdzin Kilisesi’ydi.

Patrikhane külliyesi içinde yer alan Surp Vortvots Vorodman Kilisesi ise İstanbul’a çok sayıda görkemli eseri armağan eden mimar Kirkor Balyan tarafından inşa edildi. 14 Ekim 1828’de kutsanarak ibadete açıldı.

İşte…

Dün sabah İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı tarafından restorasyonları yapılan birçok eserin bir kısmını ziyarete, onarımı yakında bitecek olan Balyan’ın yaptığı bu kiliseden başladık…

Üstelik Patrikhane’nin çok değerli müzesini de gezme imkânı bulduk.
***
Sonra ver elini Sultanahmet Meydanı…

İstanbul’un en önemli meydanlarından biri olan ve at binenlerin ve atların meydanı olduğu için Bizans devrinde Hipodrom, Osmanlı döneminde de At Meydanı olarak bilinen Sultanahmet Meydanı, dönemin önemli hamamlarına, mabetlerine, dini, kültürel, idari ve sosyal merkezlerine mekân olmuş ve her dönemde merkezi önemini devam ettirmiş…

2010 Ajansı, At Meydanı olarak adlandırılan bölgede, Alman Çeşmesi’nden Marmara Üniversitesi eski rektörlük binasına kadar uzanan iki yol ile Sultanahmet Parkı ve Ayasofya önündeki alanları alt yapı, zemin kaplaması, kent mobilyaları kapsamında ele alarak 40 bin metrekare alanı yeniden düzenlemekle kalmayıp; At Meydanı’ndaki yapım tarihi tam bilinmeyen ancak VII. Konstantin tarafından 10. yüzyılda onarımı yapıldığından onun ismi ile anılan 32 metrelik Örmetaş’ı da restore etmeye koyulmuş.

***

Sultanahmet, Kadırga derken İstanbul’un en derinindeki birikimin aralarından sıyrılarak belki de bugüne kadar yolumun pek düşmediği bir yere, Haliç’e bakan eski Musevi mezarlığına doğru yola çıktık.

Çünkü…

İstanbul Şehir Hatları, Dersaadet Tramvay Şirketi, ilk belediye ve modern okulların kurucusu, İstanbul doğumlu banker Kont Abraham Salamon-Camondo’nun Paris’te ölümünden sonra vasiyeti üzerine defnedildiği mozolesi buradaydı…
Onun onarımı da nihayet 2010 Ajansı’nın restorasyon programıyla mümkün olmuştu.
***
Son durak ise Galata Mevlevihanesi oldu.
Burası Beyoğlu’nun göbeğinde adeta bir vaha…
Harabeye dönen yapıyı kurtaran gene 2010 Ajansı olmuş.
İstanbul harika bir mekâna ve bir müzeye kavuşmuş…

Aslında, Kulekapısı Mevlevihanesi’nin bulunduğu yerde Bizans’ın St. Theodore Manastırı varmış…

III. Mustafa döneminde İsa Dede’nin Postnişinliği sırasında 1765 yılında çıkan Tophane yangınında Mevlevihane tamamen yanmış, 1766 yılında bina emini tayin edilen Çavuşbaşı Osman Ağa tarafından tekrar inşa edilmiş.

 
Mevlevihane 1824 yılında bir yangın daha geçirmiş ve 1835 yılında tekrar onarılmış. 1925 yılında tekkelerin kapatılmasıyla işlevini tamamlayan Mevlevihane bir süre ilkokul ve lojman olarak kullanılmış. 27 Aralık 1975 tarihinde Divan Edebiyatı Müzesi olarak hizmete açılmış, adı 2005 yılında Galata Mevlevihanesi Müzesi olarak değiştirilmiş…
İbrahim Müteferrika’nın mezarı da burada, Şeyh Galip Türbesi de…
Dün ikisini de ziyaret ettim…

***
Günün bir diğer sürprizi de Galata Mevlevihanesi’nde Mevlevi mutfağına ait ziyafetti.

Tandır çorbası, su böreği, un helvası…

Yaşadığımız kente ara sıra bir başka gözle bakmak, onun alıcılığını ve fettanlığını yeniden keşfetmek yaşam zevkini artırıyor…

Kent bilincinin gelişmesi için atılan adımlarda doğrusu bu restorasyonların ve Ajans 2010’un katkısı inkâr edilemez…

Bugün Pazar… Siz de derin İstanbul’u keşfe çıkmayı düşünmez misiniz?

Yorumlar kapatıldı.