İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bodrumdaki hayaletlerin kitabı

Nursem Banu Özyürek
Jaklin Çelik, son kitabı Öfkenin Şenliği’nde yaşamı geçmişin acılarıyla düğümlenmiş dört kadının hikayesini anlatıyor. Tarih, iktidar ve erkekler tarafından örselenmiş kadınların ‘bodrum’larından gelen sesleri toplayan Çelik; dün ve bugün arasında mekik dokuyan, Ramela – Anlatıcı hattında paralel giden, Ayşe/Şake’yi insanın suratına fırlatan ve alttan alta Mari’yi duyuran yoğun kurgusu içinden akıtıyor romanını.

Jaklin Çelik “Amacım bir tarihten yola çıkarak insanın öldürme iç güdüsünün kaynağına inebilmekti bir anlamda. Vuku bulduğu tarihte ve şimdide üretilen siyasetten uzaklaştırıp o an’a, bireyin ölüm anına bir yolculuk” diyor

Öfkenin Şenliği Jaklin Çelik İletişim Yayınları 222 sayfa

NURSEM BANU ÖZYÜREK

Jaklin Çelik, son kitabı Öfkenin Şenliği’nde yaşamı geçmişin acıylarıyla düğümlenmiş dört kadının hikayesini anlatıyor. Tarih, iktidar ve erkekler tarafından örselenmiş kadınların ‘bodrum’larından gelen sesleri toplayan Çelik; dün ve bugün arasında mekik dokuyan, Ramela – Anlatıcı hattında paralel giden, Ayşe/Şake’yi insanın suratına fırlatan ve alttan alta Mari’yi duyuran yoğun kurgusu içinden akıtıyor romanını.

Belleğini geçmişten soyutlamaya çalışan anlatıcı eski evinde dolaştıkça, diğer kadınlar da bir bir çıkıyorlar odalarından lanetli miraslarıyla; hayaletlerin arasında bir hayalete dönüşmüş Ramela, yitirilmiş iki kız evlat ve anlatıcının sislerin içinden yüz gösteren annesi.

Öykünün vurucu dilini romana yediren Çelik’le, geçmişin lanetini bugünden kovmaya çalışan kitabını konuştuk.

 Merhamet yakarışları arasında, kilise korosunun ve ibadet edenlerin gözleri önünde işlenen bir cinayetle açılıyor kitap. Bütün cinayetlerin göz göre göre işlendiğini ve artık ‘tanık’ ların ‘izleyici’ye dönüştüklerini gösteren bir mizansen sanki…

 Evet, tanıkların bir süre sonra “görmedik, duymadık,” diyecekleri bir zemine de hazırlık aynı zamanda. Metnin tamamında tanrı, din, ırk ve insana dair tüm kimlikleri sarmalayan siyaseti, ölmek ve öldürmek adına sorgulamayı kolaylaştırıyor bu durum. Romanda amacım bir tarihten yola çıkarak insanın öldürme iç güdüsünün kaynağına inebilmekti bir anlamda. Vuku bulduğu tarihte ve şimdide üretilen siyasetten uzaklaştırıp o an’a, bireyin ölüm anına bir yolculuk. Ve o açılış sahnesi de yolculuğun başlangıcı oldu. Tanrıya ait bir mekanda gerçekleşen bu öldürme sahnesinin ise o görmeyen duymayan insan topluluğunun daha sonra yerini vicdan yolculuğuna bırakacağı bir kırılma noktası.

 Büyük bir acıdan geçen dört kadının öyküsü anlatılıyor romanın farklı katmanlarında. Sadece öfkenin değil, acının ve ölümün de şenliği gördüğümüz. Kalem taşıyamaz ya bazen sırtındaki yükü, canınızın yandığını hissettiğinizde devam etmek için ne söylediniz kendinize?

Not: Yasak nedeniyle haberin tamamını yayımlayamıyoruz. Haberin tamamını  http://yenisafak.com.tr/Kitap/?i=318517 linkinden okuyabilirsiniz. HYETERT

Yorumlar kapatıldı.