İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Ermeni Vatandaşımı Nasıl Görüyorum, O Beni Nasıl Görüyor?

Raffi A. Hermonn (*)
Türklerin, 2008 itibariyle, en hazzetmedikleri iki millet ‘Ermeniler’ ve ‘Yahudiler’ imiş…Katılımcıların % 73.90’ı Ermenilere ‘olumsuz’ bakıyor…Ermeniler hakkındaki tutumlar bölgeden bölgeye radikal değişiklikler göstermiyor; halkımız Ermeni önyargısı hakkında hayli heterojen. Ancak ne var ki ‘vasıflı bir mesleğe sahip olmayan, yoksul ve eğitimsizlerin, yüksek statülü meslek erbabından daha az Ermenilere önyargılı olduğu’ da çok ilginç ve çarpıcı bir sonuç, bizce…

******************

                                                                                         raffihermonn@hotmail.com

CİVCİV, KENDİSİNİN ‘CİVCİV’ OLMASINA SEBEP OLAN TAVUK VE HOROZ’A KARŞI DÜŞMANLIK EDERSE… ‘İŞİNE GELMİYORSA, ÇEK GİT!’ DİYENLERE ‘KİMİ, NEREDEN KİM KOVUYORSUN? HEM BURASI BENİM DE ÜLKEM!’ DER YANİ…

Türkçemizde, yine Anadolu’nun – her ne kadar da bazılarımız görmek, hatırlamak hatta öğrenmek bile istemesek de – o müthiş zengin medeniyetlerin birbiriyle harmanlanarak çıkardığı nice tecrübelerin meyvesi çeşitli deyişlerdir, günümüze kadar gelen…

Bunlardan biri de ‘Berber perçemi kesti, saç önümüze düştü ve kel göründü!’dür…

Batı’dan coğrafyamıza, dilimize, gelen bazı sözler de vardır…

Anadolu deyişini destekleyen, Batı’dan gelen ve aynı halet-i ruh ’iye’yi anlatan deyişimiz ise ‘Söz’ün bittiği yer!’dir… Zira İncil’den esinlenerek ‘(…) Her şey SÖZ ile başlamıştır!’

‘(…) Matematik, ezer geçer, lâfebeliği, safsata yapılmaz zira onunla!’…’ derler. İşte hayatta bilimsel veriler peydahlandı mı, o hamaset edebiyatı ürünü sular durur, çünkü ‘berber perçeminizi kesmiş, saçınız önü düşmüş, kafanızdaki kel gözükmüştür’ veya artık ‘Söz’ün bittiği yerdesiniz!’…

İşte, ‘Ecdadımız, atalarımızdan beri biz hep…’ diye başlayan sözlerin (en hafif deyişle) abuk-sabukluğu 4 Mayıs 2011 Çarşamba günü, Taraf Gazetesi Yayın Koordinatörleri ve yazarlarından, Markar Esayan’ın bir haberinden, bir kez daha teyit edildi sanki…

‘Siyaset, Ekonomi ve Tolum Araştırmaları Vakfı- SETA’nın Haziran 2010 tarihinde yayımladığı araştırmanın sonuçlarının basın ve medyaya daha yeni yansıdığını’ öğrendik… Bu sonuçlara göre ‘(…) Türkiye’de yaşayan insanların, diğer milletlere karşı oldukça tahammülsüz olduğu ‘ ortada; Türklerin neredeyse dörtte üçüne yakın bir kısmı ‘Kardeş Halk’ Azeriler dışında, dünyanın tümüne karşı tahammülsüz gözüküyor. Türkiye’de ‘Arap İmajı’ başlığın altında, 2008 yılında yapılan bir araştırmanın ürünü bu sonuçlar, basın ve medyaya bugüne değin, yayınlanmamıştı…

Araştırmanın Prof. Dr. Talip Küçükçan tarafından yapılmış olduğunu da öğrenmiş olduk.

‘BANA TAVUK VEYA HOROZ’U HATIRLATMAYIN!’ DERSE BİR CİVCİV!..

                                                                                                                                                  Türklerin, 2008 itibariyle, en hazzetmedikleri iki millet ‘Ermeniler’ ve ‘Yahudiler’ imiş…

 Katılımcıların % 73.90’ı Ermenilere ‘olumsuz’ bakıyor…

Ermeniler hakkındaki tutumlar bölgeden bölgeye radikal değişiklikler göstermiyor; halkımız Ermeni önyargısı hakkında hayli heterojen. Ancak ne var ki ‘vasıflı bir mesleğe sahip olmayan, yoksul ve eğitimsizlerin, yüksek statülü meslek erbabından daha az Ermenilere önyargılı olduğu’ da çok ilginç ve çarpıcı bir sonuç, bizce… Sıkça karşılaştığımız ve her derde deva sunulan ‘Abi eğitim şart!’ önermesinin aslında ‘Eğer bu eğitim ise, hayır tam tersine, asıl böyle bir eğitim almak yüzünden başımıza geliyor her şey!’’ dedirtecek sonuçlar bunlar…

‘EĞİTİMLİ’ OLANLARIMIZ, ‘CAHİLLER’DEN DAHA ÖNYARGILI… NASIL OLUR?

SETA Genel Koordinatörü Taha Özhan’ın ‘(…) Cumhuriyet’in ‘öteki düşmanı’ ideolojisi işte böyle oluşturulmuş, uygulanmış; ‘öteki düşmanlığıyla’ eğitim yapılmış olduğuna göre, sonuç sürpriz değil, tersine içinde olumlu unsurlar bile ihtiva etmektedir’ diyor…

(…) Bana Ermeni (veya Yahudi) demeyin de ne derseniz deyin!’ diye konuşanların çoğunluğunun ‘eğitimli’ olduğunu düşünürsek, Murat Belge’nin ‘Bizde eğitim sorunundan ziyade, eğitimlilerin sorunu vardır!’ sözünü hatırlayabiliriz. Yakın Tarihi’mizde ‘eğitimli devlet-siyasi erkânın locası’ diye kabul edilen Senato’da, Osman Bölükbaşı’nın, son satırını kendisi ‘kattığı’ dizeleri de… ‘Erenler demlense meyden sızmayan saki kalır / Sevmeyen seven yanında biraz afakî kalır / Mebusu hakir görürse seçmenin gözünde /İlim, tahsil, cehaleti alır ama eşeklik baki kalır /’. 

ERMENİ VATANDAŞIMIN KENDİSİNİ, ÜLKESİNDE NASIL GÖRDÜĞÜNE GELİNCE…

27 Ocak 2007’de ‘İz Edebiyat’ adlı ‘internet Edebiyat Kültürü’ adlı sitede Vahan İsaoğlu’nun, bizce ’21 Yy.da Türkiye Ermenilerinin Manifestosu’ değerindeki, acı ama asla kin içermeyen, tersine ‘bunca şeye rağmen, sevgi dolu, dost elini uzatmaya hazır!’ diyebileceğimiz, böyle olduğu için de yakıcı, etkili yazıyı tanıtarak en güzel cevabı vereceğimize inanıyoruz…

Türkiye’de Ermeni olmak…

Her ne kadar da Hrant Dink sözde suikastının ardından binlerce kişi ; “Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeni’yiz!” diye bağırsa da… Birçok kesim, aslında “Hepimiz insanız!” manasına gelen bu sloganı anlamayıp, işi başka boyutlara vursa da… Değişik bir duygudur Türkiye’de Ermeni olmak…
Bağırmakla da olacak bir şey değildir aslında…

Bilen dostlarının sana “Ne olur bir topik yap da yiyelim!” diyebilmesidir. Bir devlet dairesine gidip de adını söylediğinde memurun yüzüne tuhaf-tuhaf hatta “Sen Ermeni misin?” diye sorarken yüzüne alaycı-alaycı bakması, isminin Nüfus Cüzdanı’ndan itibaren her yerde yanlış yazılmasıdır.    

       
Türkiye’de Ermeni olmak, askerdeyken ‘Ne olur bir kere kelime-i şahadet getir!’ denmesidir…

Yine de kız kulesine âşık olmaktır Ermeni olmak, Galata kulesinden İstanbul’u seyrederken derin duygulara dalmaktır…

Türkiye’de Ermeni olmak, okullarının tarih kitaplarındaki Ermeni karşıtı yazıları okuyup gelip Bunlar ne?’ diye size sorduğunda çocuğunuz, ona verecek yanıt bulamamaktır…

Türkiye’de Ermeni olmak, seni tanıştırırken birinin “Ermeni bir arkadaş!” dedikten sonra “Ama iyi çocuktur gerçekten!” diye bahsetmesidir.

Yine de balığın, rakının, midye dolmasının olduğu bir sofrada Türk Sanat Musikisi eşliğinde sevgiyle şarkılar söyleyebilmektir… Tatsız durumlarda, bazı arkadaşlarının seni arayarak “Üzülme, onlar cahil, biz seni tanıyoruz seviyoruz!” cümleleri karşısında duygulanmaktır…                                                                    Türkiye’de Ermeni olmak…

Birisi ile tanışırken ismini çekinerek söylemektir; söylediğinde ise karşındakinin yüz ifadesinden, neler düşündüğünü anlamaya çalışma alışkanlığına sahip olmaktır… Bakanların TV’lerde, toplumda olumsuz etki bırakacak kodlara sahip (‘terörist başı!’ gibi) kişiler için “Ermeni dölü” denirken, bunları çocuklarınızın duyması halinde, nasıl açıklayacağınızı kara-kara düşünmektir…

Türkiye’de Ermeni olmak, Fransa’da çıkmış yasalar hakkında birilerinin özelikle gelip sana  “Yahu sen düşünüyorsun?”  diye sorması ve cevabınızda “sözde” sıfatını koymak zorunda oluşunuzdur.. .

Çöpçü bile olamamaktır Türkiye’de Ermeni olmak, (‘Zararsız’ sektörlerde özel izinler alınarak, bazı ‘mostralık’ istisnalar hariç) devlet memuru olamamaktır… Ama yine de vapura bindiğinizde martılara simit atarken Türkiye’yi ne çok sevdiğinizi hatırlamaktır…   

Türkiye’de Ermeni olmak…

Okullarınıza yerleştirilen, Ermeni asıllı olmayan öğretmenlerinize, resmi erkândan birilerinin ;  “Aman ha siz bizim gözümüz kulağımızsınız ona göre!”  demesidir…

Türkiye’de, Vali, Kaymakam, Diplomat, Emniyet Müdürü, Yargıç, Hâkim, Yüksek Hukuk Kurul üyesi, Yüzbaşı üstü Subay, Polis hatta Türkçe, Edebiyat, Tarih, Coğrafya, Felsefe öğretmeni vs olmayı hayal eden çocuklarınıza, onları hem kırmadan hem de durumu tam açıklamadan ‘(…) başka bir meslek seçmeleri’ konusunda tavsiyelerde bulunarak, caydırmaya çalışmaktır…

Çünkü… Türkiye’de Ermeni olmak, Türk (vatandaşı) olduğunuz halde, tıpkı Almanya’daki Türklerin, polis, memur, jandarma vs olabildiği gibi değil, tersine olamamaktır!…

Yine de, işkembe çorbasını içmek, Hababam Sınıfı izlemek, çiğ köfteyi sevmektir Ermeni olmak…

Düşünebilmek üretebilmek, sanatkâr olmaktır… Her başka ülkeye göç fikri geldiğinde ‘(…) Ama burayı da çok sevdiğinizi’ hatırlamak… Güvercin gibi ürkek olmaktır…

Yine de, her sabah okulda gururla İstiklal Marşını okumak ‘Ne Mutlu Türküm!’ diye bağırmaktır…

‘Söz sahibi olamayacağı bir Türkiye’nin Mutlu Türkü olduğunu’ haykırmaktır.. .

‘Ne zaman bu ülkede bir Ermeni asıllı Türk, devlet memuru, subay olur işte o zaman anlarım ki beni Türk yerine koyuyorlar!’ demektir… Bu ‘besleme’ durumunu Edip Akbayram’ın ‘Aldırma gönül!’ türküsüyle unutmaktır… Bir yerde “Sarı Gelin”   türküsünün Ermenicesini söylediğinde birilerinin üstüne saldırması ve buna mukabil senin de ‘Olsun ne yapalım!’ deyip, Türkçesini söylemektir…

     
Bazen de, delik bir ayakkabıyla yere uzanmaktır… Fikirlerini sonsuzluğa kavuşturarak… Binlerce kişiye “Sarı Gelin” türküsünün Ermenicesini öğreterek… Sözün özü… Öyle kolay değil Türkiye’de Ermeni olmak… Yine de güzeldir, güzel olduğu kadar da değişik… Bir aşktır Türkiye’de Ermeni olmak… “İşine gelmiyorsa çek git kardeşim!’ diyenlere… ‘Kim, kimi, nereden, hangi hak, yüzle kovmaya cüret ediyor?’ sözünü söyleyen Murathan Mungan ve onun gibi İNSAN gibi İNSAN, Türk / Türkiyeli gerçek dostlara sahip olmak ve “Burası benim de ülkem!”  diyebilmektir… Aynı zamanda…
                                                                     

(*) Araştırmacı – Yazar

Yorumlar kapatıldı.