Yrd. Doç. Dr. Reha YILMAZ Çankırı Karatekin Üniversitesi
Azerbaycan liderliğinin beyanatlarına bakıldığında, Azerilerin intihar olarak değerlendirilebilecek adımlar atmaktan geri kalmayacağı açık olarak görünüyor. Dolayısıyla tüm Kafkasya’yı sarmalayacak bir savaş, kaçınılmaz hale geliyor. Peki, bu sonu engellemek için ne yapmak gerek? Bu soruya cevap bulmak, tarafların üzerinde uzlaşacağı yeni bir anlaşmanın ön şartını oluşturuyor. Ayrıca, bugüne kadar denenen yöntemlerin revize edilmesi ve üçüncü bir yolun aranması da kaçınılmaz. Bu noktada, Karabağ Azeri ve Ermenilerini bir çatı altında toplayacak sivil inisiyatiflerin oluşturulması ve geliştirilmesi denenmek zorunda. Bu çatı çok kültürlülük temelleri üzerine kurulacak yeni bir yapı olmalı. Bu yapının sağlanması için Karabağ’ı yeniden inşa edecek olan Azerbaycan’ın hukukî ve ekonomik açılımlarla karşılıklı güveni oluşturması gerekiyor. Bu açılımda dil, din ve ekonomik muafiyetlerin tanınması ve mevcut düzenlemelerin geliştirilmesi, hatta pozitif ayrımcılığın kullanılması bile düşünülmelidir. İşte barış için yapılabilecek en önemli ve faydalı çılgınlık da bu olacaktır.
Kafkasya’da Azeri-Ermeni çekişmesi 1828’den bu yana tekrarlanarak yaşanmıştır.
Bu süreçte çoğunluğunu Azeri Türklerinin oluşturduğu yüz binlerce insan katledilmiş, milyonlarca insan göçmen durumuna düşmüş, binlerce yerleşim alanı dağıtılarak bölge halkına büyük maddi ve manevi zarar verilmiştir. Yüzyıllardır yaşanan bu mücadele iki halk arasında ortadan kaldırılması zor nefret tohumlarının ekilmesine, etnik temizlik ve soykırıma varan uygulamaların hayata geçirilmesine sebep olmuştur. Bölgede Ruslaştırma siyasetinin uygulanması için Moskova tarafından hoş görülen bu katliamlar, hâlâ da çözümlenememiş sorunların ana kaynağı olmuştur.
Karabağ sorununun ilk ortaya çıktığı tarihten bugüne üç asır geçse de Azeri-Ermeni çatışması sıcak şekilde devam ediyor. Karabağ problemi sadece Azerbaycan ve Ermenistan’ı değil, tüm bölgeyi etkiliyor. Rusya’nın suni olarak oluşturduğu sorunu çözebilmek için savaş ve barışçı yollar denenmiş olmasına rağmen, taraflar çözümden daha da uzaklaşmış durumda. Bugün gelinen noktada, gelecek adına olumlu şeyler söylemek pek de mümkün gözükmüyor. Çünkü tarafların tezleri ve uygulanan metotlar değişmeden devam ediyor. Bu durum bölgesel entegrasyona olduğu kadar, Türkiye’nin yeni dış politikasının uygulanmasına da büyük zarar veriyor, ekonomik ve siyasi problemlerle karşı karşıya bırakıyor. Son dönemde yaşanan protokol sorunu ve sonuçları bunun en iyi göstergesi.
Karabağ sorununun savaş yoluyla çözümü isteği her iki taraf için ağır neticelerle sonuçlanmıştır. Her iki ülke savaşın sonucunda sosyal, ekonomik ve kültürel çok büyük kayıplara uğramıştır ve etkileri hâlâ da hissediliyor. Gürcistan olayları dikkate alındığında, problemin çözümü için yeniden silahlı güç kullanımına gitmek, bölgede küresel bir savaşın ilk kıvılcımını ateşleme riskini taşıyor. Diğer yandan savaş yoluyla bir çözüm, bölgede menfaatleri olan devletlerce istenmiyor ve problemin barışçı yollarla çözülmesi için bölge devletlerine ciddi bir baskı da mevcut.
1993 yılında sağlanan ateşkesten bugüne barışçı yollarla çözüme ulaşma için büyük çaba sarf edilse de kalıcı çözüme ulaşmak mümkün olmadı. Hatta çözümsüzlük ya da fiili durumun resmîleşmesi genel bir kanı haline geldi. Zira taraflar kendi ezberlerinden geri adım atmayarak, çözümden çok, çözümsüzlük siyaseti yürüttüğü izlenimi veriyor.
Azerbaycan’ın sürekli savaşı gündeme getirerek tehditler savurması; Ermenistan’ın çeşitli bahanelerle görüşme masasından kaçması ve yeni talepler ileri sürmesi, çözümsüzlüğü körüklüyor. Diğer yandan Azerbaycan, artan kamuoyu baskıları karşısında toplumsal vicdanı rahatlatacak hızlı ve kolay kazanım arayışında. Ancak, 1915 olaylarını soykırım olarak kabul ettirme siyaseti yürüten ve bununla toprak ve tazminat bekleyen Ermenistan, bu olayların yüzüncü yılında iki önemli hedefe, yani (1) 1915 olaylarını Yahudi soykırımı gibi uluslararası bir belge ile tescilletme ve (2) Karabağ’da elde ettiği fiili kazanımları resmîleştirmeye kilitlenmiş durumda. Bu nedenle bu hedeflerin uzağına götürecek herhangi bir adım atmaktan ısrarla kaçınıyor. Bunda kendi kamuoyunun ve Ermeni diasporasının artan baskısının da etkisi var.
Sonuç olarak, her iki tarafın farklı gerekçelere dayanan çözüm önerileri çözümsüzlüğün sebebini oluşturuyor.
Bugün, taraflar kendi tezlerini, global güçlerin bölgesel menfaatleriyle özdeşleştirerek kazançlı çıkmaya çalışıyor. Buna karşın uluslararası kamuoyu problemin çözümü için gereken siyasi inisiyatifi üstlenmiyor. Bundan yararlanan Ermenistan, Dağlık Karabağ’ı yavaş yavaş bir devlet gibi şekillendirerek ayrılık noktasına getirmiş durumda. Bu noktada sorun, Azerbaycan tarafı için hiç de iyi olmayacak bir noktaya doğru gidiyor. Azerbaycan liderliğinin beyanatlarına bakıldığında, Azerilerin intihar olarak değerlendirilebilecek adımlar atmaktan geri kalmayacağı açık olarak görünüyor. Dolayısıyla tüm Kafkasya’yı sarmalayacak bir savaş, kaçınılmaz hale geliyor.
Peki, bu sonu engellemek için ne yapmak gerek? Bu soruya cevap bulmak, tarafların üzerinde uzlaşacağı yeni bir anlaşmanın ön şartını oluşturuyor. Ayrıca, bugüne kadar denenen yöntemlerin revize edilmesi ve üçüncü bir yolun aranması da kaçınılmaz. Bu noktada, Karabağ Azeri ve Ermenilerini bir çatı altında toplayacak sivil inisiyatiflerin oluşturulması ve geliştirilmesi denenmek zorunda. Bu çatı çokkültürlülük temelleri üzerine kurulacak yeni bir yapı olmalı. Bu yapının sağlanması için Karabağ’ı yeniden inşa edecek olan Azerbaycan’ın hukukî ve ekonomik açılımlarla karşılıklı güveni oluşturması gerekiyor. Bu açılımda dil, din ve ekonomik muafiyetlerin tanınması ve mevcut düzenlemelerin geliştirilmesi, hatta pozitif ayrımcılığın kullanılması bile düşünülmelidir. İşte barış için yapılabilecek en önemli ve faydalı çılgınlık da bu olacaktır.
http://www.avim.org.tr/bultentekli.php?haberid=33060
Yorumlar kapatıldı.