İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Daha neyi ispatlasınlar

Ertuğrul Özkök
Üsküdar’ın arka sokaklarında bir bina. Üzerinde “Kalfayan İlköğretim Okulu” yazıyor… Ama asıl dikkatimi çeken plaka karşı duvarda asılı.Üzerinde “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazıyor.Okulun ve vakfın yetkililerine “Bu plaka mecburi mi” diye soruyorum. Okulun müdürü “Kendi isteğimizle astık” diyor. Öteki insanlara bakıyorum. Herkeste derin bir sessizlik. Cemaatin genç üyelerinden biri müstehzi bir ifadeyle araya giriyor:“Hürriyet’in logosundaki o yazı niye yazılısıysa buradaki de o…”Hafifçe gülümsüyoruz. Sanki kimsenin sonuna kadar samimi olmadığı bir maskeli balodayız. Sözü yine ben alıyorum:“Bu plakayı buraya hangi duygularla astığınızı tahmin ediyorum. Ama ben kendi duygumu anlatayım. Bu ülkenin çoğunluğunu oluşturan grubun bir üyesi olarak bir Ermeni okuluna bu yazının yazılmasını sağlayan iklimden ben rahatsızım.” Yani bu insanların ülkeye bağlılığını ispat etmeleri için bunu oraya asmaları gerekli mi? 1915’in o hepimizi hâlâ ağır suçluluk duygularının altında ezen trajik olaylarına, 1980’lerdeki ASALA döneminin yarattığı korkulara rağmen bu ülkede kalmayı tercih etmiş 60-70 bin insan daha neyi ispatlamalı… “Herhalde doğrusu ‘Ne mutlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım diyene’ olmalıydı” diyorum. Evet, öyle olmalıydı.

———-
ÜSKÜDAR’ın arka sokaklarında bir bina.
Üzerinde “Kalfayan İlköğretim Okulu” yazıyor.
Eski İstanbul’un çizgilerini koruyan binanın içine girdiğinizde sağ tarafta müdür odasını görüyorsunuz.
Geçen pazartesi günümü bu okulda geçirdim.
Hayatımda ilk defa bir Ermeni okulundayım.
Okulun müdürü Adrine Tahmincioğlu.
Önce rakamları öğreniyorum.
Türkiye’de, daha doğrusu İstanbul’da 16 Ermeni okulu var.
Bu okullarda 3 bin 500 çocuk okuyor.
* * *
Okulda öğrencilerle birlikte yemek yiyeceğiz.
Yanımızda Kızılay Başkanı Tekin Küçükali, Üsküdar Kaymakamı Süleyman Erdoğan ve Belediye Başkanı Mustafa Kara var.
Heyetimizde ayrıca Kalfayan Vakfı Başkanı Daniel Antikacıoğlu bulunuyor.
Bir de ilginç bir isim var.
Avedis Hilkat.
“Marko Paşa’dan beri Kızılay’ın ilk gayrimüslim yönetim kurulu üyesi…”
Dalga geçiyorum sanmayın. Kızılay’ın kurucusu Marko Paşa.
Size Kızılay’la ilgili bir bilgi vereyim.
Kurum son yıllarda olağanüstü işler yapıyor ve herkesin takdirini topluyor.
Kızılay’ı en ağır eleştiren gazetecilerden biri Uğur Dündar’dı.
Ama kurum o kadar başarılı işler yaptı ki, Dündar da artık destekliyor.
Nitekim Kızılay’ın 80 bin kişiye dağıtılan dergisinin son sayısının kapağında Uğur Dündar var.
Sınıfları geziyoruz.
Cıvıl cıvıl çocuklar.
Yüzlerinden sempati ve zekâ fışkırıyor.
Alt kattaki yemekhane pırıl pırıl.
Her sınıfta bir Atatürk resmi var, sağında İstiklal Marşı’nın, solunda ise “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi”nin metinleri çerçevelenerek asılmış.
Ama asıl dikkatimi çeken, binanın giriş holünün iki tarafındaki metal plakalar.
Birinde yine İstiklal Marşı ve Atatürk’ün gençliğe hitabesi var.
Bunlar Milli Eğitim Bakanlığı’nın zorunlu tuttuğu şeylermiş.
Ama bunun hemen sağına, CHP’nin altı oku olarak bildiğimiz ilkeler asılmış. “Halkçılık”, Devletçilik”, “Milliyetçilik” diye gidiyor.
Benim bildiğim kadarı ile bunları asmak zorunlu değil.
* * *
Ama asıl dikkatimi çeken plaka karşı duvarda asılı.
Üzerinde “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazıyor.
Okulun ve vakfın yetkililerine “Bu plaka mecburi mi” diye soruyorum.
Okulun müdürü “Kendi isteğimizle astık” diyor.
Öteki insanlara bakıyorum. Herkeste derin bir sessizlik.
Cemaatin genç üyelerinden biri müstehzi bir ifadeyle araya giriyor:
“Hürriyet’in logosundaki o yazı niye yazılısıysa buradaki de o…”
Hafifçe gülümsüyoruz. Sanki kimsenin sonuna kadar samimi olmadığı bir maskeli balodayız.
Sözü yine ben alıyorum:
“Bu plakayı buraya hangi duygularla astığınızı tahmin ediyorum. Ama ben kendi duygumu anlatayım. Bu ülkenin çoğunluğunu oluşturan grubun bir üyesi olarak bir Ermeni okuluna bu yazının yazılmasını sağlayan iklimden ben rahatsızım.”
Yani bu insanların ülkeye bağlılığını ispat etmeleri için bunu oraya asmaları gerekli mi?
1915’in o hepimizi hâlâ ağır suçluluk duygularının altında ezen trajik olaylarına, 1980’lerdeki ASALA döneminin yarattığı korkulara rağmen bu ülkede kalmayı tercih etmiş 60-70 bin insan daha neyi ispatlamalı…
“Herhalde doğrusu ‘Ne mutlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım diyene’ olmalıydı” diyorum.
Evet öyle olmalıydı.
* * *
Pazartesi günü Türkiye’nin güzide bir okulunda hissettim kendimi.
Çok güzel, cıvıl cıvıl çocuklarla birlikteydik
Okulun giriş kapısında öğrencilerle birlikte fotoğraf çektirdim.
Bu arada küçük bir test yaptım.
“Aranızda Fenerbahçeli olanlar elini kaldırsın” dedim.
Burası Anadolu yakası olduğu için çok ağır Fenerbahçe çıkacak diye bekliyordum.
Yarıya yakını elini kaldırdı.
Sonra “Galatasaraylılar kaldırsın” dedim.
Fenerbahçeliye yakın sayıda çocuk elini kaldırdı.
Beşiktaşlı ise üç beş çocuk vardı.
Yani Kalfayan Okulu’nun futbol açısından taraftar haritası, Türkiye Cumhuriyeti’ninkinden hiç farklı değildi.
Okuldan, içim biraz buruk olsa da büyük umutlarla ayrıldım.
Çıkarken öğrendiğim bir rakam.
Türkiye’de 1915 olaylarından beri tahrip olmuş Ermeni kilisesi sayısı 2200’müş…

Yorumlar kapatıldı.