İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Tarihin ironisi

Etyen Mahçupyan
Osmanlı’nın kalıntıları üzerinde kurulan Cumhuriyet’in en büyük yanılgısı, fazlasıyla pozitivist olmaktan gelen iyimser bir yüzeyselliğe sahip olmasıydı.Dolayısıyla yönetici elit kadrolar toplumu tepeden kurallar ve yasaklar koyarak ‘medenileştireceklerini’ sandılar, çünkü kendilerinin ‘medeni’ olmalarına taşıdıkları güvenle, halkın da zamanla kendilerine benzeyeceklerini umdular. Oysa bu bakış yöneticilerle yönetilenler arasında ancak bugünlerde tam anlamıyla aşılabilen bir psikolojik mesafe yarattı ve derin bir yabancılaşmaya neden oldu. Cumhuriyet’in ‘medeniliği’ laiklik bağlamında tanımlaması ise bu yabancılaşmaya cemaatsel bir nitelik kazandırdı. ( Bizimkiler kopyaymış meğer. HYETRT) 
Böylece bir yandan İslamî duyarlılık taşıyan kesimler içe kapanırken, laik kesim de laikliği bir yaşam tarzı haline getirerek cemaatleşti. Bugün içki meselesindeki laik duyarlılığın nedeni de bu… Çünkü içki, laik kesime has, ona ait bir yaşam biçiminin belki de en önemli sembolik taşıyıcısı. Bu ayrışmanın devletin otoriter karakteri ile birleşmesi ise, iktisadî ve siyasî alanlarda laik kesime imtiyazlar sağlayan bir toplumsal düzenin oluşmasına neden oldu.
Ne var ki laik kesim ülkede cemaatçiliği pekiştirenin kendisi olduğunu, bu arada bizzat kendisinin de cemaatleştiğini idrak edemedi. Onlar meseleyi hâlâ medeni olanlarla olmayanlar arasındaki bir mücadele olarak algılamaya devam ettiler. Ta ki ‘medeni’ olmanın bir yaşam tarzından ziyade bir zihinsel açıklık ve siyasî reformizm ima ettiğini vurgulayan günümüz ‘post modern’ anlayışı ortaya çıkana kadar… Laik kesim post modern durumdan hiç hoşlanmamakla kalmadı, sıkı sıkıya modernliğe yapışma refleksi içinde davrandı. Bu ise, onların toplumla olan mesafesini artırdı, cemaat yapısını siyaseten muhafazakârlaştırdı ve apolitikleştirdi.
Bugünlerde tartışılan iki soru var: Acaba CHP’nin AKP’yi seçim yoluyla devirmesi mümkün olabilir mi? Ve acaba CHP’nin yerine veya onun yanında ‘gerçek’ bir sol partinin şansı var mı? Bu iki soru siyaseten bağlantılı, çünkü yeni bir sol partinin çıkışı CHP’nin başarısızlığını gerektiriyor. Yani yukarıdaki iki sorunun sadece biri gerçekleşebilir gibi gözüküyor ve her iki hedefi de amaçlayan siyasî çabalar görüyoruz. Oysa daha derin bir zeminde bu iki sorunun paralelliği söz konusu… Dolayısıyla da her iki amacın da gerçekleşmeyeceğine hazır olmakta yarar var. Çünkü laik kesimin cemaatçi yapısı sona ermeden, demokratik mekanizmalar üzerinden toplum genelinde anlamlı bir sol yaratmak ve hele iktidara gelmek imkân dahilinde değil.
Bunun basit bir nedeni var… İslamî kesimin de onaylayacağı bir sol oluşumun ortaya çıkması gerek, ama ‘laik kimliğin’ taşıyıcılığını sürdürerek bu yapılamaz. Kısacası sol siyasetin laik kimliği aşması şart. Ne var ki bu sadece siyasî bir kararla becerilecek bir şey değil. Arka planda laik kimliği bir tür ahlak anlayışı ve yaşam biçimi olarak algılayan, hatta neredeyse dinselleştiren bir cemaatsel yapı mevcut. Doğal olarak değişimin bu kesimi de etkilediğini, laik cemaatin de kendi içinde farklılaşarak bireyselleştiğini öne sürebiliriz. Ancak bu zaman alacak olan bir süreç ve bugün CHP’nin çekirdek Kemalist seçmeni olan yaklaşık yüzde 10-12’lik bölümün erimesini ima ediyor. Oysa AKP’nin kalıcı hale gelen iktidarı ile birlikte siyaseten muhafazakârlaşan CHP seçmeni, bu rakamı daha da büyütmüş durumda.
Böylece ortaya, sayıca azalmayan, kendi içinde tahkim olmuş, ama hiçbir zaman büyüyemeyecek olan durağan ve tıkanık bir laik muhalefet siyaseti çıkıyor. Diğer bir deyişle demokratik siyaset toplumsal kesimleri cemaatçilikten çıkmaya davet ederken, laik siyaset daha da cemaatleşiyor. Diğer taraftan bunun bir ‘öğrenme süreci’ olduğunu öne sürebilir, eninde sonunda laik kesimin de normalleşeceğini umabiliriz. Ne var ki bunun en az bir nesle ihtiyacı var. Bu ise bize basit bir öngörü imkânı veriyor: Demokratik düzen devam ettikçe ve AKP kendi tabanından gelen açılım baskısına yanıt verebildikçe, önümüzdeki üç seçimin de bu partinin galebesi ile kapanması şaşırtıcı olmaz. Yani sadece 2011 seçimlerini değil, 2015 ve 2019 seçimlerini de kazanacak olan bir iktidar…
Bir anlamda demokrasinin ürettiği bir tek parti dönemi… Tarihin ironisi olarak, otoriter karakterdeki cemaatçi, laik ve modern kurucu tek partiden seksen yıl sonra, bu tarihsel parantezi kapatan İslamî kimlikli post modern bir tek parti dönemi. Belki de tarihsel macerasında geçici olarak yoldan çıkmış bir toplumun, yeniden kendisini bulması…
e.mahcupyan@zaman.com.tr
27 Şubat 2011, Pazar
 http://www.zaman.com.tr/yazar.do;jsessionid=BF41205E1263CED1353D45998ED22383?yazino=1099681

Yorumlar kapatıldı.