İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Heybeliada Ruhban Okulu üzerine

Asım Öz / Dünya Bülteni

Heybeliada Ruhban Okulu kitabının yazarı Salih İnci ile kitabını konuştuk.Heybeliada Ruhban Okulu, İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesine bağlı olarak 1844 yılında kurulmuş ve 1971 yılına kadar Ortodoks teolojisi eğitimi vermiş önemli bir okuldur. Kuruluşundan itibaren kendine özgü eğitim ve öğretim anlayışı göstermiş olmasının yanı sıra, yazılı ve sözlü Ortodoks geleneğinin korunup geliştirilmesini de üstlenmiştir. Gerilen Türk-Yunan ilişkilerinden  de nasibini alarak 1971 yılında kapatılan okul, günümüzde her açılmaya hazır bir şekilde bekletilmektedir. Mezkûr okulun teolojik bakımdan misyonunu anlatmaya çalışan  Heybeliada Ruhban Okulu kitabı okulla ilgili olarak şimdiye kadar Türkçe’de yayımlanan en önemli  çalışmadır.


Önce güncel bir soruyla  başlayalım: Heybeliada Ruhban Okulu kamuoyunda niçin çok tartışılıyor?
Bu soruya cevap verirken konuyu kimlerin tartıştığına ve gündeme getirdiğine bakmak gerekiyor.  Doğal olarak taraflardan ilki Fener Rum Patrikhanesi, çünkü onlar için okul hayati bir mesele ve okul kırk yıldır kapalı, açık olduğu zamanlarda Patrikhanenin kendi din adamlarını (ruhban ve ruhban sınıfına dahil olmayanlar) yetiştirebildiği tek kurumuydu. Patrikhanenin talepleri doğrultusunda konuyu gündeme getiren bir diğer taraf da AB, ABD, Yunanistan ile diaspora rumları. Bunların karşısında bu taleplere muhatap olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun ilgili kurumları. Bunun yanına basını, akademik camiası ve diğer ilgilileri ile Türk kamuoyununun konuya ilgisini, ayrıca diğer vatandaşların da dini özgürlük taleplerini göz önüne aldığımızda konunun doğrudan ya da dolaylı olarak bir çok kesimi ilgilendirdiğini görmekteyiz. Buna birde Heybeliada Ruhban Okuluna karşılık Batı Trakya’daki Türk azınlığın haklarının iyileştirilmesi taleplerini de ilave etmek gerekir. Kısacası meselenin hem ulusal hem de uluslararası boyutta tartışılıyor olması  konuyu bu kadar gündemde tutmaktadır. Ancak son yıllarda giderek konunun daha az tartışıldığını hatırlatmak da yarar vardır sanırım.
Peki okul tartışılırken gündeme getirilen konular ne kadar önemli?
Okul tartışılırken göndeme getirilen konular genelde okulun hangi statüde açılıp açılamayacağı ile ilgili. Bu nedenle de önemli. Okul bir üniversiteye bağlı olarak mı açılacak, hukuken bunun olması mümkün, ama Patrikhane buna pek yanaşmıyor, bir takım rezervleri var bu konuda. Yoksa okul Patrikhanenin talebi doğrultusunda eskiden olduğu gibi doğrudan Patrikhaneye bağlı ama Milli Eğitim bakanlığınıun denetiminde mesleki eğitim veren bir Teoloji Okulu olarak mı açılacak? Bu konu hukuken biraz tartışmalı ve tartışmanın kağnağı 1971’de Anayasa Mahkemesinin verdiği karara kadar uzanıyor.  
Okulun tarihi ile devam edelim: Okul ne zaman ve hangi amaçlarla açılıyor?
Okul, Fener Rum Patriği IV Germanos zamanında, Padişah Abdülmecit’ in Cemazi-ül evvel 1259 tarihli iradesi ile 1 Mayıs 1844 Pazartesi günü açılır, ancak eğitim bir sonraki eğitim öğretim döneninde,  8 Ekim 1844’de başlar.
Okulun açılış sebeplerine gelince, öncelikle Patrikhane Ortodokslar arasında dini birliği muhafaza etmek ister, Yunanistan Kilisesi Patrikhaneden ayrılmıştır, diğerlerine de  örnek olma endişesi vardır, Protestan ve Katoliklerin Ortodokslara yönelik misyonerlik faaliyetleri hızla artmaktadır. Ayrıca batıdan gelen din karşıtı propagandalar vardır, bunların önüne geçmek için Kilisenin ihtiyaç duyduğu kaliteli, Patrikhaneye ve onun misyonuna bağlı ortodoks dogmalarını günün ihtiyaçalarına göre yorumlayabilen Ortodoks Ruhaniler yetiştirmek için böyle bir okul açmak bir ihtiyaç haline gelmiştir.
 Ruhban Okulu’nun Ortodoks âlemi için önemi nedir?
Okulun tüm Ortodoks alemi için önemli olduğunu söylemek biraz aşırı bir iddiadır.   Zira okulun etkisi, Fener Patrikhanesi’nin, Ortodoks dünyasındaki nüfuz ve etkisiyle paralellik arzeder. Bu bakımdan HRO’ya Yunanistan Kilisesi hariç, Balkanlar’daki ayrılıkçı kiliselerin itibar etmedikleri görülür. Türkiye Cumhuriyeti döneminde Patrikhanenin merkeze bağlı bölgelerdeki cemaati azalınca öğrenci kitlesini Yunanistan’la birlikte ABD’de ve Avrupa’daki  diasporada yaşayan Rum cemaatinden gelenler oluşturmaya başlar. Bunların dışında sayıları oldukça az olmakla birlikte, zaman zaman Kudüs, İskenderiye ve Antakya Kiliselerine bağlı bölgelerden de az sayıda öğrenci gelmiştir. Okulun önemi kanaatimizce dışardan çok, kadim bir tarihsel mirasa sahip olan Patrikhanenin merkezinde bulunması ve bu yönüyle tek olmasında yatmaktadır. Zira okul, bu yazılı ve sözlü kültürel mirasın tek taşıyıcısı ve tanığı konumundadır.  
Patrikhane, Heybeliada Aya Triada Manastırı  ve Heybeliada Ruhban Okulu arasında nasıl bir ilişki var?
Patrikhanenin Ortodoks dünyası açısından önemi belli. “Kutsal Teslis” anlamına gelen Aya Triada Manastırının tarihi dokuzuncu yüzyıla kadar uzanmakta. Zaten burada Heybeliada Ruhban Okulundan önce de küçük bir manastır okulunun olduğunu biliyoruz. Okul bu manastır binasının içerisine yapılıyor ve ruhbanların yaşamı bu manastır ve okul arasında geçiyor. Okul da daha çok teorik bilgiler öğretiliyor, okul saati dışında kalan tüm zamanlar manastır da geçiyor, yemek, içmek, ayin vb günlük faaliyetler bir ruhbanın yaşam tarzına uygun şekilde burada yapılıyor. Ben bu üç kurum arasındaki ilişkiyi, Hıristiyanlıkta Baba, Oğul ve Kutsal Ruhu ifade eden “Teslis” arasındaki ilişkiye benzetiyorum. Burada okul, İsa’yı ve onun şahsında havarileri; Patrikhane,  Baba’yı; Manastırı da teslisin bir diğer unsuru olan “Kutsal Ruh”u simgeliyor. Dolayısıyla İsa ve Havarileri temsil eden okul, Kutsal Ruh’tan, yani Aya Triada Manastırı’ndan aldığı ruhani, manevi yardımla Tanrı’nın ışığını (bu benzetme ile ifade edersek Patrikhane’nin düşüncesini ve teoloji anlayışını)  bütün insanlığa ulaştırma ve öğretme misyonunu yerine getirmeye çalışmıştır diyebiliriz.
 Müfredatında neler var?
Okulda okutulan dersler değişik zamanlarda yayımlanan yönetmeliklerle farklılık arz ediyor. Ancak teolojiye dair dersleri dört ana başlık altında toplayabiliriz. Bunlar; Tefsir Bilimi, Kilise Tarihi, Sistematik Teoloji, ve Pratik Teoloji den oluşmaktadır. Bu bölümlerin altında Hristiyan ilahiyatına dair çeşitli dersler okutulmaktadır. Okulun lise kısmında ise klasik liselerde okutulan dil, edebiyat, felsefe, tarih, matematik ve fizik gurubu derlslerinin okutulduğunu görüyoruz.. Ancak burada dil derlserinin oldukça çok çeşitli olduğunu görmekteyiz. Gerçekte bunların ne kadar öğretilip öğretilmediğini bilemiyoruz, ama başta Yunanca, Türkçe, Rusça, Slavca, Fransızca, Latince, İbranice, ve çok kısa bir dönem içinde Bulgarca dil derslerinin müfredatlarada yer aldığını biliyoruz.
İslam’la ilgili dersler okutuluyor mu okulda?
Okulda doğrudan İslam dini ile ilgili müstakil bir dersin varlığına rastlamadık. Ancak teoloji bölümünde “Din Tarihi” diye bir ders var, eğer bununla Dinler Tarihi kastedilmişse belki o dersin içerisinde bir bölüm olarak yer almış olabilir. Ayrıca okulun son sınıfında öğrencilere bitirme tezleri hazırlattırılmış, ben yapılan tüm tezleri ayrı bir makalede yayınladım. Bin küsür tezin içerisinde İslam Dini ile ilgili sadece üç teze rastlayabildim.
Okulun tarihi incelenirken nasıl bir bölümleme yapılıyor?
Genelde okul tarihi 4 bölüme ayrılır, biz buna bir de beşinci dönemi ilave ettik. Birinci dönem, 1844-1919 arası dört yıl ortaokul, üç yıl teoloji olmak üzere yedi yıl. İkinci dönem, Akademi Dönemi olarak bilinen 1919-1923 arası orta okulsuz beş yıl. Üçüncü dönem, 1923-1951 dört yıl orta, üç yıl da teoloji toplamda yedi yıl. Dördüncü dönem,1951-1971 yılları arası, üç yılı lise, dört yılı da teoloji ihtisas bölümü olmak üzere toplam yedi yıl.  Beşinci dönem ise Heybeliada Rum Erkek Lisesi Dönemi olarak bilinen 1971-1984 arası teoloji bölümü olmaksızın azınlık liseleri statüsünde lise eğitimi verilen dönemdir.
Okul Osmanlı döneminde siyasetle içli dışlı olmuş mu?
Tek başına bir okul nasıl bir siyaset yapabilir ki, ancak işgal dönemlerinde okul öğrencilerinin civarda herhangi bir taşkınlık yaptıkları görülmemiş. Fakat bir de madalyonun öteki yüzü var. Özellikle Balkan savaşları ile başlayıp Türk Kurtuluş Savaşına kadar devam eden süre içerisinde Patrikhaneye bağlı olarak Anadoluda ve Karadenizde (Pontusçuluk mücadelesi) Osmanlı Devleti aleyhine faaliyetlerde bulunan ve işgal güçleri ile ittifak kuran Patrikhane mensuplarının neredeyse tamamı çeşitli dönemlerde Heybeliada Ruhban Okulundan mezun olmuş kişiler. Biz kitabımızda tek tek isim ve mezuniyet tarihleri ile bunlardan bahsettik. Tabii aralarında bu işlere bulaşmayanlar da olmuştur, ama maalesef özellikle İzmir, Trabzon, Kayseri, Amasya ve Bursa Metropolitleri bu dönemlerde devlet aleyhinde aktif faaliyetlerde bulunmuşlardır.
Cumhuriyet döneminde okulun eğitim kalitesinin Osmanlı dönemine göre arttığını ifade ediyorsunuz. Sizi bu kanaate ulaştıran nedir?
Birincisi mevcut siyasi ortam, özellikle Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde Patrikhane ulusçuluk eksenli bir dizi gelişme ve mücadelelerin arasında kalmıştır. Patrikhane içerisinde farklı farklı gruplaşmalar ortaya çıkmış ve bunun okulda da yansımaları olmuştur. Bu kaos ortamının ardından gelen Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki sakinlikle birlikte Patrikhane, tüm enerjisini okuldaki eğitim ve öğretimin daha kaliteli hale getirilmesi için sarf etmiştir. Bir diğer  sebep Osmanlı döneminde sık sık müfredat değişiklikleri olurken Türkiye Cumhuriyeti döneminde oturmuş bir program görmekteyiz. Bu dönemdeki tek müfredat değişikliği 1951 yönetmeliğidir ki okulun orta kısmının lise haline dönüşmesi, teooloji bölümünün de resmen devlet tarafından tanınan bir Teoloji İhtisas Bölmü haline getirilmesi okul tarihinin en önemli değişikliğidir. Bu süreç her ne kadar yirmi yıl sürse de eğitimin en kaliteli olduğu dönemdir diyebiliriz. Bir de Türkiye Cumhuriyeti döneminde okula öğrenci alınırken daha seçici davranıldığını söyleyebiliriz. Ayrıca Cumhuriyet döneminde 1964 Kıbrıs meselesine kadar Türk-Yunan ilişkilerindeki dostluk döneminin müsbet etkileri Patrikhane ve dolayısıyla Ruhban Okulu üzerinde de görülmüştür. Bir de bu dönemde Patrikhane dışa açılmaya başlıyor, Dünya Kiliseler Birliğinin aktif üyesi oluyor ve karşılıklı ziyaretler, öğrenci ve öğretmen değişimleri kaliteyi getriyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında patrikhanenin okulla ilgili olarak tek parti yönetiminden talepleri oluyor. Milli Eğitim Bakanlığı, 1947’de süresi dört yıl olan yüksek bölümü de resmen tanıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanan okul, bundan sonra eğitim ve öğrenimini 25 Eylül 1951 tarihli Eğitim Yönetmeliği’ne göre sürdürecektir vs. İkinci Dünya Savaşı snrasındaki siyasi ortam bu okulu nasıl etkiliyor?
İkinci Dünya Savaşının siyasi bakımdan etkisini okuldan ziyade Patrikhaneye olan bakış açısıyla değerlendirebiliriz. Bu dönemde Türkiye Yunanistan ve ABD aynı blokta yer alır, Amerika, Patrikhaneyi Rus Kilisesine karşı destekler, hatta meşhur Truman Doktirini çerçevesinde Komünist yanlısı” olmakla itham edilen Patrik V. Maksimos istifa ettirilerek yerine ABD Rum Kilisesi Başpiskoposu Athinagoras Fener Patriğikliğine seçilir. Bu dönemde tabiki Patriğin kişisel becerisi ile de ilgili olarak Patrikhane ve okul lehine çok büyük kazanımlar elde edilir. Savaşın okula doğrudan etkisini biz okuldaki öğrenci saysının düşmesiyle görüyoruz. Tabi birde  yaşanan maddi sıkıntılar var.
Fener Rum Patriği Athenagoras 13 Temmuz 1953 tarihli Hronos gazetesine verdiği beyanatta, eski iktidar zamanında orta mektep sıfatını haiz okulun mevcut kanuni düzenlemelere rağmen üniversite eğitimi verebilen bir ilahiyat fakültesi haline getirildiğini belirterek hükümete teşekkür etmiştir. Bu bağlamda Adnan Menderes’in  Patrikhaneyi  ziyaret edişi de gündeme geliyor. Menderes niçin ziyaret ediyor Patrikhaneyi?
Menderes Cumhuriyet tarihi boyunca Patrikhaneyi ziyaret eden ilk ve tek Başbakandır. Doğrusu bunun nedenini tam olarak bilmiyoruz, ama basına yansıyan haberlere göre Menderes bu ziyaretinin ülkedeki demokrasi atılımının bir göstergesi olduğunu ifade etmiş, Patriğin şahsı ile ilgili övücü ifadeler kullanmıştır. Ayrıca araları da iyidir, değişik vesilelerle karşılıklı yazışmalar, tebrikleşmeler de olmuştur. Patrik, Patrikhane ve Ruhban Okulu tarihinde hakikaten etkili bir isimdir, uzun süre ABD’de kalmıştır. Bu ziyaret bir iyi niyet göstergesi de olabilir. Nitekim 1960 ihtilalinde Menderes, 6-7 Eylül 1955 olayları nedeniyle  yargılanıp olay iktidarın bir tertibi gibi sunulurken ifadeye çağrılan Patrik Athinagoras, Menderes aleyhine ifade vermekten kaçınıp, olaylarda iktidarın suçu olmadığını söyleyecektir.  
1960’lı yıllarda Kıbrıs özelinde yaşanan tartışmalardan Heybeliada Ruhban Okulu nasıl etkileniyor?
Türkiye Kıbrıs’da yaşanan olaylara bir tepki olarak belki de bir caydırıcılık unsuru olarak çoğunluğu Yunanistan’dan gelen yabancı öğrenciler için bir takım kısıtlamalara gider. Mesela HRO’ya gelmek için başvuran öğrencilerden soruşturma yapmaksızın vize verme uygulamasını kaldırır, bundan sonra ancak soruşturma yapılıp müracaatları uygun görüldükten sonra yabancı uyruklu öğrencilere vize verileceği bildirilir. Bu dönemde Türkiye, İstanbul’daki Rumların eğitim kurumlarına, dolayısıyla HRO’ya tanınan ve mevzuat hükümlerini aşan özel hakların kaldırılacağını, bu hakları Batı Trakya’daki Türk azınlığa tanınan haklarla mukayese ederek bundan sonra mütekabiliyet esasına göre hareket edeceğini bildirir. 1964-1965 eğitim öğretim yılından itibaren dışarıdan gelen öğrenciler için alınan bu sert önlemler, öğrencilerinin yüzde seksen beşini dışarıdan gelenlerin oluşturduğu bu okul için büyük bir darbe olur.
Heybeliada Ruhban Okulu ile İmam Hatip Liseleri arasında benzerlik mi kuruyorsunuz. Bunu biraz çar mısınız?
Burada İmam-Hatip Liseleri ile Ruhban Okulu arasında şöyle bir benzerlik var; Cumhuriyetin ilk yıllarında kısa süreli açılan ve kapanan İmam Hatip Mektepleri, 1949-1951 arasında “İmam-Hatip Kursları” adıyla yeniden açılır, bu kurslar 1951’de “İmam-Hatip Okulları” adını alır. Aynı yıl Ruhban Okulu için çok önemli olan Teoloji bölümü devletçe resmen tanınır. 1971’de ise İHL’lerin orta kısmı, Ruhban Okulu’nun da Teoloji bölümü kapatılır, ancak İHL’ler sonraki yıllarda”İmam-Hatip Liseleri” adıyla yeniden açılır, 2000’li yıllarda da malum bu sefer orta kısmı kapanır. Özellikle 1951 ve 1971 tarihleri iki kurum içinde önemli tarihlerdir.
Ruhban Okulu 1971’de kapatılmıştı. Vaktiyle Ruhban Okulu’nun hangi nedenlerle kapatıldı?
Göründüğü kadarıyla başlangıçta kapatma kararının doğrudan Ruhban Okulu ile bir ilişkisi yoktur.  İzmir’deki Ege Özel Mimarlık ve Mühendislik Yüksek Okulu İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitiren öğrencilerin diplomalarının iptali ile ilgili olarak Danıştay’da MEB aleyhine dava açılır. Bu davada, 8 Haziran 1965 tarihli ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun 1 ve 13. maddelerinin Anayasaya aykırılık iddiası ile iptali istenir. Bunun sonucunda 12 Ocak 1971 tarihli Anayasa Mahkemesinin kararı ile Türkiye’deki tüm özel yüksek okulların kapatılmasını ve bir devlet üniversitesine bağlanmasını öngören bir yasa çıkartılır. Okul da bu kararın kapsamına girdiği gerekçesiyle okulun Teoloji bölümünün 9  Temmuz 1971 tarihinden itibaren hukuki geçerliliği kalmaz. Burada Bakanlık okulun bir Yüksek Okul statüsünde olduğu için kanunun kapsamına girdiğini söylerken Patrikhane ve avukatları Ruhban Okulu’nun lise seviyesinde olup kanunun kapsamına girmediğini söyleyerek itiraz ederler ve fakat sonuç alamazlar. Önlerinde iki seçenek kalmıştır, okul ya kapatılacak ya da Ankara Üniversitesi Senatosunun 1971 yılındaki kararına göre bir İlahiyat fakültesine bağlanarak üniversitenin çatısı altında devletleştirilecektir. Patrikhane bu durumda okulun Teoloji Bölmümün kapaıtlmasını tercih eder.
Okulun lise bölümü hukuken açık olmasına karşın öğrenci yok. Bunun nedeni nedir?
1971’den 1984’e kadar lise kısmı açık ve faal, ancak öğrenci sayısının azlığı, maliyetlerin fazla oluşu, açılan davalar, ayrıca liseyi burada bitirip dışarıda Teoloji okuduktan sonra beklentilerin aksine tekrar Patrikhaneye dönenlerin sayısının azlığı, birde Teoloji Bölümünün açılması ile ilgili umutların yok olması gibi nedenlerle Patrikhane lise kısmını fiilen kapatır, ancak Bakanlık biraz da “mütekabiliyet” esasına dayalı olarak hukuken lisenin kapatılmasını onaylamaz, bu gün okulun lise kısmı hukuken halen açıktır MEB’i temsilen okula  bir Türk “müdür yardımcısı” ataması devam ettirilmektedir.
Okulun kapalı olması ne gibi sonuçları beraberinde getiriyor?
Patrikhanenin merkezinde ve ona bağlı ruhani bölgelerde görev yapacak eleman kalmıyor. Mevcutların da yaşı bir hayli ilerlemiş. Yurt dışından özellikle Atina, Selanik İlahiyat ve ABD’deki Holy Cross Teoloji okulundan da pek gelenler yok diye biliyoruz, varsa da bunların uyum ve Patrikhaneyi temsil sorunları olabilir. Patrikhanede en büyük sorun Sen Sinod Meclisine üye bulmak, mevcutlar çok yaşlı, yerlerine geçeceklerin de Türk vatandaşı olması gerekiyor. Sanırım bu sorun, geçen aylarda devlet yetkilileri ile gerçekleşen görüşmeler sonunda  yapılan bir değişiklikle yabancı Metropolitlere de Türk Vatandaşlığı hakkı verilmesi ile aşılmaya çalışılıyor.
Heybeliada’daki Ruhban Okulu AB üyesi bir ülkenin üniversitesinin Türkiye’deki bir şubesi olacak yönündeki çözüm önerileri gerçekçi mi?
Doğrusu AB üyesi bir ülkenin üniversitesine bağlı olarak açılacağı ile ilgili bir bilgim yok.  Ancak Türkiye, daha önce Okulun İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Bölümüne bağlı olarak açılması teklifini getirmişti. Bu nedenle İlahiyat Fakültesinde tüm diğer gayri müslim vatandaşları da düşünerek “Dünya Dinleri” adıyla bir bölüm açtmıştı, ama  Patrikhane bunu o zamanlar kabul etmemişti. Gerekçelerinden biri de üniversite ortamında bir din adamı yetiştirmenin zorlukları, yani ortamın na müsait! oluşuydu, bir manastır havasının olamayacağı idi. Ancak bu, yabancı bir üniversiteye bağlı olarak açılınca aşılacak mı, o zaman bu bağlılık sembolik mi olacak, onu bilemiyorum.  
Patrikhane’nin en önemli sorunlarından birisi de Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasına ilişkindir. Burada sorunu yaratan ise okulun açılıp açılmaması konusu değil açılması durumunda okulun tabi olacağı kurallara ilişkindir. Buradan hareketle şunu sormak istiyorum: Türkiye’nin, Heybeliada ruhban okulunu yeniden açma yönünde kendi sistemi içinde bir yol bulmasının önündeki en önemli engelin Müslümanların da özel din eğitimi veren bir okul açılması yönündeki olası talepleri olduğu söylenebilir mi?
Doğrusu bunun tek başına en önemli engel olduğunu söylemek zor, diğer nedenlerin yanında bunun da bir neden olabileceğini söylemek mümkün.
Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması  ile Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin Ekümenik statüsünün kabul edilmesi arasında herhangi bir ilişki var mı?
Doğrudan bir ilişki yok. Bu güne kadar gelen tüm Patrikler “ekümenik” yani evrensel olduklarını, mesalarının tüm Hıristiyanlara (buradan Ortodoksluğu anlamak gerekir) yönelik olduğunu ifade etmişlerdir. Dolayısıyla konu Türkiye de, Türk Hukuk sistemi bağlamında tartışılmakla birlikte Patrikhane açısındasn bu tartışmasız böyledir, tarihten beri bu safatı hep kullanmışlar ve de kullanmaya devam edeceklerdir. Zira bu onların varlık nedenidir. Okulun  açılması kendisini “ekümenik” olarak gören Patrikhanenin prestijini artıracaktır. Zira evrensellik iddianız var fakat daha kendi öğrencinizi yetiştirmekten acizsiniz.   
Mütekabiliyet tartışmaları da yapılıyor.Mütekabiliyet açısından bakıldığında Heybeliada Ruhban Okulu ile Yunanistan’daki Müslümanların din dersleri vs. açısından kıyaslandığı görülüyor. Bazı yorımcular ise karşılıklılık arandığında bu karşılıklılık ”Atina’ya cami yapılması koşulu” ya da ”Celal Bayar Lisesi’ne Türk öğretmen tahsisi” anlamında olamaz. HRO’nun karşılıklılığı Yunanistan’da İslam ilahiyatı veren, yabancı ülkelerden öğrenci kabul eden, tedrisatı Yunan devletinden bağımsız olarak belirlenen bir özel okuldur, diyorlar. Karşılıklılık bakımından hangi yorum doğru?
Eğer tam karşılık kastediliyorsa bence ikincisi olmalıdır diye düşünüyorum. Zira Selanikte halihazırda devlete bağlı iki yıllık Selanik Pedagoji Akademisi var ama dini bir kurum değil bildiğim kadarıyla, belki yüksek dini tahsil veren bir bölüm ilave edilebilir. Bu gün Batı Trakya’da daha alt seviyede Medrese olarak bilinen ve bizdeki Kur’an Kurslarına tekabül eden bir iki kurs var, ama eğitimi yeterli değil.   
Peki okulun Lozan Antlaşmasında yer alan azınlıklarla ilgili maddeler kapsamında değerlendirilmesi mümkün mü?
Bu tartışma aslında daha okulun 1949 tarihinde Teoloji Bölümünün resmen tanınması ve yabancı öğrenci alımına ilişkin talebi gündeme gelince Dışişleri Bakanlığında toplanan komisyonun raporunda da gündeme gelmiş, komisyon Lozanda hakları garanti altına alınanların Türkiyedeki azınlıklar olduğunu, dışarıdan öğrenci alımına dair Tüğrkiye’yi bağlayan bir karar olmadığını ve mevcut durumun (dört yıl orta okul, üç yıl da devletin tanımadığı teoloji bölümü) ihtiyacı karşıladığını bildirmiştir, buna rağmen iki yıl sonra Teoloji Bölümü  resmen açılmıştır. Ben bir hukukçu değilim ama anladığım kadarıyla Eğer  bu talepler Lozan’a istinaden dile getiriliyorsa, dışarıdan görüldüğü kadarı ile Lozan’da, hakları garanti altına alınanlar sadece Türkiye sınırları içerisindeki azınlıklardır ve yerine getirilmesi gereken bir haktır. Buna mukabil, 1951’de dışarıdan öğrenci talebine izin verilmiş olması ve Yüksekokul statüsü ile Teoloji bölümünün tanınmış olması, Lozan’dan çok daha sonra (1951’de) Patrikhane’ye verilmiş bir imtiyaz olup, 1971’de yapılanın ise, doğru veya yanlış bu imtiyazın geri alınması ve 1951 öncesine dönülmesi olarak da algılamak mümkündür. Nitekim 1971’de teoloji kısmı kapatılınca okulun lise kısmına dokunulmamıştır. Ayrıca kapatılan Teoloji Bölümüne bir alternatif de sunulmuştur. Ama tabiki problem çözülememiştir.
Ruhban Okulunun İlahiyat Fakültesi’ne bağlı olarak eğitimine devam etmesi teklifine Patrikhane niçin sıcak bakmıyor?
Patriğin basına yansıyan ifadelerine göre İslam Dini eğitimi verilen bir okulda papaz yetiştirilmesinin mümkün olamayacağı yönünde beyanları var. Ama mevcut İlahiyat Fakültelerinde de zaten din eğitimi verilmiyor, bu Türkiyede de aslında bir sorun, din sadece bilgi olarak öğretiliyor, eğitim daha farklı bir şey. Bu tüm dinler için de aynıdır diye düşünüyorum. Patrik bu eğitimin öğrenimle birlikte bir manastır oklulunda, helede tarihi bir deneyimi ve prestiji olan Heybeliada Ruhban Okulunda daha iyi yapılabileceğini düşündüğü için böyle söylemiş olabilir. Tabi bir de 1971’de de dile getirildiği gibi, Okulu bir Üniversiteye kaptırma ve belki de kaybetme endişesi de olabilir.
Hükümet 2009’da okulu açmak için girişimlerde bulunacağını ifade etmişti. Okulla ilgili tartışmların geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Doğrusu burada şunu belirtmem gerekiyor. Bu konuyu akdemik bir çalışma olarak seçtğimi duyan herkes aynı şeyi soruyordu, okul ne zaman açılıyor, belki de haklılar, siz de aynı şeyi soruyorsunuz. Ben ben çalışmada okul tarihi hakkında bilgi verirken kısaca bu konuda söylenenleri özetledim, zira bu konuda herkes az çok bir şey söyleyebiliyor. Asıl benim çalışma alanım, okulun kendisiydi, okul nasıl bir misyon üstlenmiş, Ortodoks teoloji eğitiminde yeri neresidir, hangi dersler okutulmuş, Patrikhane için önemi nedir, ne tür faaliyetlere öncülük etmiş, mezunlar hangi görevler de bulunmuşlar vs. Bunlar Türk kamuoyunda bilinmeyen şeylerdi. Bu bilgiler üzerine yapılacak değerlendirmelerin daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Okulun açılacağı ile ilgili bir beklenti var, doğrusu Türkiyede kimse açılmasın demiyor, sorun nasıl hangi şartlarda açılacağında düğümleniyor. Bunu en çok isteyenlerden birisi de Yunanistan. Buna karşılık Türkiye’nin de Batı Trakya Türkleri için beklentileri var. Ama bu günden bir şey söylemek zor gözüküyor.
Söyleşi için teşekkür ederim.
Ben de teşekkür ediyorum.
Salih İnci Kimdir?
1975 yılında Kütahya’da doğdu. 1999’da Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu.2001’de yüksek lisansını 2007’de ise doktorasını tamamladı.Bir süre İlmi araştırmalar Merkezi’nde araştırmacı ve eğitimci olarak görev yaptı. 200-2006 yılında  Selanik Aristotales Üniversitesi  Yabancı Diller Bölümü’nde çağdaş Yunanca kurslarına devam etti.Ayrıca burada Patrikhane ve Ortodoksluk üzerine  inceleme ve araştırmalarda bulunan yazar halen Kırıkkale Üniversitesinde öğretim görevlisi oılarak çalışmalarına devam etmektedir.
Sailh İnci,Heybeliada Ruhban Okulu,Yedirenk Kitapları,2011,456 sayfa.

http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=146554

Yorumlar kapatıldı.