Sevgili Ve Değerli Dostlarım,
Bütün okuyucularımızın yeni yılını, Hıristiyan okuyucularımızın Dzununt’unu (Noel’ini) kutluyor, sağlıklı, mutlu ve başarılı yıllar diliyorum.
2010 yılbaşından bu yana toplumumuz, cumhuriyet döneminde belki de doğrudan devletten kaynaklanmayan en büyük krizi ve buna bağlı olarak müthiş bir akıl tutulması yaşıyor. Seçim heyeti, imzacısı, yandaş basını ve bir kısım yazarçizerden oluşan lobi din adamlarına ve patrikliğe tam saha baskı uyguluyor, saldırıyor. Toplum başsız bırakılmış ve bölünmüş durumda. Bir kısım basın direkt saldırıların yanında taşeron da kullanıyor. Patrik seçimine bir katkısı olamayacağını bile bile din adamları hedef alınıyor, hakaret ediliyor. Çünkü bunların büyük bir bölümünün amacı, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.
Seçim heyeti konusunda gerçekten garip bir durum var. Valilik kararıyla varlığı sona eren seçim heyeti, tehiri icra kararı almış gibi varlığını sürdürmek iddiasında. Bir seçim söz konusu olursa yeni sorunlar çıkaracağını açıkça ilan ediyor, meydan okuyor. Ne diyelim bu heyeti ve bu heyetin yöneticilerini artık vicdanlarıyla baş başa bırakmak lazım. Elbet bir gün birileri bu gerçekleri yazar tarihe mal eder.
Ruhani Önderlik (Araçnortluk) ile patrikliği birbirinden ayırmayanlar, Patrikliği Cumhurbaşkanlığı ile hatta Hahambaşılıkla kıyaslayanlar, eş patriğin ne demek olduğunu bile bilmeyenler, sivil meclisi patrikliğin engellediğini sananlar hep bir kısım basının tanıttığı çağdaş (!) önderlerimiz (!) Bunların Patriklerin de Cumhurbaşkanları gibi belli bir süre görev yapmalarını istemleri çok doğal. Onlar için Hıristiyan kilisesinin geleneğinin, kuralının bir önemi yok. 93 yaşında ve yaşlılık sorunları yaşayan, her an yanlış yapması mümkün Kudüs Patriğimizi görevden almayı kimsenin düşünmemesi ve yönetmelik değişikliği yaparak eş patrik seçimine gidilmesi bizim önderleri (!) pek ilgilendirmiyor.
Şimdi gelelim bu lobiyi oluşturanların demokratik anlayışına. Ruhani Meclisin eş patrik seçimi kararı -deyim yerindeyse- kadük oldu. Ancak Ruhani Meclisin, Patrik Mesrob II’yi ölünceye kadar patrik olarak tanıma kararı ile patrik sağ olduğu sürece eğer bir seçim olacaksa ancak eş patrik seçimi olacağı yolundaki kararı geçerli. Bu kararı bütün din adamları ve aday episkoposlar da oy birliğiyle kabul etmiştir. Karara Katolikosluklar da Patriklik de dahil hiçbir Ermeni dini kurumu ya da din adamı karşı çıkmamıştır. Bu karar Hıristiyan kilisesinin gelenek ve kurallarına göre alındığına göre de bu kararın değiştirilmesi de düşünülemez. Bu duruma göre patriklik ve Ruhani Meclis, Patrik Mesrob II’nin unvanını alın yeni patrik seçin diyemez. Diğer taraftan zaten patrik genel vekili ve Ruhani Meclisin Devletle anlaşarak bu durumu yarattığı da açıkça söylendiğine göre, bu kişilerin Ruhani Meclis ve Patrik genel vekilinden beklentileri olamaz. Gerçekte Ruhani Meclis yeni bir seçim kararı almadıkça hükümetin seçime karar vermesi de mümkün değil. Çünkü böyle bir karar açıkça din ve vicdan özgürlüğüne müdahale etmek olur. O halde ne diyor bu lobi yandaşları? Bu demokrasi yandaşı, çağdaş (!) önderlerimiz, liderlerimiz(!) aba altından sopa göstererek, sizi AB’ye şikayet ederiz diyerek Devlete şöyle diyorlar:
Hükümet, DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ DİKKATE ALMADAN, HIristİyan kİlİsesinin gelenek ve kurallarInI çİğneyerek, Türkİye Ermenİlerİ patrİklİĞİ Ruhanİ MeclİsİNİN kararlarInI YOK sayarak hasta patrİğİ görevden alsIn VE YENİ PATRİK SEÇİMİNE İZİN VERSİN.
Siz bakın hele bizim demokratlara, devletin seçime müdahalesine karşı çıkanlara! Bu tavır nasıl açıklanabilir? Tipik jakoben tavrı. Gerçekten bir akıl tutulması bu. Utanmadan eş patrik taraftarlarının patrik seçimini engellediklerini söyleyen lobi yandaşı önderlerimiz (!) bile var. İnsaf da dinin yarısı demiyorum bunlara ama en azından vicdan lazım diyorum. Eş patrik seçimi ile görevli seçim heyeti seçilmişken bu seçime hiçbir hakkı olmadığı halde haksız ve hukuksuz olarak müdahale eden seçim heyetine karşı çıkmayanlar, onları engel olarak görmeyenler bizi engel görüyorlar. Bu nasıl bir vicdan? Güç orada, para orada, ses çıkaranlar azınlık da olsa orada. Yine de Allah’tan ümit kesilmez, hakkın gücü, er geç haksızın gücünü yenecektir diyorum.
2010 yılında azınlıkla ilgili gelişmeler bizim toplumun gündemine bile girmiyor. Fener Rum Patrikhanesi ve Saygıdeğer Ekümenik Patrik Bartolomeos, Cumhuriyet tarihinde dönüm noktası olacak başarılar sağlıyor. Yeni ve çağdaş bir anayasa için çalışmalar başladı ama bizden ilgilenen yok. Ne AB İlerleme Raporu onların derdi, ne AİHM kararları, ne de yeni anayasa. Lobi hala Patriğin (Badriark Hayrın) unvanını almak, fırsattan istifade din adamlarına saldırmak derdinde. Varsa yoksa kendilerini meşhur ve kahraman yapacak popülist girişimler. Durup dururken devletin seçim işine müdahalesine yol açtılar. Tabi iş bu kadarla kalmadı, şimdi de – büyük ihtimalle yine lobinin girişimleriyle- Katolikosluğun patrikliğe müdahale etmek istediği gözleniyor.
Ne diyelim, bir yandan büyük toplum ve devletten gelen baskılar, bir yandan bizimkiler aidiyetin en önemli iki unsurundan biri olan dilimizi büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Şimdi de yüzyıllardır bu topraklarda kaybolmadan yaşamamız sağlayan en önemli unsur olan kilise ve patriklik tehlikede. Biz Türkiye Ermenileri için hayati önemde olan bu kurum yok olursa ne Ermeni kalır, ne de sorunu. Bunların iplerini tutanlar bilmiyorlar ki yaptıkları bindikleri dalı kesmektir. Biliyorsunuz Ermenice konuştuğu halde biz Ermeni değiliz diyenlerin yanında Kürtçe ya da Türkçeden başka dil bilmeyen pek çok kişi kiliselerine ve patrikliklerine bağlı olduklarından Ermeni olduklarını söylüyor vaftiz oluyorlar. Ha gayret birileri dışarıdan, bizimkiler içerden dini de halledin herkes kurtulsun(!)
Bizim gibi arkasında ciddi bir desteği olmayan Patriklik ve din adamı yandaşları ise, çaresizlik içinde kıvranıyor, dert anlatamamanın sıkıntısını yaşıyor. Patrikliğin her geçen gün güç ve itibar kaybettiğini görerek üzülüyor. Birileri karşı olduğundan, bir başkası sureti haktan görünerek vuruyor patrikliğe. O kadar ki, birileri çıkıp din adamlarından nefret ettiğini, onlara hakaret etmek istediğini söylüyormuş. Kim tutar desinler, hakaret hatta küfür eksik değil bir fazla bir eksik, hiç şaşmamak lazım. Kısacası şahtık, şahbaz olduk.
Köprülerin altında çok sular geçti, artık popülist yaklaşımlarla bu işi çözmek mümkün değil. Yetimhanenin tapuda Fener Ekümenik patrikliği adına tescili Patrikliğin tüzel kişiliğini yolun açtı. Artık hukuken tüzel kişilik tanınmıştır. Ancak bu tüzel kişiliği azınlıkların (cemaatin) tüzel kişiliği ile birleştirmek ve merkezi bir yönetim ve denetim mekanizmaları kurmak gerekir. Ne garip ki bunu da Hıristiyan olmayan hukukçulardan beklemek zorunda kalıyoruz.
SEÇİM KONUSUNDA NE YAPMALI:
Ne yazık ki, patriklik de kendisini karşıtlarına göre konumlandırarak, çözümsüzlüğü çözüm gibi görüyor. Karşıt da söylese doğru doğrudur, karşıtlar istediği için doğruları yapmamak düşünülemez. Bu kadar patırtının ortasında tek ve çok önemli bir gerçek var: Hangi nedenle olursa olsun seçilenlerin yönettiği bir makam uzun süre vekaleten yürütülemez. Bu nedenle karşıtlar dikkate alınmadan Ruhan Meclis aldığı – Belki Cumhuriyet döneminin en önemli kararlarından biri olan- eş patrik seçim kararını tekrar gündeme getirmeli, yeni bir seçim yönetmeliği ile eş patrik seçilmesini sağlamalıdır.
Ne yazık ki, patriklik de kendisini karşıtlarına göre konumlandırarak, çözümsüzlüğü çözüm gibi görüyor. Karşıt da söylese doğru doğrudur, karşıtlar istediği için doğruları yapmamak düşünülemez. Bu kadar patırtının ortasında tek ve çok önemli bir gerçek var: Hangi nedenle olursa olsun seçilenlerin yönettiği bir makam uzun süre vekaleten yürütülemez. Bu nedenle karşıtlar dikkate alınmadan Ruhan Meclis aldığı – Belki Cumhuriyet döneminin en önemli kararlarından biri olan- eş patrik seçim kararını tekrar gündeme getirmeli, yeni bir seçim yönetmeliği ile eş patrik seçilmesini sağlamalıdır.
Bu durumda Ruhani Meclisin ve patrikliğin karşıtları yüzünden içe kapanmasını, çözümsüzlüğü çözüm görmesini önlemek ve eş patrik seçimini sağlamak görevi, kanımca artık vakıf başkanlarımıza VADİP’e düşüyor. Yasal bir dayanağı olmamakla birlikte gönüllü bir vakıf üst yapısı olan VADİP en azından fiili varlığını kanıtlamak fırsatını ikinci kez yakaladı. İlkinde haksız ve hukuksuz girişimi nedeniyle seçtikleri seçim heyetini görevden almak varken -ne yazı ki- bu fırsatı kullanmadı ve cemaatin bu duruma düşmesinde onlarında dolaylı payı oldu. Kanımca bu gün tekrar VADİP’in önünde ikinci bir fırsat var. VADİP yönetimi Ruhani Meclis ve Patrik Genel Vekili ile görüşerek, yöneticilerin eş patrik seçiminden yana olduğunu belirtmeli ve bu konuda her türlü desteği vereceğini açıklamalıdır. Burada çözüm basittir, VADİP ve Ruhani Meclis işbirliği ile hazırlanacak içinde eş patrik seçimi de yer alan Patrik Seçim Yönetmeliği hükümetin onayına sunulur. Yönetmelik onaylandıktan sonra da güncellenmiş yönetmeliğe göre en kısa zamanda eş patrik seçimine gidilir. Bu yönetmelikte yaşananlara benzer rezaletin yaşanmaması için tedbir alınmalı, seçim heyetini seçim koşulları ve görevi açıkça tanımlanmalıdır. VADİP, kanımca bu fırsatı da değerlendiremezse bir mağdurlar, bir muhtaçlar birliği olarak kalacak ve giderek etkisizleşecektir. Doğa boşluk kabul etmez ve maalesef boşluklar çoğu muhteris ve popülist kişilerce doldurulacaktır. Bir kısım basın da her az gelişmiş toplumda görüleceği gibi haber yapmayı bırakıp toplumu yönetmeye, maniple etmeye niyetlenecektir.
Biliyorum çoğunuz içimizi karartın diyeceksiniz ve haklısınız gerçekten. Ne yapalım,
Dış yüzünden o sızar, içinde ne var ise (Y.E.).
Yeni yılın halkımıza ve bütün dostlarıma, sevgi, sağlık, mutluluk ve başarılar getirmesini diliyorum.
Sevgiler.
Murat Bebiroğlu
Yorumlar kapatıldı.