İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Nernek’i Sorarsan Küçük Kasaba

Sevgili Okurlar,

İstanbul dönüşü uçağın merdivenlerinden Adana’ya inmek her zaman zevklidir. Birincisi mis gibi kokan bir hava ile karşılaşırsınız. İkincisi, insanların yavaşlatılmış bir film çekimi görüntülerini izlemenin huzuruna kavuşursunuz. 

Karşılamacı barikatını aşıp, gün gelir kendisinin de yüreyeceği bilincinde olan bir oto sürücüsünün verdiği yolu geçerek, taksi sırasında sizi bekleyen arabaya yönelirsiniz. 

– Hangi arabaya biniyoruz?
– Remzi Emmi. Yaklaş.
– Merhaba Remzi efendi. 

Yaşlı şöför yüzüme baktı. 

– Merhaba beyim. Seni tanıyamadım.
– Nasıl olur?
– Ben elli yıldır buradayım seninle hiç karşılaşmadım.
– Vallaha ben de altmış yıldır burdayım. Seni görmüşlüğüm yok.
Gülüştük. 

Emel arkaya ben öne oturduk. Böyle olunca inmek-binmek daha kolay oluyor.
– Sen nerelisin Remzi efendi?
– Ben buralıyım. Kasket Remzi deyince kime sorsan bilir.
– Tamam da buranın neresinden?
– Nernek’ten..
– Ne?
– Nernek, Çukobirliğin karşısı…
– Bak Emel! Nernek diyor. 

Diyerek onun da konuşmayı izlemesini sağlamak istiyorum. 

– Allah! Allah! Hiç duymadım.
– He ya. 

Buralarda konuşmayı devam ettirmek için şarttır “He” demek. Kasket Remzi’yi nasıl konuşturacağımı bilemiyorum ancak onunda laf bol. Benim bir şey dememe kalmadan ekliyor. 

Nernek’i sorarsan küçük kasaba
Kesilen kelleler gelmez hesaba. 

Hemen not defterimi çıkarıp yazıyorum, dediklerini: 

Nernek’i sorarsan küçük kasaba
Kesilen kelleler gelmez hesaba. 

Yine benim sormama kalmadan açıklama getiriyor: 

– Küçüklüğümde babam köydeki incir ağacını gösterip bana, “Bu incirin altında nice 
Ermeni kellesi kesildi1 demişti.
– Deme yahu! ”
– He ya.
– …
– Bizimkiler, kaç-kaçzamanında Avadan’a gitmişler.
– Belemedik3 değil mi?
– He. 

Hemen aklıma koyuyorum. Şu Nernek’i gidip görmek gerek. 

– Nernek’de taş yapı var mı?
– Eskiden çoktu, şimdi yok gibi. 

Bu soru yöredeki Ermeni varlığını sorgulamak için klasik bir sorudur. Size o köyde bir Kilise varsa, yerini bile buldurabilir.
 
Kasket Emmi başladı babasından kalma malları saymaya. Tahmin edeceğiniz gibi tarlaları çokmuş. Büyük ağabeyi satmış savmış tüketmiş. Sonunda ağalıktan marabalığa inmişler. O zamanlar mal edinmek kolay. Tarla sınırları için bir değneğin atabılabileceği en uzak mesafeye itibar edilirmiş.
– Benim tarla bu durduğumuz yerden aha şu değneğin düştüğü yere kadar.4 

Yörüklerin pek katolik olmayan bir bölümünün yerleşim yeri olan Nernek’i görmek farz oldu. .
Keşke Kasket Emmi ile gidebilsem.
Sirov
leon
1) Bu dedikleri sanırım 1920 civarında olmuş. Yani Fransızların Kilikya’dan çekilişi sonrasında. Çoğu tehcir gidenler Halep civarından Fransızların özendirmeleri sonucu gelmişlerdi. O sıralarda Adana’da iki yüz bin Ermeni bulunmaktaydı.
2) Kaç-kaç, Kamavorlardan korkup Adana’yı terk edenleri yarattığı göç haraketi.
3) Belemedik, kaç-kaç yerlerinden biri, Toros Dağlarında bir yer. İkinci kaç-kaç yeri, ovadaki o zamanlar Eti Türkleri olarak adlandırılan, Arap Alevi köyleri.
4) Tehcire giden Ermeni mallarının sahiplenmesi başlı başına bir konu olup, onların dönüşünde ortaya çıkan manzara da oldukça ilginçdir.

Yorumlar kapatıldı.