İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni ve Türklerin bellek yitimine son vermek için… 

Ermeni ve Türklerin bellek yitimine son vermek için… 

Türklerin 24 Nisan’da hiçbir şey olmamış gibi davranması Ermenileri öfkelendiriyor. Doğu’da bir tehcir kurbanları anıtı açsak ne kaybederiz?

HAVVA KÖK ARSLAN* (Arşivi)

Ermenilerin soykırım, Türklerin de tehcir olarak adlandırdıkları olay her iki halk tarafından da farklı algılanmaktadır. Ermenilerin açısından yaşananların psikolojik ve siyasi olmak üzere iki boyutu olduğu görülür. Tehcirdeki kayıpları karşısında Türklerin sanki hiçbir şey olmamış gibi davranması Ermeniler arasında kızgınlık, üzüntü ve öfke yaratmaktadır. Başlarına gelenleri en yakını tarafından ihanete uğramış bir kurban psikolojisi ile karşılamaktadırlar. Yaşananları soykırım olarak kabul etmememizi de yapılan zulmün devamı olarak algılamaktadırlar.

Bakış biçimleri
Siyasi açıdan ise Ermeniler sanki azınlık olarak yaşadıkları Türkiye’den değil de egemen olarak yaşadıkları bağımsız bir Ermenistan’dan çıkarılmışlar gibi davranmaktadır. Ermenilerin çoğu soykırımın bedelinin nihai olarak doğu vilayetlerimizin Ermenistan’a ilhakı ile çözüleceğine inanmaktadır. Bir kısmı ise kendilerine verilecek kişisel tazminatı yeterli görmektedir. Kuşkusuz bu bakış açısı sadece gerçekçi olmamakla kalmayıp hastalıklı bir toplumsal belleğin varlığını göstermektedir.

‘24 Nisan ortak anma günü’
Soykırım meselesinin Ermeniler tarafından insani boyutundan çok siyasi bir sorun haline getirilmesi karşısında Türk yönetimleri de tehcir karşısında insani bir pozisyon almakta zorlanmaktadır. Öyleyse yapılması gereken nedir? Her şeyden önce Ermenilerin içinde bulundukları hastalıklı tepkiden çıkmalarına yardım etmeliyiz. Bunun için önce tehcirin acı sonuçlarını yok saymak veya önemsememek, “Ne yapalım oldu bir kere, hem siz de isyan edip bizimkileri öldürdünüz” şeklindeki kendi hastalıklı tepkimize bir son vermeliyiz. Ölenler kendi vatandaşlarımızdı. İnsani düzeyde Ermenilere 1915’te ölen ‘sivil Ermeni vatandaşlarımız’ için samimi bir üzüntü içinde olduğumuzu bir şekilde anlatmalıyız. Bunun için birçok şey yapılabilir. Örneğin Doğu’da bir tehcir kurbanları anıtı açabiliriz, İstanbul’daki Ermeni aydınların topluca tutuklandıkları 24 Nisan’ı tehcir kurbanlarını anma günü olarak biz de kabul edebiliriz, bu günde İstanbul Ermeni Patrikliği ile birlikte kardeşlik günü düzenleyebiliriz. Böylece diyasporanın her 24 Nisan’ı bir nefret günü haline getirmesine de cevap verilmiş olur. Bu adımların hiçbirinde Türkiye’ye karşı tehdit anlamı taşıyan ‘soykırım’ kelimesini kullanmayız ve kullandırtmayız.
Böylece olayın insani ve siyasi boyutlarını da ayırmış oluruz. Bu gibi adımlarla Türkiye’ye karşı siyasi amaçlar peşinde olmayan ancak kalplerinde büyük bir incinmişlik hissi taşıyan Ermenilerin çoğu ile barışma yoluna girilir. Eğer Ermenilerin bilinçaltlarındaki acıyı dindirebilirsek anlaşmalarla çizilmiş sınırları kabul etmeleri de kolaylaşacaktır.

Vatandaşlık verilebilir
Nefretin yerini barışın almasıyla sınırlar saydamlaşacak ve Ermeniler üçüncü ülke vatandaşlarından ayrıcalıklı olarak Anadolu’da gezme, çalışma, okuma ve belki de yerleşme hakkına sahip olacaklardır. Ortak vatana hizmet etmede samimiyet gösteren Anadolu kökenli Ermenilere vatandaşlık verilmesi de ciddi olarak düşünülmelidir. Bitlisli yazar William Saroyan’ın adı Bitlis’te bir caddeye verilse, ya da dünyaca ünlü müzisyen Muşlu Jivan Gasparyan’a Muş’un hemşehrilik beratı ile T.C vatandaşlığı ve pasaportu verilse bu ülke ne kaybeder ne kazanır?
(*Doç.Dr.; USAK Barış Çalışmaları Masası)

Yorumlar kapatıldı.