İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

AKP Hükümeti 14 Papaz İthal Etmiş

AKP Hükümeti 14 Papaz İthal Etmiş 

26 Kasım 2010 – 15:19
Milliyetçi Hareket Partisi Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı, TBMM Plan Ve Bütçe Komisyonu Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Bütçesi Görüşmelerinde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a soğuk terler döktürdü.

Milliyetçi Hareket Partisi Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Bütçesi Görüşmelerinde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a soğuk terler döktürdü. MHP’li Kalaycı’nın soruları ve Arınç’ın cevapları şöyle:
AKP HÜKÜMETİ 14 PAPAZ İTHAL ETMİŞ

MUSTAFA KALAYCI – AB İlerleme Raporunda 14 Ortodoks din adamının Türk vatandaşlığına alındığı ifade ediliyor. Vatandaşlık Kanunumuza göre, Bakanlar Kurulu kararıyla istisnai olarak vatandaşlığa alınacaklarla ilgili şu hükümler var Vatandaşlık Kanunu’nun 12’nci maddesinin (a) bendi diyor ki: “Türkiye’ye sanayi tesisleri getiren veya bilimsel, teknolojik, ekonomik, sosyal, sportif, kültürel, sanatsal alanlarda olağanüstü hizmeti geçen ya da geçeceği düşünülen ve ilgili bakanlıklarca haklarında gerekçeli teklifte bulunulan kişiler.” (b) bendinde de “Vatandaşlığa alınması zaruri görülen kişiler.” diyor, (c) bendi “Göçmen olarak kabul edilen kişiler.” diyor. bunlardan hangisine göre vatandaşlığa kabul edildi? Bunlar hangi bende göre alındılar? Bu aynı zamanda Lozan’ın delinmesi değil midir?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ – 14 tane din adamının vatandaşlık konumuna hangi sebeplerle alındığını Sayın Kalaycı sordu. Bu 14 tane din adamı Sen Sinot’un toplanabilmesi için Vatandaşlık Kanunu’nun 12’nci maddesinin (b) bendine göre zorunlu görüldüğü için Türk vatandaşlığına alınmıştır. Bununla ilgili değerlendirmeleri İçişleri Bakanlığımız yapmıştır. Yani bunların vatandaşlığa alınması fevkalade yanlış bir olay olarak görülebilir ama Türkiye’de vatandaşlığa alınma konusunda kimlerin bu haktan istifade ettiğini düşündüğümüzde herhâlde bunlar için çok daha fazla eleştiri getirmemek gerekir. Nobre nasıl “Mert Nobre” oldu, İbrahim Yattara nasıl “İbrahim Üçüncü” oldu, bu konuları hepimiz çok iyi biliyoruz.

AKP PATRİKHANEYE TÜZEL KİŞİLİK VERMENİN ÖNÜNÜ AÇIYOR

MUSTAFA KALAYCI – 3 Kasım 2010 tarihinde İstanbul Adalar Adliyesinde bir dava görüldü, Büyükada Rum Yetimhanesinin Patrikhaneye devriyle ilgili, Türkiye Cumhuriyeti bu mülkün tapusunu vermesi yönünde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûm olmuştu. Aslında Türkiye için çok önemli bir dava ama her nedense pek medyamızda da gündemde yer almadı yani bir kaza haberinden bile fazla önemsemedi.

Bu suretle, ilk kez bir vakıf yerine, dini bir cemaate tapu devri yapılması için karar alındı. 3 Kasım’daki kararın ardından da Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünde, Büyükada Yetimhanesinin Rum Patrikhanesi adına tapu tescili yapılması için müracaat hakkı kesinleşmiştir. Tapu Kanunumuza baktığımız zaman, kimlerin gayrimenkul edinebileceği çok açıktır Türk hukuk sistemine göre, tüzel kişiliği olmayan bir kurumun mülkiyet hakkı sahibi olması mümkün değildir.

Patrikhanenin tüzel kişiliği yoktur ve tüzel ya da gerçek kişi olmayanların adına tapu tescil edilemez. Büyükada Yetimhanesi tapusunun Rum Patrikhanesine devredilmesi bir dizi hukuk kavramının alt üst olmasına sebep olmuştur ve daha da olacağa benzemektedir. Bu Rum Patrikhanesine tüzel kişilik sağlamanın yolunu açmaktadır.

Sayın Bakan, siz bir hukukçu olarak bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ- Mustafa Kalaycı arkadaşımız bir defa patrikhaneyle ilgili önemli bir konuşma yaptı. Bunlar zaman zaman gündeme gelen konuşmalardır. Patrikhaneyle ilgili ve yetimhaneyle ilgili dava konusu olan olay şu kadar ince harflerle ancak iki sayfada açıklanabilmiş. Ben de arkadaşıma bunu takdim ederim yani burada bunu okumama herhâlde izin vermezsiniz, gerek de bulunmuyor ama dava süreci içerisinde maalesef davalar kaybedilmiştir. Adalarda açılan davalar, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu ve diğer davalar, en sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği karar infaz edilmek üzere Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, bize bağlı olan Vakıflar Genel Müdürlüğüyle defalarca bir araya gelerek çalışma yaptık ve bunun infaz edilme noktasındaki kararını aldık. Biz bir hukuk devletiyiz, hukuk devleti içerisinde bize düşeni mecburen yapmak durumundayız.

AKP PAPAZ OKULUNU AÇIYOR MU, PATRİKHANE VATİKAN GİBİ OLUŞUMA MI GİDİYOR

MUSTAFA KALAYCI – Sayın Başbakanın geçmişte verdiği demeç var. Amerika Büyükelçiliğince basılan davetiyelerde Fener Rum Patriği Bartholomeos’a ekümenik sıfatı verilmesine Sayın Başbakan tepki göstermişti altı sene önce aynen şu ifadeyi kullanmıştı. “Her ülkenin kendine özgü hassasiyetleri var. Azınlıklara verilen statü Lozan’da bellidir. Karşımızdaki buna uymak zorunda. Böyle bir şeyi ülkemde tartışma konusu hâline getirmek isteyenler art niyetlidir, samimi değildir.” diyor ama son Yunanistan gezisinde de “Ecdadımızı rahatsız etmemiş, beni de rahatsız etmiyor.” diyor. Acaba burada bunun tartışmasını sağlayan, Başbakanın tabiriyle art niyetli olanlar kimlerdir, samimi olmayanlar kimlerdir?

Yargıtay 27 Haziran 2007 tarihinde verdiği kararında “Patrikhane, tamamen Türk hukukuna tabidir. Ayrıcalık tanımak, Anayasa’nın 10 maddesinde gösterilen eşitlik ilkesine açıkça aykırılık oluşturacağından kabul edilemez. Patrikhanenin ekümenik olduğu iddiasının yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.” diyor. Böyle bir Yargıtay kararı var iken bu ekümenik statünün verilmesini nasıl sağlayacaksınız, yasa düzenlemesi mi yapacaksınız?

Heybeliada Ruhban Okulu meselesi. Bu okul, 1971 yılında çıkan YÖK Yasası’na bağlı olmak istemedikleri için kapatılmış ancak “Türkiye Ruhban Okulunu kapattı” şeklinde yanlış bilgiler dünya’ya yayılmıştır. Öyle ki bu yalan bilgiye bizim ülkemizde de birçok çevre inanmaktadır. 1971 yılında Anayasa Mahkemesi “Her yükseköğretim kurumu bir devlet üniversitenin bir parçası olmalı.” hükmünü vermiş, bu yüzden de okul kapatılmak zorunda kalınmıştır.

Heybeliada Ruhban Okuluyla ilgili Hükûmet kanadından verilen demeçler açıkçası bu okulun açılacağı yönünde. Patrikhane YÖK’ün vesayetine girmek istememektedir, yaptıkları açıklamalar onu göstermektedir. Bir de bu konuda, geçmişte, Sayın Bakanım sizin Almanya’da söylediğiniz iddia edilen bir söz var, o doğru mudur? Yani “Heybeliada Ruhban Okulu Anadolu’nun bağrında bir hançer gibidir.” sözü size mi aittir? Bu söz size aitse bugünkü yaptığınız açıklamalarla bu nasıl bağdaşır? Onu da açıklarsanız memnun olurum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ – Heybeliada Ruhban Okulu ile ilgili olarak bir bilgi notu geldi, belki çoğunuzun bildiği notlardır. 1844’te açılmış 1971’e kadar şöyle olmuş, arkadaşımız arzu ederse buna da bir yazılı cevap vereyim müsaade ederseniz.

Ekümenik sıfatını biz hiçbir zaman patriğe vermedik, şu anda vermeyi de düşünmüyoruz. Zaten Lozan’da da böyle bir hak yok. Ama bizim vermediğimiz, vermeyi düşünmediğimiz bu sıfatı bütün dünya kendisine tanıyor.

“Yargıtay, patrikhaneye ekümenik sıfatı verilmesine karşı.” Doğrudur.

Benim Almanya’daki bir konuşmamdan bahsettiniz. “Patrikhane bir hançer gibidir.” Doğrusu nerede, nasıl bir konuşma yaptığımı hatırlayamadım ama şunu samimi olarak söyleyeyim: Ben Avrupa Birliğine karşıdan direkt karşı olan bir insandım. Bu konudaki fikirlerim değişmiştir. Belki buna benzer başka bir şey söylemiş olabilirim. Bunu açıklıkla itiraf edeyim. Yani Avrupa Birliği sürecinin bugünkü noktasında Türkiye’nin bu süreci başarıyla tamamlamasını arzu ediyorum ama geçmişte düşüncelerim çok farklıydı.

Samimi olarak itiraf ediyorum: Avrupa Birliğine taraftar olmayı vatan hainliği sayan bir düşünceden bugünkü noktaya geldim.

AKP MÜSLÜMANLARA EŞİTSİZLİK YAPAN YASA ÇIKARMIŞ

MUSTAFA KALAYCI – 2008 yılında Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişikliklerin yürürlüğe girmesiyle, Türkiye’nin vakıf mallan konusunda çok büyük miktarda tazminat ödemek durumunda kalacağı, her bir azınlık vakfı ve kilisenin tüzel kişiliğe kavuşacağı bir sürecin önü açılmış, Batı Trakya Türk ve Müslüman azınlığı için Lozan’da öngörülen mütekabiliyet prensibi ihlal edilmiş, Türkiye’de misyoner derneklerin yabancı fonların yönlendirmesiyle vakıf adı altında örgütlenerek denetimsiz bir biçimde faaliyette bulunmasına imkân sağlanmıştır. Bu hâliyle yapılan değişiklikler Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına dönük açık bir saldırı niteliğindedir.

Burada ileri sürülen konu, Türkiye Cumhuriyeti’nin eşitlik ilkesini ihlal ettiği, bir de mülk edinme hakkını ihlal ettiği konusudur.

Halbuki Türkiye Cumhuriyeti gayrimüslim vatandaşlarımıza bir ayrımcılık yapmamaktadır. Bu konu saptırılmakta ve yanlış bilgiler verilmektedir.

İster gayrimüslim ister Müslüman olsun her Türk vatandaşı, Anayasa’mız ve Medeni Kanun hükümlerine göre vakıf kurmada eşit haklara sahiptir ve kurulan bu vakıfların da mülk edinme hakkı vardır yani bir eşitsizlik kesinlikle söz konusu değildir.

Anayasa, Medeni Kanun ve Vakıflar Kanunu’na göre bir ırka, dine yönelik vakıf kurmak yasaktır, dini amaçlı, cemaat amaçlı vakıf kurmak yasaktır. İstisnai olarak, azınlıkların vakıfları Lozan Anlaşması’yla korunmuştur, dolayısıyla yani eşitlik ilkesinin ihlalinin bu durumda söz konusu olmayacağı çok açıktır çünkü büyük çoğunluğu Müslüman olan vatandaşların cemaat amaçlı, dini amaçlı bir vakıf kurma hürriyeti yok iken azınlık vatandaşlarımızın Lozan’la bu haklarını korumuşuz, sınırlarını da çizmişiz.

Dolayısıyla, eğer bir eşitsizlikten söz edeceksek yani Müslüman vatandaşlar aleyhine bir eşitsizlik söz konusudur.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ – Sayın Kalaycı, cemaat vakıflarıyla ilgili konu. Cemaat vakıfları Vakıflar Kanunumuzda yer alıyor. Bunlar kendi gayrimenkulleriyle ilgili olarak talepte bulundular kanunda gösterilen süre içerisinde. Bini aşkın gayrimenkul halkında talepte bulundular, bunlardan sadece yüz otuz biri kanuna uygun görüldü. Diğerleriyle ilgili belgeler eksikti. Vakıflar Meclisimizin verdiği karar henüz süreç olarak tamamlanmadı.

Bu “Azınlıklar, Lozan’la ayrıcalık tanınmıştır, eşitsizlik yoktur.” Aynen katılıyorum.

Yorumlar kapatıldı.