İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni Patrikhanesi’ne müdahale laikliğe aykırı

Ermeni Patrikhanesi’ne müdahale laikliğe aykırı
DİLEK KURBAN
27/11/2010

‘Hükümet, Ermeni toplumunun patrik seçimine müdahale etti. O kadar ki yepyeni bir dinsel makam ortaya çıktı.’

Türkiye Cumhuriyeti’nin her fırsatta özgüvensizce dile getirdiği ‘laiklik’ iddiasının içinin ne denli boş olduğu giderek daha iyi anlaşılıyor. Başörtüsü meselesi üzerinden Sünni Müslüman kesimin, Diyanet ve zorunlu din dersleri üzerindense Alevilerin mücadelesi, bu devletin aslında laik olmadığını gösteriyor.
Öte yandan, devletimizin ‘laikliğinin’ belki de en çarpıcı göstergesi, gayrimüslim vatandaşlarına reva gördüğü muamele. Ermeni toplumu özelinde ele alacak olursak… Cumhuriyet, kuruluşundan itibaren Ermenileri vatandaş değil, dini bir cemaatin unsurları olarak kabul etmiş, onlarla yegâne temsilcileri olarak muhatap aldığı Ermeni Patrikliği üzerinden ilişkilenmiştir. Müslüman çoğunluğa ait bireylerle devlet arasında herhangi bir aracı kurum bulunmazken, Patrikhane, Ermeniler’le devlet arasına konuşlandırılmış, sadece dinsel değil; sosyal, kültürel, siyasi bütün konularda cemaatin tek ve mutlak temsilcisi olarak kabul edilmiştir.

Ermeni Patriği nasıl seçilir?
Meselenin bir de demokrasi boyutu var. Hükümetçe atanan Diyanet İşleri Başkanı’nın aksine, Ermeni Patriği, kilisenin gelenekleri uyarınca, cemaatin oylarıyla, ömür boyu seçiliyor. Türkiye devleti, Ermeni toplumunun yegâne temsilcisi addettiği, geniş yetki ve sorumluluklarla donattığı patriklik makamına ömür boyu yerleşecek kişinin kim olacağı, nasıl seçileceği kararlarını, 50.000 Ermeni’ye bırakacak değildi kuşkusuz.

Bakanlar Kurulu, 1960 askeri darbesinden hemen sonra bu duruma el atar. 1961 tarihli kararnameyle, Ermeni patriklerinin Patrik Seçimi Talimatnamesi uyarınca seçilmesini karara bağlar. Buna göre, İstanbul Valiliği tarih belirlemedikçe, yer göstermedikçe patrik seçilemeyecektir. Ermeni toplumunun seçim kararı alması yeterli değildir artık, önemli olan valiliğin rıza göstermesidir. Saltanat ve hilafetle yönetilen Osmanlı’da kendi patriklerini seçen Ermeni cemaati, demokratik ve laik Türkiye’de artık hükümetten izin almak zorundadır. Üstelik, ‘bir defalığına mahsus’ olduğu söylenen kararname, o gün bugün bütün patrik seçimlerinde uygulanmıştır. E tabii, demokrasinin de bir sınırı vardır. Nedir? Laiklik.

Ya patrik ölmeden ölürse?
Mevcut Ermeni Patriği II. Mesrob, 2008’in başlarından bu yana, akli melekelerini yok eden bir rahatsızlıktan mustarip. Bu durum, Ermeni kilisesiyle toplumu arasında derin bir bölünmeye yol açtı. Siviller, patriğin görevlerini yerine getiremediği gerekçesiyle seçim talep ederken, ruhaniler II. Mesrob hâlâ ‘hayatta’ olduğu için buna karşı çıkıyor. Ruhanilerin neden direndikleri bir yana, AK Parti hükümetinin meselenin neresinde durduğuna bakalım.
Hükümet, Temmuz 2010’da, Ermeni toplumunun patrik veya eşpatrik seçilmesi için yaptığı başvuruyu reddetmekle kalmaz, yepyeni bir makam icat eder. Buna göre, Ermenilerin seçebilecekleri tek kişi ‘patrik genel vekili’dir. Dananın kuyruğu da burada kopar. Zira, patrik seçimi halkoyunu gerektirirken, ‘genel vekil’ 20 küsur kişilik, tamamı ruhanilerden oluşan, Ermeni Patrikhanesi Genel Kurulu tarafından seçilebilecektir. Hükümetin gerekçesi, “Ermeni toplumunun geleneklerine göre” patrik ölene kadar seçim yapılamayacağı olur. Oysa, böyle bir gelenek yoktur. Agos Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş’ın yazdığı üzere, bugüne dek görev yapan 84 Ermeni patriğinin sadece 12’si makamında hayatını kaybetmiş. Diğerleri çeşitli nedenlerle görevden alınmış, kendi isteğiyle ayrılmış veya istifa etmek zorunda kalmış.
Hükümetin kararına itiraz etmek bir yana, Genel Kurul, 48 saat içerisinde, Patriklik Ruhani Meclisi Başkanı Başepiskopos Aram Ateşyan’ı, II. Mesrob ölene dek ‘patrik genel vekili’ atar. Bu duruma tepki göstererek “Patriğimizi seçmek istiyoruz!” başlıklı bir metne imza atan binlerce Ermeni sivilin sesine ne ruhinler ne hükümet kulak verir, Ermenilerin seçme hakkı gasp edilir.
Diyaspora ve Ermenistan ile ilişkiler konularında Türkiye devletine biat etmiş olan Ateşyan’ın sadece ruhaniler değil, hükümet nezdinde de uygun bir aday olduğuna, AB ile İlişkilerden Sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın geçen hafta Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen ‘Türkiye’de Din Özgürlüğü’ konferansındaki konuşmasında tanık olduk.

Bağış’tan saltanat dersi
Bağış, ‘patrik’ ve ‘eşpatrik’ olarak nitelendirdiği Ateşyan’ın Ermeni toplumu nezdinde patrik olmadığına dikkat çeken ve hükümetin patrik seçimlerini neden engellediğine ilişkin soruya, diplomasi sınırlarını aşan, epey sert ve duygusal bir yanıt verdi. Böylesi ‘adaletsiz’ bir soruyla karşılaşmaktan üzüntü duyduğunu belirten Bağış, Ateşyan’ın
II. Mesrob’un sağlığında en çok güvendiği ‘dostu’ olduğunu vurguladı. Patriğin en gizli resmi belgelerini Ateşyan’a teslim etmesi, makamına vekil olarak onu bırakması bunu gösteriyordu. Ateşyan, II. Mesrob’un dostu sıfatıyla bu görev için en uygun isimdi.
Danışmanları daha sonra kendisini uyardı mı bilmem; ama Bağış inanılmaz bir gaf yaptı. Laik ve demokratik bir ülkede, seçimle gelinen bir kamu makamı, bir ‘dosta’ teslim edilebiliyor demek. O halde, Başbakan Erdoğan bir gün yorulursa, makamını yakın dostu Bülent Arınç’a devrediversin. Biz seçim filan talep etmeyiz. Ne diyelim? Saltanat sağ olsun. 

Yorumlar kapatıldı.