İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Beytar: Ayasofya kilise olarak açılmalı!

Beytar: Ayasofya kilise olarak açılmalı! 

23 Eylül 2010 / 09:35
Risale Haber’de, Ayasofya’nın ibadete açılması için başlattığımız kampanya ile ilgili farklı düşünceler de ortaya çıktı
Risale Haber-Haber Merkezi

Risale Haber’de, Ayasofya’nın ibadete açılması için bir süreden beri başlattığımız kampanya ile ilgili farklı düşünceler de ortaya çıktı. Fikir müzakerelerinin sık sık yapıldığı Risale Haber’de, yazarımız Emrullah Beytar, Ayasofya’nın cami olarak açılmasına karşı çıkarken “Ayasofya kilise olarak açılmalıdır” dedi.

Gerekçesini Hacc suresinin 40. ayetine dayandıran Beytar, ayetin “bir dine ait bir mabedin bir başka dinin mabedine dönüştürülemeyeceği güvencesi” olduğunu söyledi.

Osmanlıların Ayasofya kilisesini camiye dönüştürmelerinin dinen sakıncalı ve yanlış olduğunu iddia eden Beytar, Said Nursi’nin Ayasofya’nın müzeden ibadethaneye dönüştürülmesi gerektiği yönünde talep ve söylemlerinin mevcut olmakla beraber buranın camiye dönüştürülmesi gerektiği yönünde açık bir talebine rastlamadığını ileri sürdü.

Ayasofya kilisesi açılmalıdır23 Eylül 2010 Perşembe 06:45
Üstad Bediüzzaman; “……..Evet, kimse demez ayranım tırşdır. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Fakat çok silik söz ticarette geziyor. Hatta benim sözümü de ben söylediğim için hüsn-ü zan edip, tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler, hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktı ise kalbde saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz” söylemi ve duruşu geleneksel, taklitçi ve istibdadı içinde barındıran söylemlere karşı bir itiraz hatta bir isyandır.

Nursi’nin bu duruşu ve söylemi, asr-ı saadetteki sahabe ahlakını yaşadığımız yüzyıla taşıyan bir erdem ve değerin temsilcisi olarak hafızalarda yer tutmaktadır. İnsanlığın son peygamberi olan Muhammed-i Arabi’nin (s.a.v) sohbetinde kemal bulmuş hak temsilcilerinin sorgulayıcı özellikleri, onların topluma önder yapan özelliklerin başından gelmektedir. Nursi’nin yukarda dile getirmiş olduğumuz ilkenin hayat bulmadığı toplumların en belirgin özelliği “taklitçi ve tahakkümcü” olmaları şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Bu anlamda son günlerde konuşulan konulardan birisi de Ayasofya Kilisesinin ibadete açılmasıdır. Bu konuda da iki farklı talep olduğunu görmekteyiz. Birinci talep, Ayasofya’nın camiye döndürülerek ibadete açılmasıdır. İkinci talep ise Ayasofya’nın kilise olarak açılmasıdır. Bildiğim kadarıyla Ayasofya kilisesi Roma döneminde yapılmış ve uzun bir süre kilise olarak ibadete açık kalmıştır. Osmanlı devleti; İstanbul’u fethedince bu kilise, camiye dönüştürülmüştür. Cumhuriyet döneminde ise bu yapı müzeye dönüştürülmüş ve halen müze olarak durmaktadır. Bu tabloyu değerlendirdiğimde alacağım temel kriter yukarda dile getirmiş olduğum Üstadın söylem ve duruşudur.

Tevhid, Nübüvvet, Haşir, Adalet ve ibadet sabitelerini içinde barından Kur’an-ı Kerim bu konu hakkındaki ölçüsü önemlidir. Hacc süresi 40. ayet-i kerimesinde, “Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla savması olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi” gerçeğini temel kıstas olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayasofya olayında bu kriter önemli olduğu düşüncesindeyim. Bu ayet-i kerimede kalbimi ve aklımı tatmin eden mana ve yorum; dini mabedlerin iyilerin muhafazası altında olduğu/olacağı müjdesi ve aynı zamanda bir dine ait bir mabedin bir başka dinin mabedine dönüştürülemeyeceği güvencesi şeklinde olmuştur.Kural olarak bir dine ait mabedin, bir başka dine ait mabede dönüştürülemeyeceğidir.

Mabedin cemaatsiz kalması ve yıkım tehlikesi geçirmemesi için bu kuralın ihlal edilebileceğine dair görüşler de piyasada mevcuttur. İstanbul’un fethinden önce İstanbul’da çok sayıda Hıristiyan bulunduğu Osmanlı resmi kaynakları bize aktarmaktadır. Hıristiyanların varlığı halinde bu mabedin camiye dönüştürülmesinin dinen doğru bir tarafı olduğunu düşünmüyorum. Siyaseten birçok sebep ortaya atılabilir. Ancak bu sebeplerin dinde hiçbir makul ve tutarlı yönü olmadığı açıktır. Bu durumda Allah’ın sözünün açık olduğu yerde yorumların veya içtihatların peşinden gitmek veya siyasetin arkasına sığınmak aklıma ve kalbime ağır gelmektedir. İspanyalıların, Endülüslerden kalma camileri kiliseye dönüştürmeleri ne kadar yanlış ise, Osmanlıların Ayasofya kilisesini camiye dönüştürmeleri dinen o kadar sakıncalı ve yanlış olduğu düşüncesindeyim. Ayasofya hak, adalet ve hakkaniyet adına kilise olarak ibadete açılmalı ve mimsiz medeniyetin havarilerine bir ibret dersi olmalıdır.

NURSİ’NİN BİZE MİRASI

Üstad Ayasofya’nın müzeden ibadethaneye dönüştürülmesi gerektiği yönünde talep ve söylemleri mevcut olmakla beraber buranın camiye dönüştürülmesi gerektiği yönünde açık bir talebine rastlamış değilim. Ancak Üstadın, Ayasofya’nın mabedden, puthaneye/müzeye dönüştürülmesinde rahatsız olduğunu satır aralarında dile getirmiş ve cumhuriyet savcıları Üstadın bu rahatsızlığı suç kabul ederek hakkında dava açtıkları bilinmektedir. Üstad, açıktan böyle bir talepte bulunmuş olsaydı da yukardaki düşüncelerimden herhangi bir değişiklik olmayacağını belirtmek isterdim. Çünkü Üstadımız sözün kalbe girmeden önce mihenge vurmamızı tavsiye etmektedir.

***

Yorumlar kapatıldı.