İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Demokrasiler ve azınlık hakları  Aslıhan Tekin

Aslıhan Tekin: Demokrasiler ve azınlık hakları
31.08.2010
Farklı kültür ve tarihsel zenginlikleri içinde barındıran Anadolu toprağında yaşayan tüm bireylerin bu zenginliği, vatandaş olarak yaşamak hakkı vardır. Avrupa, yaşanan ciddi insan hakları ihlallerine rağmen (Fransa’nın Romanları sınırdışı etme uygulaması gibi), bugün çok kimliklilik, çok kültürlülük, demokratikleşme, özgürlükçü ve çoğulcu bir toplum modeli için geldiği noktada ciddi örnek teşkil etmektedir.

16. yüzyılda başlayıp 21. Yüzyıla kadar uzanan yolculuğunda azınlık kavramı için hala genel geçer bir tanım yapmak mümkün değil. Azınlık hakları ve kültürel haklar temel hak ve özgürlüklerin hala devam eden mücadelesinde en önde var olmaya çalışmaktadırlar. Ancak ilk nasıl ortaya çıktıklarına baktığımızda bir çok temel hak mücadesinden farklı bir çıkış noktası olduğunu görüyoruz. Sınırları savaşlarla değişen ülke ve imparatorlukların belirlenen yeni sınırlarına göre farklı din, dil ve etnisiteye mensup halkların ortaya çıktığını, ikili veya çok uluslu anlaşmalarla bu grupların azınlık grupları olarak zamanla tanındığını görüyoruz.

Azınlık haklarının her devletin kendi belirlediği kriterlerce tanımlanabilmesi sorunsalında yuvarlana yuvarlana bugüne gelen birçok sorun, her devletin kendi vatandaşlarıyla kurduğu ilişkinin birkaç adım önüne geçerek uluslararası mekanizmaların varlığıyla devletler arası ilişkilerde de öne sürülen temel şartlardan olmuştur. Bu sayede devletler azınlık hakları kapsamında yaşadıkları sorunları artık görmezden gelememektedirler. Hiç bir devlet düzeni ister kendi tanıdığı kriterlerle azınlık olsun ister uluslarararsı tanımlara göre azınlık olsun hiç bir vatandaşına eşitlik ilkesi ve demokrasi dışına çıkarak davranamaz. Devletin vatandaşlarına karşı daima pozitif yükümlülükleri vardır ve bu yükümlülükler uluslararası kurumlarca da sürekli uyarı mekanizmalarıyla hatırlatılmaktadır. Cezai yaptırım getirmese de Avrupa Birliği gibi yapılara üye olabilmek için azınlık haklarının korunması koşul olarak dahi gösterilmektedir.

Zaman yolculuğunda dini, etnik, dilsel ve ulusal azınlıklar olarak farklı farklı belgelerde sınırları çizilmeye çalışılan azınlık kavramını uluslararası mekanizmalardan Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, AGİT gibi kuruluşlar çeşitli koruma mekanizmaları içinde ele almaktadırlar. BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 27. maddesine göre [1] “Azınlıkların korunması” başlığında; “Etnik, dinsel veya dilsel azınlıkların bulunduğu bir devlette, böyle bir azınlığa mensup bulunan kişiler grubun diğer üyeleri ile birlikte toplu olarak kendi kültürel haklarını kullanma, kendi dinlerinin gereği ibadeti etme ve uygulama veya kendi dillerini kullanma hakları engellenmez.” ulusal azınlığa yer verilmemektedir. Bütün çabalara rağmen ortak bir “azınlık” tanımından söz edilemediği gibi uluslararası normlara dayanarak devletlerin iç hukuklarına müdahale edebilmek hala mümkün değildir. Getirilen uyarı mekanizmalarına rağmen sorunun temeli devletlerin farklı etnik, dil ve dine mensup vatandaşlarına eşitlik prensibi gereği kimliklerini korumalarını sağlayıcı özgürlükler tanıyıp tanımadıkları noktasındadır. Din, mezhep, etnik köken ve dil farklılıklarına rağmen bir arada yaşayan bireylerin vatandaşı oldukları devletçe birbirinden üstün tutulmadan eşit muamele gördükleri, temel hak ve özgürlüklerden demokrasi temeline oturtulmuş hukuk devleti adaletiyle faydalanabildikleri bir düzen istemek kadar doğal bir talep olamaz. Bazı ülkelerde kartopu gibi hızla ve can yakarak büyüyen azınlık hakları özelindeki sorunların etnik ve kültürel haklar çerçevesinde vatandaşlarına eşit ve demokratik bir şekilde yaklaşan her devletin iç barışını sağlamlaştıracağına şüphe yoktur.

Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde Kopenhag Kriterleri’nin siyasi kriterleri arasında; istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve azınlıkların korunması prensipleri yer alır. Avrupa Birliği kültürel bakımdan farklı bütün vatandaşlara eşit muamele yapılmasını, devletlerin azınlık tanımlarına ya da iç işlerine müdahale etmeyerek talep etmektedir.

Avrupa Birliği üye ülkeleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı çerçevesinde temel hak ve özgürlüklere saygı göstermek üzere iç hukuklarını bu temele oturmaya davet edilmişlerdir. 1990 yılına kadar, azınlık haklarına insan hakları çerçevesinde yaklaşılmış, eşitlik ve ayrım gözetmeme ilkeleri çerçevesinde politikalar geliştirilmiştir. Sovyetler birliğinin dağılması ile birlikte Orta ve Doğu Avrupa’nın genelinde azınlıkların ve yeni ulusların ortaya çıkması günümüze uzanan ciddi tartışmaların başlamasına sebep olmuştur. Kültürel, eğitimsel ve dinsel alanda otonomiden ülke bütünlüğünü korumak ve siyasal istikrarı devam ettirmeye kadar farklı görüşler ortaya çıkmasına rağmen AB 27 üye ülkesi için tek bir politika benimsenmesi mümkün olmamıştır. AB; AGİT ve Avrupa Konseyi’nin ilkelerini ve kurallarını benimserken Lizbon Antlaşması’nın 1a maddesine “azınlık gruplarına mensup bireyler” şeklinde azınlık haklarını dahil etmiştir.

Slovakya’da Macar azınlıkla[2]; Yunanistan’da Batı Trakya’daki Türk azınlıkla[3]; Fransa’da bugünlerde Romanları sınırdışı etme kararı ile tekrar ortaya çıkan azınlıklarla ilgili ciddi politika sorunlarının yanında, İspanya Anayasası’nın özerk toplulukların dil haklarını tanımakla yetinmemiş, kültürel miras kapsamında anayasa koruyuculuğu altına almış olması[4] gibi önemli uygulamalar da mevcuttur. Belçika 1970 anayasa reformu ile üç resmi dil kabul etmiş ve ülkenin (Flamanca, Fransızca, Almanca ve Brüksel’de iki dilde Flamanca ve Fransızca) dört dil bölgesine ayrıldığını resmen tanımıştır[5]. Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve İsveç de azınlıkların korunmasına önem vermekte, İtalya’da dilsel azınlıklar özel yasalarla korunurken[6]; Hollanda var olan göçü sınırlarken azınlığı topluma entegre etmek üzere politikalar geliştirilmektedir.

Türkiye’de de azınlık ve kültürel haklar özelinde yaşanan tartışma ve yıllardır süren kürt sorunu gibi kronikleşmiş, katılaşmış sorunların temelinde demokrasi ve eşitlik ilkesi anlayışı yatmaktadır. Türkiye’de azınlık hakları 1923 Lozan Anlaşması “gayrimüslim” vatandaşların azınlık olduğu, uluslararası azınlık korumasından da sadece gayrimüslimlerin yararlanabileceği kabul edilerek tanınmıştır. Bu tanımlama içine Rum, Ermeni ve Musevi cemaatleri girmektedir. Gayrimüslim olmalarına rağmen azınlık kapsamına dahil edilmeyen, Süryaniler, Keldaniler, Abazinler, Asuriler gibi bir çok topluluk Lozan’da yer almamıştır. Bu bağlamda Lozan’ın kendi tanımı içinde gayrimüslimlere tanınması gereken hakların tam anlamıyla yerine getirildiği söylenemez.

Lozan’ın ardından Türkiye zamanla imzalayarak taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde çekince kayıtları çerçevesinde azınlık haklarının alanını daha da daraltmaya devam etmiştir. Bölgesel ve Azınlık Dilleri Avrupa Şartı (1992) gibi uluslararası sözleşmelere taraf olan Türkiye, Avrupa Konseyi Çerçeve Sözleşmesi’ne çekince kaydı düşmüştür. Lozan ve uluslararası anlaşmalara getirilen çekincelerin yanı sıra 1982 Anayasası’nın getirdiği kısıtlamalardan hala faydalanılması ve 82 Anayasası tarafından yasaklanan haklardan olması halinde uygulanmayacağının bildirilmesi ile azınlık hakları açısından da ciddi reformların gerekliliği açıkça ortadadır[7]. Artık ne mevcut yasalarla ne de taraf olunan uluslararası sözleşmelere konan çekincelerle, Türkiye’deki alt kimliklerin inkarı anlamına gelecek çekince ve yorum beyanlarında bulunulmamalı, Avrupa’da dönüşen gelişen azınlık hakları anlayışının, Türkiye’de de yol alabileceği sağlam bir zemin oluşturulmalıdır. Türkiye’nin demokrasi yolculuğunun yavaşlamasına sebep olan her türlü yasal düzenlemenin yeniden gözden geçirilmesi bunu takip edecek en büyük adımdır. Türk mevzuatında azınlık hakları özelindeki yasalar; Lozan Barış Anlaşması, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Özel Öğretim Kurumları Kanunu, Radyo Ve Televizyonların Kuruluş Ve Yayınları Hakkında Kanun, Yabancı Dil Eğitimi Ve Öğretimi İle Türk Vatandaşlarının Farklı Dil Ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun, Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil Ve Lehçelerin Öğrenilmesi Hakkında Yönetmelik, Millî Eğitim Bakanlığı Özel, Özel Eğitim Kursları Tip Yönetmeliği, Millî Eğitim Bakanlığı Özel Kurslar Tip Yönetmeliği, Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil Ve Lehçelerde Yapılacak Radyo Ve Televizyon Yayınları Hakkında Yönetmelik Başlıklarında ele alınmaktadır. Sorunların hala devam etmesi; mevcut yasaların eksikliği ve yeniden düzenlenmesi ihtiyacı kadar, eksik olan uygulamanın da yetersizliğinin ciddi bir sonucudur.

Farklı kültür ve tarihsel zenginlikleri içinde barındıran Anadolu toprağında yaşayan tüm bireylerin bu zenginliği, vatandaş olarak yaşamak hakkı vardır. Avrupa, yaşanan ciddi insan hakları ihlallerine rağmen (Fransa’nın Romanları sınırdışı etme uygulaması gibi), bugün çok kimliklilik, çok kültürlülük, demokratikleşme, özgürlükçü ve çoğulcu bir toplum modeli için geldiği noktada ciddi örnek teşkil etmektedir.

Bireysel özgürlüklere sahip olma hakkı, ekonomik ve toplumsal olanaklardan özgürce yararlanma hakkı, devlete katılma hakkı, kültürel çoğulculuk hakkı gibi ilkelerin Anayasa’dan başlamak üzere tüm yasalarda hayata geçirilecek şekilde yenilenleri ve bunu yaparken toplumsal barış ve demokrasi anlayışıyla, vatandaşlarıyla birlikte ülke genelinde bir demokrasi anlayışının temeli atılmak üzere sivil ve siyasi irade gösterilmesi gerekir. Eşitlik ilkesi ile farklı kimlik ve kültüre mensup vatandaşların kendi kimliklerini koruma ve geliştirme hakları (yayın, kendini ifade, öğrenim gibi yollarla) güvence altına alınmalıdır. Bugün gündeme damgasını vuran merkezî yönetim ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konusu sadece azınlık hakları açısından değil demokratik bir hukuk devleti açısından ele alınmalıdır. Vatandaşların katılımını ve denetimini esas alacak bir biçimde şeffaflaştırılacak merkezi yönetimlerde, vatandaşlara daha iyi hizmet verileceği, bölge sorunlarına özel çözümlerin yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yoluyla hayata geçirileceği göz önünde tutularak tartışılmalıdır.

Azınlık haklarını tanıyan güçlü devletler kendi azınlık gruplarına tanıdıkları hakları mevcut hak ihlallerine göre tanımlar ve değiştirirken, tabi oldukları ulusal ve uluslararası yasalar kadar, kendi topraklarında yaşayan halklarla- kendi vatandaşlarıyla kurdukları ilişkilere dayanarak ayakta durmakta ve güçlenmektedirler. Genel geçer çözümler yerine söz konusu azınlık grubunun çoğulculuk prensibi gereği eşit haklara sahip olması kadar kendi kültürünü ve kimliğini koruması, vatandaşı olduğu devletten hizmet alarak yaşaması kadar doğal bir sonuç yoktur. Her devlet vatandaşlarıyla birlikte sorunları tanımlayarak, görerek ve duyarak çözüm getirmeli, azınlıklarıyla çoğunluğuyla, birbirlerinin kimliğine saygı duyarak haklarını birlikte savunabilen vatandaşlarının gösterdiği sivil iradeye dayanarak yasaların yenilenmesine ön ayak olmalıdır. Devletin vatandaşa hizmet etmekle yükümlü olduğunu, pozitif yükümlülüklerini unutan devletlerin sürekli uyarılmasında fayda olduğunu unutmayalım. Hatırlatmaya ve tartışmaya devam ettikçe gelecek olan gerçek demokrasi kültürünün meyvelerini birlikte toplayarak, barış içinde yaşanacak nice günler var önümüzde.

Aslıhan Tekin-Hukukçu

Ghent Üniversitesi, Hukuk Fakültesi. Belçika 

[2] Carter Johnson ,The Use and Abuse of Minority Rights: Assessing Past and Future EU Policies towards Accession Countries of Central, Eastern and South-Eastern Europe, International Journal on Minority and Group Rights 13: 27–51, 2006. Koninklijke Brill NV. Printed in the Netherlands.

[3] Mr Michel HUNAULT, Rapporteur, France, European Democrat Group,Council of Europe Parliamentary Assembly, Freedom of religion and other human rights for non-Muslim minorities in Turkey and for the Muslim minority in Thrace (Eastern Greece) Report Committee on Legal Affairs and Human Rights, 21 April 2009

[4] Stella Burch Elias , Regional Minorities, Immigrants, and Migrants: The Reframing of Minority Language Rights in Europe , Berkeley journal of International Law, Vol. 28:1,pg 261-312.

[5] Erik D’Haveloose, Milestones in the Belgian Political history and the foundation of the Belgian state structure, The RoSa-factsheets,

[6] Reporton the linguistic rights of persons belonging to National minorities in the OSCE area, Organization for Security and Co-operation in Europe High Commissioner on National Minorities, 1999

[7] Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu Raporu. Ekim 2004

Yorumlar kapatıldı.