İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye tarihi bir şansı kaçırdı

Türkiye tarihi bir şansı kaçırdı 

* Komşularla sıfır sorun politikası güden bir hükümetin donmuş haldeki Ermenistan-Türkiye ilişkilerine el atmaması düşünülemezdi * Fakat başarıyla imzalanan protokoller, Erdoğan’ın Bakü gezisinde ilerlemeyi Dağlık Karabağ’da çözüme bağlamasının ardından çıkmaza girdi

AHU YİĞİT (Arşivi)

Radikal-EDAM Gazeteciler Toplantısı’nın üçüncü oturumunda, Kafkaslar siyaseti genelinde Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan ve Rusya ilişkileri tartışıldı:
Türkiye’nin Kafkaslar’daki varlığı, Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra ağırlık kazandı. Bu bölgedeki yeni bağımsız ülkeler için de Türkiye’yle ilişkilerin önemi arttı. Ancak bu, aynı zamanda bölgenin siyasi ihtilaflara sürüklendiği bir dönemdi. Azerbaycan’la Ermenistan arasındaki anlaşmazlık savaşa dönüşürken, zamanın Azerbaycan cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey, etkili bir siyaset güdemedi. Türkiye’yse Azerbaycan’a desteğini çeşitli şekillerde belli etti. Sözgelimi, dışişleri bakanı Hikmet Çetin 1992’de 250 kişilik bir heyetle çıktığı Orta Asya ve Kafkaslar ziyaretinde, savaşın en zor zamanlarını yaşayan Bakü’ye iki kere gitti. Bu esnada Karabağ’dan Bakü’ye bir mülteci dalgası söz konusuydu ve Karabağ’a ilaveten yedi reyon bölge de kaybedildi.
Bu savaş esnasında Rusya Ermenistan’ı desteklerken, Türkiye de Azerbaycan’a yardım etti. Ancak Azerbaycan kaybettiği bölgeleri geri alamadı ve Elçibey’in yerine 10 sene boyunca cumhurbaşkanlığı yapacak ve Türkiye’yle de son derece iyi ilişkiler geliştirecek olan Haydar Aliyev geçti. Şair Elçibey’in tersine son derece gerçekçi bir siyasetçi olan Aliyev, Azerbaycan’ı Nahçivan’a bağlayacak bir koridor karşılığında Karabağ’ı gözden çıkarmaya razıydı, ancak neticede bu senaryo gerçekleşmedi. Aliyev, ülkesinin siyasi ve ekonomik bütünlüğünü sağlamak için Karabağ meselesini tamamen dondurdu. Türkiye’yse Aliyev iktidarını destekledi.

Gürcistan yanlış hesap yaptı
Bu sürede Türk-Azeri ilişkileri en iyi günlerini yaşadı, ancak Aliyev’in ölümünden sonra işler değişmeye başladı. 1990-2005 yıllarının, Türkiye’nin Kafkaslar’da en çok varlık gösterdiği yıllar olduğu söylenebilir. Azerbaycan-Ermenistan savaşı esnasında Türkiye, Laçin’e yönelik saldırı sonrasında havasahasını Ermenistan’a kapattı ve ancak ABD’yle diğer Batı ülkelerinin baskıları karşısında, altı ay sonrasında tekrar açtı.
Kafkasya’daki son çatışma, Gürcistan’la Rusya arasında yaşandı ve bölgedeki güç dengesini ortaya koydu. Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili, NATO ve Batı’nın da kendisini destekleyeceği düşüncesiyle, Osetya’yı geri almaya çalışıp tarihi bir hata yaparak Rusların ülkesine müdahalesine olanak tanıdı. Rusya’nın buradaki gücü ve etkisi de ortaya çıktı. Gürcistan için bölgede yeni güç paylaşımı yapılmayacaktır. Hâkimiyet tamamen Rusya’da olduğundan, çözüm için ödün vermek durumunda kalacak taraf da Gürcistan. AB’yse bu bölgede sözü geçen bir aktör değil.
Türkiye de bölgede faaliyeti olmasına rağmen etkin değil. Savaş sırasında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu arabuluculuk girişimi başlattı, Başbakan Tayyip Erdoğan bu çerçevede Moskova’ya ve Tiflis’e gitti. Ancak netice elde edilemedi, edilmesi de açıklanan Rusya faktöründen dolayı zordur.

Futbol Diplomasisi
Türkiye zamanla Fransa, İsviçre ve ABD gibi ülkelerdeki diasporanın güçlendiğini ve kendisini zor durumda bırakabileceğini, dolayısıyla Ermenistan’la anlaşmasının gerekliliğini fark etti. Çeşitli zamanlarda, farklı liderler böyle bir anlaşma üzerinde çalıştı. Anlaşmaya en çok yaklaşan ikili Süleyman Demirel ve Levon Ter-Petrosyan olmuştu, ancak Ermeni diasporasının yoğun baskısı yüzünden sonuç elde edememişlerdi.
Komşularıyla sıfır sorun politikası güden bir hükümetin bu konuya el atmaması düşünülemez. Protokollerle şekillenen yakınlaşma süreci de benzer bir girişimin neticesi. İsviçre’nin arabuluculuk yaptığı 47 tur gizli görüşmenin ardından önemli bir diplomatik başarı sağlandı ve taslak bir protokol metni üzerinde anlaşıldı.
Ancak tıpkı Ter-Petrosyan’a olduğu gibi Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan da diasporanın yoğun baskısı altında. Öyle ki, yurtdışı gezilerinde bile Ermeni diasporası kendisine karşı gösteriler düzenliyor ve yerine başka birisini geçirmekle tehdit ediyor. Ancak Sarkisyan protokolleri imzalayarak cesur davrandı. Buna karşılık, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’i Türkiye’nin niyetleri hakkında ikna edemeyen Erdoğan, Bakü gezisi esnasında protokollerin TBMM’den geçirilmesini Ermenistan’la Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun çözümüne bağlayarak bir çıkmaza girilmesine sebep oldu. Birkaç gün sonra, Türkiye Dışişleri Bakanı ön şartı Dağlık Karabağ sorununda ilerleme şeklinde değiştirebildi. Nisanda Sarkisyan ve Erdoğan Washington’da biraraya geldi. Görüşme sonrasında Türkiye’nin ön şartlarını bir kez daha değiştirdiği ve protokollerin onay sürecine başlanması için Ermenistan tarafının Dağlık Karabağ etrafındaki reyonlardan çekilme taahhüdünün yeterli olacağı anlaşıldı.

Milliyetçiler güçleniyor
Sarkisyan diasporanın baskılarına direnmeye devam etseydi ve Erdoğan da protokolleri Dağlık-Karabağ mevzusuna bağlamasaydı, büyük bir başarı elde edilecekti. Ancak bu şans kaçtı. Öte yandan, bu son hamle Azerilerle olan ilişkilere de zarar verdi. Bunun ötesinde, her iki tarafta da aşırı milliyetçiler güç kazanıyor.
Son olarak Ermenistan Anayasa Mahkemesi protokollerle kurulması planlanan tarih komisyonunun 1915 olaylarını incelemeyeceğini ve tartışma meselesi haline getirmeyeceğini açıkladı. Bu durum Türkiye hükümetini çok zor bir duruma sokuyor çünkü protokollerin Türk kamuoyu ve meclisince benimsenmesinin yegâne yolu, tarih komisyonunda 1915 olaylarının detaylı olarak ele alınacak olması. Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı durumu daha da çıkmaza soktu.

Komisyon büyük bir adımdı
Şu anda protokoller açısından iki tarafta da hareketsizlik söz konusu. Eğer Ermenistan reyonlardan çekileceğinin sinyalini verirse, Türk tarafı için onay süreci kolaylaşacaktır. Ancak şimdilik ufukta böyle bir ihtimal görünmüyor ve Ermenistan’ın reyonları Dağlık Karabağ için pazarlık kozu olarak tutmaya devam edeceği anlaşılıyor. Türkiye’deyse, Anayasa değişikliği tartışmalarıyla Ermenistan ve protokoller konusu gündemin alt sıralarına düştü. Dolayısıyla, protokoller iyi niyetli ama başarı yakalayamamış bir girişim olarak kalmıştır.
Protokollerin geçirilmesi Türkiye’ye zaman kazandıracak ve yapıcı yaklaşımının bir kanıtı olarak sunulabilecekti. Öte yandan, Ermenistan’ın tarih komisyonu kurmayı kabul etmesi de bu süreçte büyük bir adım olarak görülebilir çünkü Ermenistan’da 1915’in tarihsel bir tartışmaya açılması tabudur ve yasalarla da önlenmiştir.

Rusya süreci kullandı
Bu süreçte Rusya’nın oyun planı belirginlik kazanmadı. Rusya bir yandan Türkiye’yle Ermenistan arasındaki normalleşme sürecini destekler görünürken, diğer yandan süreci olumsuz etkileyebilecek adımlar atmaktan çekinmiyor. Nitekim müzakerelerin son aşamasında, Azeri tarafına henüz imzalanmamış protokolleri sızdıranın Rusya olduğu ifade ediliyor. Rusya süreci, kontrolünde tuttuğu Ermenistan’ın yanı sıra Azerbaycan’a da yakınlaşmak için kullandı.

– BİTTİ –

Yorumlar kapatıldı.