İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İran’a kaymak destek, bize kaypak eksen  Mine G. Kırıkkanat

Mine G. Kırıkkanat
Yazara ulaşmak için : kirikkanat@mgkmedya.com 

İran’a kaymak destek, bize kaypak eksen 

Erzurum Tepeköy’de, 1918 yılında Ermeni çetelerin katlettiği Müslümanların gömüldüğü toplu mezar kazısı başladı. Yetkililerin açıklamasına göre kazının amacı, “Ermeni soykırım iddialarını çürütmek.”

Bu satırların yazarı, 1915 yılında Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin bir bölümünü, suçlu suçsuz, sivil, kadın, çocuk demeden “tehcir” eden zihniyetin yol açtığı “Büyük Felaket” dolayısıyla, bu topraklarda bizden önce de var olan Ermeni yurttaşlarımızdan, şahsen özür dileyendir. Böyle bir özre, “Neden Türkler dileyecekmiş de Ermeniler dilemeyecekmiş?” diye karşı çıkan popülist sığlığa da tek cevabı vardır: “Galipler özür diler, mağluplar değil…”

Eğer 1915 öncesi (hem de yıllarca öncesi) başlayan çatışma ve katliamlar sonrasında Ermeni çeteler amacına ulaşsa, hak iddia ettiği toprakları koparıp hayal ettiği Ermenistan’ı kursa, bölgede yaşayan Müslüman Türkleri katliam ve tehcir yoluyla yok etseydi, bugün onlar özür dilemek zorundaydılar, amansız bir mücadelenin galipleri olarak…

Oysa onlar değil, biz yendik, Ermenileri bölgeden sürdük ve ilk eli, elbette biz uzatmalıyız, ilk özrü biz dilemeliyiz, biz “büyüklük” göstermeliyiz önce. En azından ben böyle düşünüyorum ve tarihte Müslüman Türkler, çokca da Kürtler ile Ermeniler arasında yaşanan kanlı çatışmanın etimolojik anlamda “soykırım” değil, korkunç bir katliamlar dizisi olduğu kanısındayım.

Ama konumuz bu değil.

***

Konumuz, Türkiye’nin dış politikasındaki eksen kaymasında “anestezi”yle uyuşan “Ermeni Soykırımı” hassasiyeti.

Başta Fransa, hangi ülke Ermeni soykırımını tanısa, nerede soykırım anıtı dikilse, Türkiye protesto eder, bazen de misilleme yapar. Ve doğrudur, çünkü konuyla ilgili bir devlet politikası saptanmıştır, takınılan tavır elbette politikaya uyumlu olmalıdır. Biliyorsunuz, hemen her yıl eller böğürde, bir “Ermeni Soykırımı” tasarısı ABD Senatosu’nda geçecek geçmeyecek diye beklenir, ABD başkanına telefonlar edilir, kulis çalışmalarına kürekle para ve kan ter içinde diplomatik çaba harcanır ki, tasarı önlenebilsin…

Oysa Türkiye, kaydıracağım derken elinden kayıp serseri mayına dönen ekseniyle, Ermeni Soykırımı’nı Fransa’dan bile önce tanımakla kalmayıp, en büyük turistik atraksiyonu İsfahan’daki Ermeni Vank Kilisesi’nde kurulan “Ermeni Soykırım” müzesi ve anıtı olan İran’ı bağrına basmaktadır!
İran’a gelen tüm Batılı politikacıların, “Bakın biz Ermenileri nasıl kolluyoruz, nasıl da hakkaniyet sahibiyiz,” propagandasıyla özel olarak götürülüp gezdirildiği bu müze ve anıt, Türkiye’nin defalarca girişimine rağmen İran tarafından nanik yaparcasına yerli yerinde durmaktadır.

Yetmez, bu müzede soykırımı temsil eden resim sergileri açılır, konferanslar düzenlenir. Ve rejime muhalefet edenlerin sokaklarda öldürülmedikleri zaman atıldıkları zindanlarda işkenceyle infaz edildiği, zaten sokak gösterilerini de son seçimlerden bu yana yasaklayan İran, nedense her yıl 24 Nisan’da Ermenilerin Türkiye aleyhine kin kusan “Soykırım” yürüyüşlerine izin verir…

***

Bir yanda Erzurum Tepeköy’de “soykırım” iddiasını çürütmek için Ermenilerin katletiği Müslümanların kemiklerini toplayan Türkiye, öte yanda Ermeni Soykırımı’nın promosyonunu yapan İran’la can ciğer kuzu sarması Türkiye.
Üstelik İran’ın Türkiye husumeti, sadece bu konuyla sınırlı değil. İktidara gelir gelmez, Türkcell ile TAV’ın bir önceki “ılımlı” hükümetle imzaladığı 1 milyar dolarlık anlaşmayı iptal eden, bugün Başbakan Erdoğan’a “kardeşim” diye hitap eden ve AKP hükümetinin cansiperane savunduğu Ahmedinecad’ın ta kendisidir.

Türkiye’ye İran tarafından gönderilen cani Hizbullah taburlarını, “eski defter” diye karıştırmıyorum bile. Bugünden söz ediyorum.

Diyeceksiniz ki İran’a arka çıkan yalnızca Türkiye değil, Brezilya başta, Latin Amerika ülkeleri de var. İyi de, İran ne Brezilya’ya sınır, ne de Latin Amerika’ya ihraç etti Hizbullah cellatlarını. Zaten Lula ile Ahmedinecad da birbirlerine “kardeşim” diye mektup yazmıyorlar.

Bu enseye tokat kardeşlik, bu kaypaklıkta bir eksen kalmış mıdır, birisinin bana anlatması gerek.

Yorumlar kapatıldı.