İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Nermin Apartmanı`nda 40 yıl önce 40 yıl sonra Alin Taşçıyan

Nermin Apartmanı`nda 40 yıl önce 40 yıl sonra

Hüseyin Karabey`in fikir babalığını yaptığı Unutma Beni İstanbul`da dünyanın farklı bölgelerinden yönetmenler İstanbul`u anlatıyor

Alin Taşçıyan

İstanbul binmesi zor bir vahşi at… İstanbul gündelik sihrin gerçekleşebileceği bir mekan… İstanbul ailelerin birleşme, sevgililerin buluşma yeri… İstanbul kiminin kökeni kiminin geleceği…

Yönetmen ve yapımcı Hüseyin Karabey`in fikir babası olduğu omnibus film projesi `Unutma Beni İstanbul`a katılan yönetmenler İstanbul`u farklı biçimlerde tanımlıyor, onunla farklı ilişkiler kuruyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti`nin desteklediği Unutma Beni kapsamında Hüseyin Karabey, Sevil Demirci ve Emre Yeksan`ın yapımcılığında gerçekleştirilecek Unutma Beni`nin yönetmenleri uluslararası alanda tanınmış, parlak isimler. Karabey. Boşnak Aida Begiç, Filistinli Hany Abu-Assad, Filistin asıllı Danimarkalı Omar Shargawi, Yunanlı Stergios Niziris, Sırp Stefan Arsenijevic, Amerikalı Ermeni Eric Nazarian sinemadaki başarılarının yanı sıra etnik kökenleri ve kültürel bağları nedeniyle onları projeye davet etti.

Theo Angelopoulos`un senaristi ve romancı Petros Markaris`in senaryo danışmanlığını, Eric Rohmer`in kurgucusu Mary Stephen`ın kurgusunu yapacağı Unutma Beni`de yönetmenler Türkiyeli ekiplerle çalışacak. Hany Abu Assad dışındaki tüm proje grubu geçen hafta İstanbul`da ilk kez toplandı, biz de onlarla konuşma fırsatı bulduk.

Omar Shargawi – `Bir yabancının gözünden anlatılan bir öykü yazmalıydım. İstanbul`da yaşayan birinin öyküsünü yapamazdım. Benim böyle bir film yapmam çok rahatsız edici olurdu. Bundan önce yaptığım filmlerdeki tarzı sürdüreceğim. Tam karar vermedim ama belki başka bir şey de deneyebilirim. Kendi filmimi sonbaharda Kahire`de çekeceğim. Belki bu benim için bambaşka bir şey yapma şansı yaratabilir. Müthiş bir enerji var aramızda. Sürekli mutsuz olduğum, yalnızlık ve karanlıkla çevrili olduğum diğer filmleri yapma sürecinden farklı olacak her şey`.

Aida Begiç- `İçimde bu kente ait hissi bulmaya çalıştım. Buraya yıllardır gider gelirim, ama bu kenti benimsemem kolay olmadı bir yandan da. İstanbul`da fark ettiğim çelişkiler, farklılıklar üzerine söz söylemeyi istedim. Ayrıca bir yabancı olarak ilk kez bir kente geldiğinizde yalnız olma duygusunu anlattım. Kente ilk kez gelen bir kadın rezervasyon yaptırdığı otelinin websitesindekinden değişik olduğunu görüyor. Grotesk ve eğlenceli bir öykü aynı zamanda ama bunalmış ve yalnız hissediyor kendini. Sonra etrafındakileri kabullenmeye başlıyor. Bu yanlış anlaşılma meselesini deşmek istedim, aslında aynı dili konuşmayan insanlar da bir süre sonra birbirini anlamaya başlar. Bir yandan yalnızlık, sıkıntı, öte yandan anlaşmak ve yanlış anlaşılmak üstüne bir film. İstanbul farkılıkları sayesinde inanılmaz bir kent. İstanbul kolay binemeyeceğiniz bir vahşi at, siz onu değil o sizi istediği yere götürüyor`.

Stefan Arsenijevic: `Gerçekten kuvvetli bir ilişki hissettim, sadece kültürel değil başka düzeylerde de sanki bir parçamın surada olduğunu hissediyorum Balkan meselesi yüzünden. İstanbul`u ziyaret etmek ve kendimi bu kentte bulmak istedim. Daha önce İstanbul`a gelmediğim için beklentilerimin, duygularımın ürünü bir öykü, uzaktan edindiğim İstanbul izlenimi büyük, eski, köklü geleneğe sahip ve sihirli şeylerin olabileceği bir kent. Gerçeklikle sihirli bir şeylerin olabileceği bir eşikte, gerçek olup olmadığını bilemediğiniz karakterin hayalgücünden kaynaklanıp kaynaklanmadığınız sihirli bir anda geçen bir öykü yazdım. İstanbul gündelik sihirin meydana gelebileceği yer!`

Stergios Niziris: `Amerika`da matematik okurken en iyi arkadaşlarım Türktü. Bütün önyargılarım yıkıldı. Oda arkadaşım da Türktü İstanbul`a gidip gelmeye başladım. Tanıdıkça ülkelerimizi ve sorunları anladım. Yorgo Papandreu`nun İsmail Cem ile zeybek oynadığı zamanlardı. Uçmaktan korktuğum için trenle gidip geliyorum İstanbul`a.Trende birçok kişiyle tanışıyorum. Karakterim Selanik`ten mal almak için geliyor, dönüp bit pazarında satıyor. Son yıllarda Selanik`teki pazarlar Çin istilası altında. Rekabet edebilmek için buraya gelmek zorunda kalıyor, ama Türkleri sevmiyor! Sıradan bir insan, ticaret yapmaya geliyor ama Türkleri sevmiyor! Sabah gelip akşam dönüyor genellikle, ama bir gün parası çalınıyor. Parasını geri almak için sokaklarda dolaşırken kendi gibi sıradan insanlarla tanışması onların da ne kadar iyi ve yardımsever olduğunu anlamasını sağlıyor`.

Eric Nazarian: `İstanbul ile bir diaspora Ermenisi olduğum için Anadolu`daki köklerim aracılığıyla; bir sanatçı, bu kentin kültürel mirasına hayranlık duyan biri olarak bağ kuruyorum. Filmimde de bunu keşfetmeye çalışıyorum. İstanbul`daki Ermeni müzik tarihi ve ilk kez ziyaret edenin perspektifinden bu kenti gerçekten yakalamak için doğru yaklaşım üzerinden bağ kuruyorum. Ama normalde görünmeyen İstanbul`u göstererek. Bu fikir uzun süredir aklımdaydı. Diasporadan adam büyükbabasının 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başında İstanbul`da bulunan eski dükkanını bulmak için İstanbul`a gelir. Temelde yabancıların dost olması üzerine bir öykü. Udi Hrant`ın ve onun kuşağının müzisyenlerine de bir aşk mektubu olacak`.

Nermin Apartmanı`nda 40 yıl önce 40 yıl sonra

Unutma Beni İstanbul, rastlantı sonucu Hüseyin Karabey`in Kurtuluş`ta, 40 yıl önce Petros Markaris`in yaşadığı apartmanda oturmasıyla oluşmuş bir proje. İstanbul`un böyle öykülerle dolu olmasından etkilenen Karabey ve sık sık Heybeliada`da kalan Markaris projenin kendileri için önemini anlattı.

Hüseyin Karabey: `Özeleştirinin bizzat tarafımızdan yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bir eleştiri çıkacaksa bizden çıkmalı. İstanbul`un unutulan hikayelerinin hatırlatılması gerektiğini düşünüyorum. Ben ne yaparım diye çıktım yola, çok sevdiğim bir yazarın evinde oturuyormuşum farkında değilmişim. İstanbul`da bu tip hikaye çok. Eğer biz anlatmazsak unutulacak. Birileri hafızalarında farklı şekilde hatırlayacak. Yüzleşeceksek bu şekilde yüzleşelim. İstanbul yaşanılası bir yer. Bu zenginliği yaşatarak da değerlendirmemiz lazım. Bu film Türkiye için de hoş olacak. Kimlerin kimlerle aynı mekanı paylaştıklarını, sert bir tarihi paylaştıklarını öğrenecek insanlar`.

Petros Markaris: `İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti olduğundan anı projeleri çok önemli. Kent değişiyor, aynı kalmıyor, eskiyi hatırlamak, eski üzerine proje yapmak çok önemli. İlginç olan yönetmenlerin genç olmaları, İstanbul`u pek tanımamaları ama bir şekilde İstanbul ve İstanbullularla ilişkide olmaları. İlk kez gelen biri hangi gözle öğreniyor İstanbul`u? Burada sık yaşamış olmayan biri İstanbul`u nasıl gözler, nasıl anlar, nasıl kapsamını bulur? İstanbul ile yakın ilişkisi olan biri nasıl görür İstanbul`u? Bunu bir sürpriz olarak görüyorum`.

Yorumlar kapatıldı.