İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

24 Nisan’ı durduralım!  Ohannis Conkar

24 Nisan’ı durduralım! 
Ohannis Conkar

Şu ana kadar bu gün için hiç bir yazı yazma gereği görmedim. Ve bu gün geldiğinde ise Blogları okumamayı tercih ederim. Eğer yazı yazacaksam yazar ve gönderirim, hemen de çıkarım. Yayına alınıp alınmadığına ise ya bakarım, ya da bakmam. Mümkün olduğu kadar yazılanları okumamaya çalışırım. Çünkü kimin ne yazacağını ne yazılacağını az çok tahmin ederim. Hatta tahmin etmeğe bile gerek yok. Yazılanlar, yazılacaklar belli olduğu içindir, bakmamam. 

Bir kaç kişinin yazısını okuduğumda sinirlerim tepeme çıktı desem yeridir. Her şeyi Ermeniler yapmış. Hatta utanmasalar tehciri bile kendileri istedi diyecekler. Ermeniler, kadınları, kızları hamile kadınları dahi öldürüp karınlarını deşip, çocukları kazığa otutturmuşlar. Tecavüz etmişler. Camilere doldurup yakmışlar.

Ogün’ler daha varmış. Düşünün ki bir katili savunuyorlar ve Ogün’lerin var olduklarını, hatta kendilerinin bile katil olabileceği savını kanıtlıyorlar. Siz bunları bugün yazanlar. O zamanda Ermenilere neler yapıldığını tahmin edebilmeniz bu kadar zor mu? Niçin Anadolu da bir tane Ermeni kalmadı. Tüm köklerini şer ispatulasıyla kazıdılar. Uyanın biraz kendinize sorun. O zaman kaç tane Ermeni yaşıyormuş, şimdi ne kadar kalmış. Ermenilerin nufusu ne kadar, Türklerin nufusu ne kadar kalmış. İşte size kısaca açıklayabileceğim, kendi vicdanlarınıza sorabileceğiniz, yüzleşebileceğiniz, tahlilini yapabileceğiniz bir nufus kıyaslaması. Bundan da bir şey çıkaramazsanız, aynen devam edebilirsiniz nakaratlarınıza. Aşağıya aldığım büyükleriniz gibi.

Tayfun işçi’nin yazısını da okuyunca, yazma gereği duydum. Çocukluğunda kendisinin yaptığını, büyüdükce kendisine yapılanı sorgulayıp, gerçeğe ulaşma çabaları.

Ve gerçeği yakaladığında ise kendisini tanıması! Babasının gözleri önünde gerçekleşen bir vahşet ve 95 senedir, vazgeçilmez inkar çabaları!

Ah benim de yüreğim kanıyor. Tokatı vurmuş durmuşlar, Osmanlı da, Cumhuriyet’te ve hâlâ vurmaya devam ediyorlar.

Ne biz masumuz, ne de onlar masum. Acılar içinde kalmışız, acılarımız kiminin acıları olmuş, kimin ise sevinci.

Ortak olan yok bu acılara, ve bu acılar yaşanmış, anlayan yok. Ezberlemişler okullarda öğretilen yanlış bilgileri, ezberletip dururlar. Ezberleyip dururlar.

Bunun yanlış olduğunu söyleyenlere hain damgası gelir. Ogün’ler var diyenler mi, hain diyenler mi, vatan haini diyenler mi, sözde kara aydınlar diye kusanlar mı. Var oğlu var.

Gerçeğe ulaşma çabaları ise yok, yazılanlara inananlar yok. Ermeni çetecileri deyip dururlar, ellerinden silahları toplanırken, gerçeği görüp yazanlara, anılarını yazanlara inanmazlar, inanmazlık üstünde kurulmuş düzen, sistem böyle kurulmuş, inkar politikası, hayırcılar, milliyetcilerle, militerler elele vermiş, söylenir durur aynı nakarat.

Ermeni çeteciler de yapmış çok şey, ama yapmışlar o kara günden sonra. Ne yapacaklardı, gözleri önünde öldürülen, kiliselere doldurulup yakılanlar, genç kız ve kadınlara tecavüz edenler. Elinde bebeği ile teslim olmamak için dağdan atlayıp intihar eden kadınlar, görmezden gelinir. Görmezden gelinir “der zor” yollarında ölenler, dipciklenenler, gözlerine kestirtiklerini alıp kendilerine karı yapanlar, çocukları alıp büyüdüğünde kendi çocukları ile evlendirilenler, kız, erkek çocukları hizmetci olarak kullananlar, ailelerinden koparılanlar. Türkleştirilen binlerce çocuklar…

95 sene geçti ne değişti…

Osmanlıda da, Cumhuriyet’tede devam etti İttihatcılar.

1923’de ne demiş, CHP Milletvekili, Dr. Rıza Nur, “Vatanımızda başka ırkta, başka dilde, başka dinde adam bırakmamak en esaslı, en adil, en hayati iştir.”

1930’da ne demiş, Adalet Bakanı, Mahmut Esat Bozkurt, “Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler.”

1934’de ne demiş, İçişleri Bakan Yardımcısı, Şükrü Kaya, [İskan Kanunu Hakkında] “Bu kanun tek dille konuşan, bir düşünen, aynı hissi taşıyan bir memleket yapacaktır.”

1942’de ne demiş, Başbakan, Şükrü Saraçoğlu, [Varlık Vergisi hakkında] ‘’Bu memleket tarafından gösterilen misafirperverlikten faydalanarak zengin oldukları halde ona karşı bu nazik anda vazifelerini yapmaktan kaçınacak kimseler hakkında, bu kanun bütün şiddetiyle uygulanacaktır.’’

1956’da ne demiş, Demokrat Parti Milletvekili, Sinan Tekelioğlu, ‘’İstanbul’daki Rumlarla, Batı Trakya’daki Türkler değiş tokuş edilsin.’’

1964’de ne demiş, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, İsmail Soysal, ‘’Eğer Atina, Kıbrıs buhranındaki tutumunu değiştirmezse Yunan uyrukluların tamamını toptan sınırdışı ederiz.’’

1991’de ne demiş, Emekli Orgeneral, Sabri Yirmibeşoğlu, “Elbette 6-7 Eylül saldırıları Özel Harp Dairesi tarafından planlanmıştı. Olağanüstü planlı bir operasyondu ve amacına da ulaştı. Sorarım size, bu sıra dışı başarılı bir eylem değil miydi?’’

2000’de ne demiş, DYP Lideri, Tansu Çiller, ‘’Türkiye’de iş yapan 30 bin Ermeni var. Bu Ermeni işadamlarını ya kendi çıkarları adına seferber edelim, gitsin Türkiye için lobi yapsınlar, ya da hemen bu 30 bin kişiyi sınır dışı edelim.’’

2006’da ne demiş, CHP Milletvekili, Şükrü Elekdağ, ‘’Türkiye’de çalışan 70 bin kaçak Ermenistan vatandaşı işçinin kademeli bir şekilde ülkelerine gönderilmesi gerekmektedir. Bu yolda alınacak bir karar esasen yaptırım da sayılmaz, çünkü yapılacak olan, hatalı olarak uygulanmasından sarfınazar edilen Türk yasalarının uygulanmasıdır. Bu önerinin gayriinsanı olduğunu yazdılar, ancak gayriinsanilik bunun neresinde.’’

2009’da ne demiş, Savunma Bakanı, Vecdi Gönül, ‘’Ermeniler ve Rumlar Türkiye’de kalsa, milli devlet olabilir miydik?

2010’da ne demiş, CHP Milletvekili, Canan Arıtman, ‘’Türkiye’de çalışan kaçak Ermeniler sınır dışı edilsin. İsveç’te tasarı lehine oy kullanan veya oylamaya girmeyen üç Türk parlamenterin Türkiye vatandaşlığı iptal edilsin. Ermeni tasarısının kabulü yönünde oy kullanan yabancı veya Türk milletvekillerinin Türkiye’ye girişi yasaklansın.’’

2010’da ne demiş, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bakın benim ülkemde 170 bin Ermeni var; bunların 70 bini benim vatandaşımdır. Ama yüz binini biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu yüz binine ‘Hadi siz de memleketinize’ diyeceğim; bunu yapacağım, Niye? Benim vatandaşım değil bunlar… Ülkemde de tutmak zorunda değilim.”

Hangi fikir değişikliği yaşandı, Osmanlıdan, Cumhuriyete uzanan yollarda.

21.yy. dahi aynı politikalar devam etmektedir. Zihniyet aynı zihniyet.

Sürgün et yok et mallarına el koy politikası.

Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun dediklerini hatırlayın, zengin olmuşlar, senin malını çalarak mı zengin olmuşlar, çalışarak alın teri dökerek, tarlalarda, bahçelerde, bağlarda, kuyumculukda, gümüşcülükde, at nallamakda, demircilikde, ayakkabıcılıkda, matbaada, sanatçılar, şairler, yazarlar, gazeteciler, milletvekilleri, ticarette, her türlü işi yaparak zengin olmuşlar ve bu zenginliği elde etmek için, çıkardın sen o kanunu.

Ve tüm bu zenginlikleri, malları ele geçirsin diye uygulandı tehcir kanunu, adına ne derseniz deyin.

Ve 6-7 Eylül olayları da…

Vakıflarımıza el konan mallarımıza da.

Şimdi ise yalnız kaçak çalışan Ermeni işçileri değil, isterseniz tüm gayrimüslimleri de gönderirsiniz.

Şimdi de kendi vatandaşınız dı, o zaman da kendi vatandaşları [tebaa’ları] idi.

“Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler.”

“Vatanımızda başka ırkta, başka dilde, başka dinde adam bırakmamak en esaslı, en adil, en hayati iştir.”

İşte gerçekler…

Kendileri söylüyor.

Evet

Bu zamanda bunları söyleyenler…

O zamanda neler yapmaz…

Ohannis Conkar 
ohannis@hotmail.fr

Yorumlar kapatıldı.