İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Cumhuriyet Döneminde Patrikler ve Önemli Olaylar

Değerli Okuyucular,

Patrik Hazretlerinin rahatsızlığı nedeniyle son birkaç aydan beri -özellikle basınımızda- patriklik konusu yine gündemde. Son açıklanan rapor nedeniyle patrik seçimi de basınımızda tartışılmaya başlandı. O kadar ki Patrikliğin neredeyse gerekli olmadığını ileri süren, Osmanlı veziri gibi hareket ettiğini söyleyen ve toplumu temsil edemeyeceğini iddia edenler bile Patrikliğin ne kadar önemli olduğunu söylemeye ve seçim istemeye başladılar. Bu ortamda henüz tarihi yazılmayan, Cumhuriyet döneminde cemaati ilgilendiren önemli olayları ele alan bir yazı dizisinin faydalı olacağını düşündük. Önemli olayları patriklik yönetimine göre sıralarken, cemaatimizi yöneten Patriklerimiz ve Patriklik kaymakamının (Değabah) kısa özgeçmişine de yer verdik. Yazı Cumhuriyet öncesi son Patriğimiz olan -ışıklar içinde yatsın- Zaven Der Yeğiyayan’ın ikinci Patriklik döneminden başlayıp, 1998’de Patrik Mesrob II’nin seçimine kadar geçen 1918-1998 dönemini kapsamaktadır.

Bu yazının devamı sayılabilecek ikinci yazıda, önce 1863 Nizamnamesine göre patrik seçimlerini ele alacağız. Sonra Cumhuriyet döneminde yapılan Patrik seçimlerini ve konuyla ilgili kararname ve geçici yönetmelikleri inceleyeceğiz.

Değerli okuyucular, bu yazının ve devamı olan Patrik seçimi konulu yazının hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen başta Aret Çiçekeker olmak üzere dostlarım Ari Haddeciyan, Vağarşak Seropyan, Arsen Yarman, Kirkor Döşemeciyan, Av. Luiz Bakar ve Sait Çetinoğlu’na huzurlarınızda teşekkürü borç bilirim.

Murat Bebiroğlu
murat.bebir@gmail.com

CUMHURİYET DÖNEMİNDE ERMENİ PATRİKLERİ VE ÖNEMLİ OLAYLAR

OSMANLI DÖNEMİNİN SON PATRİĞİ

PATRİK ZAVEN DER YEĞİYAYAN DÖNEMİ (1913–1916) (1918–1922)

Patrik Zaven Der Yeğiyayan (1868–1947)

8 Eylül 1868’de Musul’da doğan Patrik Der Yeğiyayan, ilköğretimini Bağdat’ta gördü. 1890’da İzmit’te bulunan Armaş Ruhban okuluna girdi ve 1895’te mezun oldu. 1895’te Zaven ismini alarak ön rahip (apeğa) ve 26 Mayıs 1896’da rahip takdis edildi. Armaş’ta öğretmenlik yaptı. 1896’da Osmanlı Bankası olayı yüzünden İstanbul’da ilk Ermeni kırımı yaşandı. Patrik İzmirliyan bu nedenle istifa etti. Yerine geçen Patriklik Kaymakamı (Değabah) Episkopos Parteğomeos Çamçıyan ruhban okuluna (Tıbrevank) karşıydı. Okulun sponsorlarından (Parerar) Apik Uncuyan’ın tutuklanması da Armaş Ruhban okulunu kapatmak için iyi bir neden oldu. Armaş öğretmen ve yönetim kadrosu geniş ölçüde dağıtıldı. Aynı yıl Ormanyan Patrik seçildi (6 Kasım 1896) ve Armaş tümüyle yok olmaktan kurtuldu.1897’de İstanbul’da çeşitli kiliselerde görev yaptı. 1898’de Erzurum’a ruhani önder kaymakamı olarak atandı. 1906 yılında ruhani önder oldu ve istifa ederek İstanbul’a döndü. 1908’de Van’da ruhani önder kaymakamı oldu. Sonra ruhani önder olarak Diyarbakır’a atandı. Diyarbakır’da görev yaparken, 1910 yılında İzmirliyan Katolikos tarafından Episkopos takdis edildi. 1913’te Patrik Hovannes Arşaruni’nin istifasından sonra Patrik seçildi.(1) İmparatorluk döneminin son Patriği olana Zaven Der Yeğiyayan, ne yazık ki tarihin en kötü döneminde patriklik yapması yetmezmiş gibi, hem devlet hem de halk tarafından suçlanan bir patrik olmuştur. Atatürk’ün Büyük Nutukta suçladığı patrik de Patrik Zaven’dir. Bunlar yetmezmiş gibi bu gün bile Patriğin görevini yapmadığı için, göz yumduğu için 1915 felaketinin yaşandığını iddia edenler vardır.

1915 Büyük Felaketinden sonra “1916 yılında, 1863 tarihli Ermeni Nizamnamesinin değiştirilmesine karar verildi. 10 Ağustos 1916 tarihinde Takvim-i Vakayi’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni nizamname tam bir tepki yasasıdır. Ne Ermeni toplumunun fikri soruldu, ne de Ermeni Kilisesinin gelenek ve görenekleri göz önünde bulunduruldu.”(2) Nizamname’nin 1. Maddesine göre Sis ve Ahtamar Katolikoslukları birleştiriliyor ve İstanbul ve Kudüs Patriklikleri bu Katolikosluğa ekleniyordu. Bu kararın sonucu olarak, İstanbul Patrikliği kapatılıyor ve Patrik Zaven I Bağdat’a sürgüne gönderiliyordu. Yine bu nizamnameye göre İstanbul Patrikliğinin arşivlerinin önemli bir bölümü de Kudüs’e gönderilmiştir.

Ancak toplum tarafından hiçbir zaman benimsenmeyen bu nizamname nihayet, 1918’de Mondros Mütarekesi’nden sonra padişah tarafından imzalanan ve yayımlanan 13 Sefer 1337 (18.11.1918) tarihli kanunla yürürlükten kaldırıldı ve 1863 Nizamnamesi tekrar yürürlüğe girdi.(3) İstanbul Patrikliğinin yeniden açılması ile birlikte Patrik Zaven de görevine iade ediliyor, Patrik 19 Şubat 1918 tarihinde İstanbul’a gelerek tekrar göreve başlıyordu.

Hükümet bu dönemde Ermeni Patriği Zaven Efendi ile zaman zaman işbirliği yaptı. Patriğin hazırlamış olduğu sanık listesini alıp isimleri geçen kişileri tutuklatarak Divan-ı Harbe yolladı. Yapılan yargılamalar neticesinde Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey suçlu bulunarak idam cezasına çarptırıldı ve 10 Nisan 1919 akşamı asıldı. İnzibat kuvvetleri komutanı Binbaşı Tevfik’e de 15 yıl kürek mahkumiyeti verildi. Dr. Bahaeddin Şakir ve Mamuratülaziz katibi Resneli Nazım Beyler gıyaben, Dersim eski mebusu Hacı Mehmet Nuri, Mamuratülaziz eski Maarif Müdürü Ferid Beyler de vicahen yapılan yargılamalar sonunda muhtelif cezalara çarptırıldılar.(4)

Patrik Zaven, 12 Şubat 1920’de Avrupa’ya gitti. İngiltere’de kral V.George ve Lord Curzon, Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Paul Deschanel ve başbakan Millérand ve Yunanistan başbakanı Venezilos ile görüşmeler yaptı. Haziran 1920’de İstanbul’a döndü.(5)

İstanbul’daki ruhani liderler gibi Patrik Zaven de Ankara Hükümeti’nin İstanbul’daki temsilcisi Refet Paşa’yı ziyaret etti. Onu kutladı ve Ermenilerin Milli hükümete sadık olduğunu belirtti ve başarılar diledi. İkinci görüşmesinde, paşanın Ermeni toplumuna güvenmediğini belirtmesi üzerine, Refet Paşa’ya şöyle dedi: “Türk hükümetinin bize şüpheli bir gözle baktığını ve bizim varlığımızdan rahatsız olduğunu biliyoruz, biz de hükümetin bize şüpheli bakışından rahatsız oluyoruz. Bu ülkede bize, üzerinde toplanabileceğimiz bir köşe ayrılmasını ve orada az da olsa farklı bir yönetimle yönetilmeyi isteriz. Biz Rum değiliz ki bizi mübadeleye tabi tutabilesiniz. Ayrıca hiçbir Avrupa ülkesi bizi kabul etmez ve kabul etmek zorunda da değildir”. (6)

Bu sözler unutulmadı. Bir süre sonra Patrik Zaven, Refet Paşa tarafından, cemaatin ileri gelenleri de kullanılarak istifaya zorlandı. Patrik Zaven, patriklik makamının baskı altında kalmasını ve Ermeni halkına daha fazla baskı gelmesini önlemek amacıyla istifa etmeden ülkeyi terk ederek 9 Aralık 1922’de Varna’ya gitti. (7) 20 Aralık 1922’de Episkopos Kevork Arslanyan Patrik Kaymakamı (Değabah) seçildi. Ermeni Delegeler Meclisi 5 Ocak’taki toplantıda Kaymakam seçimini onayladı. (8)

Hayatının son döneminde gırtlak ameliyatı geçirip konuşamayan Patrik Zaven Der Yeğiyayan anılarını Badriarkagan Huşerıs Vaverakirner yev Vıgayutyunner (Patriklik anılarım belgeler ve tanıklıklar) isimli bir kitapta toplamış ve Ermenice olarak Kahire’de 1947’de yayımlamıştır. 1947’de Bağdat’ta ölen Patrik Zaven’in naaşı Kudüs’e götürülerek 10 Haziran 1947’de toprağa verilmiştir.(9)

Patrik Zaven Der Yeğiyayan’ın İkinci Döneminde Önemli Olaylar:

Bu günkü Patrikhane ilk olarak Zaven Der Yeğiyayan döneminde kullanılmaya başlandı.

1918’de Transkafkasya Federasyonunun dağılmasından sonra Taşnaklar tarafından Ermeni Demokratik Cumhuriyeti kuruldu.

8 Ocak 1918’de ABD başkanı Woodrow Wilson, 14 maddelik özellikle self determinasyon ve milliyetler ilkesini ele alan bildirisini yayımladı. Bildirinin 12. Maddesi Osmanlı Devleti ile ilgilidir. 12. Madde şöyledir: Şimdiki Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olan kısımlarına güvenilir bir egemenlik sağlanmalı, fakat hala Türk yönetimi altında bulunan öteki milliyetlere, her türlü kuşkudan uzak yaşama güvenliği ve kesinlikle engelsiz bir kendi kendilerine gelişme olanağı verilmelidir. Boğazlar, bütün milletlerin gemilerine ve ticaretine, serbest geçiş için, milletlerarası garanti altında, sürekli olarak açık bulundurulmalıdır.”(10)

22 Ağustos 1919’da Mustafa Kemal, Erzurum konuşmasında; Rum Patrikhanesinin kurmuş olduğu “Mavri Mira” adındaki kurulun değişik vilayetlerde çeteler kurarak, mitingler ve propagandalar tertip ettiğini, İstanbul Ermeni patriği Zaven’in de bunlarla işbirliği içerisine girdiğini açıkladı.(11)

Misak-ı Milli, Meclis-i Mebusan’ın 28 Ocak 1920’de yapılan gizli toplantısında, büyük olasılıkla bir Felah-ı Vatan grubu toplantısında kabul edilip imzalandı.(12) Misak-ı Milli’nin 5. Maddesi Türkiye’deki azınlıklarla ilgilidir: Madde 5.- İtilaf devletleriyle karşıtları ve kimi ortakları arasında kararlaştırılan anlaşma esasları çerçevesinde azınlıkların hukuku komşu ülkelerdeki Müslüman halkların da aynı haklardan yararlanacakları güvencesi koşuluyla bizce sağlanacak ve pekiştirilecektir. (13)

23 Nisan 1920’de TBMM resmen açıldı.

10 Ağustos 1920’de Sevr Anlaşması imzalandı, TBMM anlaşmayı tanımayacağını ilan etti.

1920’de Sovyet orduları tarafından işgal edilen Ermenistan,1922 yılında Gürcistan ve Azerbaycan ile birleşerek Sovyet Cumhuriyeti oldu. 1936’da yapılan değişiklikle Ermenistan Sovyetler Birliği içinde ayrı bir cumhuriyet haline geldi.

15 Aralık 1920’de Adana Murahhası (Ruhani Önderi) Başrahip Kevork Arslanyan, Kilisede verdiği vaazda Ermeni toplumunun durumundan hareketle Ermeni Taşnak Partisinin bazı mensuplarının akılsızca davrandıklarını ve dar görüşlü olduklarını söylediği için, Taşnak partisi mensubu bir komitacının saldırısına uğradı.(14)

15 Mart 1921’de Talat Paşa Berlin’de Soğomon Teyleryan tarafından öldürüldü.

(15) “28 Kasım 1922’de Hüseyin Rauf Bey, İsmet Paşa’ya çektiği telgrafta şunları söylüyordu: ‘Heyet-i Vekile Türkiye’deki Ermenilerin Ermenistan’daki Türklerle mübadelesi, Türk Ortodoksların mümtaz bir hak iddia etmemek şartıyla memlekette kalmaları fikir ve kararındadır.’ İsmet Paşa ise cevabında, bu konuyu görüşebileceği bir muhatabın bulunmadığını şu şekilde bildirmektedir: Yerli Ermenilerin Ermenistan’daki Türklerle mübadelesini kimle görüşeyim? Ermenistan hükümeti ile bir mübadele işini düvel-i müttefika ile açmak şark hudutlarını ve Moskova muahedesini onlarla mevzuu-ı bahsetmektir. Ruslarla görüşmek ise, o da boğazlardan başka masailimize onların iştiraklerine ve bu vesile ile Moskova Ahitnamesinin tekrar rüyetine imkân vermektir. Her ikisi de yapılamaz ve onun için Ermenilerin mübadelesini mevzu-i bahis edebilecek muhatap yoktur. Ve bu halde bi’l-ihtiyar memleketimizde kalacak Ermeniler için ruy’ı kabul göstermekten başka bir suret-i hal maddeten mevcut değildir. Binaenaleyh Rumların mübadelesi ve diğerlerinin memlekette kalmasından başka ekalliyetler için yapılacak bir şey görmüyorum. Amerikan’ın bütün misyonerleri ve bütün Ermeni cemaatleri buradadırlar. Benim fikrim onlara vatandaş yüzü göstermektir. Ermeni yurdu ve mümkünse ekalliyetler hukuku fikirlerini onlara ret ve ilan ettirmek niyetindeyim.’ Böylece Ermenilerin mübadelesi sorunu kapanmıştır.”

Mustafa Kemal, 1922’de meclisin üçüncü yılının açış konuşmasında “ırken veya dinen, harsen mültehit Türkiye halkı” ifadesini kullanmıştır. 1923’ten sonra “Türkiye halkı” nitelemesi yerini “Türk halkı” kavramına bırakacaktır.(16)

EPİSKOPOS KEVORK ARSLANYAN’IN PATRİK KAYMAKAMLIĞI DÖNEMİ (1923–1927)

(1876–1951) Episkopos Kevork Arslanyan, Erzincan Kemaliye’de (Eğin) doğdu. Nazeni adında bir kızla evlendi. 1896 tehcirinde eşini ve kaybetti. (Çocukları ailenin varlığını sürdürmüştür MB) 1897’de bir daha evlenmemeye karar vererek rahip yardımcısı oldu. Anadolu’nun pek çok kentinde hizmet etti.10 Eylül 1900’de Sivas Surp Nışan Manastırı’nda Başepiskopos Bedros Tahmizyan tarafından rahip takdis edildi. 1909 Nisan’ında Adana olayları hakkında rapor yazmak üzere müfettiş olarak atandı. Osmaniye, Dörtyol, Kozan ve Mersin’deki yetimleri toplayıp Şişli’deki yetimhaneye getirdi. Kilise ve Ermeni okullarının bakım ve onarımına öncülük etti. 1912 depreminden sonra Trakya’daki tüm kiliselerin onarım çalışmalarını başlattı. 1914’te Adana Marhasalığı’na (Ruhani Önderlik) atandı. 1920’de İstanbul’a geldi. Kuruçeşme ve Üsküdar Surp Haç Kiliseleri’nde vaizlik yaptı. 1922’de Patrik Zaven Der Yeğiyayan yurtdışında bulunduğundan patriklik makamı boşaldı. 20 Aralık 1922’de Patrik Kaymakamlığına seçildi ve seçim 5 Ocak 1923’te onaylandı.(17)

Episkopos Kevork Arslanyan, -hükümet izin vermediğinden mi, Kaymakamlığı bırakmak istemediğinden mi, Patrik hayatta olduğundan mı bilinmez- 1927 yılına kadar kaymakam olarak görevi sürdürür.

Önemli Olaylar:
30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan “Türk ve Rum Nüfus Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol”ün birinci maddesine göre, Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklularla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyrukları 31 Mayıs 1923 tarihinden itibaren zorunlu göçe tabi tutulacaklardır.(18)

Mustafa Kemal, 2 Şubat 1923’te İzmir’de:”Unsuru hakim olan Türklerle tevhidi mukadderat (kader birliği) etmiş sadık bazı unsurlarımız vardır ki, bilhassa Museviler bu millete ve vatana sadakatlerini ispat ettiklerinden şimdiye kadar müreffehen imar-ı hayat etmişler ve bundan böyle refah ve saadet içinde yaşayacaklardır”(19) diyordu. Benzer konuşmayı İsmet İnönü Lozan görüşmeleri sırasında yapacaktır. Bu düşünce cumhuriyet hükümetlerinin temel düşüncesi haline gelmiş, halk gözünde olmazsa bile devlet gözünde genellikle Yahudiler, Ermeni ve Rumlardan ayrı değerlendirilmiştir.

2 Mart 1923’te Dr. Rıza Nur, TBMM gizli celsesinde şunları söylüyor: “Şimdi Efendiler, bu ekalliyet meselesi en mühim meseledendir ve (azınlıklar hukuku) Misak-ı Millimizce kabul edilmiştir. (Lozan’da) kabul ettirmek istemediğimiz zamanlarda Misak-ı Millimizi gözümüze dayamışlardır. Biz de kabul ettik. (Lozan’da) mübadele-i ahaliyi kabul ettik, cebri olarak (yapılacaktır). (Artık Anadolu’da) ekalliyet kalmayacaktır. Yalnız İstanbul müstesna olmak üzere. (Ermeniler sesleri) Fakat arkadaşlar, kaç tane Ermeni vardır? (Yahudiler sesleri) İstanbul’da otuz bin Yahudi vardır. Şimdiye kadar bir mazarrat iras etmeyen (sorun çıkarmayan) insanlardır. (Gürültüler) Museviler malum, nereye çekilirse oraya giden insanlardır. Tabii, olmasalardı daha iyi olurdu derim. (TBMM-Gizli Celse Zabıtları,1985:Cilt 4,8). (20)

Türk Ocakları, 23 Nisan 1923’ten beri İttihat ve Terakki dönemi Türkçülüğünün Cumhuriyet döneminde de çalışmaya devam eden en önemli örgütüydü.(21)

1923 Yaz aylarında Türkçe’nin ticaret hayatına hakim kılınmasına karar verildikten sonra yabancı sermayeli bankalarda ve müesseselerde çalışan gayrimüslim sayısının azaltılmasına başlandı. Pek çok çalışan işsiz kaldı. İşsiz kalan bazı Rum, Ermeni ve Yahudilerin Milletler Cemiyetine başvurusu da sonuçsuz kaldı .(22)

22 Temmuz 1923’te Bakanlar Kurulu kararıyla gayrimüslimlerin Müslüman olmalarına engel olma kararı alındı. Görülüyor ki korku ve baskılar yüzünden pek çok gayrimüslim Müslüman olmak istemiştir. “26/5 Zeyli 299 Kararname 762: Son zamanlarda gayrimüslimlerin ihtida hakkındaki müracaatları çoğalmakta olup gerçi kabulünde bir mani-i şer’i ve kanuni (dini ve kanuni bir yasak) yoksa da idareten ve hukuken emniyet ve asayiş nokta-i nazarından ve Harb-i Umumi esnasındaki imkâna nazaran mahzurdan salim olmadığından sulhun akdine ve hal-i tabiinin (doğal halin) avdetine kadar ihtida taleplerinin hiçbir taraftan isaf edilmemesi Dahiliye Vekâletinin 30 Haziran 39 (30 Haziran 1923) tarih ve Nüfus Müdüriyet-i Umumiyesi 471/ 21187 numaralı tezkeresi üzerine icra vekiller heyetinin 22.07.39 b(1923) tarihli içtimaında takarrür etmiştir.” Kararnamenin altında 9 bakan ya da bakan vekilinin imzası vardır.(23)

Türkiye’de yaşayan Ermeniler Lozan görüşmeleri sürerken “Türk-Ermeni Teali Cemiyeti” adında bir dernek kurdu. Bu cemiyet, İstanbul’un işgalinde Bedros Zeki Karabetyan etrafında toplanan Türkiye’ye bağlı Ermeniler tarafından kuruldu. Ermeni komitacılarının tehditlerine rağmen bu cemiyetin üyeleri Anadolu’da başlayan Kuvayı Milliye hareketine para ve silah kaçırma işlerine yardımcı oldu.(24)

Bundan sonra (26 Aralık 1923) Hükümet, Patrikhane’nin başındaki kişiye “Patrik” değil, “başpapaz” şeklinde hitap edecektir. Bunun muhtemelen iki amacı vardır. Ekümenikliği çağrıştırmasına ve Osmanlı’da Rumların millet başı olmasından dolayı dünyevi otoriteyi de simgelemesine son vermek.”(25)

14 yıldan beri basılmayan kilise takvimi 1924’ten itibaren yeniden yayımlanmaya başladı.(26)

1924 Teşkilatı-ı Esasiye Kanunu’nun 88. maddesine göre “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk itlak olunur.” İsmail Hami Danişmend, 1924 Anayasası’ndaki tanımın, Cumhuriyet Halk Partisinin programlarında yapılan açıklamalarla çeliştiğini; çünkü ilkinde temel alınan “tabiiyet prensibi” olmasına rağmen, ikincisinde “dil, kültür ve ideal prensiplerinin” ön plana çıktığını ve nihayet “ırk prensibinin” de Milli Müdafaa Vekâleti’nin askeri liselere alınacak öğrencilerde “öz Türk ırkından olması” özelliğinin aranmasıyla, somutlaştığını vurgulamaktadır.(27)

3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ülke içindeki bütün okullar Maarif Vekâleti’ne bağlandı. Kanunun hemen ardından yayımlanan bir genelgeyle, azınlık okullarının uyacağı kurallar tespit edildi. Buna göre, sözü geçen okullarda, dini esasa dayalı eğitim ve din propagandası yapılmayacak, okul binalarında dini semboller ve işaretler bulundurulmayacak, salipler indirilecek ve okul kitaplarındaki Hıristiyan din büyüklerinin resimleri çıkartılacaktı.(28)

26 Şubat 1925’te Dâhiliye Vekâleti Rumlar hariç tüm azınlıkların serbest dolaşımlarını engelleme kararı alır. Azınlıkların serbestçe dolaşacakları bölgeyi Gebze ve Çatalca arasında kalan bölge olarak tespit eder, yasak daha sonra Rumlara da uygulanmaya başlar. Her yolculuktan önce polisten izin almak gerekir. Ermenilerin İzmir’de oturmaları yasaklanır.(…) Haziran 1928’de İstanbul valiliği, Rum, Ermeni, Yahudi ve oturma izni olan yabancıların yaz aylarını Kilyos, Polonezköy ve Yakacık’ta geçirmelerine izin verir. Bu sınır daha sonra Bursa, Yalova ve İzmit yakınlarına kadar genişletilir.(29)

Lozan Antlaşması’nın 42.maddesinin kurulmasını emrettiği üç komisyon 1925 yılının Mayıs ayında oluşturulur. Bu komisyonların Rum, Ermeni ve Yahudi üyeleri hükümet tarafından tayin edilir. Uzun tartışmalar ve hükümet çevrelerinden gelen yoğun baskılardan sonra, 10 Eylül 1925 tarihinde Yahudi üyelerin bulunduğu komisyon, Yahudi cemaatinin Lozan Anlaşması’nın 42. Maddesinin verdiği haklardan vazgeçildiğine dair kararını açıklar. Bunu Ermeni cemaatinin aynı yönde aldığı karar takip eder. Rum cemaati de bir miktar direnir ama sürekli olarak “tasfiye kararı alacak” alt komiteler kurulur. Bazen alt komitenin de üyeleri değişir ve yönetim açısından daha “mülayim” üyeler atanır. Nihayet alt komite içinde oylamanın yapılacağı günden bir gün önce 42. Maddenin sağladığı haklardan vazgeçilmesine açıkça karşı olan üç delege polis tarafından gözaltına alınır. Ve sonunda, 27 Kasım 1925 günü, alt komitedeki 72 üyeden 55’inin oyu ile Rumlar da aynı haklardan vazgeçtiklerine dair belgeyi imzalarlar. Böylece, Osmanlı dünyasının en son kalıntısı da ortadan kalkmış; gayrimüslim vatandaşlar, bir dini ve etnik cemaatin üyesi olmanın getirdiği ve uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmış tüm ayrıcalıklarından arındırılarak, “hukuki açıdan” Türkleştirilmişlerdir.(30)

Rum, Ermeni ve Yahudilerin zorunlu olarak feragat ettikleri Lozan Antlaşmasının 42. Maddesinin ilk iki fıkrası şöyledir:
“Madde 42.- Tür Hükümeti gayrimüslim azınlıkların aile hukukuyla kişisel statüleri konusunda, bu sorunların, söz konusu azınlıkların gelenek ve görenekleri uyarınca çözümlenmesine elverecek bütün tedbirleri almayı kabul eder.
Bu tedbirler Türk Hükümetiyle ilgili azınlıklardan her birinin eşit sayıda temsilcilerinden kurulu özel komisyonlarca düzenlenecektir. Anlaşmazlık çıkarsa, Türk Hükümetiyle Milletler Cemiyeti Meclisi, Avrupalı hukukçular arasından birlikte seçecekleri bir üst-hakem atayacaklardır.”

Maddenin üçüncü fıkrası azınlıkların kilise, havralar, mezarlıklar ve öteki dini kurumların korunmasıyla ilgilidir ve feragat bu fıkrayı kapsamaz. Aslında bu feragatin hukuken geçerliliği yoktur.
“Oysa, böyle bir feragat olayı mevcutsa bile hukuken geçersizdir; çünkü azınlık hakları, Hobbes’den (1588-1679) bu yana bireysel haktır. Yani, kollektif olarak kullanıldığı halde gruba değil bireye verilmiştir. Grup hak sahibi değildir. Dolayısıyla, bir bireyin hakkından o bireyin mensubu olduğu grubun lideri/ temsilcisi feragat edemez. Özellikle bu hak uluslar arası bir antlaşmayla getirilmişse ve hiçbir biçimde kaldırılamayacağı açıkça belirtilmişse (md.37). Bu açıdan, yukarıda sözü edilen, md.+2/1’de feragat da hukuken geçersizdir.”(31)

1925’te Takrir-i Sükun Kanunu’nun kabul edilmesiyle, Kemalist yönetimin her türlü muhalefeti imkansız hale getiren otoriter bir rejim olma yolunda önemli bir adım attığı söylenebilir.(32)

26 Eylül 1925 tarihinde düzenlenen 3965 sayılı genelgeyle de, azınlık okullarında yürütülen derslerde Türkler, Türk Devleti ve Türk tarihi aleyhinde herhangi bir ifadenin kullanılması yasaklandı.(33)

1926’da azınlık okullarında okutulacak Türkçe, Türk Tarihi ve Türk Coğrafyası derslerini verecek öğretmenlerin bakanlıkça belirlenmesi öngörüldü. Amerikan okullarında çalışan Rum ve Ermeni Öğretmenlerin işlerine son verildi.(34)

17 Şubat 1926’da Türk Medeni Kanunu Kabul edildi.

Tek parti döneminde ise, gayrimüslimlerin devlet memuriyetine alınması önce de facto olarak durdurulmuş ve daha sonra da bu fiili durum yasa çıkarılarak de jure hale getirilmiştir. 18 Mart 1926 tarihli ve 788 sayılı Memurin Kanunu’nun 4. Maddesinde , “Memur olabilmek için aşağıdaki şartlara olmak lazımdır” denildikten sonra, maddenin “a” fıkrasında, “Türk olmak” şartı konulmuştur. Devlet memuru olmanın şartını “T.C. vatandaşı olmak” şeklinde yazmak yerine, doğrudan Türk etnik kimliğine gönderme yaparak belirleyen bu kanun 1965 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.(35)

PATRİK MESROB NAROYAN DÖNEMİ (1927–1944)

Mesrob Naroyan (1875–1944)
1875’te Muş’ta doğdu. 1895–1899 yıllarında Armaş Manastırında okudu. 1901’de Patrik Yeğişe Turyan tarafından rahip unvanı verilerek “Mesrob” adını aldı. 1904–1909 yılları arasında Armaş Manastır Okulunda öğretmen, sonra da müdür olarak görev yaptı. 1909’da Patrik Mateos İzmirliyan’dan başrahiplik rütbesini aldı. 1913’te Katolikos V. Kevork tarafından Episkopos takdis edildi. 1917–1927 yılları arasında Beşiktaş ve Beyoğlu kiliselerinde vaizlik yaptı. Getronagan, Esayan ve Bezezyan okullarında din, klasik Ermenice ve edebiyat öğretmenliği yaptı. 27 Haziran 1927’de Türkiye Ermenilerinin 79. Patriği seçilen Mesrob Naroyan, 1944 yılında öldü. Fransızca bilen Naroyan’ın Ermeni gazetelerinde çıkan yazıları, ölümünden sonra ‘Nişkharner’ adlı kitapta toplanarak 1948’de basıldı.

Cumhuriyet tarihinin bu ilk Patrik seçiminin 1863 Nizamnamesine uygun olarak yapıldığını ve Patriğin Cemaat Genel Meclisi tarafından seçildiğini biliyoruz. Nitekim kaymakam (değabah) seçimi döneminde, Ermeniler 5 aday arasından hangisinin seçileceği konusunda Türk murahhaslara danışmışlar, ancak murahhaslar patrik seçimine karışmayacaklarını bildirmişlerdir.(36)

Önemli Olaylar:
1927–1928 Öğretim yılından itibaren Ermeni ortaöğretim kurumlarının da lise düzeyinde eğitim veren kurumlar olduğu resmi makamlarca tanındı.(37)
CHP’nin 1927’deki yeni parti tüzüğünde Türk Ocakları, partinin denetimi altında bir örgüt haline getirildi.(38) Cumhuriyetçilik, halkçılık, milliyetçilik ve laiklik ilkeleri partinin temel ilkeleri olarak kabul edildi. Laiklik ilkesi azınlıklar üzerinde ciddi bir baskı haline gelecek ve 1934 yılında Patriklik cemaat Genel Meclisini kaldırma kararı almaya zorlanacaktır.

1927 yılında getirilen bir düzenlemeyle, yabancı ve azınlık okullarındaki öğretmenlerin anadilinin Türkçe olması talep ediliyor, ilgili dil sınavında başarılı olamayan öğretmenlerin işine son veriliyordu.(39)

1927’de Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımı yapılır. Toplam nüfus 13.648.270 kişi Gayrimüslimlerin sayısı ise 350–360.000 kişidir. Gayrimüslimlerin oranı yaklaşık %2,5’tir.
“Dar-ül- Fünun Hukuk Fakültesi Talebe Cemiyeti’nin 13 Ocak 1928 tarihinde düzenlenen yıllık kongresinde, tarihe ‘Vatandaş Türkçe konuş!’ sloganıyla mal olacak olan, azınlıkları Türkçe konuşmaya mecbur eden bir kampanyanın başlatılmasına karar verildi. Bu karar, azınlıkları Türkleştirme sürecinde yeni bir sayfa açtı.”(40) Türkçe konuşma baskısı 1930’lu yılların sonunda da devam etti. Hatta Manisa milletvekili Sabri Toprak, Türkçe konuşma zorunluluğunun kanunlaştırılmasını ve konuşmayanların cezalandırılmasını önerdi. “Şivesinden tanınacak” azınlık sayısı 1940’lara gelindiğinde oldukça azalmıştı. Kalanlar da, siyasal ve toplumsal hayattan büyük ölçüde tecrit edilmişlerdi. Üstelik Osmanlı’nın son döneminde uygulamaya konan “milli iktisat” politikalarıyla, ekonomik hayattan da dışlanmaları söz konusuydu.(41)

1353 sayılı “Türk Harflerinin Kabul ve tatbiki Hakkındaki Kanun” 3 Kasım 1928’de Resmi Gazete’de yayımlanmış ve yürürlüğe girmiştir.(42)

1929–1934 yılları arasında yerel makamlarca, halen Küçük Asya’nın kırsal bölgelerinde yaşan Ermenilere, kent merkezine göç etmeleri için baskı yapılmıştır. Ancak köylü Ermeniler yeni kentsel çevreye uyum sağlayamamış, sonuçta ağırlıklı olarak Suriye’ye göç etmişlerdir.(43)

“31 Ağustos 1929’da ‘azınlıklar yararına kurulmuş vakıflar kaldırılmış olup mallarının tahsis edildiği yöne göre devlete geçtiği’ karara bağlanmıştır. Bu kararla, okulların ve hastanelerin söz konusu olduğu, devletin daha önce aynı maksadı taşıyan öteki vakıflara el koymuş olduğundan azınlıkların vakıflarına da aynı işlemde bulunmanın adalet ve eşitlik gereği olduğu beyan edilmiştir. Danıştay ise, azınlık vakıflarının zaptını Lozan Antlaşması’na göre sakıncalı görmüştür. Bu görüşe dayanılarak, şimdiye kadar olduğu gibi bunda sonra da azınlık vakıflarının mütevellileri tarafından yönetilmeleri usulü kabul edilmiştir.”(44)

10 Nisan 1931’de Türk Ocakları Genel Meclisi olağanüstü olarak toplanmış ve kendini lağvederek CHP ile birleşmiştir.(45)

1932’ye kadar uygulanmış olan Türkleştirme politikalarının esas olarak idari tasarruflar biçiminde uygulandığını ve de facto düzeyde tutulduğunu belirtmiştik. Fakat daha sonraki yıllarda Türkleştirme politikaları hiçbir hukuki mesnedi olmayan fiili idari tasarruflar olmaktan çıkarak de jure düzenlemeler haline getirilmiş ve milliyetçi ideolojinin tam olarak yansıdığı metinlere dönüşmüştür. Örneğin 1932 yılında TBMM’de kabul edilen 2007 Sayılı “Türkiye’de Türk Vatandaşlarına tahsis edilen Sanat ve Hizmetler Hakkında Kanun” bu çerçevede ele alınmalıdır. Bu kanunun 1934 yılında uygulanmaya başlanmasından sonra, Türkiye’de yerleşik (établis) statüsünde bulunan 9.000 İstanbul Rum’u işsiz kalarak ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardır.(46)

1932’de söz derleme ve yabancı dillerden gelen kelimeleri ayıklama gibi çalışmaları örgütlü ve merkezi bir şekilde yapabilmek için Türk Dili Tetkik Cemiyeti Kuruldu…26 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda ilk Türk Kurultayı yapıldı… Oybirliği ile kabul edilen tasarıya göre: “İlk uygarlığı kuran Türkler olduğu gibi, ilk uygarlık dilinin de Türkçe olduğuna kuşku kalmadı. Birçok bilim adamı, Türk dilinin Hint-Avrupa denilen dillerin anası olduğunu belirtmişlerdir. Türk dili yüzyıllardan beri yabancı dillerle karışarak bozulmuşken bile Doğu uygarlığının başlıca araçlarından biri olmuştur”.(47)

1932’de toplanan Birinci Tarih Kongresi’nin birincil hedefi Türklerin çok kadim bir millet olduğunu ve en eski çağlardan beri bu topraklar üzerine olduklarını savunan Türk Tarih Tezini kamuoyuna duyurmaktı.(48) 1926’da yayımlanmaya başlayan Türk Antropoloji Mecmuası’nda birçok karşılaştırmalı araştırmalar yapılmış ve Türk ırkı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup Türk ırkına mensup olmayan tüm halklardan ve Avrupalılardan “bilimsel” olarak üstün bulunmuştur. Gayrimüslimlerin Türk unsuru karşısındaki konumu saptanırken başvurulan başlıca iki iddia vardı. Birinci iddia bu grupların “aşağı” olduğudur. Gayrimüslimler müstakil bir ırk teşkil edemezler, çünkü ırk vasıflarını kaybedecek ölçüde “melez”leşmişlerdir. Bunun yanı sıra evrim zincirinin oldukça alt basamaklarında bulundukları birçok antropolojik araştırmalarla kanıtlanmaktadır. Türk Tarih Kongresi’nde güçlü olan ikinci iddiaya göreyse Anadolu’daki tüm halklar aslında Türk’tür, fakat din ve dil gibi farklar yüzünden gruplar yanılgı içinde kendilerinin Türk olduğunu unutmuşlardır.(49)

1934’te Franz Wefel’in ‘Musa Dağı’nda Kırk Gün’ adlı romanı ABD’de yayımlandı

“Lozan’dan beri patriklere resmi yazışmalarda ve basında başpapaz denirken bu, Atatürk’ün Fotias’a ‘Fener’deki Ortodoks patriği’ hitaplı kutlama telgrafıyla yerini ‘patrik’e bıraktı. Türkiye ihtiyatlı bir şekilde de olsa yumuşama havasının da etkisiyle patrikhanenin evrensel bir karakter kazanmasına göz yumdu.”(50)

14 Haziran 1934’te 2510 Sayılı İskân Kanunu çıkarıldı. Kanunun birinci maddesine göre “Türkiye’de Türk kültürüne bağlılık dolayısıyla nüfus oturuş yayılışının, bu kanuna uygun olarak, İcra Vekillerince bir programa göre düzeltilmesi Dahiliye Vekilliğine veriliyordu.” Bu ilk maddeden anlaşılacağı üzere İskân Kanunu’nda temel alınan esas “ Türk Kültürüne bağlılıktır”. Bu bağlılığın hangi ölçüler çerçevesinde belirleneceği açıklanmamaktadır. Ancak, Kanunun ilerleyen maddelerinden, anadili Türkçe olmayanların da Türk kültürüne bağlı olmasının kabul edilmeyeceği anlaşılmaktadır. Anadili Türkçe olmayanların yerleştirilecekleri bölge ise “2 numaralı mıntıkalar” olarak tespit edilecek yerlerdir. Çünkü bu mıntıkalara yerleşeceklerin Türk kültürünü benimsemeleri amaçlanmaktadır. Bunu sağlamak için de, 11.maddede belirtildiği gibi “anadili Türkçe olmayanlardan toplu olmak üzere yeniden köy ve mahalle, işçi ve sanatçı kümesi kurulması veya bu kimselerin bir köyü, bir mahalleyi, bir işi veya bir sanatı kendi soydaşlarına inhisar ettirmeleri yasaktır” Buna ek olarak 13. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, “Türk ırkından olmayanların serpiştirme suretiyle köylere ve ayrı mahalle veya küme teşkil edemeyecek şekilde kasaba ve şehirlere iskânı mecburi tutulmaktaydı.(…)

İskân Kanunun iki temel amacı vardı. İlki, ulusçu ideolojinin 1930’lardaki içeriklendirilmiş şekline uygun olarak, Türkiye’de “ırk” esasına dayalı bir yerleşim düzeni öngörülmekteydi, ikincisi de, Türkiye savaş ihtimalini göz önünde bulundurarak, stratejik bölgelerde bulunan azınlıkların başka bölgelere naklini amaçlamaktaydı. Bu şekilde azınlıklara güvenilmediği bir kez daha ortaya çıkmış oluyordu. Bunlara ek olarak, azınlıkların, etnik kimliklerini koruyarak Türkiye’de yaşamalarına izin verilmeyeceği de ortaya çıkmaktadır.(51) Bu kanuna dayanılarak Yahudiler Trakya’dan çıkarılmıştı. Yine bu kanuna dayanarak Yozgat başta olmak üzere bazı Anadolu şehirlerinden Ermenilerin İstanbul’a göçe zorlandığını yaşayan bir kişiden dinlemiştim.

ABD elçisi Skinner’in Washington’a yazdığı bir rapora göre “Orta Anadolu’da kırsal alanda yerleşik bulunan Ermeniler Trakya olaylarından yaklaşık altı ay önce İstanbul’a yollanmışlardır. (52)Belgeye göre göçe zorlananların sayısı Trakya olaylarının sonucunda İstanbul’a göç edenlerin sayısı kadar yüksek değildir. Ayrıca gelenlerin köy kökenli olması, Ermenilerle birlikte yüzyıllardır aynı topraklarda yaşayan Müslüman Anadolu köylüsünün ve sonradan gelen Rumeli göçmenlerinin tahriklere kulak asmaması sonucunda olay Trakya’da olduğu gibi büyümeden ve dış basında bir skandala dönüşmeden sessiz sedasız gerçekleşmiştir. Sadece ABD arşivlerinde bu belgenin yanına eklenen başka bir belgeden, 15 Nisan 1934 günü, ABD’nin Massachusetts eyaletindeki Roxbury şehrindeki kilisede toplanan Ermenilerin bir bildiri yayımlayarak bu olayları protesto ettiklerini ve Milletler Cemiyeti gibi kuruluşları göreve çağırdıklarını öğreniyoruz.”

21 Haziran 1934’de Soyadı Kanunu, başka ırklar ya da uluslar ile bağlantılı olan soy isimlerinin alınmasını yasaklamıştır. Böylece Arnavutoğlu, Kürtoğlu gibi belli bir ulusu işaret eden isimler ya da ‘-yan, -ef, -vic, -ic, -is, -idis, -pulos, -aki, -zade ve –bin’ gibi soneklerin kullanılması menedilmiştir.(53) Ancak bilinmeyen nedenlerle bazı bölgelerde bu kural uygulanmamış birçok Ermeni –yan’la biten soyadları almışlardır. Özellikle Orta ve Doğu Anadolu’da bu kural tam olarak uygulanmıştır.

Cumhuriyet döneminde beş kez toplanan Cemaat genel meclisi gerekli meclis ve komisyonları kurmuş ve sistemin çalışmasını sağlamıştı. 13 Eylül 1934 tarihinde Cismani Meclis üyeleri, cemaat işlerinin yönetimini laik cumhuriyet devletinin prensiplerine uyarlamak amacıyla Patrik Mesrob I Naroyan’ın da onayladığı bir karar aldılar. Karara göre Cismani Meclisin adı ‘İdare Heyeti’ olarak değiştirildi ve bu heyetin Cemaat Genel Meclisi yerine, kilise vakıf yönetim kurulları temsilcilerinden oluşacak bir heyet tarafından seçilmesi kabul edildi. Ruhani Meclisin ise Ruhaniler Genel Kurulunca seçilmesine karar verildi. Yine aynı karara göre; patrik, idare heyetinin toplantılarına başkanlık etmeyecek ve sadece ruhani işleri düzenlemek üzere Ruhani Meclis’e başkanlık edecektir.(54) Görüleceği gibi laiklik ilkesi daha Anayasa’ya girmeden, patriklik Cemaat Genel Meclisini kaldırmakta, cismani meclisi idare heyeti haline getirmekte ve Patrik bazı yetkilerinden vazgeçmektedir. Patrikliğin ve Cismani meclisin, durup dururken 1863’ten beri uygulanan Nizamname’nin kurallarını hem de yetkileri olmadığı halde değiştiren böyle bir karar almalarının ancak dışarıdan gelen büyük baskılarla mümkün olacağı açıktır.

3 Aralık 1934 tarihinde çıkarılan Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair 259 Sayılı Kanun, 13 Aralıkta yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanunun 1. Maddesine göre hangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımaları yasaktır. Ancak, yine bu maddeye göre Hükümet her din ve mezhepten münasip göreceği yalnız bir ruhaniye mabet ve ayin haricinde dahi ruhani kıyafetini taşıyabilmek için muvakkat müsaadeler verebilir. Bir müsaade müddetinin hitamında onun aynı ruhani hakkında yenilenmesi veya bir başka ruhaniye verilmesi caizdir.

12 Haziran 1935’te Diyanet İşleri Başkanı başta olmak üzere bütün patriklere Hahambaşına ve Katolik dini reislere bu izin verildi. Bu izin günümüze kadar, seçilen dini liderlerin (patrikler, hahambaşı vb.) devlet tarafından onaylanması anlamına gelmektedir.

1935’te Berç Keresteciyan Türker Afyonkarahisar milletvekili seçildi.

1935’te ikinci nüfus sayımı yapıldı. Toplam nüfus 16.158.018 kişidir. Gayrimüslimlerin sayısı 320.000, toplam nüfusa oranı %2’dir.

15 Aralık 1935’te Pangaltı Ermeni kilisesinde toplanan bir grup Ermeni “Musa Dağında Kırk Gün’ adlı eseri ‘Türk milleti hakkında iftiralarla dolu’ olduğu gerekçesiyle yaktı.(55)

1935 Yılında bütün gayrimüslim azınlık vakıflarını da kapsayan 2762 sayılı Vakıflar Kanunu yürürlüğe girdi ve bütün vakıflardan sonradan 1936 Beyannamesi adını alacak olan beyanname istendi. Kanunun 6. Maddesi, cemaat vakıflarının da aralarında bulunduğu mülhak vakıfların, Vakıflar Genel Müdürlüğünce idare edileceğini ancak ayrı ayrı birer hükmi şahsiyet sayılacağını belirtmektedir. ‘Vakıflar Kanunu ile Osmanlı döneminde İstanbul Ermeni patrikliğinin idaresi altında olan tüm kurum ve kuruluşlar Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlanmış oldu.’ (56)

Vakıflar Kanunu ve 1936 Beyannamesiyle Osmanlı döneminde müessesatı Hayriye ya da müessesatı diniye olarak kurulan ve hiçbir zaman vakıf olma iddiası taşımayan pek çok kilise ve okul vakıf haline getirilmiştir. Nitekim Rum vakıfları 1936 beyannamesinin altına “…. Hiçbir kimse tarafından vakfedilmemiş ve vakfiyesi yoktur ve 4 Ekim 1926 tarihinden önce vücut bulmuş vakıflardan değildir…..” şeklinde itiraz şerhleri koymuşlardır. Beyannameye bağlanan vakıflardan sadece, 8 Ermeni, 2 Rum vakfının vakfiyesi mevcuttur.(57) Doğal olarak vakıf olarak kurulmayan kurumların vakfiyesi olması beklenemez. Ancak kurumların varlıklarını beyan etmesi amacıyla verdikleri 1936 Beyannamesinin vakfiye sayılması ne hukukla, ne de mantıkla bağdaşır.
5 Şubat 1937’de aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkeleri olan “Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılapçılık” Anayasanın 2. maddesine dahil edilerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel nitelikleri olarak belirtilmiştir.

1937’de Musa Dağında Kırk Gün isimli eserin filme alınmasının engellenmesine, ABD Dışişleri nezdinde girişimde bulunuldu.(58)

1937’de her azınlık okuluna bir Türk müdür yardımcısı atandı.(…) Tek parti dönemi boyunca azınlık okullarından, sanki birer işletmeymişler gibi gelir vergisi tahsil edildi. Bu uygulama 1946’ya kadar sürdü.(59)

1937’de Berç Keresteciyan Türker tekrar milletvekili seçildi.

1938 Mayıs’ında Hatay’daki etnik çatışmaların şiddeti arttı. Arap, Ermeni ve Türk unsurlar arasındaki çatışmalar Türk gazetecilerine de haber oldu. Hemen hemen bütün gazetelerin ilk sayfalarında verilen bu haberlerde, Hatay’daki Ermeni unsurun Türklere yönelik “katliam”ından bahsedildi.(60) Büyük ihtimalle bu söylentiler yüzünden, Hatay’ın ilhakıyla birlikte Hatay’da yaşayan Ermenilerin önemli bir bölümü Suriye’ye göçtü.

Vakıflar kanunu daha tam uygulanmadan, 28 Haziran 1938’de 3513 sayılı kanunla Vakıflar kanununun birinci ve on sekizinci maddesi değiştirilerek, vakıfların hükümetçe atanacak tek mütevelli ile yönetilmesine karar verilir. Pek çok varlığın kaybına, pek çok üzüntüye neden olan tek mütevelli sistemi 31 Mayıs 1949 tarih ve 5404 sayılı yasayla kaldırılacak, mütevelli heyetini cemaatlerin seçtiği eski sisteme dönülecektir.(61)

Devlet, 1939 yılında yürürlüğe soktuğu bir uygulamayla, azınlıklara güvenmediğini bir kez daha ortaya koydu. Buna göre, azınlıkların silahlı eğitim görmeleri yasaklandı ve Türk subayların emrinde emir eri olarak veya hizmetli statüsünde askerlik hizmetini yerine getirecekleri kararlaştırıldı. Buna ek olarak, bedel ödenmesi koşuluyla on sekiz ay askerlik süresinin altı aya indirilmesi mümkün olacaktır. İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı sıralarda, Hükümetin almış olduğu bu karar, azınlıklar konusunda önceden beri var olan güven sendromunun bir parçasıydı. “Yirmi kur’a İhtiyatlar” uygulamasının ise, bu güvensizlik bunalımını aşan yönleri bulunmaktadır.(62)

31 Ağustos 1940 tarihinde Ermenice günlük Nor Marmara gazetesi kuruldu.

1–15 Mayıs 1941 tarihleri arasında 25–45 yaş arası gayrimüslim erkekler askere alındılar, yol ve inşaat işlerinde kullanılarak yaklaşık 15 ay askerlik yaptılar.

Hükümet İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik sıkıntıları çözebilmek amacıyla, mükelleflere Varlık Vergisi adıyla bir kez ödenecek bir vergi zorunluluğu getirdi. 11 Kasım 1942 tarihinde yürürlüğe giren yasaya göre mükellefler, idare tarafından Müslüman (M); Gayrimüslim (G) ve Dönme (D) şeklinde tasnif edilir. Gayrimüslim ve Dönmelere Müslümanlara göre daha fazla vergi tahakkuk ettirilir. Gerçekten de Müslümanlar tahakkuk eden verginin sadece %7’sini oluştururlar. Bu kanun İstanbul’da büyük sayıda gayrimenkulün ve işyerinin çok kısa sürede gayrimüslimlerden Müslümanlara doğru el değiştirmesini sağladı. Borcunu ödeyemeyen gayrimüslimler çalışma kamplarına gönderildi.(63) Bu olaya yirminci yüzyılın azınlık ekonomik kırımı denebilir.

Recep Peker gibi, 1942’de başbakan olan Şükrü Saraçoğlu da Hükümetin programını açıklarken “Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar vicdan ve kültür meselesidir” diyerek siyasal iktidarın ikinci önemli kişisi olarak ırkçılık sinyalleri veriyordu.(64)

1943 Berç Türker Keresteci, üçüncü kez milletvekili seçildi.

İsmet Paşa,19 Mayıs 1944 tarihli konuşmasında “Türk milliyetçisiyiz ama ırkçılık prensibinin düşmanıyız” diyordu. Ama o tarih 1944’tü ve o tarihe kadar azınlıklar Trakya olayları, Varlık Vergisi vb. uygulamalara çoktan maruz kalmışlardı.(65)

21 Ekim 1946 tarihli bir CHP belgesinde, partiye azınlıkların da üye olarak kaydedilebileceği belirtildi. Yine bu dönemde yasal bir değişiklik yapılarak azınlıkların yedek subay olmalarına ve silah taşımalarına izin verildi.(66)

Patrik Mesrob Naroyan, 1944’te vefat edince, Patriklik Kaymakamlığına (Değabah) ikinci defa Eğinli Kevork Arslanyan seçilir.

EPİSKOPOS ARSLANYAN’IN İKİNCİ PATRİKLİK KAYMAKAMLIĞI DÖNEMİ (1944–1950)

Bu dönem maalesef, Cumhuriyet tarihinde Ermeni toplumunun cemaat içinde yaşadığı en kötü günler olmuştur. Asıl problem yeni patrik seçimine kadar görev yapıp görevini en kısa zamanda seçilecek patriğe bırakması gereken kaymakamlığın yıllarca sürmesidir. Bazılarına göre hükümet gerekli izinleri vermediği için, kimine göre çoğunluğun mutabık olduğu bir patrik adayı olmadığından bir yılı bile bulmaması gereken süre altı yıl sürmüştür. Her iki nedenin de etkili olduğunu düşünebiliriz. Süre uzayınca, şikayetler artmıştır. Bazılarına göre özellikle Taşnak gruplar bunu bir fırsat bilerek, İstanbul Patrikliğini Antilyas Katolikosluğuna bağlama amacıyla problem çıkarmışlardır. Bazı gruplara göre ise Patriklik Kaymakamının makamı bırakmamak için direnmesi bu sürtüşmelere neden olmuştur.

Konuyla ilgili Rh. Y. G. Çark şunları anlatıyor:
“ Hükümet’i bir hayli uğraştıran mesele, Arslanyan Meselesi diye anılmaktadır: “Ermeni Gregoryen Patriği Mesrob Naroyan’ın 1944’te ölümünü müteakip, Ruhanî Meclis tarafından ayni senenin Haziranında Kevork Serpiskopos Arslanyan (1867–1951) Kaymakam seçildi. Bir zaman sonra Kaymakam Arslanyan’ın ilk işi kendisini seçen Ruhani Meclisi dağıtmak ve yenisini seçmek oldu. Ve yeni Patrik seçiminden hiç bahsetmedi. Arada, Eçmiyazin Katoğikosu vefat etti. Yenisini seçmek için diğer memleketlerin ruhani reisleri vuku bulacak yeni seçime davet edildiler. Hükümetin müsaadesiyle, Kaymakam Arslanyan, Papaz Bısak, Istepanyan (Ruhani), Mikael Tuğlacıyan, Loğofet Batmazyan, Yervant İnceyan ve Toros Azadyan (sivil) efendilerden teşekkül eden ve Kaymakam Arslanyan tarafından tayin edilen Türkiye mümessilleri 19 Haziran 1945 tarihinde hava yoluyla Eçmiyazin’e (Sovyet Ermenistan’ı) müteveccihen yola çıktılar.

İşte buradadır ki çıbanbaşı koptu. Bir iki gün sonra, Eçmiadzin’e giden mümessillerin asla milleti temsil etmeyeceklerini beyan eden protesto telgrafları Eçmiadzin’e gönderildi. Hadisenin Eçmiadzin çevrelerinde yarattığı tesirleri artık siz tahmin edebilirsiniz. Heyet arasında bulunan T. Azadyan’ın ifadesine göre protesto telgrafları bilumum müntahipler arasında ‘nefret uyandırmıştır’. Bizi alakadar eden nokta Arslanyan meselesinin esas başlangıç noktasının burada olduğudur. Zira mezkur çevrelerde ‘nefret’ uyandırdığına bakılırsa, onun çarelerinden oralarda konuşulduğuna ve bu hususta ilerde tatbik edilecek kesin kararların alındığına hükmedebiliriz. Hakikaten kaymakam Arslanyan heyetiyle Türkiye’ye avdet ettiği günden 1949 tarihine kadar Türkiye Ermeni Gregoryen Patrik kürsüsü münhal kaldı ve yerine yeni patrik seçimi hakkında hiç laf geçmedi. Bu sefer, Ermeni Gregoryen ruhanilerden büyük ekseriyeti teşkil eden bir heyet Kaymakama hitaben bir mektup yazarak, yeni patriğin seçimi için Umumi meclisin toplantıya çağrılmasını talep ettiler. Talep Anayasa hükümlerine göredir. Fakat yapılan müracaat cevapsız kalınca, ikinci bir istida ile yeni patrik seçimine girişilmediği takdirde, onlar teşebbüsü ele alacaklarını sarih surette bildirdiler. On beş günlük verilen mühlet geçtikten sonra, Arslanyan azledilmiş sayılarak yerine Bahtiyaryan isminde bir ruhani seçildi. .

Kaymakam Arslanyan yapılan seçimi gayrı kanuni olarak tavsif ve keyfiyeti Eçmiadzin Reis-i Ruhanisine
bildirdi. Bunun üzerine Eçmiazin Gatoğikosu işe müdahale ederek, meselenin incelenmesi için Antilias (Beyrut) Gatoğikosunun arabuluculuğunu talep etti. 28 Temmuz 1949 tarihli bir yazı ile iki tarafın delegeleri Antilias’a (Beyrut) davet edildiler. Kaymakam Arslanyan başlangıçta bu daveti kabul etmekten imtina gösterdi ise de az sonra T. Azadyan’ı vekil olarak Beyrut’a gönderdi. Öbür taraftan ruhani olarak Bahtiyaryan’la, Tovma Şigaher (papaz), sivillerden de Dr. Hırant Hayrabetyan’la merhum avukat Istepan Baronyan vardı. Arabuluculuk yapan Beyrut Ruhani Reisi Karekin Hovsepyan’ın Eçmiadzin ruhani reisine sunduğu rapordan dokuz ay sonra, adı geçen yüksek ruhani reislik kararını verdi ve yazıyı İstanbul’a gönderdi. Ümit edilenin tam aksine olarak Eçmiazin protesto eden ve meşru sayılan kaymakam yerine başka bir kaymakam seçmeye yeltenen ruhanileri papazlıktan tart etti.

Artık verilen kararın, mutavassıtın verdiği rapor üzerine mi, yoksa perde arkası emirler mucibince mi, verildiğini tetkik etmeyi istikbale bırakıyoruz.

Beklenmedik bir zaman ve şekilde cezaya çarptırılan ruhaniler, bittabi itiraz ettiler, hatta taraftarları onları müdafaa etti ve verilen kararı haksız bir müdahale addederek, dolayısıyla cezanın kaldırılmasına çalıştılar. Fakat karar değişmedi ve Arslanyan taraftarları bu kararın tatbikini sağlamak için tedbir aldılar. Kararın İstanbul Ermenileri Gregoryen kiliselerinde alenen okunması lazımdı. Arslanyancıların elinde bulunan kiliselerde okundu, diğerlerin elinde bulunan kiliselerde ise okunmasına mani olmak istendi.(67)

Lakin vaziyet böyle devam edemezdi. Bir hal çaresi bulmak lazımdı. Zira muhalefet yani Arslanyan aleyhtarları, Arslanyancılar aleyhinde bulunmakla ve haklarını müdafaa etmek azminde iken, milletin ikiye ayrılacağı bir gün meselesiydi. Hatta Arslanyancıların muhalefeti ‘Anti-Eçmiadzinist’ olarak vasıflandırdığı da bir hakikattir. Yani muhalefetin Türkiye Ermeni Gregoryenlerini Ana Kürsüden ayrılma niyetinde olduğu kanaat getirmişlerdi ki onları bu suretle itham ediyorlardı. Bütün bunlara rağmen, muhalefet yeni patriğin seçilmesi için ısrar ediyordu. Nihayet patrik seçimine karar verildi. Yalnız, Patrik ancak Umumi Meclis tarafından seçilmesi şart olduğundan hükümete müracaatla, mezkur meclisin teşkili için gereken muamelenin yapılması istendi.”

31 Mayıs 1949’da 5404 sayılı kanunla, cemaat vakıflarının yönetimini ilgilendiren 1.maddesi yeniden değiştirilerek, mülhak vakıfların ve mülhak vakıflar arsında yer alan cemaat vakıflarının tek mütevelli yerine kendilerince seçilecek mütevelliler tarafından idare edileceği belirtiliyordu. Böylece 1938’den beri süregelen ve cemaat vakıflarına bu gün bile tam anlamıyla bilinemeyen zararlar veren tek mütevelli sisteminden geri dönülüyordu.

1950 Dr. Andre Vahram Demokrat Partiden milletvekili seçildi.

PATRİK KAREKİN HAÇADURYAN DÖNEMİ (1951–1961)

Karekin Haçaduryan Drabizonsi (1880–1961)
6 Kasım 1880’de, Haçik ismi ile Trabzon’da doğdu. Trabzon Mihitaryan ve sonra 1896’da Venedik’teki Murat Rafaelyan lisesinde eğitimini sürdürdü. 1898 yılında öğrenimini yarım bırakarak İstanbul’a döndü ve aynı yıl Armaş Ruhban Okuluna girdi. 20 Mayıs 1901’de Episkopos Yeğişe Turyan tarafından ‘ön rahip’ (apeğa) takdis edildi ve Karekin adını aldı. 1903’te İstanbul’a döndü çeşitli semtlerde vaiz olarak görev yaptı. 1906’da Sis Ruhban Okulu müdürlüğüne atandı. 1907’de Maraş’taki Getronagan okulunun müdürlüğüne getirildi. 1909’da İstanbul’a dönerek Dacar isimli dini dergiyi çıkardı. Daha sonra Armaş ruhban okulu ikinci müdürlüğüne ve 1912’de Arapkir’e ruhani önder olarak atandı.1913’te İstanbul’a döndü. 1914’te Konya ruhani önderliğine atandı. 1915’te Kudüs’e giderek ruhban okulunda öğretmenlik ve sinod üyeliği yaptı. Bu dönemde daha sonra Aşharhi Luys i Hays (Dünyanın Işığı Ermeniler Arasında) ismi ile yayımlanacak, Hıristiyanlığın Ermeniler arasında yayılmasını konu alan kitabını hazırlamaya başladı. 1917’de Şam’da bulundu burada bazı eserlerini hazırladı ve yayımladı ve sonra Kudüs’e gitti. Birinci Dünya savaşının bitiminden sonra İstanbul’a döndü ve 1919’da Trabzon Ruhani önderliği kaymakamlığına (değabah) seçildi.

1 Temmuz 1922’de Eçmiadzin’de Katolikos Kevork V. (Surenyan) tarafından episkopos olarak takdis edildi. Trabzon’a gitti. 1923’te İstanbul’a döndü. Ruhani önder kaymakamlığı görevi ile yedi ay Bağdat’ta görev yaptı. Tekrar İstanbul’a dönerek Galata Surp Krikor Lusavoriç ve Kadıköy Surp Takavor kilisesi vaizliklerini üstlendi. Getronagan ve Nor Tıbrotz’da öğretmenlik yaptı. 1927’de Ruhani Kurul Başkanlığına seçildi ve patrik adayı gösterildi. Adaylığı kabul etmedi ve Naroyan episkoposun seçilmesine yardımcı oldu. 1928’de Katolikos tarafından Kaliforniya temsilciliğine atandı.

1935’te görevinden ayrılarak Okland şehri vaizliğini üstlendi. 1936’da Marsilya ruhani önderliğine atandı.1938’de ise Latin Amerika Katolikos temsilciliğine atandı. Bu dönemde pek çok eseri yayımlandı.(68)

2 Aralık 1950’de Patrik seçimi için genel meclis 99 üye ile toplandı. Üyelerin 14’ü din adamıydı. Önce Ruhani Kurul ve merkezi yönetim (getronagan varçutyun) seçildi. Karekin Arkepiskopos Haçaduryan delegelerin büyük çoğunluğunun oyuyla Türkiye Ermenileri Patrikliğine seçildi. Arjantin’den Türkiye’ye dönerek 16 Mart 1951’de patriklik asasını aldı.

22 Haziran 1961’de hayata gözlerini yumdu.

Önemli Olaylar:

Patrik Karekin Haçaduryan dönemi bir yandan Patrikliğin devlet gözünde önemli ve değerli gözüktüğü, Cumhuriyet’in hiçbir döneminde görülmediği kadar itibar gördüğü bir dönemdir. Diğer yandan bu dönem, Cumhuriyet döneminin en ağır travmalarından biri olan 6/7 Eylül felaketinin de yaşandığı dönemdir. Patrikliğin önemli ve değerli olmasında hem Rum Patriğinin, hem de Ermeni patriğinin karizmatik liderler olmasının yanında, hükümetinin ilk defa İttihat ve Terakki politikaları dışında politikalar uygulaması ve aynı zamanda Ermeni ve Rum milletvekillerinin önemli rolü vardır.

Patrik Karekin I. 1952 yılında Şoğagat Dergisini çıkardı. Daha sonra bu dergi halefi Patrik Şınork tarafından kitapçık ve yıllık olarak sürdürüldü.

1952’de Türkiye ve Yunanistan aynı zamanda Nato’ya girdi.

“Muhaliflerin talep ve isteklerine hiçbir suretle kıymet ve ehemmiyet verilmemiş, hatta komisyonlar ve diğer teşekküllerin seçimleri yapılmış ve Millî Merkez idare Heyeti de faaliyete geçmiş
2 Aralık 1952’de de istifa etmiştir. Bunun üzerine bu heyetin tekrar intihabı için Millî Umumî Meclisin toplanmasını talep etmişler ve Hükümet de — haklı olarak — 5404 sayılı Kanunu göstermiştir.

Nihayet Patrikhane 28 Mart 1952 tarihli Ermeni gazetelerinde 31 Mart akşam saat 5’te Patrikhanede Milli Merkez idare Heyeti seçileceğini ilân etmiş ve fakat gönderdiği davetiyelerde parantez içinde Merkez
Mütevelli Heyeti (Türkçe olarak) kaydını ilâve etmiştir. Daha sonra Patriklik, ikinci bir ilân yaparak, bu seçimin tehir edildiğini bildirmiştir.

3.1.1954 tarihli Ermenice gazetelerde, Patrikhanenin bir tebliği yayımlanmıştır: Bu tebliğde eski Anayasa tabiri kullanılarak “Merkez İdare Heyeti” denilmiştir. Yani Heyetin gelirleri koordine etme salâhiyeti olacaktır. 10.1.1954 tarihli gazetelerde çıkan,” 12 maddeyi muhtevi, Patrikhane tarafından semtlerde bulunan Mütevelli Heyetlerine gönderilen seçim tamiminde, Hükümetten alınan müsaade, gayet kapalı bir şekilde belirtilmekle iktifa olunmuştur. Burada kanun numarası zikredilmediği gibi, müsaadenin mahiyeti ve muhtevasına dahi işaret edilmemiştir. Hükümet murakabesi altındaki mahallelerde, 5404 sayılı Kanuna göre seçimler yapılmıştır. Bu seçimlerde propagandalar yapılmış ve dikkate şayan, “Patrikhane müdafileri cephesi” gibi politik tabirler istimal edilmiştir. İstanbul’daki kilise bulunan semtlerde doğrudan doğruya, Anadolu’da da kilise bulunan şehirler İstanbul’da oturan şahıslan temsilci olarak 31 Ocak 1954 Pazar günü seçmişlerdir. Toplanacak olan Temsilciler Heyeti’nin ruznamesi, Patrikhane tarafından tespit edilerek, seçilen temsilcilere gönderilmiş, 9.3,1954 tarihli gazetelerde de ilân edilmiştir. Bu ruzname şöyledir: 1. Vilâyetten gelen emrin okunması, 2. Patrikhane raporunun okunması, (Burada toplanacak olan Temsilciler Heyetine eski Anayasadaki Umumî Heyetin taşımakta olduğu vasıflar verilmek istenmiştir), 3. Başkanlık Divanı seçimi, 4. Merkez Mütevelli Heyeti (kendi tabirlerince “Merkez-i İdare”)’nin seçilmesi.

Bu ruznameye göre, 74 temsilciden 71’inin hazır bulunduğu Temsilciler Heyeti, 13 Mart 1954 Cumartesi günü öğleden sonra saat 3’te Patrikhane Salonunda toplanarak eski Anayasa tabiriyle 14 kişiden mürekkep “Merkez İdare Heyeti” ni seçmiştir.

24 Mart 1954 tarihli ‘”Marmara”da çerçeve içine alınarak neşredilen bir yazıya göre Temsilciler Heyeti’nden seçilen “Merkez İdare Heyeti” Hükümetçe tasdik edilmiştir. 31 Mart 1954 tarihli “Marmara” gazetesinin neşrettiği bir yazıya göre, yeni seçilen “Ruhanî Meclis” 30 Mart 1954 Salı öğleden sonra Patrikhane Salonunda Patriğin riyasetinde ilk toplantısını yaparak, Rahip Karekin Kazanciyan’ı Başkan seçmiştir. Bu rahip, 1953 yılı sonunda Üsküdar’da açılan “Surp Haç Tıbrevank” Ruhban Okulunun Müdürüdür.
.
Nihayet, 1.4.1954 tarihli “Marmara” gazetesinde çıkan bir habere nazaran 30 Mart 1954 Çarşamba günü saat 17.00 de “Merkez-i İdare” Heyeti Patrik Haçaduryan’ın riyasetinde Patrikhane Salonunda toplanmıştır. Gizli oyla yeni “Merkez-i İdare” Heyetinin Başkanlık Divanına şu zatlar intihap edilmiştir: Mığırdıç Şellefyan (Birinci Başkan), Vahan Bardizbanyan (İkinci Başkan), Karabet Aprahamyan (Birinci Kâtip), Aliksan Horasanciyan (İkinci Kâtip).”(69)

“Cumhuriyet döneminde Patriklik ilk olarak kendini bulur.
Patrik seçimi ile birlikte 14 kişilik Ruhani Meclis ve 20 kişilik İdare Heyeti teşkil olundu. Daha sonra cemaat yönetim mekanizmasına kadim geleneklere uygun olmasını sağlamak amacıyla Maarif, Tesisat, Vasiyet ve Merkezi Akaretler komisyonları kuruldu.

İdare Heyeti’nin görev süresi sonrası verilen izinle ‘Ermeni Cemaatine müşterek mallarını idare etmek ve Ermeni cemaati kiliselerine ait mütevelli heyetleri arasında koordinasyon temin etmek’ üzere 14 kişilik bir Merkez Mütevelli Heyeti ( Getronagan Varçutyun MB) oluşturuldu. (13 Mart 1954). 1956 yılında görev süresi sona eren heyet, resmi makamların da onayıyla görevini sürdürdü.”(70)

1954’te Zakar Tarver Demokrat parti’den milletvekili seçildi.

Cumhuriyet döneminde açılan iki cemaat okulu da bu dönemde açıldı. Bunlardan ilki bu günkü ismi Surp Haç Ermeni Lisesi olan Surp Haç Tıbrevank Ermeni Ruhban Okulu’dur. Bu okul, Karekin Haçaduryan’ın açılmasını şart koştuğu ruhban okuludur. 11.10.1953 günü yapılan dini törenle Surp Haç Tıbrevank Ermeni Ruhban Okulu kutsanarak 31 öğrencisiyle öğretime açıldı. 13.03.1954’de 14 üyeli ilk merkezi mütevelli heyeti (Getronagan Varçutyun) seçildi ve 4 büyük ortak vakıfla birlikte Surp Haç Tıbrevank’ın yönetimini üstlendi.(71) Okul 1926 sonrası cemaat vakfı kurulması mümkün olmadığı halde, bağımsız cemaat vakfı olarak kurulmuştur. Zamanın başta valilik olmak üzere bütün resmi kurumları kolaylık sağlamak adına okulu bağımsız cemaat vakfı olarak onaylamıştır. Bu nedenle de günümüze kadar okulun sorunları sona ermemiştir. Okulun asıl misyonu Anadolu’da yaşayan ve okuma imkanı olmayan Ermeni çocuklarını leyli meccani (parasız yatılı) olarak okutmaktı. Nitekim bu yolla 1000’den fazla çocuk bu yolla kurtarılmış, kendi dillerini öğrenme ve kendi dillerinde eğitim yapma imkanına kavuşmuştur. Bu nedenle de Patrik Karekin Haçaduryan, 20.yüzyılın en önemli patriği olma özelliğini taşır.

1955 yılına kadar Karagözyan, Kalfayan ve Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi vakıfları Merkezi Mütevelli Heyeti’nin tasarrufundaydı. 1954 yılında Heyet tarafından yapılan başvuruya karşılık İstanbul Valisi ve Belediye Başkan Vekili Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay’ın imzasıyla verilen cevapta bu üç vakfa, Kumkapı Ermeni Patrikliği, Surp Haç Tıbrevank Ermeni Ruhban Okulu, Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi Ve Getronagan Lisesi, ayrıca, Eyüp’te bulunan Surp Asvazazin, Surp Yeğiya kiliseleri, Kandilli Surp Arekelos Kilisesi, Beykoz Surp Nigoğos kiliseleri ile terk edilmiş Karagümrük’te Ohan Vosgeperan, Kasımpaşa’da Surp Agop kiliseleri eklendi. Heyet’in tasarrufunda olan kurum sayısı 12 oldu.(72)

Yine bu dönemde, 1942 yılında kapanan 3 sınıflı özel Kapamacıyan Okulundan sonra okulsuz olan Yeşilköy’e bir ilkokul kazandırılmıştır. 1955 yılında anaokulu açılan okulumuzun ilkokul bölümü 1957 tarihinde resmen onaylanır. Yeşilköy Surp İstepannos Kilise Vakfına bağlanan okulumuzun herhangi bir sorunu yoktur.

1955 yılı 6/7 Eylül Olayları. 1950’li yılların başlarında İngiltere’nin Kıbrıs’tan çekilmeye karar vermesiyle başlayan Kıbrıs Sorunu günümüze kadar devam etmektedir. 1955 Yılında derin devletin teşviki, hükümetin onayıyla 6/7 Eylül tarihlerinde başta Rumlar olmak üzere bütün gayrimüslim azınlıkları hedef alan talan ve kırım başladı. “Sonuç olarak, iki gün boyunca İstanbul’da süren karışıklıklarda, yaralanma sonucu bir papaz ölür ve 73 kilise, bir sinagog, sekiz ayazma, iki manastır, iki mezarlık, 21 fabrika, 26 okul, beş spor kulübü, 1004 ev ve 4348 dükkân, 27 Eczane ve laboratuar, 110 lokanta-kahve-otel tahrip edilir.”(73)

Ermeni cemaati kiliselerine ait mütevelli heyetleri arasında koordinasyon temin etmek üzere 1954’de seçilen 14 kişilik Merkez Mütevelli Heyetinin ( Getronagan Varçutyun) görev süresi 1956 yılında sona erdi, ancak resmi makamların da onayıyla görevini sürdürdü.

17 Aralık 1959’da Surp Haç Tıbrevank Ermeni Ruhban Okulu ilk lise mezunlarını verdi. Teoloji kısmı açıldı. Uzun yazışmalardan sonra, T.C. İstanbul Maarif Müdürlüğünün 17.12.1959 tarih ve 67993 sayılı yazısı ile okulun Teoloji bölümü müdürlüğüne, vekaleten lise kısmı müdürü Simon Şahan Küçüksıvacıyan atandı.

1957’de Mıgırdiç Şellefyan ve Zakar Tarver Demokrat Partiden milletvekili seçildi.

27 Mayıs 1960 Tarihinde, ihtilal oldu. Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil bütün hükümet üyeleri ve Demokrat Parti milletvekilleri tutuklandı. Başbakanlıkta yapılan aramalarda, Patrik Karekin Haçaduryan’ın Başbakana selam ve saygılarını ileten, bağlılığını bildiren bir mektubu bulundu. Sıradan ve normal zamanda haber bile olamayacak bu olay basın tarafından neredeyse bir ihanet belgesi gibi suçlandı, karalandı. Klasik kural çalıştı, ezilen halkların haini çok olur kuralı gereğince, cemaat içinden bazı kişilerin patriğin yolunu kesip “istifa et” diye bağırdığı duyuldu. Bu büyük patrik hiçbir geri çekilme göstermeden, ben din adamıyım politikacı değil, ben kim başbakansa ona saygılarımı iletir, bağlılığımı bildiririm deyip savuşturdu.

19 Eylül 1960’da eski milletvekili Zakar Tarver Yassıada’da öldü.

İhtilal yine İttihat ve Terakki zihniyetinin dönüşü oldu. Patrikliği yine vali bile muhatap almaz olmuştu. İhtilal hükümetinin ilk işi Merkezi İdare Heyetini (Getronagan Varçutyun’u) kaldırmak oldu. Patrikliğin 1.09.1960 tarihli dilekçesine, İstanbul Vilayeti Hukuk İşleri Müdürlüğü’nün 960- 536 sayılı yazısıyla Vilayete verilen cevap, İstanbul vilayetinin 15.10.1960 gün ve 6101 us/15296 sayılı yazısıyla Kumkapı Emniyet Müdürlüğünce –elden- Patrikliğe tebliğ edildi.(74)

Yazıda, “şu hususu da belirtmek gerekir ki, bağlı dilekçede beyan olunduğu üzere, Merkezi Mütevelli Heyetlerinin vazifeleri “çevrelerinde sakin cemaat tarafından seçilmiş mütevelli heyetleri bulunan müesseselerin muamelelerini kontrol etmek ve gelirlerini koordine eylemek” de olamaz. Çünkü 5404 sayılı kanuna göre cemaat vakıfları, ilgili makamlarca vakıflar genel müdürlüğü tarafından denetlenir. Muteber bir hukuki varlığa sahip bulunmayan “merkez mütevelli Heyetleri’nin” ise, hukuken muteber bulunmamaları sebebiyle, bir makam olarak nazara alınmalarına imkan yoktur.
Lozan antlaşması ve Anayasa sistemimiz, ruhanilerin ve bu arada reis ruhanilerin mütevelli seçimlerine ve vakıf işlerine müdahalelerini asla caiz görmemektedir. Süreleri sona ermiş olmasına rağmen seçimleri yapılmayan heyetlerin vakıflar idaresince takip olunarak usulü dairesinde yeniden seçilmeleri cihetine gidilmesi ve her vakıf müessesesi için ayrı seçim yapılması gerekir.” Gerekçeleriyle Merkezi Mütevelli Heyeti (Getronagan Varçutyun) kaldırılmaktadır.
İhtilalın İstanbul valisi tümgeneral Refik Tulga imzasıyla, Eminönü Kaymakamlığına hitaben yazılan 25.09.1960 tarihli yazı ile Merkezi mütevellinin tanınmadığı ve seçimine imkan olmadığı belirtilerek, ekli listede, Patriklik vakıf olmadığından dikkate alınmadan diğer Merkezi Mütevelli tasarrufundaki vakıflar için seçim şekilleri belirlenmektedir.(75) Yazıya göre: bu vakıflar ikiye ayrılıyor, bir bölümü bizim bu gün ortak vakıf dediğimiz, “seçimi umum cemaatin iştirakiyle” yapılacak vakıflar; diğeri seçimi diğer kilise vakıfları gibi “mahal makamların iştirakiyle” yapılacak vakıflardır. Seçimi bütün cemaat tarafından yapılacak vakıflara sadece Esayan okulumuz eklenmiştir. (Bilmediğimiz bir zamanda ilgili vakfın müracaatıyla Esayan bu vakıflardan ayrılmıştır.)
Bu vakıflar şunlardır:
1.- Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi
2.- Şişli Karagözyan Yetimhanesi
3.- Halıcıoğlu Kalfayan Yetimhanesi
4.- Üsküdar Surp Haç Tıbrevank Ruhban Okulu
5.- Taksim Esayan Lisesi
6.-Galata Getronagan Lisesi

İkinci listeden terk edilmiş kiliseler çıkarılmış ve Taksim Surp Harutyun Kilisesi eklenmiştir. (Surp Harutyun Kilisesinin de daha sonra bilmediğimiz bir tarihte bu listeden ayrıldığını biliyoruz.)
1.- Beykoz Surp Nigoğos Kilisesi
2.- Kandilli Surp Arakelos Kilisesi
3.- Taksim Surp Harutyun Kilisesi
4.- Eyüp Surp Yeğya Kilisesi
5.- Eyüp Surp Asvazazin Kilisesi

27 Mayıs ihtilâlını takip eden Ağustos ayında üniversite öğrenci birlikleri gene azınlıkları hedef alan bir “Vatandaş Türkçe konuş!” kampanyası başlattılar. Ancak bu kampanyanın ömrü kısaydı. Dönemin İstanbul Valisi Tuğg. Refik Tulga’nın öğrenci liderleriyle görüşüp, onları mevsimin yaz olması ve İstanbul’da turistlerin fazlalığı nedeniyle böylesi bir kampanyanın çığrından çıkıp turistleri rahatsız eder bir şekle bürünmesinin Türk ekonomisini zarara uğratacağı konusunda ikna etmesinden sonra sona erdi.(76)

1961’de Ermenileri temsilen Esayan okulumuzun müdürü Hermine Ağavni Kalustyan, Rumları temsilen Kaludi Laskari ve Yahudileri temsilen Erol Dilek Kurucu Meclis üyesi olarak, dönemin Devlet Başkanı Cemal Gürsel tarafından seçildiler.

22 Haziran 1961 tarihinde bu Cumhuriyet döneminin en önemli Patriği hayata gözlerini yumdu. Cenazesi Eçmiyadzin Katolikos’u Vazgen I.’in de iştirakiyle kaldırıldı. Bu ziyaret Cumhuriyet döneminde Katolikosun’un ilk İstanbul ziyaretidir.

PATRİK SEÇİMİ
Patriğin ölümünden sonra Patrik Kaymakamı seçildi. Ruhani Kurul adayları belirleyip ilan etti. Patriklik Seçim heyeti de seçim için hükümete başvurdu.
Hükümet daha sonraki 1990 ve 1998 seçimlerinde de aynan uygulanan Bakanlar Kurulunun kararnamesiyle yürürlüğe konan Patrik Seçim Talimatnamesini yayımladı.

Yapılan seçim sonunda, Yozgatlı Şınork Kalustyan, Şınork I unvanıyla patrik seçildi.

PATRİK ŞINORK I DÖNEMİ (1961–1990)

Patrik Şınork Kalustyan (1913–1990)
27 Eylül 1913’te Yozgat’ın İğdeli köyünde doğdu. Arşag adıyla vaftiz edildi. Bir erkek iki kız kardeşi vardı. Kızlardan biri çok küçük yaşta vefat etti, diğeri savaş kargaşasında kayboldu. Arşag 1915’te, henüz iki yaşında iken, babasını da kaybetti. Erkek kardeşi Armen Talas Amerikan yetimhanesine gönderildi,1923’te aynı yerde diğer yetimlerle birlikte sıtma salgınında hayatını kaybetti. 1922 yılında Arşag annesi ve kız kardeşinden ayrılarak önce Lübnan’da Nahr İbrahim, sonra Filistin’de Nasıra Amerikan yetimhanelerine, en sonunda da Kayseri’ye yetimhaneye çevrilen Talas Amerikan Kolejine gönderildi. Patrik Şınork’un çocukluğu acı ve zor oldu.

14 Temmuz 1927’de ruhani göreve hazırlanmak üzere Kudüs Jarankavorats Okuluna gönderildi.1932’de Patrik Torkom Kuşakyan tarafından diakos (Sargavak),1935’te ön rahip (apeğa) olarak takdis edildi ve Şınork adını aldı. 1937’de rahip (vartabed) oldu. Hayfa Ermenilerinin dini önderliğinden sonra 4 Ekim 1941’de Antilias (Lübnan) Katolikosluğu ruhban okulu müdürlüğüne atandı. 1945’te Londra, 1948’de Paterson ve Newark, 1952’de Kaliforniya ruhani önderi oldu. 1955’te Eçmiadzin’de episkopos (yebiskobos) olarak takdis edildi. 1957’de Kudüs Patrikliği hazinesi sorumlu müdürlüğüne atandı. 1960’da Türkiye Ermenileri Patriği Karekin Haçaduryan’ın daveti üzerine İstanbul’a döndü.22 Haziran 1961’de Patrik Karekin Haçaduryan’ın vefatı üzerine 11 Ekim 1961’de Türkiye Ermenileri Patrikliğine seçildi. 3 Ocak 1962’de Kumkapı Surp Asdvadzadzin Kilisesinde yapılan törenle Patriklik asasını aldı.
7 Mart 1990 tarihinde Eçmiadzin’de bir kaza sonucu hayatını kaybetti,18 Mart 1990 Pazar günü kaldırılan cenazesi Şişli Mezarlığı Ruhaniler Bölgesine defnedildi. Dini konularda ondan fazla Ermenice, bir de İngilizce eseri vardır.(77)

Önemli olaylar:
1962’de okullarımızda Türk müdür yardımcılığı tekrar gündeme geldi.(78) Hem de açıkça müdür yardımcısının etnik köken olarak Türk olması koşuluyla müdür yardımcıları atandı.
Bu müdür yardımcılarının sicil amiri okul müdürü değildi. Müdür başyardımcıları sadece devlet tarafından atanan Türkçe ve Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin sicil amiri değil aynı zamanda bu derslerin dışında kalan öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticinin de birinci sicil amiri oluyordu.(79)

1962’de Berç Turan Adalet Partisinden senatör seçildi.

1963 Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi’nin Tuzla çocuk kampı faaliyete geçti.(80)

1964 Yılında Kıbrıs olayları nedeniyle yine azınlıklara, özellikle Rumlara karşı tepkiler arttı. “İnönü Hükümeti. Atatürk ve Venizilos tarafından imzalanmış olan, 30 Ekim 1930 tarihli ‘İkamet, Ticaret ve Seyrisefain’ anlaşmasını iptal etme kararı aldı. Bunun sonucunda, Türkiye’ye yerleşmiş Yunan uyruklulardan 12.000 kişi sınır dışı edildi ve evlilikleri dolayısıyla da yaklaşık 28.000 Rum, yani Patrikhane’nin cemaatinde 40.000 kişi, Yunanistan’a gitmek zorunda kaldı. Üstelik 2 Kasım 1964 tarih ve 6/3801 sayılı kararname ile bu Yunan uyrukluların malları bloke edildi, el değiştirmesi yasaklandı, gelirlerinin de ancak küçük bir kısmının yurtdışına çıkmasına izin verildi.”(81)

“Athinagoras ve Papa VI. Paulus, 1964’ün ilk haftasında, ‘tarafsız ve tarihi merkez’ Kudüs’te görüştüler. Kudüs buluşmasında, aforozların karşılıklı olarak kaldırılmasında anlaşan taraflar, bunu 7 Aralık 1965’te Vatikan’da ve Fener’de aynı anda yapılan törenlerle gerçekleştirdiler. (…)

Türkiye Ermenileri Azınlık Okulları Öğretmenleri yardımlaşma vakfı, 3 Asliye Hukuk Hakimliğinin 22.04.1965 tarih ve 965/290 sayılı kararları ile kuruldu.

“İlk kuruluş tarihi 13. Yüzyıla rastlayan Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi, 1958 yılında Karaköy Kemeraltı Caddesi açılışı nedeniyle kamulaştırılarak kısmen yıkıldı. Daha sonra tüm bina yıkılarak yeni bir kilise inşaası yoluna gidildi. Tasarımını Bedros Zobyan’ın yaptığı Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi’nin temelleri 8 Nisan 1962’de atıldı. Geleneksel Ermeni mimarisine göre yapılan kilisenin açılışı 15 Mayıs 1966’da Patrik Şınork Kalustyan tarafından yapıldı.”

27 Haziran 1966’da Patrik Şınork I, 1962’den beri üzerinde çalıştığı Kınalıada çocuk kampı projesini tamamlayarak açılışını yaptı.

12 Temmuz 1966’da Muş’un Varto ilçesinde meydana gelen deprem büyük hasar verdi. Deprem sonrası bölgede yaşayan Ermeni cemaati mensupları büyük bir hızla İstanbul’a göçtüler. Patrik başkanlığında Taşralı Muhtaçlara Yardım Heyeti İstanbul’a gelen ailelere mesken ve iş bulma yardımı yaptı. Göçmenlerin çocukları okullara yerleştirildi. Göç 1978 yılına kadar sürdü. Bu tarihten sonra yardım heyeti de görevine son verdi. Bu dönemde doğudan İstanbul’a göç eden Ermeni sayısı heyetin denetiminde olanlar kayıtlarına göre yaklaşık 8.000 kişidir. Ancak Heyetin varlığından habersiz en az bir o kadar daha Ermeni’nin İstanbul’a taşındığı tahmin edilmektedir.(82)

25 Temmuz 1967’de Papa VI. Paul Patrikliği ziyaret etti.

26.07.1967’de Tıbrevank’ın teoloji bölümü kapatıldı. İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü, Özel Öğretim Kurumları bölümünün, 06.12.1972 tarih ve 135532 1. Sulh Hakimliğine verdiği cevapta: “….Dosyalarımızın tetkikinde okulun ilahiyat kısmı faaliyete geçmediği için Hususi Mektepler Talimatnamesinin 13. Maddesi gereğince Milli Eğitim Bakanlığının 26.07.1967 gün ve 420,3–3517 sayılı emirleriyle İlahiyat kısmının (lise üzerine 3 yıl) açılma ve öğretime başlama izni geri alınmış ve okul açıldığı tarihten itibaren fiilen orta ve lise kısmı devam ettiğinden adının da Surp Haç Lisesi olarak kullanılması gerektiği ilgililere duyurulmuştur.”
Patrik Şnork Kalustyan döneminde, tam zamanını bilmediğimiz bir tarihte, yazılı olmayan bir Vilayet kararıyla, ilk olarak sivillerden oluşan, aralarında gazeteci Rober Haddeciyan, Garabet Arman gibi tanınmış kişilerin de bulunduğu Patriklik danışma kurulu kuruldu ve uzun süre hizmet etti. Patrik Karekin Kazancıyan döneminde danışma kuruluna izin verilmedi.
27 Ocak 1973 tarihinde başlayan Asala eylemleri, 4 Haziran 1994 tarihine kadar devam etti. Her terör olayı sonrası Ermeni toplumuna inanılmaz baskılar geldi. Suçun şahsiliği prensibi unutuldu ve sürekli Ermeni toplumu suçlandı. Türkiye’nin en büyük gazetesi, basın etiğini, insan haklarını umursamadan ‘Ermeni Köpekler’ manşetiyle çıktı. Anadolu’da yaşayan sadece Ermeni değil bütün gayrimüslim toplumlara baskılar geldi ve dolayısıyla İstanbul’a iç göç ve yurt dışına göç giderek arttı. Hangi rasyonel ya da kabul edilebilir mantıkla bilinmez Patrikliğe ve topluma sürekli resmi, gayrı resmi baskılar geldi, terörün lanetlenmesi, diasporaya baskı yapması istendi. Doğal olarak Asala ya da benzeri hiçbir kurumla ilişkisi olmayan Patriklik ve Ermeni toplumu çaresiz açıklamalar yapmak, Türkiye Ermenilerinin ne kadar özgür ve mutlu olduğunu belirten ve tabi kimsenin inanmadığı beyanlarda bulunmak zorunda bırakıldı.

1973–74 yıllarına kadar, okullarımızda kayıt işlemleri okul yönetimince yapılmaktaydı. Asala olaylarının da etkisiyle olacak, Ermeni okullarına kaydolmak isteyen çocuk, Milli Eğitim Müdürlüğünün müfettiş bürolarına başvurarak Ermeni olduğunu belgeledikten sonra okula alınmaktadır. Bu uygulama, hem Lozan Antlaşmasına hem de Anayasa’ya aykırıdır. Ben Ermeni’yim ya da ben Hıristiyan’ım diyen bir çocuğa devletin hayır sen Ermeni ya da Hıristiyan değilsin deme hakkı yoktur.

1973’te Patriklik Cumhuriyetin 50. Yıl kutlamalarına katıldı.”(83)

1974 yılında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 08.05.1974 tarihli, E 1971 /2–820, K.1974/505 kararı ile 1936 yılında cemaat vakıflarından istenen gayrimenkullerle ilgili beyannameleri, vakfiyesi olmayan ve gerçekte vakıf olarak da kurulmayan kilise ve okullarımız için vakfiye kabul ederek, bu vakıfların gayrimenkul edinemeyeceğine karar verdi. Bu karara dayanılarak, 1936 yılından 1974 yılına kadar her hükümet döneminde edinilmesine izin verilen gayrimenkuller de bedelsiz olarak varsa satıcı ve bağışçılarına iade edildi, yoksa hazine tarafından el konuldu. Bu yolla, Rum ve Ermeni vakıfları başta olmak üzere azınlık vakıflarının milyarlarca liralık çok değerli gayrimenkulleri haksız ve hukuksuz olarak ellerinden alındı. Bu yağma 2002 yılında Vakıflar Kanununun değişikliğine kadar sürdü. Günümüzde hala bu kayıplar karşılanmamış vakıflarımızın kaybettiği gayrimenkuller en azından tazminat olarak vakıflarımıza ödenmemiştir.
29 Kasım 1980’de Papa Jean Paul II. Patrikhaneyi ziyaret etti.

1982’de Artin Penik isimli bir Ermeni, Esenboğa katliamından duyduğu üzüntüyü dile getirerek, kendini yaktı.(84)

29 Ocak 1983’de Levon Ekmekçiyan, 1982 Esenboğa baskını nedeniyle Ankara’da asıldı.

1984 Surp Haç Lisesi (Tıbrevank) Seçime izin verildiği halde, seçilen yönetim kurulu onaylanmadı ve görevi devralamadı. Vakfın sehven onaylandığı, böyle bir vakfın olmaması nedeniyle de seçilen kişilerin onaylanmayacağı belirtildi.

Tuzla Kampı, 1985’te Vakıflar Genel Müdürlüğünün 1974 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına dayanarak açtığı dava sonucunda kapandı ve satıcının varislerine iade edildi.

1985’te Balıklı Ermeni Mezarlığı’nda Surp Sarkis Kilisesi hizmete açıldı.

10 Aralık 1987’de Eski İstanbul milletvekili Mıgırdiç Şellefyan öldü.

1988’de Ermenistan’da büyük deprem meydana geldi.

PATRİK KAREKİN KAZANCIYAN DÖNEMİ (1990- 1998)

Karekin Kazancıyan (1927–1998)

Bedros Kazancıyan 1927 yılında İstanbul Gedikpaşa’da doğdu.
Öğrenimini Levon Vartuhyan, Bezezyan ve Getronagan okullarında gördü. 1940 yılında ruhani hazırlığı için Kudüs Jarankavorats Okuluna gitti. 23 Aralık 1945’te diyakos (sargavark) oldu. 1946–1949 döneminde Ruhban Okulunun müdür yardımcılığını yaptı. 20 Ocak 1950’de Karekin ismini alarak ön rahip oldu. Kudüs’te hem ders verir, hem de bazı idari görevlerini sürdürürken rahip takdis edildi.

Günün Türkiye Ermenileri Patriği Karekin Haçaduryan kendisini İstanbul’a davet etti. Daveti kabul eden Karekin Kazancıyan Surp Haç Tıbrevank Ruhban Okulunun açılışına kadar geçen zamanı Bezciyan ve Getronagan okullarında ders vererek değerlendirdi. 15 Eylül 1953’de Surp Haç Tıbrevank Ermeni Ruhban Okulu’nun resmi olmayan açılışından sonra okulun ilk müdürü oldu. 1954’te üst rahip oldu. Altı yıl Surp Haç Tıbrevank Ermeni Ruhban Okulunun müdürlüğünü ve eski Ermenice dersi öğretmenliği yaptı. 1953’ten 1959’a kadar aynı zamanda Ruhani Kurul başkanlığını yaptı. Pek çok din adamı yetiştirdi.
Bu dönemde Şoğagat aylık dergisine yazılar yazdı. 1957’de Tuzla Piyade okulunda eğitim görüp yedek subay olarak görev yaptı. 1959’da askerliğini bitirip ruhani görevine döndü ve Diran Arkyebiskopos Nersoyan’ın daveti üzerine, eğitimine devam etmek için ABD’ye gitti. 1960’da Washington’da görev yaptı.

24 Ekim 1966 tarihinde Vasken Katolikos tarafından episkopos olarak takdis edildi. Sonra Bombay, Kalküta, Bankong, Hong Kong, Singapur bölgelerinde görev yaptı, halkın ruhani işlerini düzenledi. İki ay sonra Sidney’e gitti ve yaklaşık 15 sene Avustralya ve Yeni Zellanda Ermeni halkına hizmet etti. 1981-1990 arasında Kudüs Patrikliği iç işleri ve hazine sorumlusu görevinde bulundu.

5 Eylül 1990’da, Türkiye Ermenilerinin 83. Patriği olarak seçildi ve 8 Eylül’de İstanbul’a döndü.13 Ekim’de asa alarak göreve başladı.

10 Mart 1998’de vefat etti. 15 Mart günü de Şişli Mezarlığı Ruhaniler Bölümü’nde toprağa verildi.

Önemli Olaylar:

Ermenistan, 1991’de dağılan Sovyetler Birliğinden ayrılarak bağımsızlığını ilan etti.
04.05.1993’te Surp Haç Lisesi Tıbrevank Seçim kurulu ve okul yönetim kurulu seçimi yapılması için başvurdu. Cevap Tebliğ Ve Tebellüğ belgesi olarak geldi. “ Surp Haç Ermeni Lisesi Vakfı ile ilgili çatışmaların devam ettiğinden dolayı, ikinci tebligata kadar adı geçen vakıf için yönetim kurulu seçimi yaptırılmaması ile diğer 4 vakfın seçimlerinin normal olarak yaptırılması hususu tebliğ edilerek, altı birlikte imza edilmiştir.”
4 Haziran 1994 tarihinde Asala olayları sona erdi.

8 Mayıs 1996 tarihinde Katolikos Karekin I Patrikliği ziyaret etti.

1997 yılında Türkiye Ermeniler’i Patriği Karekin Kazancıyan bünyesinde kurulan ‘Danışma Kurulu’na İçişleri Bakanlığının sıcak bakmayışı üzerine, bir duyuru yayımlayarak kurulu lağvettiğini açıklıyor ve durumdan cemaatini haberdar ediyordu. Patrik Karekin Kazancıyan, duyurusunda, lağvediliş gerekçesi olarak resmi makamların kendisine yaptıkları uyarıları gösteriyordu. İstanbul Valiliği’nin yaptığı sözlü uyarı üzerine, Patrik, bir yazıyla İçişleri Bakanlığına başvurmuş ve kurulun yararlı bir istişare heyeti olduğunu belirtilmişti. Ancak, İçişleri Bakanlığı, bu isteğe, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir devlet olduğu’ gerekçesiyle sıcak bakmadı.(85)

14 Ekim 1998 Tarihinde yapılan seçimle Episkopos Mesrob Mutafyan, 89 delegeden 64’ünün oyunu alarak Patrik seçildi. 21 Kasım 1998’de Patrik Mesrob II unvanıyla patriklik asasını aldı.

Patrik Mesrob Mutafyan (Mesrob II)

1956’da İstanbul’da doğan Mesrob Mutafyan Taksim Esayan Ermeni İlkokulunun ardından Nişantaşı İngiliz Erkek Lisesi ve Stutgart Amerikan Lisesinde okudu. Amerika’da lisans eğitimini University of Memphis’te sosyoloji ve felsefe okuyarak tamamladı. Yine Memphis’te Teoloji sertifika programını tamamladı. 1979 yılında Beyoğlu Üç Horan Ermeni Kilisesi’nde Rahip oldu. Hebrew University of Jerusalem’de Eski Ahit, tarih ve edebiyat konularında yüksek lisans yaptı. Bu yıllarda Kudüs Ruhban Okulu’nda öğretmenlik yaparak Eski Ahit ve İngilizce dersleri verdi. Askerlik görevini Burdur’da yaptı. Sırayla Rahip, Üst Rahip, Baş Rahip, Episkopos, Başepiskopos payelerini aldı. 1988–89 yılları arasında Roma St. Thomas Aquinas Üniversitesi’nde Dinler arası İlişkiler Teolojisi alanında yüksek lisans yaptı. 1990 yılında Patrik Vekili olarak tayin edildi. 1998 yılında da 84. Ermeni Patriği olarak seçildi. 2002 yılında Baltimore St. Mary’s Üniversitesinde Dinler arası Diyalog doktorası yaptı. Ermenice ve Türkçenin yanı sıra İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve İbranice dillerini de kullanmaktadır.

DİPNOTLAR:
1- Zaven Arkepiskopos- Badriarkagan Huşerıs Vaverakirner yev Vıgayutyunner (Patriklik Anılarım Belgeler ve Tanıklıklar)- 1947 Kahire Sayfa 1–11
2- Murat Bebiroğlu, Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Ermeni Nizamnameleri Sayfa 158
3- M.Bebiroğlu A.g.e 158
4- Yrd. Doç. Dr. Davut Kılıç- Tarihten Günümüze İstanbul Ermeni Patrikhanesi-AKDTYK Ankara 2008 Sayfa:286
5- Kevork Pamukçuyan- İstanbul Ansiklopedisi Sayfa38
6- Zaven Arkepiskopos –A.g.e. Sayfa 392–393
7- Zaven Arkepiskopsos- A.g.e. Sayfa 403
8- Türkiye Ermenileri Cemaati 75. Yıl Tertip komitesi- 75. Yılda Türkiye Ermenileri- Aralık 1998 Sayfa 3
9- Kevork Pamukçuyan-A.g.e. 38
10- Gülçiçek Günel-İttihat Terakki’den günümüze yek tarz-ı siyaset:Türkleştirme-belge yayınları 2006 Sayfa153
11- Yrd. Doç. Dr. Davut Kılıç- A.g.e. Sayfa 287
12- Baskın Oran- Türk Dış Politikası Cilt I:1919–1980 İletişim yayınları 2002- Sayfa105
13- Ayhan Aktar- Varlık Vergisi ve ‘Türkleştirme’ Politikaları –İletişim- Sayfa 41
14- Yrd. Doç. Dr. Davut Kılıç- A.g.e. Sayfa 289
15- M.Çağatay Okutan- Tek Parti Döneminde Azınlık Politikaları- Bilgi Üniversitesi yayınları Sayfa 72
16- M.Çağatay Okutan- a.g.e. Sayfa: 7r
17- Hüdevendigar Onur-Ermeni Portreleri-Millet-i Sadıka’dan Hayk’ın çocuklarına–2- Bilgeoğuz Sayfa 25–26
18- M. Çağatay Okutan – a.g.e. Sayfa: 228
19 Rıfat N. Bali- Yirmi Kur’a Nafia Askerleri-Kitapevi 2008- Sayfa: 5
20- Ayhan Aktar- Varlık Vergisi ve “Türkleştirme’ Politikaları- İletişim yayınları Sayfa:41-42
21- Nazan Maksudyan- Türklüğü Ölçmek Bilimkurgusal Antropoloji Ve Türk Milliyetçiliğinin Irkçı Çehresi 1925–1939 Metis yayınları Sayfa:42
22- Rıfat N. Bali-Bir Türkleştirme Serüveni (1923–1945)-İletişim Yayınlar–2003 Sayfa:208
23- BCA.030.18.1.1/07.25.17 Sait Çetinoğlu özel arşivi.
24- Yrd. Doç. Dr. Davut Kılıç- A.g.e. Sayfa 291
25- Elçin Macar- Cumhuriyet Döneminde İstanbul Rum Patrikhanesi-İletişim Yayınları 2003- 125
26- Hüdevendigar Onur- A.g.e. Sayfa 26
27- M. Çağatay Okutan – a.g.e. Sayfa: 83
28- M. Çağatay Okutan – a.g.e. Sayfa:167
29- Elçin Macar- Cumhuriyet Döneminde İstanbul Rum Patrikhanesi-İletişim Yayınları 2003-Sayfa 171
30- Adnan Aktar-a.g.e. Sayfa:113
31- Baskın Oran- Türk Dış Politikası Cilt I- İletişim Yayınları- Sayfa 231
32- Nazan Maksudyan- A.g.e. Sayfa:40
33- M. Çağatay Okutan – a.g.e. Sayfa:167–168
34- E. Macar A.g.e. Sayfa 173
35- Ayhan Aktar-a.g.e. Sayfa 119
36- Canan Seyfeli- İstanbul Ermeni Patrikliği- Aziz Andaç yayınları 2005- Sayfa166
37- Türkiye Ermenileri Cemaati 75. Yıl Tertip komitesi- 75. Yılda Türkiye Ermenileri- Aralık 1998 Sayfa 29
38- Nazan Maksudyan- A.g.e. Sayfa 43
39- Dilek Güven-Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları bağlamında 6–7 Eylül Olayları-Tarih Vakfı 2005- Sayfa 90
40- Rıfat N. Bali Bir Türkleştirme Serüveni (1823–1945) –İletişim Yayınları 2003- Sayfa 135
41- M. Çağatay Okutan – a.g.e. Sayfa:194–195
42- Hüseyin Sadoğlu- Türkiye’de Ulusçuluk Ve Dil Politikaları –Bilgi Üniversitesi yayınları 2003 sayfa226
43- Dilek Güven- A.g.e. Sayfa: 174
44- Canan Seyfeli- İstanbul Ermeni Patrikliği- Aziz Andaç yayınları 2005- Sayfa166
45- Nazan Maksudyan- A.g.e. Sayfa 44
46- Ayhan Aktar- a.g.e. sayfa:59–60
47- Nazan Maksudyan. A.g.e. Sayfa 67–68
48- Nazan Maksudyan- A.g.e. Sayfa 59
49- Nazan Maksudyan- A.g.e. Sayfa 159
50- Y. Benlisoy- E.Macar- Fener Patrikhanesi-Ayraç Yayınevi 1996 Sayfa 52
51- M. Çağatay Okutan – a.g.e. Sayfa: 252–254
52- Ayhan Aktar-a.g.e. Sayfa 88–89
53- Dilek Güven-Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları bağlamında 6–7 Eylül Olayları-Tarih Vakfı 2005- Sayfa 91
54- Türkiye Ermenileri Cemaati 75. Yıl Tertip komitesi- 75. Yılda Türkiye Ermenileri- Aralık 1998 Sayfa 9
55- Hüdavendigar Onur- Millet-i Sadıka’dan Hayk’ın Çocuklarına Ermeniler-Kitapevi 1999- Sayfa 270
56- Canan Seyfeli- a.g.e. sayfa:171
57- Azınlık Vakıfları- Dr. Nazif Öztürk- Altınküre Yayınları 2003- Sayfa 124–125
58- Hüdavendigar Onur-A.g.e. Sayfa 270
59- E.Macar A.g.e. sayfa 174
60- M. Çağatay Okutan – a.g.e. Sayfa: 268
61- Elçin Macar- Cumhuriyet Döneminde İstanbul Rum Patrikhanesi- İletişim Yayınları 2003- Sayfa 164–167
62- M. Çağatay Okutan – a.g.e. Sayfa: 136
63- E.Macar A.g.e. Sayfa175
64- M. Çağatay Okutan – a.g.e. Sayfa:94
65- M. Çağatay Okutan – a.g.e. Sayfa 95
66- E.Macar A.g.e. sayfa 180
67- Y.Çark-Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler 1453–1953 İstanbul 1953- Sayfa 284–289
68- İstanbul Ansiklopedisi- Vağarşak Seropyan- Sayfa 483
69- Merkezi idare ve komisyon seçimi konusunda geniş bilgi için http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/auhfd-arsiv/AUHF–1954–11–01–02/AUHF–1954–11–01–02-Elove.pdf
70- Türkiye Ermenileri Cemaati 75. Yıl Tertip komitesi- 75. Yılda Türkiye Ermenileri- Aralık 1998- Sayfa13
71- Gece Sabahı Taşı İçinde –Surp Haç Tıbrevank’ın 50. Yıl kitabi Temmuz 2003 Sayfa 22
72- İstanbul Vilayeti Hukuk İşleri Müdürlüğü Sayı: 954–618 Tarih 08 Ocak 1955 yazısı- MB özel arşivi
73- E.Macar A.g.e. 197
74- Hukuk İşleri Müdürlüğü’nün 960- 536 sayılı yazısıyla Vilayete verilen cevap, İstanbul vilayetinin 15.10.1960 gün ve 6101 us/15296 sayılı yazısı (MB Özel arşiv)
75- 25.09.1960 İstanbul Valisi Tümg. Refik Tulga’nın emri (MB Özel arşiv)
76- http://www.rifatbali.com/images/stories/dokumanlar/turkce_konusma_birgun.pdf
77- İstanbul Ansiklopedisi- Kevork Pamukçuyan/Vağarşak Seropyan sayfa:400
78- MEB Özel Okullar Genel müdürlüğü Sayı: 236.OA–1587- 5887- 28.04.1962
79- MEB Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü Sayı: B.08,0.ÖÖG.19.01.05.420/58535 -19 Kasım 2004
80- 75.Yılda Türkiye Ermeniler A.g.e. Sayfa 16
81- E.Macar A.g.e. Sayfa 201–202
82- 75.Yılda Türkiye Ermeniler A.g.e. Sayfa 16–17
83-75. Yılda Türkiye Ermeniler A.g.e. Sayfa 19–20
84- Hüdevendigar Onur-A.g.e. Sayfa 273
85- Hüdavendigar Onur- a.g.e. Sayfa:198

KAYNAKÇA:
1) Zaven Arkepiskopos- Badriarkagan Huşerıs Vaverakirner yev Vıgayutyunner (Patriklik Anılarım Belgeler ve Tanıklıklar)- 1947 Kahire Sayfa 1–11
2 )Murat Bebiroğlu, Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Ermeni Nizamnameleri Sayfa 158
3) Yrd. Doç. Dr. Davut Kılıç- Tarihten Günümüze İstanbul Ermeni Patrikhanesi-AKDTYK Ankara 2008 Sayfa:286
4) Kevork Pamukçuyan- İstanbul Ansiklopedisi Sayfa38
5) Türkiye Ermenileri Cemaati 75. Yıl Tertip komitesi- 75. Yılda Türkiye Ermenileri- Aralık 1998 Sayfa 3
6) Gülçiçek Günel-İttihat Terakki’den günümüze yek tarz-ı siyaset:Türkleştirme-belge yayınları 2006 Sayfa153
7) Yrd. Doç. Dr. Davut Kılıç- A.g.e. Sayfa 287
8) Baskın Oran- Türk Dış Politikası Cilt I:1919–1980 İletişim yayınları 2002- Sayfa105
9) Ayhan Aktar- Varlık Vergisi ve ‘Türkleştirme’ Politikaları –İletişim- Sayfa 41
10)Yrd. Doç. Dr. Davut Kılıç- A.g.e. Sayfa 289
11)M.Çağatay Okutan- Tek Parti Döneminde Azınlık Politikaları- Bilgi Üniversitesi yayınları Sayfa 72
12) Hüdevendigar Onur-Ermeni Portreleri-Millet-i Sadıka’dan Hayk’ın çocuklarına–2- Bilgeoğuz Sayfa 25–26
13) Rıfat N. Bali- Yirmi Kur’a Nafia Askerleri-Kitapevi 2008- Sayfa: 5
14) Ayhan Aktar- Varlık Vergisi ve “Türkleştirme’ Politikaları- İletişim yayınları Sayfa:41-42
15) Nazan Maksudyan- Türklüğü Ölçmek Bilimkurgusal Antropoloji Ve Türk Milliyetçiliğinin Irkçı Çehresi 1925–1939 Metis yayınları Sayfa:42
16) Rıfat N. Bali-Bir Türkleştirme Serüveni (1923–1945)-İletişim Yayınları–2003 Sayfa:208
17) BCA.030.18.1.1/07.25.17 Sait Çetinoğlu özel arşivi.
18) Elçin Macar- Cumhuriyet Döneminde İstanbul Rum Patrikhanesi-İletişim Yayınları 2003-Sayfa 171
19) Baskın Oran- Türk Dış Politikası Cilt I- İletişim Yayınları- Sayfa 231
20) Canan Seyfeli- İstanbul Ermeni Patrikliği- Aziz Andaç yayınları 2005- Sayfa166
21) Dilek Güven-Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları bağlamında 6–7 Eylül Olayları-Tarih Vakfı 2005- Sayfa 90
22) Hüseyin Sadoğlu- Türkiye’de Ulusçuluk Ve Dil Politikaları –Bilgi Üniversitesi yayınları 2003 sayfa 226
23) Y. Benlisoy- E.Macar- Fener Patrikhanesi-Ayraç Yayınevi 1996 Sayfa 52
24) Azınlık Vakıfları- Dr. Nazif Öztürk- Altınküre Yayınları 2003- Sayfa 124–125
25) Y.Çark-Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler 1453–1953 İstanbul 1953- Sayfa 284–289
26) İstanbul Ansiklopedisi- Vağarşak Seropyan- Sayfa 483
27) http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/auhfd-arsiv/AUHF–1954–11–01–02/AUHF–1954–11–01–02-Elove.pdf
28) Gece Sabahı Taşı İçinde –Surp Haç Tıbrevank’ın 50. Yıl kitabi Temmuz 2003 Sayfa 22
29) İstanbul Vilayeti Hukuk İşleri Müdürlüğü Sayı: 954–618 Tarih 08 Ocak 1955 yazısı- MB özel arşivi
30) Hukuk İşleri Müdürlüğü’nün 960- 536 sayılı yazısıyla Vilayete verilen cevap, İstanbul vilayetinin 15.10.1960 gün ve 6101 us/15296 sayılı yazısı (MB Özel arşiv)
31)25.09.1960 İstanbul Valisi Tümg. Refik Tulga’nın emri (MB Özel arşiv)
32) http://www.rifatbali.com/images/stories/dokumanlar/turkce_konusma_birgun.pdf
33)İstanbul Ansiklopedisi- Kevork Pamukçuyan/Vağarşak Seropyan sayfa:400
34) MEB Özel Okullar Genel müdürlüğü Sayı: 236.OA–1587- 5887- 28.04.1962
35) MEB Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü Sayı: B.08,0.ÖÖG.19.01.05.420/58535 -19 Kasım 2004
murat.bebir@gmail.com

Yorumlar kapatıldı.